7 Ağustos 2008 Perşembe

WACKEN GÜNLÜĞÜ vol. II



















İkinci gün sabahı uyandığımızda kendimizi yoğun bir İskandinav programına hazır hale getirmeye çalışıyorduk, zira 1 gün önceki Iron Maiden kalabalığı henüz kendisine gelememişti. Bugünün avantajı grupların sahneye saat 11:00'da çıkmaya başlamalarıydı ki bu hiç olmazsa bir nebze sıkıntıyı azaltacaktı. Wacken süpermarketinden su takviyesi yaptıktan sonra tekrar konser alanına yöneldik. Daha Almanya'ya gelmeden festivalin ikinci gününün yağmurlu geçeceğini biliyorduk, zaten hiçbir zaman görünmeyen güneş bunun da habercisi oldu. Biz de festival alanında 5-6 tane gördüğümüz Döner&Lahmacun büfelerinden birisine yollandık (normalde yurt dışında Türk fast food ürünlerini yemiyorum ama bu sefer en ucuz olanına başvurmak zorundaydım), zira ufak bir tabak makarna 6,5 euro iken döner dürümü 4 euroya alabiliyordunuz). Kars'lı ustayla tanıştık. Çekinerek sordum "ilk defa büfe açıyorsunuz herhalde?" diye....Cevap: Ben her festivale gidiyorum, Almanya'daki her festivale yıllardır giderim....Yani 15 yıldır rock ve heavy metal dinleyen ben birçok grubu Wacken'da ilk kez görecekken benim dönerci ustam Children Of Bodom'u tahminen 10, Judas Priest'i 5, Iron Maiden'ı 4, Opeth'i 6-7 sefer görmüştü herhalde...Sessizce dürümü yedim uzaklaştım. Her an ustadan "Dickinson'ın dönüşü de iyi oldu değil mi?" şeklinde bir laf edip beni yerlere yeksan edecek korkusuyla....

Saatler 2 sularını gösterdiğinde yağmur kendisini gösterdi. Bir kaç dakika sonra da kendisini göstermekle kalmadı başımıza çöktü. Festival alanındakilerin yarısı siyah poncholarına saldırırken bir diğer yarısı da çadırlarına koşuyordu. Biz de ikinci gruptaydık, aklımda sürekli 2003 yılında Ömerli'deki H2000 festivalinde yaşadığım facia vardı....Eğer yağmur suları çadıra girdiyse işiniz bitmiş demektir. Çadırın perdesini kaldırdığımızda korktuğumuz başımıza geldi, zira yatağımızın önemli bölümü ve eşyalarımız su içinde kalmıştı. Yağmur o kadar şiddetliydi ki olmaması mucize olurdu zaten. Yağmur bu tür festivallerin en büyük düşmanıdır. Dışarıda duramazsınız çünkü ıslanırsınız, içeri giremezsiniz çünkü çadır ıslaktır, yerler çamurdur, insanlar sarhoştur üstünüz ıslaktır ve olabilecek en kötü şartlardasınızdır. Yapacak tek şey vardır, yağmurun durması için dua etmek. Öyle yaptık biz de, ayrıca yatağı ve çadırı kurulayacak bir şeyler arayıp, gece yarısı soğuk almamızı engelleyecek bir battaniye almak için Metal Market'e yöneldik. Bulduğumuz tek şey Iron Maiden, Nightwish, Motörhead ve bilumum kurukafa desenli ince bayraklardı. O an öyle bir durumda oluyorsunuz ki, hiçbir şey bulamazsanız ona bile razı olacağınızı dşünüyorsunuz. Neyseki tül perdeden biraz daha kalın bir battaniyeyi bulabildik. Tabi normalde 4-5 euro olabilecek battaniyeye 20 euro vererek. Ardından da İskandinav rüzgarına kapılmak için konser alanına yöneldik. Üstümüzdeki ponchoyu çıkarmadan. Yol boyunca ayakkabılarını çıkarmış ve çıplak ayakla çamurlarda gezen, çamur savaşı yapan insanlardan sakınarak....ve festival alanı

Primordial

Ne çaldılar hatırlamıyorum bile, ilk kez dinledim Pagan metal yaptıklarını ve İrlandalı olduklarını biliyorum. Ama bir kaç saat sonra dinleyeceğim türdeşlerine göre çok zayıftılar, zaten yağmuru yemiş seyircinin de pek müziklerine dikkat etiğini sanmıyorum. Daha çok kendini kurutmak için pogo yapan insanlar gözüme çarptı o kadar. O yüzden pek bir yorum yapamayacağım.

