23 Şubat 2009 Pazartesi

DEVE















Yıkım oldu dün akşamki maç Galatasaray için. Öncelikle söyleyeyim, bizim seyircinin "Wilkshire City'e 6-1 yenildiğimiz maçta bile takımı bu derece rezil görmemiştim" çıkışları ünlüdür. Nedense her güncel mağlubiyet o takımın tarihindeki en kötü oynadığı maç olur. Bir kere kabul edelim ve abartmayalım bu maç öyle bir maç değildi. Baros 85. dakikada o penaltıyı içeri atsa Galatasaray bugün puan cetvelinde farklı bir yerde olabilirdi ve kimse de bu çıkışlara girmezdi. Hoş atamadı ve üzerine 2 gol daha yedi Galatasaray, ama ben hala tarihinin kendi sahasındaki en ağır yenilgilerinden brisi olmasına rağmen (9,5 senedir içeride 5 gol yememişti Galatasaray) futbol olarak en etkisiz oyununu oynadığı maç olduğu görüşüne katılmıyorum. Galatasaray Fatih Terim'in ikinci döneminin son sezonunda futbol adına hiçbir kırıntı göstermeden ve pozisyona bile girmeden bitirdiği maçlar oynamıştı. Ha bu tarih dersi Galatasaray'ın bugünkü durumunun kötü olmadığının bir dayanağı mı? Hayır, Galatasaray hem camia hem takım olarak çok kötü bir durumda ve Taner Gülleri adında 32 yaşındaki bir adam 104 yıllık bir camiayı tarihindeki en çalkantılı dönemlerden birisine attı. Kulüp halinde bu noktaya adım adım geldi Galatasaray. Sahadaki takım, kenar yönetimi, yöneticiler ve taraftarı ile. Michael Skibbe'nin sezon sonu gönderileceğine kesin gözüyle bakıyordum UEFA Kupası'nı alsa dahi. Sezon sonunu bulmayacak bu iş. Hele hele geçen sezon 6 hafta kala gelen kulübe değişikliğine rağmen alınan şampiyonluk Galatasaray'lı yöneticileri "yine yapabiliriz" düşüncesine fena halde sokmuş durumda. Bunun getiridiği psikolojik ortam da Alman hocanın ipinin çekilmesi için elverişli havayı yaratacaktır. Tabi o sırada Galatasaray tek bir takımla (arkadan gelen Sivas'ı da sayarsak iki) mücadele veriyordu ve tepeyle olan puan farkı sadece 1 maçlıktı. Şimdi önünde 4 takım var ve tepeyle olan puan farkı 8. Bu göz önüne alınır mı bilemem. Yapılması gereken blogda değindiğimiz gibi ana başlıklar halinde ele almak hadiseyi.

