1 Mart 2009 Pazar

ANAHTAR DELİĞİNDEN TESPİTLER – 2: AŞK

Aşk soyunu sürdürme amacıyla yapılan tamamen kimyasal ve içgüdüsel bir seçimse eğer, aşkın insanı mutlu etmesi için yaşanması gereken, soyunu sürdürebilmek için lazım olan alış verişi ihtiyaç kadar sürdürmek, tamamlamak ve yola devam etmektir.

Sosyoloji, Ders 1: İnsan sosyal bir varlıktır.

Yani insan, kendi türünden diğerleri olmadan yaşamını sürdürebilecek denli güçlü değildir. Bu durumun doğadaki kökenlerini anlamaya giriştiğimizde: Vahşi doğa koşullarında bir bukalemun ortam rengine bürünerek çok iyi gizlenebilir, bir ceylan atik hareketlerle bir anda kilometrelerce hıza ulaşıp avcıdan kaçabilir; bir baykuş karanlıkta avını rahatlıkla seçebilir, bir kedigil keskin kulakları ile uzaklardaki taze etin ayak seslerini tanıyabilir. Oysa insan, fiziksel olarak bu üstünlüklerin hiçbirine sahip olmadığından, diğer canlılara kıyasla vahşi doğa ortamında en savunmasız olan hayvandır. Sahip olduğu tek kaydadeğer özelliği olan “evrimleşebilen beyin”, insana daha kendi tarihinin başlarında iken, diğer insanlar olmadan ayakta kalamayacağını öğretmiştir. Böylece insanın sosyalliği başlamış ve zaman içinde “doğada yalnız varolamayacağı” bilinçaltının en derinine işlemiştir.

Aşk, ilk dakikalarda insanın ayaklarını yerden kesecek (endorfin, serotonin, melatonin vb.) denli müthiş bir his (kimyasal tepkime) yaratırken, modern insanın narsist aklının devreye girmesiyle önce karmaşaya ardından da muhtemelen acıya dönüşecektir. Çünkü eğer bir ergen değilseniz, aşkın ne denli mantık dışı ve yalnızca bir gen seçme eylemi olduğunun bilinçli ya da bilinçsizce farkında olursunuz. Her şeye rağmen aşk, genetik kodlarımızdan atılamadığından varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Ancak ilkel zamanlardan farklı olarak bir de nüfus planlaması aşkın başına bela olduğundan, işlevini yerine getiremeyen bu kod insan bünyesini büsbütün zedelemektedir.

Modern insan için böylesine karmaşıklaşmış bu konuya bir de ilişkiler için toplumun belirlediği kurumlar eklemlenmekte, iş iyice içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Zaten dünyanın başındaki en büyük bela da doğanın yalınlığından kopup insanın karmaşıklığını “tek ve kaçınılmaz gerçek”miş gibi yaşamaya başlamamız değil midir. Düşünmeden edemiyorum, zeka doğada varlığımızı sürdürebilmenin tek aracı iken aynı zamanda idam sehpamız mı oldu…

Neyse ki her işi karıştırmaya bayılan insan, düşünmek konusunda bu kadar emektar değil de değerli şeylerin içini boşaltmak suretiyle kafasını rahatlatıyor. Yoksa dünya bir tımarhaneden farksız olurdu… Yoksa… Yoksa, zaten…

Freudyen Genetik Laboratuarı
Almanya, 1985

by Gand

1 yorum:

Adsız dedi ki...

merhaba arkadaşlar. blogun temasını çok beğendim. bugün bütün gündür aramama rağmen buna benzer bir tema daha bulamadım. Aynen böyle menü sol tarafta olacak. blogger barı tam sayfa değil blog genişliği kadar olacak falan. üste bir header eklenecek. buna benzer bir temayı nerede bulabilirim acaba? ya da bu tür değişiklikler hangi kodlarla oynanarak sağlanabilir?