9 Ocak 2009 Cuma

SICAK ŞARAPLI BİR YILBAŞI



Ne yalan söyleyeyim bu sefer gezi planının ana fikrinde futbol yoktu. Yılbaşına birkaç hafta kala, çözüm planları üretmiştik Cem'le. En yakın gözükeni birkaç dip ve zirve maçı dvd yapıp, gece boyu onları izlemekti; Denizli-Fenerbahçe ile başlayıp, belki 6-0 ya da 4-0'ı takmak. Üstüne de bir 3-0'dan 4-3 atıp yeni yıla umutlarla başlamak! Sonra ne oldu bilmiyorum, rakı içilen bir gecenin sonunda bir anda yurtdışına kaçmaya karar verdik. Eh o kadar az süre kala en zahmetsiz ve ucuz yolculuk vizesiz olmalıydı. Düştük 2008'in son günü Zagrep yollarına!

Aslına bakarsanız, daha önceki seferlerde yurtdışına çıkmadan internette epey mesai harcamışlığım vardır. Euro 2008 için 5 ay boyunca her gün bir yarım saat feda etmiştim (E o organizasyon da ciddi tabi, şakaya gelmez.) Bu kez ise, Zagrep'e indiğimizde tek bildiğimiz soğuk olacağıydı, e yeter zaten. Bulduk bi otel, attık çantaları, indik Zagrep sokaklarına.



31 Aralık'ı çok anlatmaya gerek yok, daha doğrusu bu sayfada anlatılacak pek bir şey yok. Ama Zagrep halkını -5 derecelik soğuktan korumak için şehrin göbeğinde kurulan "ramazan çadırı" benzeri ortamdan bahsetmek lazım. İçinde şehir insanlarının sıcak şarap içip ısındığı mekan bizim de uğrak noktamız oluyor haliyle. Gerçi iletişim kurma çalışmalarımız da hep bir soğuklukla karşılaşıyoruz. Üzerinde durmaya gerek yok, moral bozmayalım. Tabi sürprizi anlatmak lazım bir de. Aklımızda Rapaic'i görmek vardı Zagrep sokaklarında gezinirken. Rastlarız, 2-3 muhabbet ederiz niyetindeydik. Sonra da başka kimi görebileceğimizi düşünmüştük. Karşımıza çıkansa Otto Baric oldu. Lüks bir restoranda arkadaşlarıyla oturduğu için yanına gitmek istemedik ama, Türk olduğumuzu anlatamamak da canımızı sıktı aslında. Olsun yine de yüzümüzü gülümsetti bu rastlaşma. Camdan izin isteyip bir kare aldık:



Neyse saat 12'yi geçiyor, yeni yıla giriyoruz falan, o kısımları da geçelim. Aynısının farklısı işte. Geri sayım, bilmemne. 1 Ocak sabahına ise şehirde karla uyanıyoruz. Yani bugün şehri terketmek istesek de iş riskli. O soğukta giyiyoruz kalınları, düşüyoruz yine sokaklara. Klasik Orta Avrupa şehri. Bir tane büyük katedral, bir tane kule, karşısında geniş meydan. Tüm dükkanlar kapalı! Öğlene kadar şehir bitince, alternatif planlara zaman kalıyor artık. Atlıyoruz bir tramvaya hedef Dinamo'nun yeri, Maksimir Stadı.



Şehir merkezinden tramvayla ulaşılan stat meşhur Maksimir parkının tam karşısında. E tabi parkı görünce insan hemen maç günü içilecek mekan olarak düşünüyor orayı. Velhasıl o gün bunu anlamak için doğru bir gün değil. Etrafta insan yok. Bu arada lige Aralık'ın ilk haftasından sonra ara verilmiş. Şubat sonuna kadar maç yok. Bu yüzden de stat terkedilmiş bir havada. Etrafta muhatap bulabileceğiniz kimse yok. Yine de stadın enteresan yapısı, içeriyi görebilmek için bol bol delik sunuyor insana. Bol beleştepeli bir yer kısaca. Biz de her bulduğumuz boşluğu zorlamanın gizemiyle, dört bir yanını tavaf ediyoruz stadın. Epey de bir şey görüp, fotoğraf da çekebiliyoruz.