Takım tertibi ve iskelet: Kimilerinin çok eleştirmesine rağmen yorumlarını hala sahadaki oyun çerçevesinde tuttuğu ve acaip komplo teorilerine girmediği için en tuttuğum yazarlardan birisi olan Ömer Üründül'ün en çok kullandığı iki laf bu aslında. Bazı klişeler ne kadar sıkıcı olsa da aslında konunun özüne dokunurlar. Galatasaray'ın sezon başından beri bir iskeletini bırakın bir oyun sistemi dahi yok. Yine bizim bazı ulemaların çıkardığı bir laf var "ben 3-5-2, 4-4-2, 3-6-1 bakmam, rakamlarla uğraşmanın alemi yok sahaya çıkıp oynarsın"....Yok yahu? Ben de saha dışından oynarız sanıyordum. 150 yıllık resmi futbol tarihinde Sepp Herberger, Rinus Michels, Sir Alex Ferguson, Sir Matt Busby, Jose Mourinho gibi adamlar da öyle sanıyordu. O belirttiğiniz ve uğraşılmasının alemi olmayan rakamlar bir futbol takımının temelidir. Galatasaray'ın sezonun başlamasından bir kaç hafta sonra, tüm dünya futbolu 4-4-2 gibi bir sistemin dahi önemli defansif zaafları olduğunu tartışırken, Arda Turan, Harry Kewell, Aydın Yılmaz gibi defansif yönü çok zayıf olan ve Uğur Uçar'ın sakatlığı sebebiyle orada sadece Sabri Sarıoğlu ve Hakan Balta'yı oynatacak bir takımın 3-5-2 gibi çağın gerisinde kalmış bir sisteme dönmesini çözemiyorum. Kaldı ki bu dönüşle ilgili son maçlarda müthiş bir bahane atıldı ortaya. "Hakan Balta'nın sakatlığı sebebiyle mecbur kılındı". 28 yaşındayım. Sakatlık sebebiyle bir futbol takımının diziliş planını değiştirdiğini ilk defa görüyorum. Elinde sakat ve cezalılardan forvet kalmazsa 4-4-2'den mecburi olarak 4-5-1'e dönülmeyi anlarım ama sakatlık yüzünden defans kurgusu ve buna bağlı olarak orta saha kurgusu değiştirilmez. Galatasaray'ın elindeki 3 kaleci de sakatlansa kalecisiz mi oynayacaktı? Fatih Terim yıllar önce Beşiktaş'la oynanan bir kupa maçında elinde forveti olmadığı için sağ kanat oyuncusu Ümit Davala'yı forvet hattına çekmiş ve Ümit o maçta 2 gol atmıştı.

Teknik direktörlük becerisi aynı zamanda takım içinden buluşlar yapmayı da içerir. Skibbe bu yönde çok önemli bir hata yaptı. Bu hata sezon başından beri çeşitli sebeplerle bir türlü kurulamayan iskeletin de çökmesine sebep oldu. Hala Baros tek forvet mi oynuyor yoksa Ümit Karan/Nonda dönüşümlü destek mi veriyor belli değil. Taffarel-Popescu-Hagi-Hakan Şükür hattına benzer bir hat da yok takımda. Bunu bugüne uyarlarsak De Sanctis-Meira (Servet)-Lincoln-Baros gibi bir veri var elimizde. İlk ikisi hala kendi performanslarını veremiyorlar. Israrla De Sanctis'in çok iyi bir kaleci olmadığını düşünüyorum. Hala arkasındayım. Meira inanılmaz pozisyon hataları yapıyor (dün yenilen dördüncü golde ceza sahası önünde yaptığı hareketle Taner'in önünü açmasını dehşetle izledim), Lincoln sezonun yarısında oynamıyor istikrarlı olarak. Böyle bir hattın zaten bir şeyler üretmesi beklenemez. Kanatlarda 2 adam var. Kewell ve Arda. Kewell'ın problemi Lincoln ile aynı. Arda kalıyor geriye. Bir futbolcudan 2 sene boyunca formunu en tepede tutmasını bekleyemezsiniz. Arda'nın da performansında düşüşler yaşaması gayet doğal. Üstelik 3-5-2'nin orta beşlisinin kanadında, arkasında destek olmadan oynayan ve "bu sisteme uymuyorum" diye kendi ağzından açıklama duyduumuz bir oyuncu. Galatasaray'ın her türlü teoriyi bir kenara bıraksa bile, oyuncu karakterine hiç uymayan 3-5-2 dizilişinin getirdiği felaketin kurbanı olduğunu kabul etmek lazım.














