Artık bir çok yerde dile getiriliyor ama hala bilmeyen çok sayıda insan olduğu için, orijinal adı ile Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün nasıl ortaya çıktığını özetleyecek olursak:
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için greve başlayan kadın işçiler, polisin saldırısının ardından fabrikaya kitlendiler. Daha sonra fabrikada çıkan yangından, barikatlar nedeniyle kaçamadılar ve bu vahim olay yaklaşık 130 kadın işçinin ölümü ile sonuçlandı.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag’da gerçekleştirilen, 2. Enternasyonele bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanyalı sosyalist önder Clara Zetkin, “Uluslararası Kadınlar Günü” kutlanmasını önerdi ve öneri kabul edildi. Başlangıçta farklı tarihlerde, ama her zaman ilkbaharda kutlanan Kadınlar Günü 3. Uluslararası Kadın Konferansı’nda (1921-Moskova) 8 Mart olarak kesinleştirildi.
Türkiye’de ilk olarak 1921 yılında kutlanmaya başlanan gün, 1975 yılında sokağa taşındı. 1980 askeri darbesinden sonra tekrar 1984 yılından itibaren çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya başlandı.
Başlarda salt sanayide kadın emeğine vurgu yapsa da, zamanla kadınların toplumsal yaşama her alandaki katkılarının ve ayrıca kadın haklarının hatırlatıldığı bir gün haline geldi. Kadınlar günü, kavramların içini boşaltmaya bayılan sermaye için bir ekmek kapısı haline gelse de, toplumsal bilinçlenme adına kadınların seslerini, kulaklarını tıkayanlara bile zamanla daha çok duyurmasında önemli katkısı olduğunu düşünüyorum.
Kadın haklarından bahsetmenin çoğu zaman “erkek düşmanlığı” vb. basit savunma mekanizmaları ile aşağılanarak yok sayılmaya çalışılması ve aslında toplumumuzda herkesin çok iyi bildiği halde kulak arkası etmeye çalıştığı gerçekleri çok uzağa gitmeden örnekleyelim:
Ankara’da yapılan bir araştırmada konuşulan kadınların,
· %90’ı kocalarının kendilerine psikolojik şiddet uygulayarak bağırdıklarını, hakaret ettiklerini, aşağıladıklarını, küfür ettiklerini;
· %40’ı kocalarının kendilerine fiziksel şiddet uygulayarak tokat, tekme, dayak, bıçak veya silahla saldırdıklarını;
· %15’i kocalarının kendilerini istemedikleri halde cinsel birleşmeye zorladıklarını belirttiler.
Açıyı biraz daha genişletirsek, Birleşmiş Milletlerin yaptığı araştırmalara göre:
- Kadınlara yönelik şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.
- Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.
- Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.
- En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.
- Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda Soykırımı (1994) esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.
- Hindistan’da yılda 5000 kadından daha fazlası kocaları tarafından öldürülmektedir.
- Türkiye’de şiddete uğrayan kadınların %75’i eşi tarafından şiddete uğramaktadır.
Aslına bakarsanız belki bir de Erkekler Günü olmalı. Zira ataerkil toplumun bozuk psikolojisinden sıyrılmak, erkekler için çok daha zahmetli bir yol.
by Gand
4 yorum:
23 şubat rusya'da erkekler günüydü. Hatta tatildi heryer :) he ama ataerkil toplumun bozuk psikolojisinden sıyrılmak gibi bi amaca hizmet ettiğini sanmıyorum.
hala bu istatistikler nasıl bu kadar yüksek anlamıyorum.daha dün seyrettim.ülkemizin aydın kadınları kadınlar günü için modern dans gösterisi yaptılar.o da ülkemizde ve dünyada kadın yapılan şiddeti ve ayrımcılığı önleyemiyorsa bari kendi adımıza sanatçılarımızın yaptığı müzik eserlerini parayla satın alıp ya da konuyla ilgili konsere gidip rahatlayalım.yoksa kırmızı giyip mi engel olsak türk kadınının ve hatta ailesinin bi çırpıda öldürülüp yol kenarına atılmasına..
Ben bu gand'dan korkuyorum.
Gunlerden bir gun, hemen hemen her gun oldugu uzere, Adliye'ye evrak goturduk, kalemi bekliyoruz.
Memleket adli islemlerinde, ayni binadaki evraklar birinci ve dorduncu katlar arasinda 3-5 gunde anca yerine ulastigindan olsa gerek, kalem de iki saattir yerinde yok. Neyse...
Bunaldik. Disari ciktik, Kalesnikof'u sarkittik, oylece bakiniyoruz. Kadinin birisi "Bak asker aganin tufegi var, kiziyor" diye aglayan bir kizcagiza bizi gosteriyor. Ne demek istiyor? Tufegi var, kiziyoruz ve vuracak miyiz? Fesuphanallah cekip, tekrar yukari cikiyorum.
Evraki veriyorum. O ara pesimden asagidaki kadin ve kiz geliyor. Kiyamet... Cezaevinde askerlik adli mevzulara merak uyandirdigindan, cevredekilere, fisilti gazetesinden mevzuyu ogreniyorum. Beynim donuyor.
Kadin ve kiz, akrabalar. Kadinin oglu, kizin irzina geciyor. Nasil oluyorsa meydana cikiyor. Kizi ya "Yapmadi" demeye ya da "rizaen oldu" demeye iknaya calisiyorlar.
Dunya Kadinlar Gunu kutlu olsun.
Yorum Gönder