21 Kasım 2008 Cuma

HANIM BEN KAHVEYE GİDİYORUM



















Buraya geldiğimden beri Türkiye'de yaşayan insanlarla yaptığım muhabbetin başında, sonunda, ortasında mutlaka Amsterdam'ı Amsterdam yapan fasilitelere geliyor laf. Gelmeden önce çalıştığım banka şubelerinden birinin evli ve çocuklu üst kademe çalışanlarından birisi beni yemekte eskinin tevazusu ile bilgelik yapma havasıyla kenara çekip "Flying Dutchmancığım en güzelini yapıyorsun, bak bize burada ne haldeyiz, isminde iki tane "am" olan başka şehir var mı Allah aşkına yaaaa" diye aydınlatmıştı. Ertesi gün tayinimi istedim. Buraya geldikten sonra da genelde heavy metal-rock dinleyen "asi" tayfadan coffee shoplar ve Amsterdam'da satılan bong çeşitleri hakkında sorular, geri kalan tayfadan da Red Light District ve vitrin kültürü hakkında sorular alıyorum. Şöyle diyeyim buraya geldiğimden beri konuştuğum "Türk" arkadaşlarımın hiçbirinin "iyi oldu Van Gogh müzesi güzel mi?", "Rembrandt'ın Nachtwacht'ını gördün mü?", "eee Amsterdam Arena'ya gittin mi?" dediğini duymadım. Çerçeve belli....çerçeve belli....

Hepsi için burada toplu bir haber turu yapıyorum. Alkmaar'ın "Red Light District"i diyebileceğimiz Achterdam bölgesindeki 125 vitrinin 92 tanesi 2 hafta önce uyuşturucu ticareti ve asıl faaliyetlerinin dışında yasa dışı gelir sağlama gerekçesi ile kapatıldı. Daha sonra da kendilerine 6 haftalık süre verilerek tekrar açıldı ama şu anda gelecekleri karanlık görünüyor. Derken dün de Amsterdam'daki 43 coffeeshop ilköğretim okulların en az 250 metre uzaklıkta olmaları gerektiği kuralını hilal ettiğinden kapatıldı. Amsterdam'da toplam 228 coffeeshop var ve bunların 140'ı şehrin merkezinde. Amsterdam'daki 420 kafenin işletim hakkını elinde bulunduran Michael Veling hadiseyi eleştirdi ve Hollanda'da coffeeshoplar kadar denetimin olduğu başka hiçbir branş olmadığını ileri sürdü. Benim belediyeye tavsiyem illa bir şeyi kapatacaksanız şu mantar gibi türeyen Argentinian Steakhouse'ları kapatın. Hangi birine gideceğimizi şaşırıyoruz kardeşim. İçeri giriyorsun, sırtına Messi forması geçirmiş İspanyolca konuşmaya çalışan bir dolu İtalyan. Yani Hollanda'da, Arjantin forması giymiş ve İspanya dilini konuşmaya çalışan İtalyanların restoranı. Böyle sentezi yerim ben.




















Velhasıl Türk gençliğine tavsiyem, gelecekseniz elinizi çabuk tutun, yoksa siz varana kadar bir şey kalmayacak, artık elinize Amsterdam müze rehberini tutuştururum Van Gogh senin, Rembrandt benim, Klimt onların gezer durursunuz.

not: Amsterdam'a gidip Heineken Museum'a gitmeyene de buradan devedikeni yolluyorum.

12 yorum:

Frapppedaki dedi ki...

Bira ve muzik festivallerini de yaz tecrubelerine dayanarak.. ona gore plan yapalim. bu arada hangi bankaydi cok bilge adammis :))

varol döken dedi ki...

benim sorum şu uçan hollandalı:

hocam sende bisiklet var mı? varsa vitesli mi? türk kültüründe biliyorsun ne kadar çok vites o kadar çok hava:) bir de hollanda'da denize girdin mi, gerçekten bir gün sular altında kalacak mı?

36 vitesli bisiklete binen arkadaşım vardı benim:)

Flying Dutchman dedi ki...

Bokbier festivali ekim sonu

Hollanda'da açıkça söyleyeyim her hafta bir festival vardır müzik, açık hava, sinema şu bu...bir şeyler olur mutlaka...

Bokbier festivali var utrecht'te ekim sonu...beklerim...

Flying Dutchman dedi ki...

