Gazeteciler birliğinin organize ettiği yılbaşı yemeğinde 400 kişi içerisinden
çıka çıka bize çıkan bir Lizbon tatili sayesinde ziyaret ettik bu şehri. Gezi 4 günlüktü yetmez diyerek 1 gün daha ekledik. Doğru karar vermişiz. Aktarmalı uçuşlarla zaten 1,5 gün yolda helak vaziyette geçiyor. O yüzden mümkünse direk uçuş tercih edin. Havaalanına inince bastıran yol yorgunluğu şehir merkezinin taksiyle 10 dakikalık uzaklıkta olmasıyla kayboluyor. Bize verilen otel alternatifleri içinde gözümüze en normal gözüken Holiday Inn metroya yürüyerek 15 dakika. Merkeze uzak ama manzarası güzel.
Hem tembelgezer olmamdan hem de biraz vakit kazanmak istememden dolayı görülecek yerlere taksiyle gittik. Bunda taksilerin ucuz olmasının da payı var elbet. Tabi bu bizim kilometrelerce yol yürümemizi engellemedi. Herşeyin fotoğrafını çekeyim histerisiyle bu kilometrelerin saatler sürdüğünü de belirteyim. Şehrin eski yerleşim yeri Alfama`ya gitmek için 28 nolu tramvayları tercih etmek gerekiyor. Zaten şehrin en güzel tarafı tramvayları. Bizim Beyoğlu tramvaylarının sarıları şehrin merkezi yerleri arasında vızır vızır dolanıyor. Bu tramvay sistemi bu şehrin insanının da aynası sanki. Ne bir koşuşturmaca ne bir telaş. Pamuk gibi insanlarmış onu gördük.
Gececiler için şehrin en popüler mekanı Bairro Alto. Birbirine paralel 4-5 sokak ve onların ara sokakları arasında sıkışmış ufacık salaş barlarla çok sevimli bir yer. Barlar çok küçük olduğundan insanlar kaldırımlarda içiyor. Kışın pek hoş olmasa gerek. İçki fiyatlarını görünce ölçüyü kaçırmamak zor. Biralar, kazandan kepçeyle servis edilen sangrialar, porto şarapları 1,5-2 eur, shot bardaklarla verilen ama yavaaaaaş yavaş içilen Ginja likörü 1 euro civarı. Yerli bira Super Bock acımsı bir bira. Diğer yerlisi Sagres sebebini anlamamakla beraber menülerin en pahalı birasıydı. Ama tadı Efes kadar güzeldi.
Alkolikleri bu kadar memnun ettikten sonra yemek deneyimlerimi de vereyim. Eğer balık kokusuna hassassanız bin çeşit yemeği yapılan bacalhau balığından tiksinebilirsiniz. Onun o ağır kokusunu bastırmak için pişirirken çok fazla sarmısak eklediklerinden iyice zorlaşıyor yemesi. Gerisi bildiğimiz bizim ufak balıklar, ahtapot, yengeç ve cüzdanı geniş olanlar için ıstakozdan ibaret. Yemeklerin tersine çok yaygın bir pastane kültürü var. St.Jeronimo katedralinin sol tarafındaki
Pasteis De Belem en lezzetli kremalı tartları üretiyor. Mavi çinili tarihi bir pastane olan Pasteis de Belem, bu tatlının tarifini yıllardır gizliyormuş. Ayrıca yumurta kokusundan hoşlanmıyorsanız tatlıları unutun çünkü hepsinin ana malzemesi yumurta sarısı. Son olarak kahve fiyatlarıyla mendilleri hazırlayın. Bütün kahveler Atina ve İstanbul`daki fiyatların 3`te biri.
Lizbon`a gitmişken fado dinlemek gerek derseniz ki biz demedik, fado barların en iyileri Alfama civarındaymış. Onun yerine Bairro Alto`daki Brezilyalı bir grubu dinlemeyi tercih ettik. Dinledik dediysem dışardan duyabildiğimiz kadarıyla. Zira ufacık barda taş çatlasa 15 kişi varken geri kalan 30 kişi kapıdan baktık. Bu bölgede Catacumbas diye bir bar var. Konser programı hoş görünüyordu duvardaki afişte ama içeri giremedik. Bu sokaklarda çok fazla canlı müzik olduğundan en güzeli bir yerlerden içkinizi alıp barların etrafında 1`er saat dolanmak.
Sintra`ya gidip Cabo de Roca`yı görme hevesimiz 1 Mayıs gösterilerine takıldı. Tren istasyonuna giderken geçtiğimiz bir meydanın cazibesine kapıldık. Bizim memlekette polis bayramı olarak kutlanan 1 Mayıs burda bir nevi festival. Bütün gün boyunca gördüğümüz polis sayısını veriyorum, 3! İnsanlar bir yandan pankart hazırlıyorlar diğer yandan topladıkları plastik çöpleri dev bir heykele dönüştürüyorlar arada dansedip şarkı söylüyorlar. Çocuklar için oyun köşesi hazırlanmış, çocuğunu kapan gelmiş. Tesadüfen grubun sözcüsüyle tanışıyoruz. Sangria ikramıyla başlayan sohbet meydana kadar süren yürüyüşle devam ediyor. Meydanda bir ara yanımızdan bir bakan geçiyor, kalabalık ıslıklarken anlamıyorum ta ki akşam haberlerinde kendimi sağa sola bakınırken görene kadar.
