3 günde gelen 1 mağlubiyet 1 beraberlik İstanbul'un Mecidiyeköy semtinde aşağı yukarı 3 ay boyunca durulan suların tekrar kaynamasına yol açtı. Galatasaray 2008-09 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde olmayacak. Şimdilik eldeki tek resmi başarısızlık bu. Ama yapılan yorumlar ve eleştiriler çok daha kötü bir tabloya gidildiği yönünde. Sadece 3 ay önce ülkenin en şöhretli takımının önünde şampiyonluk turu attığı için taraftarlarını rüyaya yatıran takım artık bizi uyandırmak için dürtmeye başladı. Peki mevcut durum ne? Buraya nasıl gelindi ve acaba tablo bu kadar vahim mi?
Aslında bugünkü tablonun başlangıcına gitmek lazım. Genelde Galatasaray tarihinde meydana gelen hadiseler ve elde edilen sonuçların kökleri çok derinlere ulaşır. Mayıs 2006. Adnan Polat mucizevi şekilde şampiyon olan Galatasaray'ın bu başarısından sadece 2 gün sonra bugünkü tabloyu yaratacak açıklamayı yapar. Galatasaray'ın futbol kanadının tek patronu 2006-07 sezonundan itibaren Adnan Sezgin olacaktır. 1 sezon önce futbol takımına en yakın isim olan Bülent Tulun artık yoktur. Bu şu anlama gelmektedir. Galatasaray'ın Fatih Terim-Ali Dürüst, Mircea Lucescu-Abdürrahim Albayrak örneklerinin devamı olan Eric Gerets-Bülent Tulun ikilisinin bir parçası artık camiada olmayacaktır. Galatasaray izleyen sene çok kötü bir performansla ligi bir sene önce elinden aldığı Fenerbahçe'ye kaptırır. Sezgin ve Gerets arasında ve dolayısıyla da Gerets ile futbolcular arasında büyük iletişim sorunlarının olduğu ileri sürülür. Gerets'in ipi çekilir ve yerinde başkan Adnan Polat'ın Galatasaray yönetiminde olduğu 15 yıl öncenin makine takımının mimarı Karl-Heinz Feldkamp göreve getilirir. Feldkamp 15 sene önce nasıl oynatıyorsa takımı aynı şekilde sahaya sürmeye çalışır. İçeride bu aşı tutar ama dışarıda tutmaz. Çünkü geçen 15 yılda futbolun gereği 4 hücumcuyla oynamak değil 4 sabit defans oyuncusu ile oynamaya dönmüştür. Muhafazakar takımların döneminde Galatasaray UEFA Kupası'ndan Bayer Leverkusen'e elenir. Yenilen 5 golün mimarı Skibbe 1 sene sonra görevdedir.
Burada dikkat çekmek istediğimiz bir durum var. Türk taraftar kitlesinin 2 özelliği var. Sürekli karşılaştığım ve beni düşüncelere sevkeden. Birincisi bir futbol simasını ya yerine dibine batırıp ya göklere çıkarmak, ikincisi de balık hafızasına sahip olmak. Cassio Lincoln Galatasaray'a geldiğinde Papa Rio De Janeiro'ya geldiğinde nasıl karşılanacaksa öyle karşılandı. Bugün takımdan ayrılmasını isteyenler çoğunlukta. Çünkü herkesin yeni bir kahramanı var, Harry Kewell. Milan Baros da ikinci aday. Her ikisi için de bu sene sonu, "kariyerinin sonuna gelmiş, futbolu unutmuş isimler neden transfer edildi" diyeceğiz çok iyi biliyorum. Eric Gerets bundan 15 ay önce "aslında o efsanevi şampiyonluğu Fenerbahçe'nin hediyesi ile ve futbolcuların özel gayreti ile kazanmış" bir teknik adamdı. Bugün "Skibbe'nin yerine keşke takımda olsa" teknik adamı. Halbuki arada hiçbir fark yok. Öyle ki futbol ilahları bunu gözümüze sokuyor. Gerets işler kötü gittiğinde oyundan ilk olarak ya Aydın'ı, ya Mehmet Topal'ı, ya Ferhat'ı, ya Mehmet Güven'i alıyordu. Skibbe de Mehmet Topal'ı alıyor. Değişen isimler sadece, zihniyet değil.