Kulüp iradesi: Bir soru soracağım. Karl-Heinz Feldkamp'ın Galatasaray'daki fonksiyonunun ne olduğunu bilen var mı? Görevini sormuyorum, o belli "Teknik Danışman". "Technical Advisor". Böyle mi diyelim? Size bırakıyorum. Ben fonksiyonunu soruyorum. Bu adam altyapı sorumlusu mu? Adnan Polat'ın gelecek planlarındaki akıl hocası mı? Genel Direktör mü? Ne? Bu saydığım adamlardan hiçbirisi teknik direktöre gidip bir ya da daha fazla maç öncesi taktik ve diziliş üzerine tavsiye vermez. Onun görevi, yetkisi değildir çünkü. Feldkamp'ın Benfica maçı öncesi (ve bilmediğimiz bazı maçlar öncesi) bunu yaptığını biliyoruz. Peki bu adam o halde yardımcı hoca ya da Skibbe'nin akıl hocası ya da ikinci adam ya da adı her neyse... Yani geçen sene Henk Ten Cate'nın Avram Grant'ın yanında otururken işgal ettiği pozisyondan bahsediyorum. E o zaman neden kulübede değil? Bu örneği niye verdim? Kalli Galatasaray ile bundan 15 sene önce büyük işlere imza atmış bir adam. Onun teknik direktörlük yeteneği ve taktik bilgisinden hiç şüphem olmadı. Ama şu anda kulüpteki ne olduğu anlaşılamayan rolü Galatasaray kulübünün karar alıcılarının nasıl bir hezeyan içinde olduğunun göstergesi.

Galatasaray kulübünün yöneticilerinin Taner Gülleri'ye teşekkür etmesi lazım. Bu işin hakemler, federasyon, oynanan oyunlar ve "aslında Türkiye olan Galatasaray" ile ilgisi olmadığını ortaya çıkardı Kocaeli'li forvet. Dün yapılan yönetim kurulu toplantısının 2 ay önce gelmesi gerekiyordu. Ama 2 ay önce yönetim kurulu toplandığında tepegözde powerpoint sunumu hazırlıyorlardı Türk hakemleri ile ilgili. Oysa işin kulüp yönetiminin kendisinde olduğunu anladılar. Böyle bir takımın hala finali kendi şehrinde oynanacak bir Avrupa kupasında yoluna devam etmesi resmen Amerikalıların "my saving grace" dediği tutunacak tek daldır. Bunun değerini bilecekler mi göreceğiz. Adnan Sezgin sezon başından beri yaptığı one-man-show'un çürümüş ürününü topluyor. Düzeltmesi zaman alacak. Üstelik "Seyrantepe" inşaatının futbol takımının başarısızlığı örtme politikası da dün akşam çimlere gömüldü (hoş o inşaatle ilgili de kötü kokular duyulmaya başlandı ya-koltuk renklerinin gri olması gibi). Yönetme sanatının varlığını hatırlamaları gerekecek.

Sağlık ekibi: Ben doktor değilim. Tıp hakkındaki bilgim bileğim burkulduğunda oraya buz koymanın, nane-limonun nezleye iyi geldiğinden ibarettir. Ama şunu bilirim ki bir futbol takımının bir sezonda sakatlık geçirmeyen tek oyuncusu kalecisi ise ve geri kalan 20 küsür oyuncu doktorla haşır neşir olmuşsa o işte bir problem vardır. Sezon başı Fatih Terim'in Euro 2008'deki Amerikalı kondisyonerlerine atıldı suç. Sakatlıklar Türk milli takımıyla işi olmayan Kewell, Lincoln, Baros, Nonda gibi adamlara geçince bu bahanenin boş çıktığı anlaşıldı. Başta söylediğim gibi tıp hakkında atıp tutmayacağım ama bir inşaatta çalışan 30 işçinin her biri periyodik olarak her tuğla kaldırdığında 2 hafta iş göremez duruma geliyorsa o inşaat bitmez. O adamlar da kendi sağlıklarına dikkat etmiyorlar demektir. Galatasaray kulübünün sağlık ekibi Galatasaray'lı futbolcuların sağlığını kollayıcı tedbirleri almıyor veya almaları yönünde teşvik etmiyor. Bunun aksini bana kimse iddia edemez. Kewell ve Lincoln gibi adamların sakatlıkları kariyerlerinden gelen kronikleşmiş vakalar. Ama Mehmet Topal? Tobias Linderoth? Hakan Balta? Bu adamlar futbolcu sağlığı açısından ülkelerinin en istikrarlı adamları. Her biri sakatlıklarla boğuştu. Linderoth zaten ne durumda tamamen muamma. Hakan Balta denen adam için görünüşe göre sistem değiştirildi. Bir kulübün bu kadar sakat oyuncusu varken başarıya ulaşması çok zordur. Hollanda'dan bir örnek vereceğim. Feyenoord'un bu sezonki sakatlık profili Galatasaray ile birebir aynı. Bir ara 8 tane ilk onbir oyuncusu toplamda 14 tane sakatı vardı kırmızı beyazlıların. Yeni transfer Tomasson 6 ay sonra ilk maçına dün çıktı. Bazıları hala sakat. Feyenoord'un bu seneki hali? Biliyorsunuz. "Sahaya 11 kişi çıktığı sürece" anlayışı o takımın kadrosundaki tüm oyuncuların birkaç mevkide birden oynayabileceği profildeki takımlar için geçerlidir. Orta sahasındaki her adam 3 mevkide birden oynayabilecek 1999-2000 sezonunun Galatasaray'ı gibi. Bu seneki Galatasaray öyle değil. Barış sağ bekte, Mehmet Topal sol bekte, Emre Güngör sol bekte, Sabri sol kanatta olmuyor işte. Galatasaray'ın bu sakatlık sorununu sezon sonuna kadar çözmesini beklemiyorum. Bu iş bu sene baş ağrıtmaya devam edecek.

