8 Şubat 2008 Cuma

LEVIATHAN



İngiltere tribünlerini bilirsiniz. Taraftar oldukları kulübün sahiplerini beğenmedikleri zaman nasıl yerden yere vururlar. Liverpool ve Manchester United taraftarlarının Hicks, Gillett ve Glazer aleyhindeki sloganlarını, eylemlerini son zamanlarda sayamaz olduk. Bu taraftarlar kulüplerin sahiplerine karşı tavır alıyorlar. Kelimeye dikkat edin. "Sahip". Zira bu adamlar gerçekten de söz konusu kulüpleri bir bedel ödeyerek satın almış adamlar. İtalya'daki gibi. Ama milyonlarca pound bastırıp o kulübün tapusunu çekmecelerine atan insanlar bile yerden yere vuruluyor ve bir tanesi de çıkıp "bu kulüp bizim, böyle taraftar istemiyoruz, ben kulübün sahibiyim, kulübü ve tüm kulüp kültürünü istediğim gibi yönetirim" demiyor. Eleştirilerin hepsine medeni bir biçimde yaklaşıyorlar. Türkiye'de ise başkanlar o kulüplerin sahibi değil. Oraya seçimle geliyorlar. Bir şeyi satın alarak değil. Nasıl demokratik her seçim sonrası oluyorsa eleştirilmesi gerekiyorlar. Hem de yukarıda saydığımız kulüplerin sahipleri bu denli eleştirilirken.

Tarih, yer, maç, kişiler önemli değil. Önemli olan başka bir şey. Bir başkan, kendi takımı taraftarına saldırıyor, fiziksel temasta bulunuyor, aşağılıyor, tehdit ediyor, polisi o taraftara karşı kışkırtıyor. O taraftarın o maça 100 defa veya 1 defa gelmiş olması hiç bir şeyi değiştirmez. O taraftarın maçın havasını bozacak yaptığı şeyin ne olduğu da. Bir kulüp başkanı kendi taraftarına karşı yukarıda saydığım şeyleri yaparsa ortada bir sakatlık var demektir.



Dün akşam Caferağa'da Fenerbahçe Vakıfbank Güneş Sigorta Bayan Voleybol takımları maçtalar. Setler 2-1 Fenerbahçe lehine ve dördüncü set oynanırken Fenerbahçe tribünleri Vakıfbank Güneş Sigorta'nın milli oyuncusu Aysun ve Nihan'ın kendilerine yönelik yaptıklarını iddia ettikleri hareketlere karşılık 1 dakika süren argo ile karışık bir tezahürat başlatıyor. Ardından ilgili voleybolcuların akrabaları ve yakınları bu taraftarlara tribünde cevap verince ortam geriliyor. Bu arada ortama dahil olan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım Fenerbahçeli bir taraftarın boğazına sarılıyor, bir kaçına küfür ve tehdit savuruyor, bir grubu polise yakalattırıp karakola götürttürüyor. İnsanlar serbest bırakılıp evlerine dönüyorlar belki ama konuşulacak çok şey kalıyor ortada.

Tribünde sahadaki sporcuya yapılan saldırının yanlışlığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Bayan-erkek farketmez. Kim olursa olsun en küçük hakaret bile o tribünlerden olmamalı. Bu bir yanda. Bu tezahüratı yapan taraftar grubunun kendi başkanı tarafından sırtından bıçaklanması bir yanda. Bir kulüp başkanının taraftarların içinde, güvenlik güçlerinin yapması gereken, asayişi sağlama görevine soyunmasının gereği var mıdır? Bu fiziksel temaslara, tehditlere, kendi taraftarına küfürlerin gereği var mıdır? Onların taraftarlık anlayışı ile, sanki intikam alınması gereken bir düşünceymiş gibi oynamanın gereği var mıdır? Aziz Yıldırım her geçen gün Fenerbahçe kulübünün tribünlerini Yıldırım İnşaat Planı'na göre düzenliyor. Ama 10 yıldır oturduğu o koltukta kulübe yaptığı bu maddi atılım ve tesisleşme hamlesine rağmen çok büyük yaralar tesis ettiğinin farkında değil. En önemlisi ve olayın kilit noktası şu ki Aziz Yıldırım Fenerbahçe kulübünü satın almaya uğraşıyor ya da kendisini sahibi zannediyor. Tabi Thomas Hobbes'un Leviathan* canavarını besleyip büyüten sonra da kontrolden çıktığını görmesine rağmen artık müdahale edemez hale gelen kulübün içindeki tüm muhalif oluşumları belki de taraftarın kendisini de sorgulamak gerekiyor.

Leviathan: Tevrat ve İncil'de kötülüğü temsil eden bir su canavarının adı
"(Toplumda yaşayan) İnsanlar birbirlerine ‘Ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum’ demelidirler. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. bu devlet ya da latince civitas olarak adlandırılır. bu büyük leviathan‘ın doğması demektir."

2 yorum:

Adsız dedi ki...

merhabalar....Ben Yavuz...kesinlikle bu konudaki fikirlerinizin hic birini katilmiyorum.Ozellikle `Aziz Yildirim taraftarin uzerine yurudu` diye lanse etmeniz bence biraz tarafli ve yanlis.Aziz Yildirim in can dusmani,Hincal Uluc un bile bu olay uzerine yazdigi kose yazisinda fair-play odulunun verilmesini teklif etmis olmasi bi yana su anda Turkiye de tribunlerinde kufur edilmeyen tek stad hangisi sorarim size...Sebebi cok acik bence...tesekkur ederim...

Erdem Karakuş dedi ki...

Vaktiyle oturduğu apartmanda yöneticilik yapan bir akrabam bir söz söylemişti, o günden beridir aklımdadır.

"Bizim memlekette ters adam olacaksın."

Gerçekten de doğrudur bu söz. Bizde hırlayıp gürleyeceksin. İnsanlar sana saygı duymayacaklar, senden çekinecekler.

En basit örnek, RTE. Fatih Terim'de o yolda.