3 Kasım 1993. Galatasaray, Manchester United ile 0-0 berabere kalarak tarihinde ilk defa şampiyonlar ligine kalıyor. Dün, tarihte bugün taraması yaparken rastladım bu bilgiye. 15 yıl olmuş.
O günlerden aklımda kalanları paylaşmak istedim;
Herkes gibi 3-3’lük ilk maçı, TGRT’ye ettiğimiz yüzlerce küfür eşliğinde izleyip çoşuyoruz. O tarihlerde lise talebesiyiz ve ertesi gün okulda bir şenlik havası var tabi ki. Sınıfta yaptığımız kısa toplantıdan sonra rövanş için bilet alma görevi memnuniyetle bende kalıyor. Zira biletlerin satılacağı gün, okulda 29 Ekim kutlamaları provası var. Sabah okul servisi ile yola çıkıyorum, Mecidiyeköy’de servisten inip 50C ile Taksim’e uzanıyorum. Sabah saat 7 gibi Hasnun Galip’teki kulüp binasının önündeyim. Sıra numaram üç.
Biletlerin saat 10’da satılacağı dedikodusu başlıyor. Hemen arkamda sıraya giren, benden yaşça büyük bir kız, herkese ev yapımı poğaça ikram ediyor. Kahvaltı sohbetinin konuları; Cantona, Stumpf, Bjk’nin Ajax maçında giydiği eflatun forma derken personelden işe gelen birkaç adam heyecan yaratıyor. Ancak kapının kapanmasıyla heyecan da yerini bekleyişe bırakıyor. Bu arada gözümüz giriş kapısının sol tarafındaki üst üste yığılmış, meşale kolilerine takılıyor, bünyedeki heyecan katsayısı tavana vuruyor. Bir yandan da Dilbazlar sinemasındaki 2. filmin ismini seçmeye çalışıyorum.
Saat 11’e doğru sıra, İstiklal’e doğru inmiş belki de geçiyor, yanıma gelip “bana da 2 bilet alsana kardeş” diyen elemanları, sıramı kaybederim korkusuyla hiç takmamaya çalışıyorum. Bu arada içeriden elinde biletle çıkan adamlar tepki topluyor. Ve nihayet kapı açılıyor, 5 saate yakın bir bekleme süresinden sonra içerideki camlı bölmeden aldığım yeni açık biletlerini katlayıp cırt cırtlı cüzdanımın en ücra köşesine yerleştiriyorum. Otobüse doğru koşarken, bir bakıyorum bilet sırası Fransız kültür merkezine kadar ulaşmış..
Maç günü
Maç sabahı Kağıthane’deki okuluma gitmek için bindiğim okul servisinde üstümü değiştiriyorum. Yanımda 5-4’lük Kocaeli maçında aldığım atkım ve bayrağım var. Sabah altı buçuk, servisten iniyorum ve şok! Yeni açığın önü ana baba günü. Arkadaşlarla buluşup kuyruğun bir bölümüne kaynıyoruz. Yere koyduğumuz gazeteler ve çantaların üzerinde sırt sırta verip, yarım ekmekleri mideye indiriyoruz. Bu arada Pendik tayfasından tanıdığımız arkadaşlar, gişelerin üzerindeki demirlere çıkıp İngiliz bayrağı yakıyorlar, derken polisin müdahalesi, ortalık karışıyor. O kargaşada biraz daha içerilere sızmaya çalışırken, arkadaşları kaybediyorum.
Öğlene doğru kapıların açılacağı söylentisi dolaşıyor. 12 gibi kapılar açıldı söylentisiyle yine izdiham, yine polis müdahelesi derken, sabah altı buçukta geldiğim stada öğleden sonra iki gibi ancak girebiliyorum. Ancak üst kat tıklım tıklım dolu, ikinci yarım ekmeği de bayrak direklerinin altında bulduğum yerde götürüyorum. Derken kaybettiğim arkadaşlardan Tarık, bir sonraki sezon şampiyonluk maçı için alacağımız bilet kuyruğunda yine beni onun sayesinde bulduğu, kırmızı Reebok sırt çantamdan tanıyarak geliyor. Beraberce maçın başlamasını bekliyoruz.
Taç ve aut aralarına bile reklam alınan dönem, Show Tv’nin reklama kurban ettiği harika bir meşale ve tribün şovu eşliğinde takımlar çıkıyor sahaya. Maça dair aklımda kalan çok posizyon yok, galiba Hakan’ın direkten dönen topu ve Cantona’nın sonradan Nezihi’ye vurduğunu öğrendiğimiz dirseği. Bitiş düdüğüyle sağıma bakıyorum, Tarık salya sümük, ben hiç tanımadığım bir adamla sarmaş dolaş. Eve dönüş yolu; Pendik’e gitmek için Tuzla otobüsüne biniyorum, sabahın köründen gecenin yarısına verilen mücadele sonrası uyuyakalıyorum, uyandığımda Tuzla köprüsündeyiz, atkım ve bayrağımdan eser yok, tüm harçlık bitmiş, yolun karşısına geçip minibüsçüye rica edip eve dönüyorum, annem sinirli, babam çak diyor..
by gorky.
4 Kasım 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
7 yorum:
abi hakkaten o bjk'nin eflatun forması çok ilginç bişeydi, ben de hayal-meyal hatırlıyorum. o zaman kimin aklına geldiyse. sanırım zaten bir kez giydiler.
Galatasaray'ın Show Tv logolu formasını ben çok seviyordum. Acaba dünyada bir televizyon kanalının, forma sponsoru olduğu kaç takım vardır ki ?. Gerçekten mazi aklıma geldi, hele ki gözlerimin Turkcell,Avea ve Ülker dışında başka bir forma reklamı göremediğim bu zamanlarda.
On eleme macinin Kasim'da oynanmasi cok ilgincmis gercekten :) gerci CL gruplarinda toplam 8 takim olmasi, daha da ilgincti.
ben önümüzdeki sezon cimbomu sarı forma ile görmek istiyorum sarı renk resmen unutuldu yahu
ya herkes biseye takilmis ben de o zamanlardaki gazete mansetlerinin samimiyetine hastayim =) oyle fanatik, star gibi utanmaz ve cirkin degil ama giydirmekten geri durmayan cinsten...
ha tabi insanin aklina neutchatel macindan sonraki "o...cocuklari" ve efsanevi "gordon'u nah alirlar" geliyor uc ornekler olarak.
Abi bi' sezon sonra Besiktas sampiyon oldu ki?
cok sıcak bır yazı olmus
tesekkurler:)
Yorum Gönder