23 Nisan 2009 Perşembe
FUTBOL KATİLLERİ
Bir çocuk düşünün. 10 yaşında. Babası onu çok sevdiği takımının formasını almak için spor malzemeleri dükkanına götürür. Çünkü o zamanlar kulüplerin resmi ürünlerinin satıldığı mağazalar yoktur. Bu yüzden alınan forma genellikle orijinal değil taklit olur. Forma alınır, şort alınır, arkasında 8 numara "Prekazi", "Rıdvan" veya "Rıza" yazıyorsa daha da mutlu olunur. Bir de top alınır. Mahalleye gelinir. Çocuk yeni alınan her şeyini giyer, topunu alır, "topunu getir de maç yapalım" diyen arkadaşlarıyla hayatının ilk kazanma şevkini hissederek maça başlar derken çat.................Her mahallede numunelik olarak bulunan ve çocukları "başka yerde top oynayın lan" diye kovalayan, genelde araba sahibi, apartman yöneticiliği seçimini 1 oyla kaybetmiş, karanlık yüzlü bir tip çocukları kovar. İşte her sene bir Bojan Krkic, bir Wayne Rooney, bir Kaka çıkaramayışımızın nedeni o numunelik adamlardır işte. Bu yazıda türk futbolunun geleceğini baltalayan bu katillerden bahsedeceğiz.
Hoş bizim mahalledeki mecazi anlamda değil hakikaten katildi, zira geçmişinde bir adamı öldürmüş hapis yatıp çıkmıştı, bu yüzden mahallede biz top oynarken sokaktan gelirse Bizimkiler'deki Cafer gibi "anaaaaam kaatil" diye kaçışırdık. Onun yüzünden ikiye bir, üçe iki yakaladığımız nice akını sonlandırdığımızı hatırlarım. Bu adamların bir de "kapınızın önünde oynayın" diyaloglu kadın versiyonları vardır. Genelde ilk katın panjurlu pencelerini aralayıp "oğlum kapının önünde oynasana" derler, ama bilmezler ki bizim kapının önü betondur. Topu olan Serdar'ın yokuş aşağıydı, Mehmet'in kapısının önü ise bir kaleci için örneğin tam uçmalıktı. O yüzden orada oynardık. Mehmet belki de bugün euro 2008 kadrosunda olacaktı. Ama olamadı. Panjurlu teyze engelledi.
İkinci tip akşam iş çıkışı elinde ekmek ve yoğurtla eve dönen, timberland ayakkabılı tiplerdir. Bu tipler genelde top ayaklarına gelince eline alıp top havaya dikip bir balkona atar, ya da "geç bakıyim kaleye bi şut çekeyim" diyip topa vurur, doğuştan Wagenhaus olduklarından da top dağa taşa giderdi. Bu yüzden maçın zevki kalmaz, top balkondan alınana dek ev sahibi kadınla uğraşılır ve maç ileri bir tarihe ertelenirdi. Ev sahibinin evine girip balkondan topu alan çocuk asla topu balkondan bize atmaz zira o yokken maça başlayacağımızdan korkar, bu zafer edasıyla apartmandan topu merdivenlerde ayağına alarak çıkardı.
Üçüncü tipler ezan-babanın eve gelmesi kabusunu yaratan annelerdir. Bu isimler nedense akşam ezanını bir nevi Markus Merk'in son düdüğü, babanın eve gelişini Michel Platini'nin UEFA Başkanlığı'na gelmesine benzetirler çocukları eve çağırırlardı. Maalesef ki, karşı cinsten olmaları sebebi ile futbolun ruhu hakkında bihaber olurlar 9-9 giden ve 10. golü atanın kazanacağı kıran kırana bir mücadeleyi bile "eve gel diyorum" diyerek bitirirlerdi. Bugünün ruhsuz futbolcularının kökeni işte o günlerde yatar. 9-9 iken eve gitmeye, bir nesil alıştırılırsa, adamdan 10 yıl sonra nasıl sahaya yüreğini koymasını beklersin ki. O adam ezanı bekler hep.