Bülent Timurlenk'in (aceto) blogunda çok güzel noktalara parmak basan enfes bir yazısı var Skibbe hakkında. Katılmadığım bir nokta var ki bu herkes tarafından dile getirilmeye başlandı. Skibbe'nin Galatasaray'ın büyüklüğünü anlamadığı ve Kayseri deplasmanından alınan bir puanı Leverkusen ile herhangi bir deplasmandan alınan 1 puanla eş değer görüp buna sevinmesi. Buna katılamıyorum. Skibbe'nin Galatasaray'ın Türkiye'deki ve Avrupa'daki imajını, Türk futbolundaki lokomotif rolünü bilmeden davrandığına asla inanmıyorum. Skibbe bu mantıkla Celtic'in başında olsaydı "Aberdeen deplasmanından alınan bir beraberliğe seviniyor" diyecektik. Ama dünya futbolunda bu tür büyük ve lige yön veren takımların imajları bellidir. Skibbe'nin bunu göz ardı ederek Galatasaray'a geldiğini hiç sanmıyorum. O da 49 yıllık lig tarihinde 17 şampiyonluğa imza atmış bir kulübün her sene amacının ne olduğunu çok iyi biliyordur. İlaveten Kayserispor deplasmanından alınan 1 puanın da bu kadar küçümsenmesi ne kadar doğru tartışılır. Hele, son 2 sezonda Galatasaray'ın en büyük rakibi Fenerbahçe'nin aynı deplasmanda potansiyel 6 puanın sadece 1 tanesini aldığı düşünülürse. Tartışılan şey skorlar değil elbet, sahadaki oyun.
Galatasaray'ın 1996'daki Fatih Terim döneminden beri gelen 12 senedir uyguladığı bir sistem var. Tandem temelli bir savunma. Genelde baskın ve maç kurtaran bir kaleci. Orta sahada 2 tane rakibi bozan 1 tane rakibi oyundan düşüren orta saha oyuncusu. Bir tanesinin savunma öbürünün hücum yönü ağır basan 2 kanat oyuncusu ve birisi bitirici diğeri pozisyon hazırlayıcı 2 forvet. Bu forvet profili Lucescu zamanında tek forvete, Gerets zamanında 2 adet bozucu forvete döndü ama anlayış hep aynı kaldı. Bu sene işler farklı. Bakıldığında kaleci ve defans tarafında çok büyük bir problem görünmüyor. De Sanctis ve önündeki dörtlünün Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olan Anorthosis, Aalborg, Bate Borisov takımlarının defans hattından daha geride olduğunu düşünmüyorum. Bu 5 oyuncu Şampiyonlar Ligine rahatlıkla girebilirdi. Giremeyen önlerindeki 6 oyuncu oldu. Bireysel olarak her biri çok üst düzeyde olan ama yanyana hiç bir şey üretmeyen futbolcular topluluğu. Harry Kewell bundan sadece 3 yıl önce Şampiyonlar Ligi tarihinin en spektaküler maçında sahadaydı, Arda Turan henüz 2 ay önce futbol mucizesi yaratan bir ekibin parçasıydı, Cassio Lincoln Almanya Ligi'ni takip etme sebeplerindendi. Bu 3 oyuncu bugün yeteneklerinin onda birini bile gösteremiyor. Bunun önemli sebeplerinden birisi Galatasaray'ın yetenekli orta sahasının arkasındaki iki oyuncunun sadece üretimi engellemesi, üretememesi. Mehmet Topal, Ayhan ve Barış mücadele güçleri üst düzeyde ve savunma yönleri çok iyi oyuncular. Ama topu ayaklarına aldıklarında sadece sıradan bir oyuncuya dönüşüyorlar. Bu Fatih Terim'in ikinci döneminde de sık rastlanan bir durumdu. Felipe defansa kadar gelir, topu ayağına alır, 2 adam geçer sonra da rakip alana yorulmuş bir halde geçip sonuca gidemezdi. Terim'den "koşmuyor" damgası yedi. Gitti. Hagi ne kadar koşuyordu ki? Bugün Lincoln ne kadar koşuyorsa? Ama Hagi'nin arkasında Popescu, Emre, Okan ve Suat dörtlüsü vardı. Aynen İspanya milli takımında Silva ve Fabregas'ın arkasında Inıesta, Senna ve Xavi'nin, Gerrard'ın arkasında Xabi Alonso ve Mascherano'nun olduğu gibi. Arkadan iten güç olmayınca orada son 2-3 hareketi yapacak Kewell, Arda, Lincoln ve muhtemelen aynı sorunu yaşayacak Baros'un yapması gereken hareket sayısı 9-10'a çıkıyor. Linderoth bu soruna ne kadar çare olacak göreceğiz. Ancak görünen Galatasaray'ın bir çok takıma nasip olmayan 3-4 yaratıcı oyuncusunun şu anda sıfıra yakın performansla oynaması.