Stat; eski, soğuk, dört bir yanı açık, dağınık, tartan pistli, saha-tribün mesafesi uzak; kısacası kötü bir halde. Tabi her yeri kaplayan karın da bunda etkisi var mı bilemiyorum. Sonradan yaptığım araştırmalarla, aslında stadın yenilenmekte olduğunu anlıyorum. Açılışı 1912'de yapılan stat 1997'de başlayan renovasyon çalışmalarıyla geliştirilmeye çalışılıyor. Söyleyeyim, daha çok işleri var. Fakat yine de karar vermek için dolu görmek lazım, şimdilik notu "Geçer".







Stadın arka tarafında da antrenman sahaları var. Yani maraton diye tabir ettiğimiz tarafa yapışık arka tribünden de antrenman sahasını izleyebiliyorsunuz. Artık burada gerçekten antrenman mı izleniyor, yoksa, genç takım maçları mı; onu da anlamak güç. Bir de duvarlarda ipe asılmış 10 numara görüyoruz. Emin değiliz tabi ama yüksek ihtimalle "satıcı" Niko Kranjcar'a atfen bu çizimler.



Etrafta taraftar mağazası da görünmüyor. Gerçi olsa da kapalı olacak kesin. Fazla da üşümeden turu tamamlayıp şehir merkezine atıyoruz kendimizi. Bu sakin günü bir şekilde sağda solda bitirip, ertesi sabahı beklemeye başlıyoruz. Araba kiralanmış, duamız sadece kar yağmaması üzerine.

Sabahın köründe düşüyoruz yollara, hedef Split! 400 km'lik yol karlı ve puslu başlıyor, yollar çetin, ama en azından buzsuz. -10 derecenin görüldüğü yollardan geçiyoruz, 4-5 km'lik tünelleri aşıyoruz. Ama yine acaiplik, en sonuncu tüneli aştıktan sonra aydınlık, günlük güneşlik. Hava birden 6-7 derecelere yükseliyor ve denizi görmeye başlıyoruz.

Split'e yollanmadan otobandan çıkıp, sahile inme niyetine giriyoruz. Girmeden de rota Şibenik. Tek kelimeyle harika bir şehir. Hani derler ya emekliliğimde sakin sessiz güzel bir şehirde, hanımımla kahve içip, günlerimi geçirmek istiyorum; tam ona uygun işte. Gel otur buraya, yaşa, ruhun dinlensin, gençleş. Bir mezarlık var, akıllara ziyan. En tepede de bir kale. Sokaklardan geçtikçe, kendimizden de geçiyoruz.



Buraya girdiğimizde aklımızda stat yok. Şehir ufak bir şehir gözümüzde, hani futbolla ne alakaları vardır diye düşünüyoruz. Ama sahilde yürürken uzaklarda bir aydınlatma görüp adımları sıklaştırıyoruz. Yanlış alarm, meğersem yüzme havuzunun aydınlatması aldatmış bizi. Sonra stat aramadan şehri terkediş ve belki en büyük hata. Gelir gelmez Hırvat ligi puan durumuna bakıyorum, şehrimizin takımı HNK Sibenik 3. sırada!

Neyse, sonra sahilden Split. Trogir diye de bir şehir var, geçiyoruz içinden de, ufak bir yer işte, vakit harcamaya gerek yok; araba turu kafi. Split'e girdiğimizde hava kararmış; "Centar" tabelalarıyla sahile inip arabayı bırakıyoruz. Şehri gezmeye başladığımızda buraya da kanımız kaynıyor. Şöyle söylemek lazım belki, Zagrep Ankara'ysa, Split de İzmir(İstanbul'u bulamadık Hırvatistan'da). Sokaklar dar, hareketli, eski. Şehrin merkezi eski kalenin içinde kurulmuş. Tarih ve turizm içiçe yani. Renkli bir şehir. Şans yüzümüze gülüp oteli de ayarlayınca gece planlamasına geçiyoruz. Edindiğimiz bilgilere göre eğlence mekanları Hajduk'un stadının çevresinde. Yani gece gece merhaba diyoruz stada, ama etraflı ziyaret sabaha.

Gece kulüpleri de bir alem zaten. Şehrin en güzel yerleri denen yerler, saat 11buçuk 12'de hala boş! Nasıl bir eğlence anlayışıdır, nasıl bir gece hayatıdır, çözdüğümüzü söyleyemeyiz. Sonra birden doluyor, birden yer kalmıyor falan; değişik!

