Futbolda maç sonrası veya saha dışındaki aktörlerin davranışlarında çözemediğim ritüeller hep olmuştur. Basın toplantısındaki tavırlar, maç sonrası yapılan açıklamalarda kaynağının ne olduğu anlaşılamayan cümleler, antrenman sahasındaki tavırlar, imza törenindeki ne idüğü belirsiz basın şovları vesaire. Örneğin
antrenman sahasının merdivenine oturup teknik direktörle 1 saat muhabbet etme var. Bunu yıllardır Florya'da gördüm. Neden dakikalarca terli halde o soğuk taşa otururlar çözememişimdir, gidin içeride rahat rahat koltukta oturun kardeşim, zorunuz ne cırcır olacaksınız. Spor haberi çıkar "teknik direktör Fatih Terim antrenman sırasında Hasan Şaş'la kısa bir görüşme yaptı"....Habere bir giriyor Florya merdiveninde 2 adam oturmuş muhabbet ediyorlar. Bu ve benzeri davranışlar var, babadan oğula aktarılan ama sebebi sorulduğunda kimsenin kolay kolay cevap veremeyeceği zaten aşağıda bazı maddelerde görüldüğü üzere de hiçbir işe yaramayan aktiviteler. FD Ek Hizmet Binası
Top 10 departmanında bir araya geldik, saha içinde maç öncesive maç içerisinde meydana gelen hakem, teknik adam ve futbolcularda gördüğümüz anlaşılmaz ritüellerin bir listesini yaptık.
1-Gol olan topa bir daha vuran adam: Maçın iyice sıkıştığı dakikalar. Rakip baskı altına alınmış, sağlı sollu ortalarla ceza sahası bombardımana tutuluyor. Ancak beklenen gol bir türlü gelmiyor. Bu sabırsız bekleyişin nihayetinde beklenmedik bir oyuncu karambolde son dokunan oluyor ve top ağlarla buluşuyor. Takım hep beraber sevinmek üzere koşuşturmaya başlamışken, dakikalardır golleri kaçıran forvet ağlardan sekip dışarı doğru gelen topa koşup bir gol daha atmak peşindedir. Senaryo değişir, golün şekilleri ya da atanları değişir; ama bu gol olan topa vurup bir gol daha atmaya çalışan futbolcu tipi değişmez. Arkadaşım amacın nedir, kenara mesaj mı yolluyorsun; "o atmasa ben atacaktım" tadında? Yoksa bir refleks mi bu? Çözemedim.
2-Kenara adak adayan futbolcu: Şimdi ben futbolda zaten gol atıldığında kenardaki en yetkili adam olan teknik direktöre bile koşmanın saçma olduğunu düşünürüm. Hocanın eşi vefat etmiştir veya özel hayatında zor günler geçiriyordur veya maçtan kısa süre önce ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenmiştir veyahut maçtan önce Ayşe Arman'ın yazısını okumuştur, yani anlayacağınız kafası allak bullaktır ve zor durumdadır, sen de golden sonra yanına gidip bir şeyler söylersin, "topla kendini hocam Ayşe her yazıda böyle sevgilisiyle nasıl seviştiğinden bahseder" gibi. Ama atılan her golden sonra hocaya koşmak zaten acaipken bir de kenarda hiç kimsenin tanımadığı, senede 2 kere sahaya çıkmış oyuncuya, esamesi okunmayan masöre, tercümana koşup sarmaş dolaş olmak nedir? Gelirler böyle kulübede oturan alakasız birine acaip el hareketleri falan. Maç sonrası sorarsın, "yaa evet Hamdi abi bana maç öncesi söyledi gol atacaksın bugün diye, uğur getirdiğine inanıyorum, o yüzden ona gittim". Ulan tribündeki taraftarların tümünün derdi var, tümü senin bu maçta gol atmanı istiyor, tümü işini gücünü bırakıp seni desteklemeye gelmiş, kenara koşmak nedir? Hamdi abi malzeme çantasını hazırlarken "bugün çak bir tane" demiştir başından savmak için, neymiş uğur getirmiş yok ya.