Lizbon güzel gezilesi hatta yaşanası bir yer. Katedraller, asansörler, ünlü Portekizlilerin isminin verildiği meydanlar, muhteşem manzaralı parklar, arnavut kaldırımları, eski binalar, çinili mozaikli evler, Alfama`nın daracık sokakları, gizli kafeler, anıtlar, heykeller ve yüzler... Fotoğraf çekmeye odaklı gezginler için çok fazla malzeme var.
Gezilecek görülecek yerler listesi vermek yerine ki internette bulmak mümkün, şehirle ilgili ufak notlar vereyim. İnternette ya da Lonely Planet kitapçığında rastlamadığım detaylar.
*Şehirde iki eğlence merkezi mevcut. Biri yukarda da bahsettiğim Bairro Alto diğeri Belem sahilindeki Docas. Birisi ısrarla Docas`a gitmenizi önerirse siz de ısrarla hayır deyin. Oldu ki kandırıldınız ve gittiniz. Irish Pub tercihiniz olsun en azından.
* Rossio meydanını çevreleyen özellikle Rua Augusta caddesindeki restaurantlara paranızı kaptırmayın. Küçük yerleri tercih edin. Adını ve tadını bilmediğiniz yemekleri küçük porsiyonlarda isteyin denemek için.
* Eğer ben her katedrali her müzeyi gezeceğim, metro ve otobüslerle yolculuk edeceğim bu şehrin altını üstüne getireceğim derseniz 35 euroluk turist kartlarından alın. Zira 5-6 euroluk katedral ve kale girişi, 2-4 euro arası değişen müze girişleri, metro-otobüs-tramvay-asansör biletleriyle oldukça avantajlı gibi.
*28 nolu tramvay keyfi için başlangıç noktası Camoes Meydanı. Hem ayakta gitmemek hem de fotoğraf çekmek için güzel bir köşe kaparsınız kolayca.
* Porto şaraplarını havaalanından alırım diyerek son ana bırakmayın. Çok az çeşit var.
Napoleao`ya gidin. 2. sınıf şarapları çok uygun fiyata düşürebilirsiniz. İndirim de isteyin hayır demiyorlar. Üstüne bir de milli likörleri Ginjadan verip yolluyorlar sizi.
*Hediyelik alışveriş için Cumartesi ve Salı günleri kurulan 28 nolu tramvayların geçtiği Feira Da Ladra hırsızlar pazarını gezin. Ciltli futbol kitapları ve eski plaklar 5-10 euroya, azulejos denen çini ve fayans hediyelikleri merkezdekilerin yarı fiyatına bulabilirsiniz.
* İlk gün yağmur ve soğuktan hastalanmak ikinci gün sıcaktan kol ve ense yanığı yapmak gibi enteresan iklimsel deneyimlerine hazırlıklı olun.
by mafalda
9 yorum:
One of the best destination for a cooool travel... but one of the best places to live...
At the end of Europe... at the begining of the new world...
Obrigados!
aşığım lizbona yaa :(
Ben de asik oldum daha donmeden bir daha ne zaman geliriz planlari yapiyordum :(
balık lokantaları meşhur değil mi portekiz'in? güzel anlatmışsınız, endülüs planlarını lizbon'a doğru mu kaydırsak, sonuçta o da iber bu da iber, söyleyin bakalım mafalda hanım sizce sevilla mı yoksa lizbon mu döver?
yırtık dondan çıkıyorum: bence lizbon döver.
Sevilla`yi gormedim ama mac icin giden bir arkadas yerlesme planlari yapiyordu en son. Ama Lizbon dover bence de.
Evet heryer balik restauranti kayniyor. Biz biraz sanssizdik ilk gun o igrenc kokulu balik gelince sonra yaklasamadik hicbir yere. Yana yakila pizzaci aradik. Arastirip gitmek lazim.
biz mahallede çok tıfıl lan bu diyip ensesini kavrayamadığımız adamlardan dayak yedik:) ikisini de görmeden kim döver kim dövmez bilemeyiz... şimdi siz güzelce yazmışsınız, kısmet olursa ben de temmuz sonu sevilla'ya gideceğim, o zaman bilahare karşılaştırırız...
voodo girl'e sevilla pamuğundan don alacağım, yazık:)
valla güzel anlatmışsın seda. biz de kısa ya da uzun vadeli programımıza alalım bu istikameti!
Amma ballandırmışsınız, hiç aklımda yoktu, gidesim geldi...
şarapları çok güzel oluyo yannız...
Yorum Gönder