25 Ekim 2020 Pazar

AMA ARKADAŞLAR İYİDİR İDMAN YURDU F.C.

Biz burda anılarımızı anlataduralım gitgide yazılarda makarasını yaptığımız "Anı Adamı Sunay Akın" kıvamına hızlıca yaklaşıyoruz, Sunay Akın ile dalga geçe geçe emprovize Sunay Akın kılıklı birine dönüştüm. "Hiç unutmam geçenlerde Trabzon tepelerinden yaylalara doğru çırılçıplak, bir peynirin peşinden koşuyorum" ile başlayan cümleler kuruyorum yolda yürürken, yeğenimin oyuncaklarını çalıp evimde saklıyorum, n'oluyor bana böyle? Durduk yere gaydaya ilgi sardım, eve aldım bir tane geceleri çalıyorum. Biraz çalıyorum sonra başlıyorum konuşmaya "Eskiden Eyüpde Oyuncakçılar vardı hatta bir keresinde..." derken burnumdan kan geliyor, bayılıyorum. Bir kalkıyorum sabaha karşı beş olmuş. Bir daha vuruyorum tele, dağa taşa solo atıyorum. Bir müddet daha çaldıktan sonra ağzımdan istemsiz romantik cümleler saçılıyor " Bir frigya çömleğiyim, toprağın üç parmak altında, eskimiş zamazingo gibiyim, bana uzak, Allah'a yakın ol... Bana uzak, Allah'a... Ya.. Yakın... Sunay Ak..Sunay Akın" Burnumdan kan geliyor, bayılıyorum. Doktora gittim. Anlattım derdimi. "Saçak altına sığınmış göçmen kuşu gibiyim doktor, ağlıyorum sokaklarda yağmur yağarken, sokaklar anlamasın benim ağladığımı diye..." diyorum. Doktor şöyle bir bakıyor bana "evlat malesef zilyonda bir rastlanan hastalığa yakalanmışsın sen, Sunay Akın tarzı ağlak edebiyat tırıvıri bu hastalığın ismi" diyor. Nasıl olur doktor? diyorum. "Bal gibi olur eşşoğlu, orda burda Sunay Akın hakkında atıp tutarsan olacağı bu" diyor. Nasıl geçer? diyorum. "Bloga post atarken kısa kes direkt konuya gir, anca böyle iyileşirsin" diyor. 97' yılı. Ağustos sıcağında barda oturuyoruz yine.  

Futbol yok, bizim muhabbet de yok. Transfer geyikleri ile zaman öldürüyoruz. Lakin o dönem internet zımbırtısı yok, kulüp öğlen transfer yapıyor akşama haberleri bekliyoruz. Haberlerde Manchester diyor, Liverpool diyor. Bizden haber yok. Sırf kulüp transfer yaptı mı diye akşam bara gidiyoruz "kerhaneye zenci gelmiş" kıvamında efsaneler üretiliyor. "Oğlum duydun mu? Bizimkiler bir transfer yapmış adam Nijeryalı'ymış on saniyede yüz metre koşuyormuş", "Bizimkiler meşhur biriyle anlaşmışlar kaynağım sağlam", "Menajeri şimdi aradım Cantona yarın buradaymış" tadında efsaneler bunlar. Alkolün kanda oranı yükseldikçe efsaneler Tolstoy'u bile kızdıracak cinsten olmaya başlıyordu. "Beyler yeni duydum bizimkiler Derek Hales'ı transfer etmiş, haydi şerefe" deyince bizimkilerden biri atlıyordu "olum o futbolu bırakmadı mı ya?" Bırakmak ne yahu? Adam bastonla geziyordu, ama yüksek alkol oranı onu bizim takıma monte ediyordu. Herkes ayaklı gazete şeklinde şunu almışız, bunu almışız, şu takımdan gidiyor şeklinde yüksek sesle konuşuyor. Hani Adam Smith kapıdan girse "olum bağırmayın lan, ders çalışmaya çalışıyoruz şurada" dese hiç iplemeyeceğiz ve Liberalizm yıllar sonrası keşfedilecek. Gerçi yağmurlu havada takımı desteklerken Arşimet'den önce suyun kaldırma kuvvetini ve yarattığımız havayla elektiriği Benjamin Franklin'den önce bulmuşuz, Adam Smith'i kim ipler ki arkadaş? Bırakınız gürültü yapsınlar, bırakınız içsinler di mi Smith? 