İşin bir de ilk başta değindiğimiz noktası var tabi. Adnan Sezgin. Uğur Meleke'nin bundan 1 hafta önce Sezgin'in "Galatasaray'da transfer bitmez" sözüne bir göndermesi vardı. Adnan Sezgin'in böyle bir sorunu var. Skibbe'nin kendisini Bayer Leverkusen'de sanmasından ziyade kendisini hala İstanbulspor AŞ'nin Genel Menajeri zannediyor. Neredeyse son 20 yılda sürekli alt yapıdan oyuncu yetiştiren Galatasaray yönetiminde o ya da bu şekilde yer alan Sezgin'in bu altyapı ve yapılanma ilkelerinden zerre ders almaması akıl alınacak gibi değil. 2-3 milyon eurodan daha fazla tutan transferlerin yaş ortalamalarının 22-23 gibi seviyelere düştüğü bir dönemde Sezgin hala takıma 28-29 yaş üstü oyuncular kazandırmaya devam ediyor. 2 sene sonra aynı paralara bir o kadar oyuncu daha kazandırılacak Galatasaray'a. Aydın Yılmaz, Cem Sultan, Emrah Yollu gibi isimlerin ne olacağı konusunda hiçbir fikrimiz yok. Takımla teknik direktör arasında köprü kuran bir mevkide değil Sezgin. Teknik direktörün yanında, onun da üstünde, her mikrofona konuşan bir adam. Türk basınını nasıl kaynayan bir kazan olduğunu, "teknik direktörlerin kadrosunu menajerler yapıyor" haberlerinin sürüyle dolaştığı bir medyada Galatasaray'ın düşeceği sıkıntıları görmeden, fark etmeden bunu yapıyor. 2 sene önce Eric Gerets'in ipini çekmesinde yardımcı olduğu Adnan Polat'ın buna dur demesini beklemek büyük bir hayalcilik olur elbet.
Görüntü, ipin ucunu elinde tutan bir başkan, son derece modası geçmiş bir yöneticilik anlayışı ile, ilkel bir idare tarzı benimseyen bir genel menajer ve kafası karışmış bir teknik direktörün Galatasaray'ın kaderini elinde tuttuğu. Skibbe'nin takımı yapılandıracak zamanı yok. Çünkü aynı idare anlayışının "istikrar, yapılanma, adı madım ilerleme" gibi ilkelere zerre kadar değer vermeyip, anlık, sürdürülüp sürdürülememesi önemli olmayan, başarılara önem verdiğini çok net biçimde görmüş durumda. Kötü teknik direktörden daha kötü olanı kafası karışmış bir teknik direktördür. Skibbe 21 Şubat 2008'de Galatasaray'ı 5-1 mağlup ederek UEFA Kupası dışına ittiğinde sahaya çıkardığı takımın yaş ortalaması 25,4'tü. Steaua Bükreş'e elenen kadro ise 27,7. Arada yaş açısından çok büyük bir fark görülmüyor. Sorun bu kadroyu da aynı zihniyetin yönetmesinde ki sarı kırmızılı takımın problem burada ortaya çıkıyor. Galatasaray'ın kaderi dolayısı ile tepesinde oturan Adnanların futbol anlayışlarına bakıyor. Her iksininin de bugüne kadar umut verdiklerini söyleyemeyiz. Adnan Polat bir dahaki "saat kaç" sorusuna kısaca "çok geç" cevabı alma yolunda ilerliyor.
8 yorum:
mükkemmel bir analiz yapmışsınız harika bir post.
tamamen katıldıgım bır yazı.
elınıze saglık.
ayrıca skıbbe yerıne van gaal gelmıs olsaydı ortaya nasıl bır goruntu cıkardı bu aylar merak etmekteyım..
