Oğlum Kırkpınar’a gidelim mi lan Pazar günü?” ….
Salı günü sarf edilen bu cümle Pazar günü yaşayacağımız keyifli günün startını vermişti bir bakıma. Mail trafiği döndü hafta boyu. Gidilecek kadro belirleniyordu. Derken Gorky ile beraber üçüncü bir arkadaşımız (Ercan) eşliğinde gitmeye kesin olarak karar verildi. Dutchman bu planı duyar duymaz görevi kitledi tabi : “
Hafta başı masamda yazıyı istiyorum”…
Pazar sabahı 06.00 sularında Gorky’den telefon: “Kapıdayım”… Hemen jet hızıyla üstümü giyinip çıkıyordum ki valide “
hayırdır oğlum” sesiyle karşılıyor çıkışta. “
Edirne’ye valide…Kırkpınar’a…Tarih…” cevabını veriyorum. Valide’nin bu cevabım karşısındaki yüz mimiğini nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum açıkçası…Neyse…Arabayla Ercan kardeşimizi almaya gidiyoruz. Onu da aldıktan sonra önce benzin alıyoruz. Ardından Ercan’ın “
abi kahvaltı için oraya kadar dayanamayabilirim” şeklindeki hafif serzenişi üzerine biraz atıştırmalık alıyoruz. Bu arada Gorky ödeme planını ortaya koyuyor : “
Ercan, sen öde abi, sonra 3’e böler, mahsuplaşırız”… Bu mahsuplaşma ve Ercan’ın “ödeme” olayı günün büyük bölümünde karşımıza çıkacak yazının ilerleyen bölümlerinde…
Yola çıkıyoruz. Çorlu’yu geçtikten sonra yollar daha önce bir arkadaşımızın söylediği gibi bomboş. Gorky direksiyonu bana veriyor. Ehliyetimin olmadığını ve ilk kez direksiyona oturduğumu belirteyim. Boş yolda can sıkıntısından “
Azrail nerde, hani nerde otobanda yoookkkk” tezahüratı söyler gibiyiz resmen. 15 km.sonra direksiyon Ercan’da…Ve nihayet Edirne il sınırındayız. Hemen
Barış Manço hesabı tabelanın olduğu yerde araçtan iniyoruz. Nüfusu 3 kişi daha arttırmayı düşünüyoruz ama materyal bulamıyoruz.
İlk istikamet Meriç Nehri…Açız…Hemen nehirin yanında bir mekana oturuyoruz. Servisin yavaşlığı bizi deli ediyor. Zira melemene odaklanmış bünye, kahvaltı tabağı ile yetinmek zorunda kaldığı için gergin biraz. Gorky foto olayına yükleniyor. Hemen plan program yapıyoruz. Ve soluğu Selimiye Camii’nde alıyoruz....
Barad’dan aldığımız pasla sol kanadından mütemadiyen aktığımız cami avlusunda çevik ordusunu görünce kendimize geliyoruz. Reis-i cumhur gelecekmiş, o yüzden her yer mavilerle dolu. Buraya ayakkabı bırakmayın yazısının üzerine ayakkabılarımızı bırakıp Selimiye’ye giriyoruz. Camiyi anlatmak için bilgimiz de görgümüz de yetmez. Sinan’ın ustalık eseri ,tam bir başyapıt. Sekiz köşeli yıldızın bulunduğu kısım ilgimizi çekiyor. Sonradan Süleyman peygamberin mührü olduğunu öğrendiğimiz iki bölümden bir tanesi, cami görevlisinin deyimiyle bir fanatik, bizim deyimimizle öküz bir yurttaşımız tarafından, içinde Yahudi yıldızı barındırdığı gerekçesiyle kırılmış.
Avlu etrafında biraz dolandıktan sonra bitişikteki Arasta çarşısına girdik. Burayı da gezdikten sonra istikamet güreşlerin yapıldığı Sarayiçi. Burası güreşlerin yapıldığı çayırın da içinde bulunduğu bir alan. Yemek yiyip, alışveriş yapabileceğiniz bir panayır alanı gibi. Yalnız onlarca dükkan arasında Kırkpınar ile ilgili hatıra eşyalar satan tek bir yer bile bulamadık.
Seneye FD olarak Kırkpınar Store açmaya ve özellikle efsane güreşçilerin figürlerini satmaya karar verdik. Çayırın etrafını dolaştıktan sonra biletlerimizi almak üzere gişeye yönleniyoruz. 40 TL tutarındaki biletlerimizi alıp İbrahim Karabacak tribünündeki yerimizi alıyoruz. İçeri girdiğimizde bir yandan devam eden güreşler, bir yandan başpehlivanlık kura çekimleri, tribünler derken epey bir suskunluk oluyor ve etrafı izlemeye koyuluyoruz. Hava felaket sıcak. Çeyrek finaller bittikten sonra, boşalan tribünlerle beraber biz de meşhur tava ciğerinden tatmak için dışarı çıkıyoruz. Ercan ödüyor tabi ki..
