19 Ocak 2009 Pazartesi
SLUMDOG MILLIONAIRE
"Sinemanın büyüsü denen şey nedir?" diye bir gün gelip birisi sorarsa göstereceğim filmlerin başında bu film gelecektir büyük bir ihtimal. Senaryosunda ufak tefek kusurları bulunan, Tanrıkent'ten senaryosu, kamera kullanma tekniği, sarı filtrelerin kullanımına kadar etkilenildiği ve bazı sahnelerde inandırıcılığı zorlayan filmi işte o büyüyü yaratan 2 şey senenin en sağlam filmi haline getiriyor. Kurgu ve senaryo. Özgün bir senaryosu var filmin ki zaten maça 1-0 önde başlıyor bu sebeple Danny Boyle. Hindistan'ın "Kim 500 milyar İster" yarışmasına katılarak 20 milyon rupilik ödüle kadar giden yolculukta, cahil eğitimsiz, öksüz bir Hindistan gencinin soruları hayatında edindiği tecrübeler sonucu nasıl bildiğinin hikayesi. Danny Boyle bu senaryoyu NTV'de "O An" melodisini de hatırlayacağımız A.R. Rahman'ın oldukça baskın müzikleri ile öyle bir sunuyor ki ekrandan gözlerinizi bir an bile ayıramıyorsunuz. Burada da kurgu denen şeyin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Anton Çehov'un "eğer kitabın başında duvara asılı bir tüfekten bahsettiyseniz, o tüfek kitap bitmeden ne olursa olsun patlamalıdır" şeklinde, bir romandaki bütün taşların yerine oturtulması gerektiği ile ilgili enfes bir sözü vardır. İşte Slumdog Millionaire bunu o kadar üst düzeyde yapıyor ki artık bazı sahneleri önceden tahmin edebiliyorsunuz. Üstelik bu normalde pek sevilmeyen bir özellik olsa da, burada aksine Danny Boyle ile karşılıklı bir sohbete dönüşüyor iş adeta. Örneğin final sorusunun ne olacağını ben son yarım saate gelindiğinde kolaylıkla tahmin etmiştim. Ama dediğim gibi bu sizi rahatsız etmiyor aksine mutlu ediyor. Danny Boyle'un Hindistan'ın pek de hoş yüzünü göstermediği filmin kapanış jeneriği de önemli. Bazılarına itice gelebilecek bu klasik "Bollywood" kapanışı aslında "ne olursa olsun bu bir Hint filmidir" mesajı açıkça. Dolayısıyla onun da son derece yerine oturan bir kapanış olduğunu düşünüyorum.
Kesinlikle her festivalde aday olduğu "En İyi Kurgu" ve "En İyi Orijinal Senaryo" ödüllerini toplayacaktır. Senaryo bir başka İngiliz zeka parıltısı Full Monty'nin de yazarı olan Simon Beaufoy'a ait. Altın Küre'de seanro, yönetmen ve film ödüllerini kolayca aldı. 11 dalda BAFTA'ya aday ve gelecek hafta adayları açıklanacak Oscar'ın da en büyük favorisi. Akademinin son yıllarda ağır dramalarla beraber artık bu tür filmleri de dikkate alması sevindirici. "Departed" 2 sene önce ödülü aldığında bu akımı başlattı bir nebze. Slumdog Millionaire devam ettirecektir. Film imdb'nin tüm zamanlar Top 250 listesinde de yüksekten girip düşenlerin aksine altlardan girip giderek yükselme şeklinde bir profil çizdi. 105 numaradan girdiği listede şu an 34. sırada. Ancak Hindistan'ın birçok olumsuz yönünü göstermesi açısından ülke nüfusu tarafından bir hayli eleştiriler alıyor onu belirteyim. Özellikle Hindistan'ın ırkçılık, fakirlik ve nefretin olduğu bir yer olarak gösterilmesi ve oyuncuların Hindistan aksanına çok yüklenmemeleri eleştiriliyor. Son olarak film modası artık geçmeye başlayan "Kim 500 Milyar İster" yarışmasını da hortlatabilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
7 yorum:
yarışma tekrar popopüler olursa bu adam mı sunar orası meçhul, 500 milyardan çok zayıf halka havası vardı vatandaşta.zannımca o kendi kapanışını yapmış üzerine bi de bollywood kondurmuş.olmuş be valla benim ilk 10 umda hatta 9.5/10 üzerinden.:)
sözlüğe de yazdım gerçi, ben bu filmin sonuna kıl oldum. cidade de deus'u bilen izleyici zaten benzerliği görmüştür, ama sonundaki iç gıcıklayıcı duygusallıktaki final... bir filmin içine böyle edilir ancak. adam sandler filmleri bile bu kadar zorlamıyor finallerde. gel de çıldırma.
Filmin ozellikle ilk yarisinda 'Iste Hindistan gercegi bu' derken, ozellikle yarisma kisimlarinda ve filmin sonunda bu kadar gercekcilikten uzak olmasi ciddi celiski yaratiyor. Iyi bir film olsa da imdb'deki o fantastik puani haketmiyor bence. Oscar'larda da bekledigini bulamayacagini dusunuyorum.
kitaptan uyarlandığı için en iyi orijinal senaryo dalında yarışamicak. uyarlama senaryo dalında yarışacak...
bence de inceden bir cheesy'lik barındırsa da özellikle finalinde, flying dutchman'in yorumu yerinde: danny boyle'un filmi bir bollywood sekansıyla bitirmesi önemli. evet süper bir fikir, harika bir kurgu, çok iyi bir senaryonun arkasından gelen final beklenen çarpıcılıkta değil. ama yine de romanın yazarının da, boyle'un da karakterlerini fazlasıyla sevdiği belli olduğu için bana çok da batmadı. 8/10 gibi bir nota layık gördüm naçizane.
hindistan'daki yaşamı anlatacak güzel bir drama yerine, hindistan'da geçen sıradan bir aşk hikayesi olmuş film. ilk 15 dakikasından sonra sinemadaki koltuğuma iyice kurulup "hah şimdi central do brasil, cidade de deus tadında bir film izleyeceğiz" dedim kendi kendime. ama tipik kötü adamlar, kızı kurtarmaya çalışan namuslu dürüst adam gibi klişelerle beklediğimi alamadım, çok daha iyi bir şey çıkabilirdi sanki. sonuç olarak ortalama üstü bir şey çıkmış ortaya ama başyapıt denecek bir eser de olamamış maalesef (bana göre tabi)
İki saatimi hoşça geçirdiğim bir filmdi ama Oscar'ı alacağını sanmıyorum. The Curious Case of Benjamin Button daha iyi gibi geldi bana. Tabi zevkler ve renkler tartışılmaz, ama sizin de dediğiniz gibi neler olacağını önceden biliyormuş havasında izledim filmi biraz da.
Yorum Gönder