 Bir gün bara haber geliyor bizimkiler transfer yapmış diye. İlk önce kaleci diyorlar, sonra defans oluyor bizim bu yeni transfer. Kulübü arıyoruz böyle böyle bir transfer varmış, doğru mu diye? "Aa doğru lan o iyi bir oyuncuydu, dur gidip bir sorayım kaç paraymış" diyorlar, Tam bir muamma. Akşama sonunda geliyor haber bizimkiler Paul Linger'i transfer ediyor. Biz seviniyoruz tabi, iyi oyuncu. Vakit gece yarısı falan bizim ekipten biri arıyor barı, "Paul Linger bu yaz Leyton'a transfer olmuş beyler, haber yalan" diyor. Üzülüyoruz tabi. Ertesi Sabah Alban arıyor. "Oğlum Joe, şimdi radyoda duydum, Linger Leytondaki kontratını fesih etmiş bizimkiler bedavaya almışlar" diyor. Şaşırıyorum, olacaklardan da tırsıyorum. "Tamam akşama barda görüşürüz" diyorum. Bu olaydan korkuyorum. Bilmeyenler için söyleyeyim Leyton Orient bizim Southampton ile kanlı bıçaklı olduğumuz bir kulüp. Üstelik Todd Bush'un ölümü henüz açığa kavuşmadığı için biz onları suçlu buluyoruz. Nitekim akşama reis geliyor bara, baya bir sinirli. Leyton'dan tribünden çocuklar aramış, "kullanılmış malı size yolladık tepe tepe görün hayrınızı" tadında birşeyler söylemişler.İşte biz o vakit Paul Linger'ı içimize sindiremiyoruz. Kulübü arıyoruz, anlaşma imzalanmadıysa getirmesinler diyoruz bu oyuncuyu "ooo hemşerim adam geldi şu anda tesislerde yatıyor" deyince kızıyoruz. Ama o gün karar alıyoruz "bu adam gidecek". Daha çimlere ayak basmadan adamın fermanını yazıyoruz. Lakin tesislerde kaldığı için gidip "sieae lan! git burdan istemiyoruz seni" diyemiyoruz. İki hafta sonra ligler başlıyor bizimkiler bir defans bir de forvet alıyor. Baya bir umutluyuz anlaşılan. Bizimkiler bir de Southampton'dan genç bir çocuk alınca bunlar bize eskici lakabı takıyor. Biz baya bir içerliyoruz bu duruma, Linger'a küfürlü beste hazırlıyoruz amacımız onu takımdan soğutarak kovmak. Nitekim üçüncü hafta içerde oynarken söylüyoruz besteyi, bu ya duymuyor ya da umursamıyor. Beşinci hafta yine içerde oynarken biraz daha gür şekilde küfürlü besteyi söyleyince bu bize maç sonunda nah çekiyor. Tamamdır, bizim plan işe yarıyor kulüp bu hareketi görmezden gelmez diyoruz. Hiç unutmam bizim bir defans oyuncusu var, siyahi bir oyuncusu, ismini unuttum gerçi. Bunun rakip takıma penaltı kazandırmaktan başka futbol adına bir efektifliği yok. Biz yine bunun sıçıp sıvadığı maç sonrası hafiften ırkçı bir tezahürat yapıyoruz, tamam yalan söylemeyeyim baya bir ırkçı tezahürat idi. Bu bizim buna böyle bağırdığımızı görüp bizim tribüne doğru yaklaşıyor, bizde özür dileyecek falan sanıyoruz. Herif zamazingoyu çıkarıp "müdür bu, buna derdinizi anlatın" hareketi çekince biz afallıyoruz ilk önce "Oha ne büyükmüş lan,herif topraklama yaptı, vücudundan statik elektiriği attı ağa" şaşırma efekti yapıyoruz, sonrası olayın şaşkınlığını atıp aşşağı inip bodoslama giriyoruz bu karaboncuğa. Kulüp görmemezlikten gelmiyor, direkt postalıyorlar tabi bunu. Mesnet hikayemiz bu; kulüp bu hareketinden sonra kesin kovar Linger'i diyoruz. Yalnız bizim paragöz başkan olaya el koyuyor. Takımda o ara orta sahada oynayacak adam olmadığı için radyoya; "önemli bir olay değildi, bir anlık olaydı, futbolda olur böyle şeyler" tadında konuşunca biz çileden çıkıyoruz. Artık bizim için Linger bir hedef oluyor. Yılların sportif başarısızlığını, kötü yönetimini biz bu adamdan çıkarmaya çalışıyoruz. Yani Paul Linger'in kovulması bizim için bir araç oluyor, amaç değil. Yalan konuşmayalım şimdi, iyi oyuncuydu aslında. 