3-Gol sevincinin yükünü üzerine çekmeye çalışan adam: Yine pozisyonlar gelişmiş ve gol bir şekilde atılmıştır. Golü atan adam yanına arkadaşlarını alıp kişisel zaferini doyasıya kutlar. Fakat o da ne, başka bir köşede başka bir küme golü kutlamaktadır. Çoğu zaman asisti yaptığı için hoşgörebileceğimiz bu arkadaş, yaptığı kişisel şovla ilgiyi üstüne çekmeyi başarmıştır. Golü atmışçasına kendinden geçtiği bile görülebilir. Aslında bu kendinden geçmelere, golle hiç alakası olmayan delileri ekleyebiliriz. Golün olduğu bölgeye yakın olmasından başka hiçbir katkısı olmayan bu yancı, golü atanın yanında tribünlere koşar, ondan bağımsız tellere tırmanır, kendinden geçer delirir. Bu yancıların, başkasının golünden sonra, mesaj kaygısıyla forma çıkardığı bile görülmüştür. E dakika olmuş bilmemkaç, kendisinin gol atma ihtimali kalmamış diye mazur mu görelim?
4-Penaltı şovmeni kaleciler: Aslında futbolla ilgili psikolojik bir film çekilmeye çalışılsa, herhalde penaltı anı önemli bir yer kaplar. Ünlü yazar Peter Handke'nin ilk kitabının adı da "Kalecinin penaltı anındaki endişesi"dir. Evet o anda kalede tek başına olan adamdan fazla şey beklememek lazım. Fakat arkadaş, maymun da olmanın lüzumu yok. Misal, gidip kramponları iki direğe vuranları vardır. Ya da arkadan su alıp ağzını çalkalayıp tükürenler, havluyla yüzü silenler. Hatta işi iyice abartıp değişik pozlarda önde duranlar, gidip topu alıp rakibin konsantrasyonunu bozmaya çalışanlar, hatta topun yerini değiştirenler. Her şey hazır olduğunda da işleri bitmez bunların. Yerinde sağa sola hareket eden Dudek'i, ellerini pençe gibi açan Fevzi'yi de görmüştü bu gözler. Hayır bir de penaltıyı kurtarınca yaptıkları matahmış gibi anlatırlar, işte şöyle rakibi bozdum, böyle konsantre oldum diye. Yapmayın, çok rica ediyorum.
5-Penaltı öncesi çiftçi modu: Penaltı atacak adam topu eline alır. Penaltı noktasına gelir. Topu koymadan önce beyaz noktanın etrafındaki çimlere ayağıyla şöyle bir kaç defa bastırır. Ne yapacaksın, topatan kavunu mu dikeceksin? Obruk Platosu mu orası arkadaş ne yapıyorsun? Futbolcuların bu penaltı noktasının yanına gelince Rus çiftçisi moduna girmesine bayılıyorum. Burada saptadığım bir başka anlamsızlık var. Dikkat edin, maç içindeki penaltıda bunun yapılma oranı % 5-10 civarındadır. Ama elemeli maçlardaki seri penaltı vuruşlarındabu oran % 50'ye çıkar. Niye, maç içindeki penaltı daha mı önemsiz? "Eeee, 120 dakika oynandı penaltı noktasının etrafı patates tarlasına döndü bir çapalamak lazım" mı diyeceksin? Ben bugüne kadar penaltı atarken, penaltı noktasının etrafındaki yer şekilleri sebebiyle penaltı kaçıran bir tek adam gördüm o da ayağını yere vurduğundandır,
buyurun görüntüsü burada. Halbuki topa koşmayı bilmediği için ayağı kayıp düşen bir dolu adam var, sahayı düzelteceğine önce kendini düzelt.
6-Seremoni adamları: Maç öncesi kamera soyunma odası koridorlarına döner. Oyuncular hakemin arkasında, iki yanda, sırayla dizilmişlerdir. Bir çoğu bir tepki vermeden dururlar, ama genellikle orta sıralarda yerinde durayamayan bir sağa bir sola dönen futbolcular vardır, nesi var bunun diye düşünürken, hakem sahaya yürümeye başlar, krampon sesleri eşliğinde bu adamlar başlarlar "hadi hadi hadi", "hadi beyleeeeeeeer", "hadi Allah yardımcımız olsun hadi". Ne oluyoruz? Bi sakin ol be kardeşim. Sahaya çıkılır bu adamlar yanlarında götürdükleri çocukla konuşmazlar ciddiyeti bozup. Maç öncesi seremonide kamera bunlara zoom yapınca hep ileri bakarlar, hiç kameraya yüz vermezler. Sonra poster çekimi bitince yine bir "hadi, hadiiiieee" çekerler, posterden çıkıp acaip koşu hareketleri yaparlar, takımı maç öncesi kendi sahasında çember yapıp galibiyet yemini ettirirler. Sonuç: Maçın sonunda bir torba golü yeyip giderler.
