12 Mart 2009 Perşembe
GOD SAVE THE POUND
Dün geceki maçlar özelinde değil genel olarak bakmak lazım hadiseye artık. Gerçi birkaç satırla da olsa değinelim. Old Trafford'un üçüncü dakikasında atılan golde blog yazarı Barad-dur'a "bir başka İngiliz tecavüzüne hoşgeldiniz" diye mesaj çektim. "O da bu İngilizlerin hiçbir zaman durmayıp sürekli saldırması çok fena" diye cevap yolladı. İkimizin de tahmin ettiği gibi gitmedi iş. İlk gol ile ikinci gol arasında geçen 45 dakikada Inter kaleyi 7-8 defa yokladı. Tabi Inter'in genelde denediği üzere Van der Sar gibi bir adamı uzaktan mağlup etmek oldukça zor. İkinci golden sonraki Adriano akrobasisinden sonra Inter'in de pili bitti. İlk golde bir defans oyuncusu Nemanja Vidic'in nasıl ayak hareketleri ile kendinizi marke eden oyuncu alt edilir dersi var. Patrick Vieira onu kaçırdığını anladığında top ağlardaydı. Mourinho Manchester United'ı kendi sahasında kurduğu ikili bir blokun arasında hapsetti ve hücum taktiğini burada kapılacak topların Zlatan Ibrahimovic'e atılması ve Ibrahimovic'in kaleye arkası dönük aldığı topları ayağında bekleterek destek beklemesi üzerine kurdu. İlk yarı iyi çalıştı bu taktik aslında. 40. dakikalar civarı Rooney ve Ronaldo top alabilmek için kendi yarı sahalarına kadar geldiler. O ikili blokun arasında girip topu kullanmak gerekiyordu. Bunu da 35'lik efsane halletti. Ryan Giggs'e hayran kalmamak elde değil. Tüm oyun boyunca kırmızı şeytanların en iyi ismiydi ve ikinci gol onun rakip sahanın ortasında taşıdığı topu kanattaki Rooney ile buluşturmasıyla geldi.
Barca hakkında pek yorum yapmanın manası yok. İşi ilk yarıda bitirdiler. Portekiz'deki maçın geniş bir özetini izledim. Bir ara Hollanda'daki spiker "artık ilk maçtaki gollü galibiyet ev sahibi takıma yarıyor da bizim mi haberimiz yok?" diye söylendi. Maç boyu Madrid ekibinin saldırmasını ve Porto'nun skoru korumaya çalışmasını bekliyorduk. İspanyolların pozisyonu yok neredeyse ve buna karşılık Leo Franco yerden kalkamadı maç boyunca. 7 tane net gol pozisyonu saydım. Hakederek bir üst tura çıktılar. Roma-Arsenal maçında Vucinic'in penaltısı son yıllarda gördüğümüz en kötü penaltı herhalde. Almunia'nın bir köşeye atlayacağını tahmin edip topu ortaya vurdu ama tam vuracakken Almunia'nın hiç kıpırdamadığını görünce bütün kimyası bozuldu ve bu acaip penaltının sahibi oldu. Arsenal'in Fabregas, Rosicky ve Adebayor olmadan Roma Olimpiyat Stadı'ndan çıkabilmesi önemli. Daha sonra Arsenal'i analiz edeceğiz ama Van Persie-Bendtner forvet hattıyla Arsenal'in bir yere gelebilmesi mümkün değil. Zaten Danimarkalı forvet bir nevi manevi evlat muamelesi görüyor Wenger tarafından.
Gelelim genel duruma. Old Trafford'daki maçta (sonradan öğrendiğime göre) İlker Yasin Balotelli'nin hayat hikayesini Kemalettin Tuğcu tarzıyla anlatırken Hollandalı spiker güzel bir bilgi verdi. 2000 yılı sonrası oynanan 8 finalin 6 tanesinde ya Manchester United ya da Manchester United'ı eleyen bir takım vardı. Geri kalan 2 turnuvanın bir tanesinde United gruptan çıkamadı, diğerinde (2002-03) onları turnuva dışına iten Real Madrid yarı finalde havlu attı. Bu şunu gösteriyor. United'ı ilk turlarda eleyebiliyorsanız final şansınız % 80 civarında demektir. Diğer istatistik de Ibrahimovic'in bugüne kadar Şampiyonlar Ligi knock-out bölümünde hiç golü olmadığıydı. İkincisi hala devam ediyor. Yarı finalde 4 İngiliz takımı var. Maç sonrası stüdyo yorumcusu Ronald Koeman "4 İtalyan görmektense 4 İngilizin görünmesini tercih ederim" dedi. Tabi kastettiği şey yazının başında Barad-dur'un bana attığı SMS'le aynı. Oyun tarzı. 2 İtalyanın final oynadığı 2002-03 yılındaki maç bir kabus gibiydi. The Guardian'dan Jonathan Wilson'ın İngiliz takımlarının bu hegemonyası ile ilgili enfes bir yazısı var. Son 4 yılda 16 Şampiyonlar Ligi yarı finalistinin 9 tanesi İngiliz, toplam 8 finalistin 5'i, ve 4 şampiyonun ikisi de öyle. Bunun istikrar, pahalı transferler ve dönemsel çıkışlara bağlamış. 