Yemekten sonra yine biraz dolaştıktan sonra tribündeki yerimizi alıyoruz. Türlü kategorilerde güreşler devam ediyor. Yapılan tanıtım anonslarında dikkatimizi çeken Antalya’lı güreşçilerin çokluğu. Barad’ın yorumu : “Olm, Antalya yağlı güreşlerin Brezilya’sı olmuş.” Devam eden güreşlerin hangi birisini izleyeceğimizi şaşırıyoruz. Nereden bir el ense sesi gelirse dikkatler direkt o tarafa yönleniyor. El enseyi Tosun paşa tokadıyla karıştıranlara hemen ihtar geliyor. Dikkatimizi çeken bir başka noktada küçükler kategorisinde yarışan Edirne’li genç. Sapsarı saçları ile dikkat çeken ufak güreşçi rakiplerini bir bir alt ederken, tribünden de yoğun sevgi var. Sıcak gitgide artıyor.
Gorky’nin ortasını göğsümde yumuşatıyorum ve Edirne’li Sarı’yı sevgiyle kucaklıyorum. Kazandığı müsabakalardan sonra attığı taklalar bizim de sempatimizi kazanmasını sağlıyor. Ufaktan erime sinyalleri veriyoruz. Bu sırada güreşler devam ederken Kırkpınar ağası seçimi yapılıyor. Geçen senenin ağası iş adamı Seyfettin Selim yine ve tek aday. Cazgır, Seyfettin Selim’in yaptırdıklarından bahsediyor. 4 okul, 6 sağlık ocağı, 2 cami vs. Tabi bunu 20’şer saniye aralıklarla 5 defa söyleyince üçümüz arasında geyikler anında dönmeye başlıyor :
“4 okul, 8 sağlık ocağı yaptırdı, Fenerbahçeli Cemil’i transfer etti”.
Trabzonlu iş adamı Seyfettin Selim tekrar Kırkpınar ağası seçiliyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Deniz Baykal da tribünlerde. Abdullah Gül’e Seyfettin Selim tarafından Kırkpınar ağası kıyafeti giydiriliyor. Abdullah Gül de bunu sevmiş olacak ki uzun bir süre şapkasını dahi çıkarmıyor.
Yarı Final müsabakaları başlıyor. Ercan’ın favorisi Recep Kara oldukça basit güreşiyor. Tamam pek anlamayız güreşten ama doğru düşünüyoruz ki tribünlerden ıslıklama oluyor sürekli. Hatta arkamızda oturan bir güreşsever “
ulan hep sayıyla, ihtarla…bi kere de rakibinin sırtını yere getir, mert ol mert” diye bağırıyor. Ama Recep finale yükseliyor. Gorky’le benim favorim Mehmet Yeşilyeşil de gerekeni yapıyor ve son iki yılın Başpehlivanı Recep Kara’nın finaldeki rakibi oluyor.
Ve final…Yaklaşık 1 saat 15 dakika süren mücadele baya sıkıcıydı. Ama kötünün iyisi Mehmet’yi .30 dakikalık normal sürede Mehmet Yeşilyeşil daha atak gözüken taraftı. Puanlama güreşinin son dakikasında da Recep Kara’dan puan alır gibi olsa da mücadele ucu açık uzatma bölümüne kaldı ve bizim Huracan – Velez maçına yetişme hayallerimiz suya düştü. Her iki güreşçi zaman zaman pasif güreşmelerinden dolayı 2’şer ihtar aldılar. Ucu açık uzatmada 10 dakika geçmişti ki Mehmetimiz Kara’nın arkasına dolanmayı başardı ve mücadeleyi kazandı. Sonuçta Başpehlivanlık da hak edene gitti. Gorky ile omuz omuza Ercan’a yaptığımız el kol hareketinin haddi hesabı yok tabi.
Edirne merkeze doğru yol alıyoruz. Yine yeniden açız.
Ya tavuk döner ya da meşhur köfteci Osman…Tercihimizi köfteden yana kullanıyoruz. Ama sonrasında tavuk döner de yapmak kaydıyla. Gözümüz dönmüş vaziyette köftenin başına oturuyoruz. Köfte manyağı bir insan olarak, hayatımda Top 5 köfte listesi yapsam ilk ikiye rahatlıkla oturturum bu köfteyi. Muazzam bir lezzet. Hemen masa başında Hıncal Uluç’un mekan hakkında yazdığı bir yazı var.
Köfte ardından aynı mekanda Kemalpaşa…Ercan’la bir lokmada hüpletiyoruz. Gorky ise minik minik lokmalarla yiyor. Beğenmediğini düşünüyor ve “Napıyosun oğlum” diye soruyoruz. “Bu eşsiz lezzetin tadını yavaş yavaş çıkarmak istiyorum” cevabını alıyoruz. Açıkçası yüz ifadesinden biz an orgazm olduğunu falan sanıyoruz.