Bunu Galatasaray'lılar çok iyi bilir özellikle. Her sene Kadıköy'e çıkarız, maç öncesi bizimkiler kenetlenir, çember olurlar, artık kaç tane galibiyet yemini edilir bilmem, maçın izlendiği kahvedekiler de gazı alır. Sonuç: 4 tane yeriz, gelecek sene yine toplanırız, 6 tane yeriz, olması seneye bir 4 tane daha yeriz. Şu maç sonu seremonide gaz veren adam tipi çekilsin sahneden artık.
7-İstop hastası hakemler: İşte belki de cevabı asla verilemeyecek bir klişe. Ben yıllardır düşünüyorum işin içinden çıkamadım ya da birisi bunu açıkladı da ben gözden kaçırdım cahil kaldım. Neden hakemlerin % 80'i maçı ısrarla top havadayken bitirirler? En mantıklı açıklama yere düştüğü anda herhangi birisinin müdahelesinin 1 saniye sonra gol pozisyonu yaratabileceğidir. E o zaman topu havaya diken vuruş yapılmadan önce bitir. Kale vuruşu, frikik, taç atışı ne ise. Tabi eğer atış yapılmadan önce bitirirse atışı yapmaya hazırlanan oyuncunun önce gidip topu hakeme bitirmesi görevi vardır, misal bir kupa finalinde kazanan taraftaysa o oyuncu başta sevinemez, önce topu hakeme verir, sonra sevinme moduna geçer, onun da işi zordur. Ama ne olursa olsun havada bitirmeyi çözmüş değilim, sebebini bilen varsa not düşsün, minnettar kalacağım.
8-Teknik direktör hamleleri: Şimdi teknik direktörlerin özellikleri genelde karakteristik olarak algınabilir. Ama onların ortaklaşa kullandıkları klasikler yok mu, var tabi ki. Mesela mutlaka o beyaz kireçle çizili alanın dışına çıkarlar. Sanki o çizgi geçilmek için çizilmiştir. Hadi yine bunu bir kılıfına uydururlar, yok maçın tansiyonu, yok heyecan diye. Peki, biri bana şunu anlatsın: Bir hazırlık maçının 88. dakikasında teknik direktör niye oyuncu değiştirir? Maçın normal süresinin bitmesine saniyeler kalmıştır, e uzatma da pek oynanmaz bu maçlarda. Adı üstünde hazırlık maçı kalan 2 dakikada nasıl bir ışık görebilirsin ki oyuna soktuğun adamdan. Prim için desen, vakit geçirmek için desen bunlar da yok o maçta? Amacınız nedir hocam, lütfen açık olun, konuşun.
9-Devre dönüşü yağcısı: Maçın devre arası bitmiştir. Sahaya dönülür. İlk yarıda hakemle bir münasebeti olsun olmasın bir futbolcu hakemin yanına yaklaşır, "hocam ehehehe o pozisyon var ya ehehe" diye hakeme yalakalık muhabbete başlar. Kameralar gösterir ceberrut suratlı bir hakem ve Umut Sarıkaya'nın çemçük ağızlı karakterlerinden birisi konuşuyor gibi. Bunu Ayhan Akman ve Hasan Şaş çok yapar onu bilirim, Arif Erdem de çok sık yapardı. Böyle yapınca ikinci yarı hakem bizi kollayacak, kendimi atsam penaltı çalacak, tekme atsam es geçecek mi sanıyorlar, nedir bu yağcı tavır? Çok iyi hatırlarım bir maçın devre arasında Arif Erdem hakemle böyle bir ense-tokat muhabbetine girmiş, ikinci devrenin sonuna doğru kendisine yapılan bir faulü vermeyince "senin Allah belanı versin beeeaa" diye bağırmıştı. Çok taklacı adamdın be Arif Erdem.