Tribün: Şunu kabul edelim. Hakan Şükür futbolu bıraktı. Sahaya çıkıp gol atmayacak artık. Metin Oktay aramızdan ayrıldı. O da yok. Sahadaki futbolcunun 5-2 mağlup olduğu bir maçtan sonra taraftar isimlerini zikrediyor diye Hakan Şükür ve Metin Oktay'ı hatırlayıp, büyük bir duygu yoğunluğu ile "hay kafama sı.ayım doğru diyorlar yahu getirin bana Bordeaux'yu beşleyeceğim" havasına gireceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. O futbol bilincine sahip olsalardı Kocaelispor karşısında 1-0 öne geçtikleri ve yarıştaki rakiplerinin ikisinin puan kaybettiği bir maçta "bu maç bitti" havasına girip kalelerinde 5 gol görmezlerdi. Futbol artık bu tür duygusal gazlardan giderek arınıyor. Kulüp takımları bazında Türk futbol tarihinin en "gazcı" teknik adamı Fatih Terim'in takımının ardında aslında çok önemli bir taktik başarının bulunduğundan bir kaç örneği yukarıda verdik. Terim 2 sene sonra göreve geldiğinde apoletinde Fiorentina ve Milan yazıyordu önceki döneme ilave olarak. Kulüp tarihinin en kötü dönemini yaşadı bana göre. Bu iş gazla, arkadan itmeyle, sırt sıvazlamayla olmuyor artık. Hele futbolu bırakmış isimleri saymakla hiç olmuyor. Bu futbol bilinci tam gelişmemiş Türk futbolcusunda tam aksine bir inat etkisi yaratabilir. Yıllardır Nouma ismini duyan Beşiktaşlı futbolculardan bazılarının tribün grupları ile saha içindeki takışmalarını hala hatırlıyorum. Bu alışkanlığının bırakılması lazım. Galatasaray tribünlerinin tek sesle, organize ve kulüp yönetimine doğrudan ulaşacak şekilde bir mesaj vermesi lazım. Basın açıklaması ile, kulüp binasına birkaç temsilci göndererek, antrenmanda futbolcu temsilcileri ile görüşerek. Adnan parantezindeki Sezgin ve Polat'ın gazıyla federasyona yürüyen acaip güruhun incir çekirdeğini dolduracak bir iş yapma hedefleri varsa yapılacak iş budur. Yukarıda bahsettiğim gibi, takke düştü kel göründü lafının bu kadar uyduğu bir ortam düşünülemez. Bu işin Galatasaray kulübünün "kuyusunu kazanlarla" ilgili değil, kulübün kendi içinde olduğunun resmi dün akşam çizildi.