Sabah şehri biraz daha etraflı geziyoruz. Sokaklarda sürekli Hajduk esintileri görmek mümkün. Şehirleri benzettik, takımları da benzetelim. Dinamo Zagreb, sanki biraz daha Galatasaray gibi; Hajduk ise Beşiktaş, Torcida da Çarşı. Duvarlarda logolar, dükkanlarda stickerlar, atkılar, posterler. Duvar yazıları demişken her yerde sıkça karşımıza çıkan A.C.A.B.'lari (ne demek olduğun açık açık yazmayayım, neme lazım; bilmiyorsanız google'da aratın) da eklemek lazım, bu nasıl nefrettir arkadaşım!



Şehir de bitince istikamet stat. Önce mağazayı geziyoruz, kapanır falan aman. İçeride pek bir şey yok gerçi. Umbro kendi ürünlerini satıyor. Bunun dışında da forma, atkı, flama. T-shirt bile bulmak mümkün değil. Alıyoruz bir forma, sırta isim yazdırma niyetimiz, 4 gün beklemeniz gerekli cevabıyla tersleniyor. Yapacak bir şey yok. Sonrasında ise gezinin en eğlenceli taraflarından birisi.



Stadın kapısına yönlenip, kapıdaki görevliye, "Merhaba biz yabancıyız, stadı gezmek istiyoruz" diyoruz; görevli lafı ikiletmeden buyur ediyor bizi içeri. İki deli hızlı hızlı yürüyoruz içeri. Her yerini dolaşıyoruz hiçbir engelle karşılaşmadan. Zeminden, şeref tribününe, soyunma odalarından, hakem odasına.

Bu stat epey güzel, hakkını verelim. 1979'da yapılmasına rağmen, özellikle mimarisi epey etkileyici. Sonradan öğrendiğimize göre, zaten 1979'daki Akdeniz oyunları için özel olarak yapılmış 35.000 kapasiteli bu stat. Burada maç izlemek de kesinlikle müthiş bir deneyim olacaktır, ileride fırsatını yakalarsanız aklınızda olsun.





İçeriyi bitirip, soyunma odalarını zorluyoruz. Taktik tabelalarıyla artistik pozlar çekip, bitiriyoruz işi. Biraz da kupaların olduğu, posterlerin asıldığı duvarları gezdikten sonra burayı da bitiriyoruz, huzurluyuz.



Split'e veda vakti geliyor. Şimdi hedef Zadar. Zadar'a ulaştığımızda ilk hedef, yol gösteren tabelaların da teşviğiyle stadyum. En kötü sürpriz de burada, stadyum değil, ancak saha diyebiliriz buraya. 6.000 kişilik ufak bir şey. Kapalı olduğu için içeri girmek de mümkün değil. Bir tur atıp kaçmak durumundayız.

Şehir için kötü konuşmayalım, coğrafi açıdan çok güzel bir kent. Zaten Hırvatistan'a hakim yarımadaların (hatta "neredeyse ada"lar mı demeliyiz?) güzel bir örneği. Havalar daha güzel olduğunda epey turistik olabileceğini düşündüğümüz bir yerdeyiz, ama hava soğuk ve fazla vakit harcamaya gerek yok.



Sonra rota, sahilden Rijeka. Harita üzerinde tabi atıp tutmak daha kolay. Görünen yol 200 km, tamam otobandan gitmeyeceğiz ama yine de 2bucuk saati aşmaz düşüncesindeyiz. Ne kadar yanlışmış. Özellikle Starigrad ile Senj arası! İnanılmaz bir rüzgar, zaten işinizi epey zorlaştırıyor. Yüz kilometrelik yol iki saatin üstünde çekiyor, ve topu topu 15 araba görüyoruz yol boyu. Benzin bitse, alacak yer yok zaten. Açık herhangi bir dükkan ya da yerleşim yeri yok.

Zorlu etabı atlattıktan sonra iş kolaylaşıyor neyse ki. Akşam saatlerinde Rijeka'da oluyoruz. Rijeka da haritada epey turistikmiş gibi gözükmesine rağmen, şehirde otel yok resmen. Neyse sonunda bir tanesini ayarlayıp, yorgunluğun acısını çıkarıyoruz temiz bir uykuyla.