çok güzel ve cok doyurucu bi yazı olmuş Fırat hocam.Tabii Fenerbahçeli olunca yazıyı okumak ayrı bi keyf verdi :))
Ferman
allahım sana geliyorum.şiir gibi.okumalı okutturmalı.
bu yazıyı okuyup beğenenler yıllardır trabzonspor'un hüseyin çimşir'den neler çektiğini daha iyi anlamıştır. teşekkürler hollandalı.
Gerets ve Skibbe'nin farkı olmadığı konusuna katılımıyorum.
Gerets başta şuursuzca olsa da sonradan mantığa uydurulmuş ve göze hoş gelen ofansif bir futbol oynatıyordu.
Yahu Flying, Gerets'i de beğenmediysen kim o zaman???
harika bir yazı
bir dahaki sefere de bizi 10 senedir kandırıp,"dünya kulübü olduk" diyen fakat sitesinde daha transfer etmek istediği futbolcunun adını bile yanlış yazan, hep bana hep bana diyen adamla ilgili de bir değerlendirme yaparsanız daha bir mutlu olurum:)
Katıldığım ve katılmadığım noktalar var.
Öncelikle, Galatasaray taraftarının Lincoln'ün gitmesini istemesi Kewell'la alakalı değil. Geçen sezon sonu da oynamamasını isteyen, dahası takıma saha içi/dışı zararlı olduğunu düşünen bir çok taraftar vardı. Aynı Jardel gibi. Kötü topçu muydu? Ama faydalı mıydı, ilk 6 ay, zararlı mıydı, sonraki 8-9 ay. İlla olacak diye birşey yok, sırf para harcadınız diye.
Gerets iyi hocaydı. Onu Adnanlar yedi. Bu kesin. Herkesin aklında İnamoto kaldı ama o sezon bizimkileri içeriden frenleyen bişeyler de vardı. Şampiyon-hocayı-göndermem-Canaydın yüzünden bir sezonumuzu feda etti Adnanlar.
Yalnız yabancı futbolcuların yaşıyla alakalı itirazım olacak. Yıldız adayı gider Ankaraspor'da Gaziantep'te oynar. Büyük takımlar yabancı kontenjanlarını kadroyu tamamlayan hazır futbolcularla doldurmalıdır. Burası malesef Ligue1 de değil, scouting ve Afrikalı havuzu açısından, Portekiz de.
Hem bütçe, hem isim, hem istenen özellikler kolay buluşmuyor, bir de üstüne oyuncu gelmek istemiyor, Türkiye'ye, Galatasaray'a, İstanbul'a vs.
Takım için ise beklemek gerek. Her zamanki gibi çok erkenden asılıp kesiliyor. Lucescu için "Hagi adamını getirdi, aslında taktiği o yapıyor" dendi ilk 3 ay. Şimdi geriye bakınca e çüş, insaf dedirtiyor. Löw'ün, Hiddink'in arkasına teneke bağlamıştık. Şimdi de Aceto gibi bir adam İspanyol devridir, ne bu Alman sevdası diyor. Del Bosque, Tigana, Zico Alman oldukları için mi başarısızlardı acaba? Yoksa bu işin milliyeti yok, emeği, disiplini, uyumu mu var?
Ayrıca "Aydın Yılmaz'a ne olacak, Mehmet Güven'e ne olacak, gençlerimiz aman" söylemleri boş benim gözümde. Arda Turan ne olacak deniyor mu? Uğur Uçar gelip formayı aldı mı? Tugay 18 yaşında Monaco ç.final kadrosundaydı, onu M.Denizli mi adam etti, Sigi Held mi? 2-3 sezon içerisinde gösterdi kendini, gözardı edilemeyecek olduğunu sahada, antrenmanda kanıtladı da Tugay oldu. Oynayacak adam oynar. Aynı Aykut'un Orkun'un kazanılması için transfer yapmayalım diyenler gibi...
Takım için konuşmak erken, Skibbe için erken, yorumcular içinse çok geç tabi. Adnan Paşaların senin söylediğin kadar çabuk yapboz yapacaklarını düşünmüyorum. Umarım ben haklıyımdır.
Eline sağlık Dutchman, severek takip ediyoruz :)
Barış
Yorum Gönder