1988-98 arası İtalyan, 1999-2004 arası İspanyol, 2005'ten günümüze İngiliz üstünlüğü gibi. Hesaba göre bu periyodun birkaç yıla bitmesi gerekiyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta var. Tesadüfi olmayan şekilde aynı dönemde dünya futbolundaki büyük transferlerin yapıldığı ülkelerin isimleri de aynı. Transfer rekorları ilgili periyodlarda aynı ülkelerde. Şunu belirtmekte yarar var. İngilizlerin transfer marketindeki çılgınlığının sonunun çok yakın olmadığını belirtmek lazım. Bunu bir istikrara kavuşturdular ve önümüzdeki dönem de duracağa benzemiyorlar. 2. Dünya Savaşı'ndan beri görülen en büyük ekonomik buhran bile etkilemedi ada kulüplerini ve 2009 Ocak ayı transfer dönemi yine rekor düzeyde paranın harcandığı bir dönem oldu. Bunun bir çıkarımı da şu. Son 5 yılda Şampiyonlar Ligi'ne İngiltere'den katılan takımların hepsi aynı. Şu anda çeyrek finaldeki 4 takım. Bir tek 2005-06'da buna Everton katıldı ve 5 takım oldular. Yani bu 4 takımın bu arenanın zorlu koşullarına karşı bir bağışıklık sistemleri var. Çeyrek final kurasında 4 İngiliz takımı birbirleriyle eşleşmezse Ahmet Çakar'ı televizyonda görebiliriz ki benim de aklıma pis kokular gelecektir.
Son olarak 3 İngiliz takımı 3 İtalyanı turnuva dışına itti. Çeyrek finalde bir İtalyan takımı yok. 4 İngiliz takımı var. Gelin görün ki, İngiliz milli takımının başında bir İtalyan oturuyor. Çok geriye gitmeyelim 10 sene önce FA başkanı Lord Triesman'a bunu söylesek bizi kraliçenin karşısına dikerdi. Futbolun evrimleşmesi ilginç.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
4 İngiliz takımının hocaları da yabancı, bir Ferguson adadan...
Ayrıca ne kadar pahalı transferler yaparsalar yapsınlar bir kadro istikrarından söz edebiliriz. Kriz sebebiyle İngilizlerin hegemonyasının biteceğine ben de inanmıyorum, kaldı ki İspanyol ve İtalyan ekonomileri de kıtanın en kötüleri şu anda; ancak gerek kriz etkisiyle, gerek başka faktörlerle yükselecek bir ülke varsa, bu Almanya olacaktır. İngilizlerin bu 5-6 senede yaptığı kadar olmasa da, Almanlar önümüzdeki yıllarda en başarılı kulüpleri çıkarabilir, özellikle Orta ve Doğu Avrupa'nın arka bahçeleri olması onlara avantaj sağlayacaktır.
Yazınızdaki tespitler güzel ve yerinde daha önce bende şu şekilde bir şeyler karalamıştım
"Farkı görmek için 1988/89 sezonunda 2007/08 sezonuna kadar final karşılaşmalarındaki takımların menşeilerine baktığımda şu ortaya çıktı..
İtalyanlar 13 defa final görmüşler ve 6 kez kupayı havaya kaldırmışlar. İspanyollar 8 kez final görürken 5 defa kupayı kaldırmışlar. İngiliz takımlarının 6 final görebildiği- geçen sezon iki takımla finaldeydiler- kupada 3 defa bu mutluluğa ulaşmışlar...
Birde italyan finali konusunda biraz haksızlık olmuş.juve- Milan finali sıkı değldi o kadar. Geçen yıl oynanan Chelsea-M.united maçınndan farklı değildi. Her ne kadar üzülsemde Ş.Liginin en zevkli finalinde Milan'ın imzası var. Yalnız İtalyanların başarısızlığında 2-3 sene evvelki operasyonun etkiside var.. Malumunuzdur ama beğenilmeyen italyanlar 4 defa dünya kupası aldıkları gibi Kendi ligleri dışında oynayan çok az oyuncuları olmuştur daima ve bu şekilde başarmışlar.. Sonuçta futbol sempati duymayla alakalı ingilizleri sevmem ama şu an başarılı oldukları gerçeğini kabul ediyorum...
@kozniku,
almanya kendi içerisindeki bayern kayırmacılığını halletmedği sürece bundan daha fazla bir gelişim gösteremez bence.. tüm iyi oyuncular bayern'de toplanırken, bayern'in şampiyon olamadığı seneler ülke çalkalanırken(nası olamaz diye), hakem hataları şaşmaz biçimde bayern'e yararken başka takımların çıkıp da avrupa'da büyük işler başarması hayalden ibaret olur.. ki aynı sebeple bayern de bişey yapamaz, o ayrı konu.. haksız rekabetin ülke normali haline geldiği bir ülke hiç umutlanmasın derim ben..
Yorum Gönder