@varol döken

Bisiklet var, bisikleti olmayanı dövüyorlar zaten, sanırım Holllanda'da ambarında garajında en az 1 bisikleti olmayan aile yoktur, 1 numaralı ulaşım aracı malum

Vitesli bizimkisi ama Hollandalı pek ona bakmaz, burada dağ kır gezintisi de çok olduğundan genelde vitesli alırlar ama çok da şart değil.

Hollanda sular altında kalacak en son ülke bir çok uluslararası belgeselden onaylı şekilde :)), ülke malum tehlikeyi bilip 30 yıldır bir sistem uyguluyor tüm ülkeyi içine alan bir pompa sistemi su girdiği gibi çıkıyor ülkeden......bizim gibi deprem olunca 1 gün sonra ne yapalım diye düşünmüyor adamlar 30 yıldır hazırlanıyorlar...

Adsız dedi ki...

Arkadasım sen ne zamandır oradasın? Kırk yıldır tanıyo gibi konuşuyorsun da. Üstelik bir çok seyi biliyormuş gibi yazmıssın ama çoğunu kafadan sallıyor mussun gibi geldi bana.

Misal Arjantin restoranında calışanlara sizin aslınız nedir nereden geldiniz diye mi sordun? Sorduysan eyvallah ama bana biraz sallamıssın gibi geldi.

varol döken dedi ki...

bir gün rotterdam'da buluşmak üzere o zaman:) bisiklet olmasa da belki motorla gelirim, rotterdam festivalini izlemeden dönmem...

Adsız dedi ki...

Vay anasını adamlar pompayı ne için kullanıyor,bizde taraftar öldüren pompalılar var bi tek malum.Çünkü bizim insan olarak değerimiz maalesef 5 kuruş bile değil :(

Ferman

Flying Dutchman dedi ki...

@adsız arkadaşa hitaben

Birinci olarak bir ülkede uzun süre yaşamak o ülkeyi keşfetmek için gerekli şart değil. 30 yıldır burada yaşayıp daha Amsterdam'a gitmemiş Türkleri tutup kolundan getiririm sokağa çıksam...

İkinci olarak bilirsin ki bazı restoranlarda, genelde de Hollandadaki restoranların çoğunda isimlik denen bir icat vardır. Orada isimler yazar. E İtalyan ismi ile İspanyol ismi arasındaki farkı ayırdedebiliriz diye düşünüyorum. Örneğin Alejandro Pedro Gonzalez ve Salvatore Corradi isimlerinden hangisinin İspanyol hangisinin İtalyan olduğu bellidir. Bir İspanyol ile İtalyanın İngilizce konuşma stili farklıdır, aynen bir Fransızın farklı olduğu gibi.

Dolayısıyla bazen insanların milliyetini anlamak için gidip nüfus kağıdını istemek gerekmez. Nasıl ben sokağa çıkınca herkes benim Hollandalı olmadığımı anlıyorsa.....

şimdi nasıl geldi

Adsız dedi ki...

Temmuz'da, Sensation White 2009'a katılmak için yemiyorum,içmiyorum para biriktiriyorum. :)

Adsız dedi ki...

Sensation white hikaye.

Adsız dedi ki...

Dutchman bilader;
sabrina hayran oldum, "yalan soyluyosun" diyen adama bile cevap vermissin. Hemde kibar bi sekilde. Dervis olcak adamsin. Gel gor ki, bunda Amsterdamin havasinin, suyunun ve otunun da katkisi yadimsanmiicak derecede olduguna inandirdim ben kendimi...

Tavsiyene uyucam, Ocak sonunda gelicem oralara. Yiicem brownie nin en guzelinden, atliicam vitesli bi bisiklete, gidicem heineken muzesine :)

Saygilar

Adsız dedi ki...

selam tekrar. gittim gordum Amsterdam'i sonunda. hayatimda gordugum en zarif sehir oldugunu soyleyebilirim. kanallarin yanindaki o evlerin guzelligine hayran oldum. hepsi nin ici ve disi kataligdan cikmis gibi, nerdeyse kusursuz.

cok bisiklet oldugunu biliyodum da yasayanlardan daha fazla sayida bisiklet oldugunu bilmiyodum!

muffin yedim, begenmedim :) tevekkeli degil herkes sariyor... bugun tasin desinler hic dusunmeden tasinirim.