Takım üç-beş hafta iyi gidiyor. Orta sahada oynayacak adam olmadığı için pek ses etmiyoruz ama Bu çakal gol atıp bizim olduğumuz tribünlere koşup küfür edince biz ipi orada koparıyoruz bununla. Maç sırasında kafaya koymuşuz; tesislere girip buna ağız burun gireceğiz. Bu durumu çakıyor o gün tesislerden hiç çıkmıyor, mesaj yolluyoruz biz buna "Brighton'a çıkarsan ölürsün" diye. Hafta içi bir akşam barda oturuyoruz. Ertesi gün deplasman olduğu için "yarın sabaha erken kalkıp rahat bir deplasman otobüsüne binmek için erkenden eve gidelim uyuyalım" diyoruz. Tam kalkıp evlere dağılacakken Max arıyor barı. "Paul Linger tribünle barışmak istiyorum, görüşelim sizinle" diyormuş. İlk başta kızıyoruz, olur mu öyle birşey diyoruz. Ama reis bir yarım saat sonra arayıp "birazdan Linger ile bara geleceğim çocuklar, Paul'a karşılama bestesi yapın" diyor, Hoppala. Kasap lakaplı bir çocuk var, herif şair resmen. Yıllar önce Tribündeki abilerin Alan Curbishley için yaptığı besteyi direkt Paul Linger'a yamayıp yeni bir beste yapıyor. Reis söylediği gibi kısa bir süre içerisinde Linger ile çıkıp geliyor bara. İlk başta biz biraz kızgın gibi gözüksek de bu Paul çakalı pek bir sıcakkanlı davranıyor bize. "Amaan koy g.tüne ulan herşey Brighton için" diyoruz. Herkes kadeh kaldırıyor Linger'a. Yalnız biz on dakika öncesi yaptığımız besteyi unuttuğumuz için birşey söyleyemiyoruz, şimdi küfürlü o güzel besteyi de söyleyemeyiz. Başlıyoruz random tribün şarkılarını söylemeye. Saat gece bir gibi oluyor,uzun süredir barda böyle eğlenmemişiz. Baya bir alkol tüketiyoruz. Hele bir de barın sahibi Sexy Bear lakaplı Tom abimiz son biralar şirketden deyince iyice zıvanadan çıkıyoruz. Gece üç gibi reis arabayla Paul'u tesise götürmeye gidiyor. Tom "hele biraz yardımcı olun şu barı kapatalım" deyince baya bir geç oluyor vakit. Bir süre sonra reis geliyor Tom ile komşu oldukları için onu götürecek. Tesisler kapalıymış, otele yerleştirdim Linger'ı , yarın erkenden gelin pankartları dağıtın diyor. 