Son günler hep sıkışıktır bu gezilerde. Bu seferki nispeten daha rahat. Sabah önce bir Rijeka turu, içinde semt pazarı bile olan bir tur hem de. Sonrasında da stadı keşfe çıkış. Pula yolunda sahildeki stadı bulmakta biraz zorlanıyoruz. Fakat işin güzel yanı stadı önce yukarıdan görüyoruz. Kuşbakışı keşiften sonra aşağıya inmek daha güzel. 10bin kişilik küçük bir stat. Yine de şirin bir küçük takım stadı olduğunu söylemek lazım. Mağazaları da var ama tabi ki kapalı. Etrafta spor yapan insanlar var. İçeride ise sadece cafe açık, stada girişe izin yok.





Rijeka'da da işimiz bitince Zagrep'e geri dönüp, cennet vatana geri dönüyoruz. 5 güne sıkıştırılmış, keyifli bir tatil yanında, 4 stat, 1 forma ve epey fotoğraf var elimde. E yeter daha ne olsun!

Stat Gezginliğimiz de burada bitmiyor tabi, baksana uçan hollandalı millet 300 falan yapmış diye anlatıyor, biz daha 50'yi yeni devirdik!

by tunchay

17 yorum:

Adsız dedi ki...

10 numara olmuş yazı....Tam sevdiğim tarz ve konular...Ellerine sağlık...

Adsız dedi ki...

hırvatistan a gidip de dubrovnik i görmemekde ilginç olmuş açıkçası.birde zagreb de kk zagreb in stadı ve cibona nın salonuna da gidebilirdiniz.herikiside şehir merkezinde.

Tuncay Yavuz dedi ki...

saraybosna+mostar+dubrovnik bir sonraki sefere. buraya onu sıkıştırmaya kalkmak zaman/performans problemi yaratacaktı :)

Adsız dedi ki...

sormayı unuttum,flama aldınmı aban split den?

Tuncay Yavuz dedi ki...

tabi ki :)

papaz dedi ki...

hırvatistan vize istemiyor değilmi?

canoğlan dedi ki...

ya yazıyı görünce şok oldum :) ben de bir arkadaşımla beraber 1 ocak sabahında vize istemiyor ve nispeten ucuz diye zagreb'e gittim :) hatta, thy hostesi bize napıyosunuz be zagreb'te 2 kişi bu soğukta diye çıkıştı haha, dedik takılmaca sıkma canını sen. hatta uçak önce ljubljana'ya gidip sonra geri dönüp zagreb'e indi. saçmalığa bak, ankara'ya adana aktarmalı gitmek gibi. daha yazıyı okumadan yorum yapıyorum. aynı stadın orda ben de fotoğraf çektirdim, ben de fenerbahçeliyim, ben de gezmeden önce saatlerce mesai harcarım :) yazıyı okuduktan sonra ben de zagreb hakkında bişiler karalıcam. yazıyı görünce şey tadı aldım, bu geçenlerde ankaragücü kupa maçı vardı 0-1 aldığımız, 29 ekime geldiğinden, atladık trene 2 kişi deli gibi gittik maça ( hatta tunchay abi, gürkut abiyle gittik, belki tanırsın ya da kesin tanıyosundur da ben sizi bilmediğimden soruyorumdur, öyleyse ukalalık olmasın ). o zaman da, ulan koca istanbuldan sadece 2 salak biz geldik şu mantıksız maça demiştik, aynı duyguyu zagreb'e giderken de yaşamıştım da varmış başka deliler daha :)) yalnız ne yazdım ha.

canoğlan dedi ki...

yazıya baktım da siz split falan da gezmişsiniz, biz sırf zagreb'de kaldık, öteki yerleri yaz aylarına bıraktık işin açıkçası. siz baric'i görmüşsünüz, biz de dönüşte havaalanında tomas'ı gördük eşiyle ama hiç gideyim de fotoğraf çektireyim isteği uyanmadı bende nedense. atmasaymış formayı, giymeseymiş öteki formayı.

