9 Nisan 2009 Perşembe

ZENGİN MUHİTTE UYANIŞLAR















Hollanda televizyonu NOS 3 Türkiye'nin aksine Barcelona-Bayern Munich değil, Hiddink faktörü ile Liverpool-Chelsea maçını verdi ki çıkan tabloya baktığımda iyi de yaptı. Artık Guus Hiddink denen adama ben sıfat bulamıyorum. Sezon başında Chelsea'nin 1-2 maçını izlemiştim, bir de bu akşam izledim. Hollanda'lı yine o çok bilinen tılsımıyla Chelsea'yi alıp 2 gömlek atlatmış adeta. İngiliz basınında 2 gündür Hiddink'in demeci yer alıyordu, "çekilmeyeceğiz ve saldıracağız" diye. Öyle de yaptılar ve dün kşam oynadıkları oyunla da bir anda Şampiyonlar Ligi çeyrek finalindeki 8 takım içinde Barcelona'yı sallayabilecek tek ekip oldukları fikrini verdiler insanlara. Bir kere söyleyelim maç bir Premier Lig maçı gibi değil Bundesliga maçı gibi oynandı. Maçın özellikle ikinci yarısında topu ayağına alan her oyuncu önünde 4-5 metrelik boşluklar bulabildi ve normalde 2 İngiliz takımının maçında görmeyeceğimiz kadar pas hatası ve gol pozisyonu vardı. Ama bunda Chelsea'nin oyun karakterini payı büyük. Hiddink Chelsea'yi acaip bir dizilişle oynatıyor. Cech'in önünde dörtlü bir savunma, onun önünde Michael Essien, önünde Michael Ballack, önünde Frank Lampard, onun önünde 2 kenarda Kalou ve Malouda, en uçta ise Didier Drogba. Yani kabaca 4-1-1-1-2-1 gibi bir sistem. Ama Hiddink'in son 3 sene Chelsea profilinden değiştirdiği çok önemli bir kaç nokta var ki bunları 3 noktada toplamak mümkün.


















Birincisi ve en önemlisi takımın inanılmaz derecede yardımlaşıyor olması. Chelsea'li herhangi bir oyuncu 2 rakipten baskı yediğinde yanında 4 arkadaşı aynı anda bitiyor, herhangi bir arkadaşına pas veren youncu, pastan sonra hareketini asla tamamlamıyor tekrar top almak için boş alana koşuyor. Bu kurguda Essien ve Ballack'ın inanılmaz önemli rolleri var ki Michael Essien için ne söylesek az. Muazzam bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Bu yardımlaşma trafiği bana 2002 Dünya Kupası'nın Güney Kore takımını hatırlattı izlediğimde, saha içindeki oyuncu karakterleri aynen o kupadaki Hiddink mucizesini andırıyor. İkinci önemli nokta kenardaki iki adam Malouda ve Kalou'nun hem formlarını yükseltmeleri hem de geçen sene yaptıkları gibi Drogba'dan çok uzakta taç çizgisine gömülmek yerine onu destekleyen 2 ilave forvet gibi ortaya gelmeleri. Her ikisi de, özellikle Malouda, geçen yıl sahada ceset gibilerdi. En ufak bir omuz darbesinde yere düşüyor ve 2 taç çizgisinde yan pas ve geri pas yapmaktan başka bir fonksiyonları yoktu. Ama bu sene içe katedip dikine oynamaya başlayınca önemli bir fark yarattılar. Son önemli değişiklik de Frank Lampard. Lampard Jose Mourinho'nun ilk senesindeki Lampard gibi oynamaya başladı ki 3 senedir Chelsea hücumlarında orta sahada yönetmen pozisyonundaydı. Şimdi aşağı yukarı her atakta defansın arasına giriyor. Bunun oradaki rakip saha önü, başarılı son pas aksiyonunda büyük rolü var. Zira Hiddink, Ballack ve Essien'in hücumlarda Lampard'ın yerine seti kurmada çok problemi olmayacağını görmüş durumda. Üçüncü golde Ballack'ın enfes pasına dikkat çekmek lazım.