 Ertesi gün bir kaç saatlik uyku sonrası barın oraya gidiyoruz. Erkenden gittiğimiz için en lüks otobüse biniyoruz. Lüks dediğime bakmayın, kıytırık bir otobüs. Ama bizden sonrakilerin bineceği diğer otobüslere göre baya bir "lüks". Neyse, yanılmıyorsam Barnsley deplasmanıydı, gidiyoruz. Tam hatırlamıyorum ama herhalde yine üç-beş yediğimiz bir maç. Maç maç da bizim Paul Linger ortalıkta yok. Olum adam daha dün yanımızdaydı, sakat falan değildi di mi? diye soruyoruz birbirimize. Merak ediyoruz. Reis'e soruyoruz, "bilmiyorum sakat değildi ama belki cezalı olabilir" diyor. Maç sonu yanımızdan geçen yakınen tanıdığımız kulübün malzemecisine soruyoruz. "Ortalıkta yok, tesislere gelmemiş dün gece menajer yakalarsa belasını s...ecek" diyor. Dönüyoruz şehre akşam, kimse daha olayı duymamış. Reis kulübe yakın insanları arıyor, onların da durumdan haberi yok. Ertesi gün bizim tribün tayfasından biri beni arıyor; "Oğlum duydun mu Linger uyumuş kalmış otel odasında, yetişememiş maça" diyor. Nasıl ya? Yok muymuş otelin kaldırma servisi falan diyorum. Ne bileyim oğlum diyor. Akşam bara gidiyoruz, millet sus pus. Kesin kovuldu garibim diyoruz. Kulüptende haber gelmiyor, çatlıyoruz meraktan. Menajer hafta içi açıklama yapıyor, Linger çok profesyonel bir oyuncu ama her nasıl olduysa bizi yarı yolda bıraktı, herhangi bir mazeretini kabul edemeyiz, artık bizim takımda oynamayacak diyor. Para göz başkan kontratı olduğu için para kazanmak istiyor, Linger sadece takımla antremanlara çıkacak, devre arası bonservisi satılacak diyor. Üzülüyoruz hakikaten. Hele bir maçta adam yokluğundan kulübeye almış bizim direktör, heyecanlanıyoruz belki girer oyuna barışır bizim adi köfte menajer ile diye. Lakin almıyor oyuna. Hele bir de oyunun son dakikaları ısınmak için bizim tribünün oraya geldiğinde bize attığı "s.kip attınız lan kariyerimi allahsız herifler, bitirdiniz lan beni yoyoma çocukları sizi" bakışını unutmam. Bizde mahçupuz herkes havaya falan bakıyor bununla gözgöze gelmemeye çalışıyor. Biri tam o sıra bizim o tribünün halini fotoğraf çekse ve çıkardığı fotoğrafın altına "İngiliz hava kuvvetleri 97' yılı hava gösterilerini izleyen meraklı kitle" yazsa herkes yer, yemin olsun.Herkes havaya bakıyor, bizimkiler gol kaçırıyor galiba, millet bağırıyor bizim kafamız hala yukarıda tam karşımızda Linger bize bakıyor. Biz buna kısaca tribün g.tverenliği diyoruz ya, neyse. Devre arası yaklaşınca biz bu Paul'u göremiyoruz. Basıp gitmiş biryerlere. 