10-Yedek tabelası körleri: Bazı maçlarda, bazı oyuncuların oyundan çıkması kararı oybirliğiyle verilir. Tribündeki binler, televizyon başındaki onbinler hocaya artık doğaüstü ne kadar güç varsa hepsini toparlayıp kararlarını gönderirler. Hoca da onları kıramaz, kenara gelen yedek oyuncu onu işaret eder. Tabela kalkar, onun numarası yanmıştır. Fakat arkadaşımız hala bunu idrak edememiştir. Önce hakeme, sonra kenardaki hocasına şaşkın bakışlar atar. Yok hala anlamamıştır, sonra takım arkadaşlarına sorar, beni mi gösteriyor diye. Şaşkınlığı hafiften sinire dönmüştür, söylene söylene kenara yürür. O an aklında ne oyunun gidişatı, ne oynadığı oyunun berbatlığı vardır. Yüksek ihtimalle kendi performansından memnun olan bu arkadaş, onu izleyenlere rol yapma derdindedir. Gelgelelim, onun aksi düşünen izleyiciler, bu hareketlerle daha bir tepki gösterir arkadaşımıza. Aman diyeyim, tekmeliği çıkarıp fırlatıp son hareketi de yapma, aman!
by tunchay, Le Foot and FD
21 yorum:
ben o 1 numaralı harekete hastayım "gol ulan goll" gibi bi manaya geliyor olsa gerek :D
bi de çime vurma olayı hasta ediyor beni sen 90 dk topa vururken vuruyorsun adam gibi bi penaltı atınca mı çim sorun oluyor.. artistikten başka bişey değil ;)
bide bu yedek tabelası köreleri oyundan çıkarken hafif sekmeye başlarlar.hani sakatlandımda hoca beni ondan oyundan alıyor diye.
penaltı öncesi maymun olmada bruce grobbelaar ı unutmuşsunuz. en bilinen maymunluk onundur.
1984 şampiyon klupler kupası finalinde roma ya karşı yaptığı maymunluk çok orjinaldir.
özellikle 1 ve 5 numaralı maddelerle Ayşe Arman'a sokulan lafları alkışlıyorum efendim.
7-İstop hastası hakemler
eskiden maçlar tek topla oynanırdı topu hakem getirsin getirmesin top onun sorumlulugundaydı
zamane hakemleri az kostugundan genelde orta sahada durur cok kosmaz, kendini yormazdı. E top birinin ayagında iken macı bitirse adam da maglup takımda uzuntuden, galip takımda sevincten topu tepse kim gidip alacak, tribune gitse mac bitmis zaten top hatıra kalacak... hakem de bekler ki bi aut olsun bi oyun dursun bi vurus top havada süzülsün orta sahaya gelirken ...düüüüt.... top önüne düşsün..
evet sallıyorum:)
Şenol Karagöl de yapmıştı penaltı öncesi maymunluk. Onunkisi tam maymunluktu ama. Üst direğe tırmanıp penaltı atan oyuncuya poposu dönük bir şekilde asılı kalmıştı havada. Sonuç; sarı kart. İkinci sarı kart da olabilir, tam hatırlayamadım şu anda.
Çok keyifli bir yazı olmuş.
Dudek gözümün önünde canlandı birden.İçimde bir sövme isteği belirdi ister istemez.
Gol atanın topu tekrar tepmesi gibi bir de gol yiyenin ağlardan dönen topu tekrar hırsla kaleye göndermesi vardır.
Eğer iki taraftan kimse topu yeniden kaleye tepmemişse, gol atan takımın, gerideyse eğer, topu orta noktaya götürme çabası ile yiyen ve hala önde olan takımın topu çarçabuk orta noktaya yollamama çabası izlenmeye değer görüntüler oluşturur.
bi de şu,yenik durumdaki takımın gol attıgında topu bir an önce kalenin içinden alıp santraya koşma meselesi var.. 4-5 tane adam ağlara yapışır topu kapmak için..be adam orda harcadığın enerjinin yarısını sahada harcayaydın diyesi geliyor insanın bazen.yemezdin belki o zaman 3 tane
4 numaraya örnek aklıma en yakın örnek Ricardo geliyor, neydi o Avrupa Şampiyonası'nda penaltılardaki hali, eldiven çıkarmalar, derin manalı olmaya kasan sığ bakışlar, böyle 'i am the one' havaları... Şimdilerde de formasına R1cardo yazdırıyor. Tam artiz ya. Çakacan elinin tersiyle...