Beni ofsaytta bırakan Kemalpaşa’nın etkisi henüz geçmemişken Barad ve Ercan’la yola düşüp, kulaklarını sonradan sıklıkla çınlattığımız bir arkadaşımızın önerisiyle, tavuk döner yapan Aydın’ı aramaya başlıyoruz. Kafayı taktık, döneri de yiyeceğiz. Lakin kimse bilmiyor dükkanın yerini. Bu kadar meşhur bir yerin bilinmemesi garip. Sonra esnaftan bir arkadaş orası dönerci değil ciğerci diyor; “Ama kapandı.” Biz de Bedesten çarşısı etrafında bir dönerci bulup tadına bakıyoruz. Beklenti çok yüksek olduğundan köfte kadar etkilemiyor bizi. Yine aynı arkadaşın önerdiği balık pazarındaki badem ezmesi satan dükkanın da kapalı olmasıyla yorgun vücuttaki adrenalin ağızlardan küfür olarak çıkmaya başlıyor.
Nihayet otoparka doğru yürürken gördüğümüz Ezmecioğlu’ndan, 1905 yılında kurulmasının da etkisiyle, badem ezmelerini kapıyoruz. Bu arada Barad kendisine tadımlık olarak ikram edilen Deva-i Misk helvasını daha sağlıklı olmak için!! bitirmeye çalışıyor. Bu arada mağaza görevlisine nazik ve güler yüzlü tavrından ötürü teşekkürü bir borç biliriz. Nihayet dönüş yolundayız, bir yandan ezmeleri götürürken, bir yandan Ercan’ın burada anlatsak infial yaratacak geçmiş maceralarını dinliyoruz. Silivri sonrası trafik, 1. köprü intihar girişimi derken saat 01:30 sularında kendimizi yatağa atmayı başarıyoruz.
by Barad-dur & Gorky
FD'nin notu: Arkadaşlar Barad-dur ve Gorky resim konusunda bir sergi açtılar mailimde. Ancak bu kadarını taşıyabildim. "
Ben bütün resimleri görmek istiyorum" diyen arkadaşlar
buraya tıklayabilir
16 yorum:
Hey gidi memleketim, kuzu çevirme yemediniz mi ya. Sarayiçine gidilip yenmez ise olmaz.
Anlaşılan o ki, bu beslenmeyle seneye yağlı güreşlere sizi alsalar, pek sırıtmayacaksınız.
memleketin en büyük spor organizasyonunun pazarlanamaması da bizim ayibimiz olsun. gerci son yillarda büyük ilerleme var, 650. yılında büyük bir festival gibi geçmesi ve dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çekmesi dileğimiz.
bu sondaki mağaza görevlisi hakkında ayrıntılı bilgi alabilir miyiz? :))
Seyirci sahaya girmiş abi
kıspetten süzülen zeytinyağlarıyla yapılan salatadan yemediniz mi? kıspetsizlik...
en büyük başpehlivan abdullah gül, hem sahada hem masada dize getiremeyeceği rakibi yok!
Resimleri millete tek tek göndereceğine picasaya yüklesene canım kardeşim. Hizmette sınır tanımasana :))
evet bayağı bir ilerleme var tunchay, mesela 3-5 liralık biletler 40 tl olmuş ilk etapta :)
bu arada resimleri yüklüyorum.
http://www.flickr.com/photos/goyildiz
adresinden bakabilirsiniz.
Obeziteye dogru ilerliyoruz sonumuz hayrola :))
Guzel gezi olmus. Oraya kadar gelmisken bir 5 saatte de buraya gelirdiniz.
Oraya öyle olduğu gibi girebiliyor muyuz Mafalda? Hayır, öyle bir durum varsa Gürkut abilerle falan bir gelelim biz topluca :))
bayramda kavala sınırında bekleyiniz mafalda hanım, 9 sezon seinfeld serisi ve dev perdelerle geliyoruz...
5. resimdeki olayı hollanda da bile ulu orta goremiyosun. Yaglı gures ilginc geliyor dısardan bakınca.
Sen de oraya kadar gelmisken yolunun ustu be Varol. Ver elini Atina :)
Canarino, benim bildigim Barad daha yeni schengen yapti, cebinde hazirdir dedim. Gorky de hazirlikli bir insan intibasi birakti bende. Yoksa vize mize kim ugrasir sicakta. Gurkut ayarlar bir minubus gelir bak. Tarihin en az katilimli deplasman macina goturmus adam bizi zamaninda.
valla iyi dedin be mafalda...13'üne kadar vize var..izin de bitti kuzu gibi yatıyo vize...hiç aklımıza gelmedi...tüh...:)
pire yağlı güreşlerine davet edildik az önce :) geliyoruz..
ohh ciğeri gördüm ağzımın suyu aktı resmen.. Normalde ciğeri sevmeyen ve yemeyen biriyim. Hayatımda yemediğim ciğeri geçen yaz Edirne'de yemiştim. Adamlar harbiden biliyorlar işi..
comic sans her yerde! :))
Yorum Gönder