Michael Skibbe bugün TSİ 12:30'da büyük ihtimalle görevinden ayrılacak. Yukarıdaki yazı bundan bağımsız birkaç saptama. Galatasaray yeni gelecek teknik direktörü ile ya da Skibbe ile bu sorunları çözmek zorunda. Dediğimiz gibi hala bu yıkımın üzerinde meyve verme ihtimali olan bir çıkışı var kulübün. Çarşamba günü o kapının nasıl kullanılacağını göreceğiz. Yerine gelecek hoca konusunda speülasyon yaratmayacağım tek isteğim göreve kim gelirse gelsin de yanına da bir adam sakatlandı diye 4-4-2'den 3-5-2'ye dönme gibi bir iş yapan hoca olursa "arkadaş sen ne yapıyorsun bir adam sakatlandı diye tüm sistem değişir mi?" diye sorabilecek bir ikinci adamın oturmasıdır. Alex Ferguson denen efsane bile bu sezon başı Portekiz milli takımının başına geçen Queiroz ayrıldığında "yanıma bir adam bulun bu işi tek götürmeyeyim" diye yırttı bir tarafını. Bizim yöneticilerimiz kaç senedir oraya bir adam dikiyorlar, ya yalnız ya da yanındakiler "gelene ağam gidene paşam" familyasından. Aynı yanlışı yapmamaları dileğimdir.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Dün kü güzel ve akıllı oyunundan dolayı tebrik ederim Kocaelini...

Ne Galatasaraylı ne de Fenerbahçeli futbolcularda zerre gram ruh yok,alayı vurdumduymaz,İnşallah bu sene şampiyon Sivasspor olur çünkü kendilerine büyük diyen 3 takım da haketmiyor şampiyon olmayı.Trabzonspor da olsun derdim ama Sivasa yakışır şampiyonluk.

Bu arada eğer Gençlerbirliğinde Taner olsaydı veya onu gec son vuruşu orta karar bi forvet olsaydı bu hafta 7 yerdik o yüzden hafta başı ama hiç bi Galatasaraylı arkadaşıma bulaşmadım :)

Ferman

caven dedi ki...

beni asıl endişelendiren skibbe'nin kovulup yerine hagi'nin getirilme olasılığı.çoğu yerde kesinleşmiş gibi konuşuluyor.tamam hagi'yi seviyoruz da her iyi futbolcu iyi t. direktör olacak diye bi kural yok.hatta tersi biraz daha geçerli gibi geliyor bana.böyle bi karar alınacagına sezon sonuna kadar sabredilmeli ya da geçen seneki gibi cevat hocayla devam edilmeli

alperensaylar dedi ki...

o değil de dutchman porto yazmışsın ama benfica olacak:)

ayrıca aynı hamleyi aragones ve fener yönetiminden de bekliyoruz.
valla tazminatını ödesinler diye gider 10 tane forma alırım fenerium'dan:)

CaRtMaNtR dedi ki...

Skibbe'nin an itibari ile yollanmasından yola çıkarsak; bence ondan önce Kalli ve Adnan Sezgin isimlerinin üstü çizilmeliydi. Kalli büyük bir tecrübe ama onun disiplin anlayışı günümüz sporcularını rahatsız edebiliyor. Adnan Sezgin ise her ne kadar takıma önemli isimlerin transfer edilmesinde etkili olsada büyük bir takımın futbol kısmının saha içi ve saha dışı yönetimini kaldıramıyor bence. Bu pozisyona yabancıda olsa bu işin altından gerçekten layıkı ile kalkacak işin özellikle mali kısmı ile ilgilenen bir isim lazım. Misal Peter Kenyon gibi biri çok çok iyi olur.