Job For A Cowboy

İsmine bakınca acaba hard rock veya irish ska mı yapıyorlar umuduyla gittim Black Metal Stage'e (sahnenin adı Black Metal ama sadece o tür müzik yapılmıyor belirteyim). Bula bula Arizona'lı bir deathcore grubu buldum. İhtiyacım olan en son şey. Bu sene Download, Hellfest, Roskilde, Wacken tüm festivallerde çıkmışlar. Yani "ne iş olsa yaparım abi" modunda bir grup. Hardcore seven fanilerin bile yaklaşmaması gereken bir grup. "Genesis" isimli şarkılarını söylerken şarkıyı dinlemek yerine Genesis'in "I Can't Dance"ını mırıldandım o derece.

Ensiferum

İşte festivalin bendeki en büyük kazançlarından birisi. Brutal vokali sevmem ama işin içinde biraz melodi ve eğlence olursa düşünebilirim diyorsanız hele bir de benim gibi viking soslu folk metal hayranı ve Finntroll dinleyicisi iseniz bu Finlileri kaçırmayın derim. İleride albümlerini inceleriz ama ilk defa dinlememe rağmen bende çok hoş bir tat bıraktılar. Sahneye üzerine Finlandiya bayrağı deseni bulunan eteklerle ve suratlarında savaş boyalarıyla çıktı grup. Ahti, Iron gibi klasiklerini ve nice güzel şarkılarını seslendirdi. Kamelot'u beklerken de harika bir eğlence oldu.



















Kamelot


Günümüzün en özgün power-proggressive gruplarından Kamelot. Her albümde çıtayı biraz daha yükseğe çekiyorlar. Ancak bu konser bazında bir çok problem yaşadılar. Karizmatik vokalist Roy Khan ilk birkaç şarkıda kendi sesini duyamayınca vve bir türlü ahengi sağlayamayınca bazı şarkıların sözlerini söylemek bize düştü, basın çok baskın olması ve gitarist Thomas Youngblood ısrarla "benim gitarın sesini kısın" uyarıları eşliğinde 3-4 şarkı geçti. İşler rayına oturduğunda yağmur tekrar çiselemeye başlamıştı. Neyse ki Haunting şarkısı sırasında (normalde de şarkıda Khan'la duet yapan) güzeller güzeli Epica vokalisti Simone Simmons sahneye fırlayınca kalabalık coştu. Bu üçüncü Kamelot konserim, en iyisi bir önceki idi ama sonuçta eş tarafından olumsuz eleştiri yapmamaya yeminli olduğumuzdan bir şey demedik.



















Sabaton


Beklediğimden iyiydi İsveçli grup. Savaş temalı şarkılarla oldukça kalabalık bir seyirci kitlesini coşturdular. Yalnız Gelibolu savunmasını anlatana Cliffs Of Gallipoli şarkısında kalbalıktan açılan yeşil boyalı Kıbrıs bayrağı da gözlerimden kaçmadı değil. 40-1, Ghost Division, Union Jack gibi gaz şarkılarla setlisti tamamladı İsveçli grup. Fenerbahçe formalı birisi çıkar mı dedim ama olmadı. Grup Trükiye ziyaretinde Şükrü Saraçoğlu Stadı'nı gezmişti. Sabaton konserinin en eğlenceli noktası yağmurun oluşturduğu çamurda kayan ve güreş yapan insanların yarattığı ortamdı. Özellikle kalabalıktan önlerine geleni tutup çamura fırlatmaları benim birkaç şarkıda sürekli arkamı kollama nedeni ile konsantrasyon bozukluğuna yol açtı ama yine de sıkı bir konser oldu.

Sonata Arctica

Özür diliyorum Finli gruptan. Su içmek, yemek yemek ve çadır kontrolü için bir grubu feda etmek zorundaydım. Kabak onlara patladı. Zaten itiraf edeyim pek de sevmem. Türkiye'deki ülkücü görüşün mensuplarının grubun simgesi olan kurt nedeni ile bu gruba bir sempatisi vardır hatırlatayım.

Opeth

İşte festivalin en sarkastik ve karizma adamının grubu. Mikael Akerfeldt'in seyirciyi selamlaması, hınzır bir gülüşle "merhaba, biz Opeth'iz, İsveç'ten geliyoruz, şimdi hit olmayan şarkılarımızı çalacağız, bundan önceki konserlerde yaptığımız gibi" diyerek, her zamanki gibi devasa uzunluktaki 1 saatlik konseri 5-6 şarkı ile bitirmelerine şahit olduk. Akerfeldt'in tüm hareketleri ve giderken gitar kablosunu sahne görevlisine gösterim "birader bak buraya koyuyorum kaybetmeyin" tavırlarıyla herkesi kendisine hayran bırakıp gitti. Hep demişimdir, dinlemem Opeth'i konser olmadıkça, ama hep saygı duyarım. Gerçi bu konserde ilk kez dinlediğim "The Grand Conjuration"u çok beğendiğimiz söylemeliyim. O ses o mülayim adamdan nasıl çıkıyor merak içindeyim bu arada.