Liverpool maçın başlangıcından 80. dakikaya kadar oyunda bir an bile üstünlük kuramadı. Zaten son 10 dakikadaki üstünlükleri Chelsea'nin ister istemez 3-1'i koruma anlayışı ile oldu ki suni bir baskıydı bu, zira gol pozisyonu üretemediler. Maçın kırılma noktası bence devre arasında geçen Hiddink konuşmasıdır. Anfield deplasmanında çift ayaklı bir Avrupa kupası çeyrek finalinde 1-1'i yakalamış bir takımın hocasının ikinci yarıya böyle saldıran bir planla çıkmasını kimse beklemiyordu. Futbol ilahları cesareti ödüllendiriyor çoğu zaman. Maç sonunda stüdyo yorumcusu Schalke'nin stepne hocası Youri Mulder de ikinci yarı böyle bir tepki beklemediğini söyledi. Chelsea golden sonra dördü ve beşi bulacak şansları da yakaladı aslında. Bu skor da onlara yetecek. Mavilerin oyundaki pozisyon almalarını "yay etkisi" olarak nitelendirebiliriz. Yukarıda bahsettiğimiz o dörtlü defansın önünde, Essien, Balack ve Lampard'dan oluşan 1-1-1 ekibi top rakipteyken üzerine bastırılmış bir yay gibi kapanıyorlar kendi defanslarına doğru, top onlara geçtiğinde de yayı salıveriyorlar ve ok gibi rakip kaleye iniyorlar tek sıra halinde. Bu sistem Steven Gerrard'ın son 2-3 aydaki en etkisiz oyununu oynamasını (kaleye 1 şutu var ve o da farklı şekilde auta gitti) ve Avrupa'nın Barca ile birlikte en formda takımının teslim olmasını sağladı. Terry ve Alex tandemi de müthiş çalışınca Torres'i oynatmadılar. John Terry'nin rövanştaki yokluğu çok bir şeyi değiştirmeyecek elbet. Gecenin adamına da değinelim tabi. Branislav Ivanović. Bosingwa'nın yokluğu nedeniyle sağ bekte oynadı Sırp oyuncu. 10 milyon pounda gelmişti Locomotiv Moskova'dan. Sonunda kendini gösterme şansı buldu ve 2 kornere vurduğu 2 kafayla Liverpool'ın gardını düşürdü. 2 golde de, önce Xabi Alonso sonra Gerrard'a yaptığı ayak oyunlarıyla onları ekarte edişi takdire şayan. Tabi gollerde Liverpol defansındaki karmaşaya da dikkat çekmek lazım. Hele ikinci golde Ivanovic kafayı vuramasa arkasında bekleyen bir başka bomboş adam Alex işi bitirecekti.


















Diğer maçın çok geniş bir özetini izledim. Bayern ne zaman atak yapacak diye bekleyip durdum. Sanırım ikinci yarının başındaydı. Maçın sonlarına doğru durum 4-0'ken Ze Roberto'nun Valdes ile birebir kaldığı pozisyonda Puyol'un topun önüne cesedini atması Barca'nın nasıl bir konsantrasyon ile oynadığının göstergesi. Lionel Messi'ye söylenecek bir şey yok. Bu adama sert oynayan oyunculara ben kızamıyorum. Halı sahada rakipte oynasa, her pozisyonda iterim, çekerim, omuzla şarj yaparım. Rahat durmuyor çünkü. Messi'nin karşısındaki Lell goller geldikçe çöktü, Lell çöktükçe Messi yüklendi. Bir ara Messi ceza sahasında üç saniye koridorunda top bekleyen pivot gibi oldu. Oraya giriyor, Inıestase ve Xavi de ayağına topu atıyorlar, o da Lell'i harcıyor. Ne kadar üzerine titrenen bir oyuncu olduğu, yılların arızası Mark Van Bommel'in dördüncü golden önce istemeden de olsa yüzüne dirseği koymasına rağmen pozisyonu bırakıp başına koşmasından bellidir. Penaltı pozisyonunda Webb'in kararına katılıyorum, ikincisine daha da katılıyorum. Guardiola'nın Şampiyonlar Ligi maçında 2-0 öndeyken ve zaten rakibin üzerine çökmüşken bu kadar yaygara koparmasını çözemedim. Zaten cezayı alır almaz tribüne oturduğunda birden kuzuya döndü. Artık o an ne oldu bilmiyorum. Sonuçta genel havasıyla FIFA 98'i ilk kez oynayan ve rakip takımın seviyesini "world class" seçen gariban çocuğun muamelesini gördü Bayern Munich.