Bir diğer tip bizzat içimizde olanlardı.İçimizdeki İrlandalılar. Bu tipler genelde kot pantolonla maça gelen, devre arasında salçalı ekmek yemeyen, diğer insanlardan "Ronaldogiller de bize geldi, dün Riberygillere gittik" gibi garip konuşan tiplerdi. Her şeye katlanılırdı ama bu arkadaşların yağmur yağdığında, kar yağdığında, onları geçtim, hava soğuduğunda "arkadaşlar isterseniz bitirelim" veya "ben eve gidiyorum" lafları cinayet sebebiydi. Bu arkadaşlar kaderin bir cilvesi topun da sahibi olurlardı ve onların gitmesi meşin yuvarlağın da gitmesi demekti. Kısacası, afedersiniz, top topu alıp eve giderdi.
Bunun dışında maç devam ederken yoldan geçip topu ezen minibüsçüler, takımdaki erkek kardeşine gıcık olduğundan kale taşlarını bozan kızlar, takıma alınmadığı için maç devam ederken oyuna girip topu çalan çocuklar, pas alamadığında "ben oynamıyorum" deyip kenara çıkıp, takımını eksik bırakıp 10 dakika sonra kimse sallamayınca tekrar oyuna girip, oyuncu değişikliği kuralını ihlal edenler türk futbolunun bugün neden EURO 2008'in en az şans verilen ekiplerinden biri olduğunun sorumlusudur. Bu adamları tarih hiç bir zaman afetmeyecektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
26 yorum:
Helalin var. Sanki kendim yazmisim gibi okudum. Bu futbol canileri yuzunden Giuseppe-Meazza hala gercek 10 numarasiyla tanisamadi ve tanisamayacak.
Mükemmel yazı ....
almaca kullanmaca izin istemece (:
sitemde yayınlamaca
saygılarımla
MeSuT kullan tabi ne demek
eline yüreğine sağlık on numara yazmışsın,çok ama çok eskilere gittim yaa :(((
ferman ateş
topun sahipleri aynı zamanda kalas adamlar olurlardı yani ben de kalastım ama topum yoktu. bu topu olan adamlar "top benim forvet oynarım,defans da olmama kaleye de geçmem" derlerdi ve bütün maç o adamın en kritik bölgede topu öldürüşünü gözü yaşlı seyrederdik.
Bizim evimizin önünde cok güzel bir yol vardı.
Trafigede kapalı olan bu geniş yolda çok güzel maçlar çıkardı ortaya ama bizimde şu anda Euro2008 kadrosunda olmayışımızın sebebi zamanın üniversite gençliğidir.
Biliyorsunuz Eskişehir üniversite gençliği bakımından ilk 3-4 şehirden biri. Bulunduğumuz alanda gençlerin takıldığı cafe lerin bolca bulunduğu alandı. Dolayısla topu alan gençlik! (tabi şu anda yaşları 40-50 olan) bu arkadaşlardan çok öekmişliğimiz vardır.
Heyy gidi günler heyyy neden se hep suya kaçmasın diye kaleleri dar alana kurmak zorunda kalıp birine top geldiği zmaan saniyesinde başına üşüşen 7-8 kişiden bahsetmekte gerek.
Tekrar yüreğine sağlık dostum son zamanlarda okuduğum en güzel blog yazısı oldu.
bir süredir bu siteyi takip ediyorum. çok güzel yazmışsın dostum sanırım binlerce insanın hislerini aktarmışın. artık bugünün futbol katili ne topu patlatan cadaloz kadınlar ne de maça karışan büyükler. bugünün katili internet cafeler. benim çocukluğumda okul bahçesinde sokaklarda yer bulup top oynamak hiç kolay değildi. şimdi ise her yer boş. hepsi internet cafede counter gibi oyunların peşinde. mahalle maçı alıp top oynayan çocuk görmedim uzun zamandır.
Şuan blog yerine kampta sohbet ediyor olabilirdik :).Bizimde hacı amca olmasaydı şuan Aurelio'yu hiç Türk yapıp ön liberoya koymamıza gerek kalmayacaktı 6 numarada "BURAK" yazacaktı :) :) :)
Bende GOLPASI'nda yayınlıyorum yazıyı...
hepimiz bir nevi, mahalle aralarında kaybolan futbol yıldızlarıyız aslında. bizim ülkemizde futbolla ilgilenen hemen hemen herkesin vardır mutlaka böyle bir hikayesi(hıncal uluç tarzı tipler hariç tabi). kiminin babası kızar, kiminin annesi dersleri mecbur eder,kiminin mahallesinde öyle gıcıp tipler vardır ki futboldan uzaklaştırır, kimi ise büyük bir sakatlık geçirir.. yoksa inanıyorum ki;dünyanın en büyük futbolcularını yetiştiren brezilya sahillerinin yerini, türkiyedeki dar sokaklar ve mahalle araları almıştı.. ah babam ah, ne olurdu da bir-iki yıl daha şu topa vurmama izin verseydin..