o ramazan çadırında çok vakit harcadık biz de, masada durduk, gelen geçenle muhabbet ettik. canayakın kızlar vardı gerçekten. yabancı dil sorunları yok, ingilizce veya almanca biliyorlar genelde yaşlısı genci. etrafta çok deli, sarhoş, garabet insan var ama rahatsız etmiyorlar. ırkçı olaya rastlamadık, ama uyaranlar oldu.

normal hayat pahalı, ak o çadırda bile sosisli 4.5, bira 5 milyon. gece kulüplerinde alkol ve giriş ucuz ve dam istemiyor normal olarak, o açıdan avantajlı. şehirde ulaşım sadece tramvayla yapılıyor ve beleşşş :) gerçi biz ilk seferde hata yaptık bilet aldık, apaçiler de güldü bize ama napalım cahildik.

zagreb'de fan shop tarzı bişi bulamadık, ha deli gibi aramadım da ama bi tane bile çarpmadı gözüme o kadar gezdik.

internetin saati 5 ytl, ilk defa bu kadar pahalısını gördüm valla.

muhakkak zagreb'e gitmelisiniz dedirten bişi yok, bi "brazil" diye tekne gece kulübü varmış, yazın orası cafcaflı olabilir. neyse bizden de zagreb bu kadar :) o A.C.A.B duvar yazılı bir foto da ben çektirdim hatta.

thunderbird dedi ki...

Güzel yazı olmuş. Zagreb'i bilmem ama Adriyatik kıyılarının tadı yazın çıkar asıl; zamanlama yanlış olmuş biraz. :)

Bu arada Hajduk Split'in adındaki Hajduk, bizim bildiğimiz "haydut" 'tan gelir. Vakti zamanında Osmanlı'ya karşı savaşan eşkıya için kullanılırmış. Zaten Hırvatlar, Osmanlı dönemi hakkında biraz milliyetçi takılıyorlar. Merkeze gittiyseniz oradaki sur tadındaki duvarları gösterip; işte burayı geçemedi Türkler diyebilirler. O zaman bıyık altından gülüp geçmek gerek...

Thermo Rheumon dedi ki...

Istanbul'u Dubrovnik'tir herhalde de, hakikaten uzak kaçıyor Dubrovnik Zagreb'ten.Otobusle dahi 10 saat mi ne.

Bi de Varazdin var(eskilerden kaleci Marijan Mrmiç abinin eski takımıydı, Varteks Varazdin :D), Zagreb'e bi saattir, fena bi yer değildir. Yahut Ljubljana'ya da 2 saatte geçebilirdiniz :)

Zagreb güzeldir aslında da, tepede gizli kapaklı noktalarını keşfedebildiniz mi :)

canoğlan dedi ki...

nereler oluyor o gizli kapaklı noktalar, merak ettim :)

Adsız dedi ki...

abi biz de bu sömestrde hırvatistana gezi planlıyoruz arkadaşlarla.bizim en çok merak ettiğimiz konu daha öğrenci olduğumuzdan, ne kadar tutar maliyet olarak :D uçak biletleri falan ayrı ayrı yazarsanız çok daha iyi olur....şimdiden ellerinize sağlık...

Adsız dedi ki...

konu çok da altta kalmış ama bir cevap verebilirseniz çok iyi olur..çünkü başka bir yere de gidebiliriz ve karar vermek için çok az zamanımız kaldı..

Flying Dutchman dedi ki...

@remy lebeau

yarın öğle saatlerine doğru sanırım size yardımcı olacak bilgileri burada bulabilirsiniz...gecikme için kusura bakmayın

Tuncay Yavuz dedi ki...

remi,

buradan o kadar detaya girmeyelim.

tunchay gmail com a bir mail at, istediklerini yanitlayayim..

Adsız dedi ki...

biraz geç kaldım sanırım ama söylemeden edemeyeceğim. bu rijeka, 2004 yılında uefa 2. ön elemede gençlerbirliğiyle oynadığında bu sahada oynamamıştı. top 10 absürd stadyum başlıklı yazıda da yer alan stadlardan birinde oynamıştı; dağlık taşlık bir yer... nedenini bilen var mı, şeklindeki soru çok absürd evet.

papaz dedi ki...

bizde çarşamba Zagrep'deyiz ama yazıdan sonra biraz tereddüt ettim, Saraybosna çok daha iyi okudum şu ana kadar hep, Saraybosna'dan 1 gün daha versek mi ki acaba Zagrep'e.