Geceden 2 not vererek kapatayım. Birincisi Marquez'in sarı kartı. Bizde bilerek sarı kart rakibe faul yaparak görülüyor biliyorsunuz. Bakın bu ne güzel, hadisesiz, tehlikesiz, hareketi yaparken "ya kırmızı olursa" diye düşünmüyorsunuz. Serbest vuruşu geç kullanma. Kutlamak lazım. İkincisi ise daha da enfes bir görüntü. Chelsea maçının ikinci devresiydi. Lampard bir frikik için taç çizgisi kenarına geldi. Topu alıp 5 metre ileri götürdü, çizginin kenarındaki Liverpool'lular bir anda yaygarayı kopardılar tabi o bilindik sesleriyle. Lampard onlara bakıp gülerek topu geriye çekti. Liverpool'lılar da tribünde kahkahayı bastılar. Futbol adına harika bir andı, yakalayan olmuşsa resmini düşeriz.

Hadi son bir not daha. Maç sonu görüntülerde ve saha kenarındaki yedeklerle olan diyaloğunda da belli oldu ki Guus Hiddink futbolcular tarafından inanılmaz seviliyor ve saygı duyuluyor. Zaten göreve geldiğinden beri başta kaptan Terry olmak üzere tüm futbolcular görevde kalmaları gerektiğini belirtiyorlar. Kendisi dışında herkes buna çoktan razı. Bu baskıya daha ne kadar karşı koyacak göreceğiz.

7 yorum:

EsEs dedi ki...

guardiola tribüne yollandıktan sonra sanırım 2.yarıdaydı bi ara tribünden kulübeye bişeyler söylüyordu.o an merak ettim acaba uefa 4 maç ceza verecekmi şimdi guardiolaya :)) bülent uyguna selam olsun (!)

henry ve etoonun da son golden sonra karşılıklı asker selamı da aceto abinin dediği gibi bülentten araklanmış.iyice şimdi havalanır bizim asker :))

varol döken dedi ki...

barcelona'nın bayern'e yaptığı zulmü, yıllar yılı sansaryan han'da polis vatandaşına yapmamıştır!

bir de o breno'dan ancak şölen etiketli çikolata markası olur:

şölen breno, dışı çikolata dolu, içi bomboş!

CaRtMaNtR dedi ki...

Tribüne yolladığı ilk anda da aslında sinirini atamamıştı. Önündeki demirlere hafif bir depik attığını gördüm sanıyorum. Ama yinede oyunu bu kadar yaşayan hocaları seviyorum ben. Gerets'te böyleydi. Terim'in ilk yıllarıda böyleydi.

Chelsea maçı içinde denecek laf yok. Hiddink gerçekten modern futbol sihirbazı. Abramoviç napıp edip onu takımın başında tutar gibime geliyor.

Adsız dedi ki...

bu barcanın maçı niye bu kadar büyyütülür ki, daha geçen hafta wolsburgun bayeerne yaptığı neydi. tabi o maçta wolsburg, bu maçta messili barcelona oynadı

alperensaylar dedi ki...

merak ettim ya lampard ile tribünlerin muhabbetini bulan olursa linkini falan çok memnun olurum.

berthelemy dedi ki...

lampardın taraftarla diyalogu için

http://www.youtube.com/watch?v=EPjSyrJgD4k

alperensaylar dedi ki...

teşekkürler:)