10 numara yazı hocam.ellerine sağlık. beğeniyle takipteyiz.
cihan akyüz.
kalitene açıkça gözler önüne sermişsin, aynı kişiymişiz küçükken ben sen, sende ben, ama büyüyünce farklı olmuşuz, bir çok yazardan -özellikle benden- bin kat üstünsün hollandalı, ne kadar övsem az! yürü be baba! yürüme uç!
ben şahsen mutluyum bu arkadaşların varlığından,yoksa üçüncü kaleci olarak neden tolga çağrıldı değil neden hakan çağrıldı polemiklerine maruz kalıcaktım,bu kadar eleştiriyi kaldıramazdım galiba,mahallede plonjon yapmaya benzemez.
Uzun süredir takip ediyorum burayı.
Bu yazıya da ilk yorumumu yapıyorum :)
Abi çocukluğuma götürdün beni , eminim ki birçok kişinin de gözünün önüne gelmiştir yaşadıkları. Hey gidi sokağa tertemiz çıkıp simsiyah eve dönen çocuklar. Şimdikiler kafelerde ömürlerini çürütüyorlar da haberleri yok. Bu güzel yazınızdan ötürü tebrik ederim..
tüm bu yazdıklarının yanına bir de parkları eklemek isterim. parklarda ya 2 bank arası ya da bir bankın yanına taş koyma suretiyle maç yapardık. yazın öğleden sonra parka amcalar, teyzeler gelirdi. en komik kovma olayları da burda yaşanırdı. 3-5 tane yaşlı teyze gelip direğin üstüne otururlar (direk bank oluyor haliyle). bu yetmezmiş gibi ''ay olum gidin başka yerde oynayın'' derlerdi. bizde ''nerde oynayalım teyze burası zaten park. çocukların oyun oynama yeri'' derdik. çok fazla kavgalar çıkardı yaşlı teyzelerle aramızda. nasıl olmasın teyzelere çok acı veriyordu topunun direkte patlaması. :)
yakla$ık 1 aydır bu blogun farkındayım ve muptelası oldum. geçen gün sabahtan başladım ak$ama kadar bütün yazılarını okudum.
efsane yüksek atlama(emin değilim) yarışmasında dediği gibi ''mük-kem-mel bir atlayı$ '' :)
tebrik ederim harika bir yazı ve benımde annem '' oglum yemeğini bitir arkandan aglar '' demeseydi türk milli takımı uzun yıllar gerçek bir sol açık sıkıntısı çekmeyecekti :)
Kayıp yeteneklerin çığlığı olmuş yazı. Bir "karşı cins" olarak sizleri anladığımı söylemek isterim. Belki futbol oynamadım ama çocukluktaki basketbol maceralarım "yeter pat pat sesleri, gidin evnizde oynayın" nidaları ile sonlanıyordu her akşam..
Birgün yaşlı teyze olunca da etrafımda sporla uğraşan çocukların şevklerini kırmayacağıma söz veririm..
AB..
ya harbi agzım acık okuyorum bu yazıları ya :) nasıl bir yetenektir nasıl bi mizahtır sizinki abi ya :)
`9-9 iken eve gitmeye, bir nesil alıştırılırsa, adamdan 10 yıl sonra nasıl sahaya yüreğini koymasını beklersin ki. O adam ezanı bekler hep.`
Cok ince calisilmis burda sanki :))
@ ömer
dediklerinin altına imzamı atarım.dışarıya çıkıp bakıyorum özellikle okul bahçelerine, taş sahalara vs hangi birine baksam hepsi bomboş ama internet cafelere baktığımda da durum tam tersi full çekiyor ne yazık ki.