Children Of Bodom

Karizma adamlardan hınzır çocuklara. Alexi Laiho kardeşimiz bi cümle kuruyor. İçinde 8 kelime fuck geçiyor, cümle 9 kelime zaten. Bir ara "You fuckin' Wacken, you guys, are you fuckin', ready, for this fuckin' shit" gibi bir cümle kurdu, kuruduk kaldık. Konser çok eğleneceli idi o ayrı. Hatecrew Deathroll, Follow The Reaper ve Bodom Night'ta "ben pogoya gidiyorum hacı" diye önelere koşan nice yiğdim 2 dakika sonra saçı başı dağılmış orasını bırasını tutarak gerisin geri çıktığını gördük. Okulundan, işinden rapor almak isteyene tavsiyem, Children Of Bodom konserinde mosh-pite gitsin, en az 3 ayı garanti. Kesin çözüm. Laiho bir ara Rihanna'nın rezalet şarkısı "Umbrella"yı mırıldandı ve hepimizi güldürdü ama o bile kendisine bu şarkıyla 30 saniye dayandı ve "stop stop I can't sing this fuckin' shit any more" diyerek bitirdi. Bir ara da Kara Şimşek melodisini tıngırdattılar. Ben şimdi "Ooops I did it again" de geliyor dedim ama olmadı.



















Avantasia


Alman halkı vatandaşını bağrına bastı. Edguy vokali Tobias Sammet'ın proje grubu Avantasia sürpriz konserlerden birisi idi. Harikaydı tek kelime ile. Forever, Avantasia ve Lost In Space'in söylendiği anlar zirve anları idi. Özellikle projede de yer alan ve benim çok sevdiğim Jorn Lande ile beraber Andre Matos'un da Sammet'a eşlik etmesi konserin kalitesini artırdı. Yalnız Sammet'ın "artık Almanca konuşmayalım İngilizce konuşalım yoksa Avusturyalılar anlamayacak" şeklinde komşuya attığı taşı geçmemek lazım.

Gorgoroth

İşte festivalin en arıza anı. Avantasia konseri saat 02:00'de bittiğinde çadıra yöneldik herkes gibi. O ne? Black Metal sahnesinde Gorgoroth konseri öncesi sahne önüne gerili bir perde, arka planda yanan 4 tane meşale. "Acaba ne olacak" diye beklemeye başladım. Perde düştü, kel göründü. Evet resmen kel göründü, ama komple. Sahnede çırılçıplak ve sadece kafalarına siyah bir örtü takılmış halde çarmıha gerilmiş 2 erkek ve 2 kadından oluşan bir dekor, kuzu kafaları ve kafalarından aşağı kan boca etmiş Gorgoroth üyeleri vardı. Şarkılar genelde 8 gündür kabızlıktan kıvranan bir insanın sekizinci gün tuvalete çıkabildiği anda çıkan seslerden ibaretti tabi ama ertesi gün kimse şarkıları değil sahne şovunu hatırladı. Ha bana göre Kristian Espedal isimli Gaahl takma adlı arkadaş hala tescilli bir "poser" ama dinleyene lafım yok....ya da yok var....neyini dinliyorsunuz arkadaş bu çığırtıların...

Çığırtılar eşliğinde geldik çadıra, ıslanmış çadır bezinin her vücudumuza değişinde irkilerek ve hafiften üşüyerek, son gün yaklaştığında her şeye rağmen güzel bir İskandinav günü geçirerek.

Wacken Günlüğü vol. 1

2 yorum:

Adsız dedi ki...

dönerci dayı demekki metal sevdalısı bi emekçi :D

Ferman

Scatterbrain dedi ki...

Opeth'in Wacken gibi bir festivalde en kötü,en eleştirilen,hatta birçok metalcinin Opeth'ten ümidi kesmesini sağlayan şarkısı The Grand Conjuration'ı çalması çok tuhaf geldi bana.eğer sahneye domates falan atmadılarsa Umut Sarıkaya'nın deyimiyle ''sen de yalanmışsın Wacken''...

ben şarkıyı sevmesem de Opeth'i çok severim o ayrı.