Birgün bardan birileri Paul kulüpten haftalık maaşlarını alamamış dava etmiş ama bizim yahudi gibi çalışan başkan davada kulübü aklamış diyor. Paul durmuyor sıkı çalışıyor, bu sefer bizim tribün grubunu dava ediyor. Bizim taraftar koordinatörü mahkemede hakime "Ama arkadaşlar iyidir" hakim bey demiş olacak ki davadan aklanıyoruz. Tabi dava sırasında Paul'un maçı kaçırmasına bizim sebeb olduğumuz ortaya çıkınca haber tez duyuluyor. Paul'un bonservis parasını F.A ye ordan Wellington'a kaptıran başkan acısını bizden çıkarıyor; sezon sonuna kadar verdiği bedava kombineleri iptal edip bizi staddan uzaklaştırıyor. Doktordan çıkarken doktor ilaç milaç vermeyecek misin dediğimde, Sunay akın histerileri vücudunu kapladığı zaman şiir yaz demişti. Şimdi şiirimi yazıp yazıyı sonlandırıyorum. Öhöm öhöm. Neyse, ilhâmım kaçtı. Kurtuldunuz benden şimdilik. Not: Biz Japon ellerinde iken Varol boş durmamış Lokanta açmış. Kendisine hayırlı olsun diyoruz. Reklamını yap, Post'un yorumlarına lokantanın adresini yaz Varol, Yap bunları. By Joe Jonese Ateşdağlı

13 yorum:

karalamaca dedi ki...

geldim barınıza sizine kaynaşmaya
içirdiniz deli gibi ettiniz zurna
yarın maç var dedikçe içirdiniz..
içtikçe kendimden geçirdiniz...

evde çoluk çocuk ekmek bekler
ulan siz adamı s.kersiniz pis tiribüncüler

paul.1997/bir bar köşesi

Adsız dedi ki...

herif topraklama yaptı, vücudundan statik elektiriği attı

hahaha Joe abi stresli iş çıkışıma ilaç gibi oldu bu yazı. Abi sen vallahi bir kitap yaz, blog köşelerinde olmaz böyle. Kitabını şöyle elime alıp geceleri yatarken okumak isterim :)

Quad & AbSurDMaN dedi ki...

Oooh yazı biriktirmeye bayılıyorum biraz daha yazınca topluca girişeyim, kitap okur gibi :)

bahtiyar dedi ki...

"İngiliz hava kuvvetleri 97' yılı hava gösterilerini izleyen meraklı kitle"

abi sinir stres kalmadı valla gülmekten yoruldum. eline sağlık.

piqbid dedi ki...

ama Sunay AKIN iyidir..

Plastik Dikenli Kaktüs dedi ki...

Güzel filmdi Tabutta Rövaşata da :)

mcdonell dedi ki...

bir oyuncuyla göz göze gelmemeye çalışan bir tribün dolusu adam. allahım bu nasıl bir manzaradır oyle. ellerine sağlık

alchoburn dedi ki...

ahah varol abinin adresa aceto'da vardı sanırım baya muhabbet döndü. ramon da bekleniyor. jejeje

CaRtMaNtR dedi ki...

Okurken bu kadar eğlendiğim yazılara denk gelmek çok güzel oluyor. Topraklama yapan siyahi ve 97 gösterileri esprileri gibi Sunay Akın espriside iyi

ama oda ne benimde burnumdan kan geliyor düşüp bayılacam sanırım :D

Adsız dedi ki...

haha, bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinleri Adam smith demişti di mi joe? :))

varol döken dedi ki...

ama arkadaşlar iyidir jonese... sen de çok iyisin, içimizden birisin hem zencisin hem kızılsın, hem eskimo hem kızılderilisin...

post yorumlarını proust yorumları okuduğumdan beri 2 gündür komadayım, cevaplar biraz geç oldu kusura bakmayın...

tomurcuklu demli çay eşliğinde sohbetin ve kömür ateşinde nefis kızarmış tavuğun adresi şudur:

Başvekil Caddesi 39/A Çapa
589 30 10

jonese paket servisin içine senin postlardan atsam, satışları ikiye katlarım:)

SAFÆ dedi ki...

Ama Paul Linger'da iyidir..Abi yine çok güldürdün.. O tiribünde havaya bakmak isterdim.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.