27 Şubat 2009 Cuma

GUUS KURALLARI


















Bizim basının en sevdiği hadiselerdir bu "yeni gelen hocanın disiplin şovu haberleri". Zamanında Mustafa Denizli'nin yerine gelen WernerLorant için "antrenmanda kafalardaki bereleri çıkartarak nasıl bir disiplin timsali olduğunu gösterdi" şeklinde haber yapmış bir ülke basınından bahsediyoruz. Aynı basın geçen sene Feldkamp'ın antrenmanda Lincoln'e düdük fırlattığını, bu sene Aragones'in disiplin rüzgarlarını estirdiğini yazıp durdu. Tabi bunları yazan basın 3 ay sonra takımda işler kötüye gidince bu kazları "disiplin amacıyla aldığı tedbirler oyuncularla kendisinin arasını açtı ve birlik beraberliği bozdu"ya çeviriyor. İşler iyi giderse "disiplinin eseri kötü giderse "diktatörce uygulamalar". Her seferinde de yediğimizi sanıyorlar ya ona tav oluyorum. Bülent Korkmaz'ın göreve gelişinin ertesi günü futbolcularla Feldkamp'ın toplantı yaptığı salona kapıyı çarparak girip nutuk çektiği yazıldı. Benim bildiğim Bülent Korkmaz hiçbir yere kapıyı çarparak girmez. Onun "deli"liği 105'e 68'lik alan içindedir. Kaldı ki bunu alıp yine "Bülent ilk idmanda fırtına estirdi" haberini yaparak bilmem kaçıncı kez bizi enayi yerine koymaya çalışanlar ayrı bir inceleme konusu.

Her şeye rağmen göreve geldiği takımda bu tür bir istibdat yönetimine başvuran hocalar da yok değil. Bunu bir tarz olarak kullanıyorlar. Passarella 1998 Dünya Kupası hazırlıkları sırasında saçı uzun olan Arjantinli oyuncuyu kadroya almayacağını açıklamıştı. Bunun üzerine "bu saçlar kaç sene de uzadı arkadaş biliyo musun sen?" diye itiraz eden Claudio Caniggia kadroya alınmamıştı. Ben bu tür önlemlerin biraz abes olduğunu düşünüyorum. Örneğin Bülent Timurlenk'in bu konuda Guardiola Kanunları ile ilgili bir yazısı vardı. Messi'nin PLay Station tutkusunun Guardiola tarafından sınırlandığı belirtiliyordu.Halbuki Rijkaard'ın kadrosunun disiplin sorunu olduğunu düşünmüyordum, zira aynı kadro 2 sene boyunca fırtına gibi esmiş ve Avrupa'nın zirvesine çıkmıştı. Şahsi kanaatim bu tür değişikliklerin bir tür göstermelik "ben geldim" şovu olduğu yönünde. Tabi takımın durumu çok lakayıtsa önlem alınması kaçınılmaz. Aynen Alex Ferguson'un göreve ilk geldiği günlerde Manchester United kadrosundaki adamların içki dolabını teftişten geçirmesi gibi. Paul McGrath maçlara içkili çıkıyordu örneğin. Guus Hiddink de görünüşe göre aynı yoldan gidiyor. Chelsea'li oyunculara uymaları gereken kurallarla ilgili bir mektup ulaştırılmış. Mektupta oyuncuların maçlara gidiş-geliş sırasında mutlaka kulübün resmi takım elbisesini ve kravatını giymesi, antrenmana geç kalan oyunculara ceza, antrenman ve fitness programları ile ilgili kurallar içeriyor. Hiddink 1-0 kazanılan Juventus maçı sonrası takımın kondisyonundan memnun olmadığını belirtmişti. Bu takım elbise hadisesini özellikle Scolari'den sonra destekliyorum. Brezilyalı pazar sabahı bakkala gazete almaya giden 3 çocuklu aile babası gibi havalı eşofmanlarla oturuyordu kenarda. Tabi Hiddink'in bu önlemleri biraz da Hollanda'lı olmasından. Hollanda kulüplerinin akademilerinde, akademiye başlayan her gence girer girmez uyması gereken kuralarla ilgili bir kitapçık verilir. Tabi "Çar"ın bu kravat diktesi Abramovich'e işlemez. Rus, her maçta kot pantolon üstüne bir ceket atıp maça geliyor. Kadıköy-Yakacık minibüsüne şöför olsa hiç sırıtmaz.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

abramovich gencliginde malcolm in the middle da oynayan veletlere benziyormus...

varol döken dedi ki...

kadıköy-yakacık değil, dudullu-hadımköy!