CL finaliydi sanıyorum. CR7 yere yatmış üzülüyodu - doğru mu anlatıyorum biri yardım etsin- herkes sevinirken... Düşündükçe uyuz oluyorum gerizekalıya.. Buda 3'e uayar heralde dimi :)
bende bu seremoni adamlarına hastayım.ligin ilk maçı bi toplanmalar bi konuşma bi gaz veren eleman öbürleride evet öyle alıcaz parçalıyacaz muhabbetleri.en sinir olduğumda kamera bunlara zoom yapar illa biri tek ayagını yere vurur ne ayaksınız oğlum siz bi günde normal başlayın maça ne konuşucaksanız konuştunuz zaten soyunma odasında.daha ne veriyonuz gazı birbirinize
6. maddeye dair resim kasti mi seçildi bilmiyorum,ama 21.yy'da ettiğimiz yeminin kısmen de olsa işe yaradığı tek maç olan geçen yılki 0-0 lık kupa çeyrek finali maçı öncesine ait sanırım o resim.Kral-Topal ve Emre Güngör resimden seçebildiklerim ve bu üçlünün başka bir arada oynadığı maç yok Kadıköy'de(tabi bu resmin Kadıköy deplasmanına ait olduğunu varsaydım.
ps:bir de 21.yy'daki tek maç diyince bir anda koydu adama:)
6. madde direk bülent korkmaz olarak adlandırılsa bile olur bence. çok güzel olmuş liste.
Birde Hakan Ünsal ile özdeşleşen her faulde yerde beş takla sekiz salto atıp bir el havada hakemden kart isteyen şekilde ayağa kalkanlar vardır. onlarda bol bol küfür ister
Keşke listeleri hep 10'dan 1'e sıralasanız. Biliyorum karşılaştırma yapmamış, birinci seçmemişsiniz ama daha heyecanlı oluyor yahu.
Gene de kenara adak adayan futbolcuyu anlayışla karşılarım, biz ne kadar uzak dursak da adamların kendine has yaşadıkları bir ortam, ona istinaden anlaştıkları insanlar var. Senede 2-3 maç yapması veya vasıfsız eleman olması sanırım önemsiz bu durumda.
8 ;
Bazı pinpirikli teknik direktör'lerin, eğer erken değişiklik yaparlarsa, 3 degisiklik hakkı yapıldıgı için geriye kalan sürede 10 kişi kalıp dezavantajlı duruma düşmemek için yaptıkları harekettir. Aslında mantıksız da degildir. 88.dk da oyundan alınan oyuncu genelde tribünlere alkışlatmak (!) için oyundan alınıyodur. Giren oyuncu ise cocuklugunda duvarlarında yerine girdigi oyuncunun posterlerini asacak yaşta birisidir.
Fazla mantıksız degil sanki.
Free-Kick öncesi uzaklara derin bakış atan artist oyuncu (CR7) bekliyodum aslında
7.madde
harbi valla. ne bu havada bitirme fantazisi kardeşim. olmuş 90 dakika. kalecinin adalesi atarsa kim hesap verecek?
havada bitirme sebebi topun kimde oldugu kime gidecegi belli degil ve pozisyon olmadigi kesin, boylece kimsenin vay ben gole gidiyodum, vay top bendeydi, vay sekti korner oldu gol atacaktik bu hakem cok serefsiz gibi bir bahanesi kalmadan esit sartlardayken macin bitmesi.
çok eğlenceli bir yazı olmuş:) ofisten sevdiğim bir iki arkadaşıma da yolladım beyler haberiniz olsun:))
Top havadayken maçın bitirilmesi olayı aslında birkaç aşamadan oluşuyor:
1-)Aut atışı öncesi pilot kamera dışındaki herhangi bir kameranın kendisine odaklı olduğunun bilincinde olan hakemde "maç sonu kameralar beni göstersin" isteği oluşur.
2-)Saatine bakar ve izleyende "maçı bitirecek mi acaba?" sorusunu çağrıştırarak bu şekilde ilgiyi tamamen üzerine çekmeyi garanti eder.
3-)Topun sahadan en uzakta olduğu noktada (top havadayken) elini "Burdayım, beni çek, napcan topu?!" dercesine kaldırarak maçı bitirir.
Yorum Gönder