Bunun haricinde yeni gelecek teknik direktör hem genç oyuncularla çalışabilecek, hem hücuma dayalı futbolu benimsemiş bir isim olmalı. Ayrıca yönetim her ne olursa olsun kendisinin arkasında sağlam durmalı ve daha ilk maçtan ona sallamaya başlayacak basının gazına gelmemeli

Adsız dedi ki...

an itibariyle yeni hocaları bülent korkmaz olmuştur.

bi nevi tencere ile kapak birbirini bulmuştur.sanırım gs maçları bundan sonra içerik bakımından +18 kapsamına sokulacaktır.

burak

Adsız dedi ki...

Hoca kendi 2. yarıda maclarda 3-5-2 oyun içinde dondugunu soyledi. Biz de Sabri arı gibi sagdan bindirip duruyor Hakan niye santrayı geçmiyor diye kızıyorduk oysa, Volkan'ı da solda oynatmama sebebi olarak stoper oynayamayacak olmasını gösterdi. Santrforu 2 lemek için defanstan adam alıyor, orta sahadan bile değil. ÜStelik bu 5 li ortasahanın 2 adamı Lincoln ile Kewell olunca, defanstada 1 e 1 lerin caresiz adamı Meira; 5 golu geç bile yedik.
Bay Y.

forzabrian dedi ki...

@burak

Galatasaray ile ilgili durum değerlendirmesi yapılan bu denli kapsamlı bir analiz yazısına bir şekilde fikir belirtmek yerine irin akıtan bir post atmakla eline ne geçiyor?

L dedi ki...

abi sırf yazının giriş kısmı için bile seni tebrik ediyor ve sana teşekkür ediyorum. çünkü ortalıktaki bir sürü futbol uleması bu ihtimalin farkında bile olmadan sayıp sövüyor. sanki gs hiçbir şey yapamadı, kocaeli gs'nin ağzına sıçtı, gs artık bitti gibi. e bu takım, olur da buradan yola çıkıp uefa'yı alırsa mesela ne olacak? herkes deli gibi övecek, eskiyi hatırlayan olmaz.

skibbe'nin gönderilmesi sorun değil ne yapalım da,2 gün sonra aynı şeylerin bülent'in başına da gelebileceği düşünülünce, ister istemez insan huzursuz oluyor.

Flying Dutchman dedi ki...

@Burak

hafiften ağır kaçmış bu yorum, itiraf edeyim. Lütfen tüm bir camiayı hedef alan bu tür genellemelerden kaçınalım, yoksa işin ucunu yakalayamayız, aynı sözün sadece kendi takımınız için söylendiğini farzedip göstereceğiniz tepkiyi düşünün ve ona göre lütfen yorum yapın.

delgado dedi ki...

hollandalı, tribünlerin hakan şükür metin oktay diye bağırmalarının sebebi sahada ruh görmemeleridir, adam diyor 10 senedir bu takımdayım kaptan ben olmalıyım diye, ama 10 senedir bi orta yapmayı öğrenemedim demiyor ve sahada kendisinden 10 yaş büyük adam yanından geçerken arkada burnunu karıştırıyor. beşiktaşlıyım, ama dün ali sami yen'de bir galatasaraylı olsaydım o futbolculara tekme tokat girmek isterdim emin ol. inönü'de de pascal'a bağırıldığı maçlara hep bakın, pamuk prenseslerimiz gene sertlikten çekinir, mücadele etmez, iplemez hiçbir şeyi. o formayı giyen adamların o şekilde oynamaya hakkı yoktur, ha formsuzsundur fiziki yönden bitiksindir, bu durum da en fazla 2 maç sürmelidir, ama madem kaptanlık istiyorsun oynadığın takımı tutuyorsun, altyapısından yetişmişsin o takımın, ayakta kalacak halin olmasa da 33 yaşındaki adam yanından geçerken burnunu karıştırmaya hakkın yok senin. bu kadar basit, kötü oynarsın çok kötü oynarsın kaybedersin ama zerre kadar çaba göstermeden kaybedersen suratına tükürür taraftar, haklı olarak.