bir süredir bu siteyi takip ediyorum.cok güzel yazmışsın sanki o yılları tekrar yasıyor gibiyim..tpou olmayan,takıma secilmek için adımlamayı arkadasım kazansın da aynı takımda oynayalım diye heyecanlana biz cocukalr..ama futbolu sevdik her olumsuzluğa karsı..80 yılların basında ve ondan önce doğanlar olarak:kimiz Rıdvan oldu,kimimiz Feyyaz,kimimiz Tanju..hoş o yıllarda sahalarımızda bizim mahallede oynadığımız arsalara benziyordu..bu sebepten olsa gerek...tarafralığımızda candandı,sevgimiz gerçekti futbola..şimdi iş gözüyle bakılıyor..daha profesyonel oluyor şimdiki futbolcular...ama gene de seviyoruz biz futbolu..hem mahalle arasında en ucuz yapılan spor olması sebebiyle belkide...
yüreğine sağlık paylaşım için...
"kocam gececi, gidin başka yerde oynayın, gürültü oluyor" cuları da unutmamak lazım.
valla o gececilerden birisi uyanıp bizi sopayla kovalamıştı. bahçe duvarından atlaması hala aklımdadır. mübareğin fredy si olmuşuz, haberimiz yok.
Tebrik ediyorum. Harika bir yazı olmuş, o günler gözlerimin önünden geçti.
Yalnız merak ediyorum. Bu kadar ayrıntıyı nasıl olupta hatırlıyor sunuz?
Çok iyi..
raşit çetiner bizim mahalledeydi oğlu erdi de bizimle top oynardı, iyi çocuktu, topu alıp kaçma olayı da yoktu ama sürekli babasından duyduğu kombine atak, alan savunması, üçlü defans gibi lafları söyler, bizim oğlum bak ben koşuyorum, abansana lan abannn tadındaki basit futbolumuzun içine etti...
yani bizim mahalle topçu olamadıysa suç bizim, kimse boşuna raşit hoca'ya yüklenmesin!
annesi adidas bayi bir arkadaş vardı bizde, sıkıyorsa oynatma! bu herifçioğlu maçın ortasında dükkana cola içmeye giderdi, bize de o cola şişesi var ya tezahüratları düşerdi...
iletişimci olacağım, reklamcı olacağım, iknacı olacağım benim, çok gürültü oluyor yeter oynadığınız diye maçı bitirmeye gelen amcayı, forvete koydurup bir sürü gol attırarak maça dahil etmemden belliydi:)
-amca saat geç oldu, babamız kızar biz eve gitsek
- yok gitmek falan, gerekirse sabaha kadar oynayacağız, amma zevkliymiş bu futbol yahu!
her şeyin fazlası gibi iknanın da fazlası zararmış:)
yan sokakta anlamadigim sekilde 10 metre genisliginde bir kaldirim vardi, yol cok genis degildi ama o taraftaki 3 apartmanin onu bombostu; bunu saha olarak dusunun; apartmanlar tarafinda tam ortasinda 4. hakemin durdugu yere denk gelen kale seklinde dortgen bir duvar vardi. Sanki belediye Alman kale oyanayalim diye yapmisti, top duvara degince gol sayiyorduk Erman gorse tamami gececek diye israr edebilirdi ama duvarin icinden nasil gecsin !
Bunun sagi solundaki iki apartmandaki iki giriş katında amansız düşmanlarımız vardı. Biri de Nejat Uygur tiyatrosunda komedyenmiş tiyatroda görünce inanamamıştım, o nemrut aksi konuşmaz top kesen adam komedyenmiş. Tüküreyim böyle sanata lafını daha 1980 lerde kullanan ilk ben olmuşumdur. Geçen yolum düştü baktım, aynı duruyor ama çok ufakmış orası yaw; oysa biz gerek diklemesine Alman (doğal sınırları ve kalesi vardı) gerek yanlamasına çift kale maçlar yapıyorduk
Valla biz şanslıydık. Aydın'ın bi köyünde büyüdüm ve ekilmeyen kabul edilebilir eğimli bir tarlaya çökmüştük. Ne karışan ne eden vardı. Şu akşam ezanı ile peder beyin eve teşrifi muhabbetinden tabii ki biz de kaçamadık. Benden adam olmayışının tek sebebi ise yetenek fakirliği.
Yorum Gönder