24 Ağustos 2009 Pazartesi

KADI KIZI





















Galatasaray, Tobol Kostanay maçı ile 2009-10 sezonunu resmi olarak açtığından beri maç kaybetmedi ve o maç dışında beraberlik yüzü dahi görmedi. Ligde aldığı 3 maçta 3 galibiyet performansı onun 2000-01, 2002-03, 2004-05 ve 2007-08 sezonlarıyla aynı performansa ulaşmasını da sağladı. Ancak belirtelim bu geçmiş dört sezonda da Galatasaray dördüncü haftada hep puan kaybı yapmış ve 12 puana ulaşamamıştı. Yani Rijkaard'ın ekibi Ankaraspor deplasmanından galip gelirse 21. yüzyılda kulüp tarihinin en iyi sezon başlangıcına imza atmış olacak. Bu dikkat çekici bir unsur elbet. Maç başına 3.6 oranındaki gol ortalaması, işin içine Avrupa maçları da katıldığında 3.5 gibi bir rakamda kalıyor. Bunlar da önemli istatistikler. Bunların tümü Galatasaray hakkında ve takımın bu seneki çizeceği yol ile ilgili bir bilgi veriyor mu bize? Bir kaç ipucu veriyor ama ben hala Galatasaray'ı sağlıklı şekilde değerlendirmek için belli bir sürenin geçmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Örneğin 27 Eylülde Eskişehirspor maçıyla başlayıp 1 Kasımdaki Sivasspor maçıyla biten, içinde Trabzonspor ve Fenerbahçe maçları ile 2 Avrupa Ligi maçını barındıran Ekim ayındaki tablonun Galatasaray'ın bu seneki gücünü göstermesi açısından çok daha faydalı bilgiler vereceği kanaatindeyim. Yine de bu bir kaç saptama yapmamaıza engel olamaz.

Kabul etmek lazım. 20 yıldır Galatasaray'ı izliyorum. Karl Heinz Feldkamp'ın 15 yıl önce görev yaptığı takımı bir kenara bırakırsak, Fatih Terim'in 4 senelik dönemi de dahil, bu kadar dikine oynamaya istekli bir Galatasaray görmemiştim. Bakın dikine oynayabilmeyi başarmaktan bahsetmiyorum (ki bu konuda da başarısını anlatacağız), bunu oynama isteğinden bahsediyorum. Galatasaray'ın yan paslarla olgunlaşmaya çalışan ataklarını izlemekten 5-6 yıldır bıkmış olan seyircisini bu derece umutlandıran, dün akşam olduğu gibi tribünlerde susturmayan şey de bu. Rijkaard Galatasaray'ın hücum kesmekte oldukça başarılı ama ayağa pas oynamakta zorlanan defans ve orta saha hattını çabuk geçerek, yapılacak olgunlaşma paslarını hücum hattında yapmanın önemini kavramış durumda. Elano'nun attığı harika gol sonrası Arda ile taç çizgisi kenarında yaptıkları üstüste 8 kısa pas ve ardından Elano'nun Arda'yı kaçırması bunun çok net bir örneği Bu pasları kendi sahanızda yaparsanız rakip sizden topu kapmak için pres yapacaktır, rakip sahada yaparsanız atağı durdurmak için faul...Bu basit gerçeği yıllar sonra bir Galatasaray hocasının kavraması önemli bir aşama.

Bu dikine oynama isteği, beraberinde bir cesaret ve kendine güven de getiriyor tabi. Galatasaray'lı futbolcuların bazıları futbol hayatları boyunca yapmaya cesaret edemedikleri bazı hamleleri yapıyorlar şu andaki kariyerlerinde. Gökhan Zan gibi, 2 sene önce futbol topunun momentumu hakkında hala tam bilgisi olmayan bir adamın dün maçın son dakikalarında taç çizgisinde topun dibine girerek Sabri'ye attığı kepçe pas bunun en net örneklerinden birisi. Servet'in hücuma katkıyı, top ayağında ileriye fırlamadan da, dördüncü golde Arda'nın göğsüne bıraktığı o bombeli topla da yapabileceğinin farkına varması da bir diğer örnek. Futbolda takım oyununa oturtulmuş sistem, eğer o oyuncular tarafından benimsenirse futbolcuların kalitesinde de bir yükselmeye ön ayak olurlar. Lucescu Galatasarayının o aşırı muhafazakar ama oturmuş sisteminin, Fleurquin ve Victoria gibi iki oyuncuyu, kendi potansiyellerinin neredeyse iki kat üstüne çıkarması bunun bir örneğidir. Gökhan, Sabri, Hakan Balta, Ayhan, Mustafa Sarp gibi oyunculara olan da bu.

Rijkaard'ın dün, Elano'yu sahaya sürdüğünde ortaya çıkan görüntü çok netti. Hollandalı Elano'ya takımda yer bulmaya uğraşıyor. Mark Hughes Manchester City'den Elano'yu gönderirken, onu Ireland ve Barry'nin önündeki hücuma dönük orta saha oyuncularından, kanatlara kaydırma olasılığı en düşük oyuncu olması ve oyunun iki yönünde de yeterli performans gösterememesi sebebiyle seçmişti. Rijkaard'ın başında da aynı problem var. Orta sahadaki süpürücü ikilinin önündeki bölgeye monte etmeye çalışıyor Brezilyalı'yı. Dün akşam attığı gol hakkında çok fazla konuşmak yersiz olur ama gol dışında sahadaki onbir içinde, sistemde en eğreti duran dişlinin o olduğu çok açıktı. Galatasaray'ın bu sene, dün akşamki anlık patlamalar dışında, istikrarlı olarak yararlanabileceği bir oyuncu olacağı konusunda şüphelerim var. Tabi kenar yönetim onu ufak çapta bir değişime tabi tutabilirse bu şüpheler de azalacaktır.

Gelelim göze çarpan bir kaç probleme. Herkesin dilindeki Aydın'la başlamak lazım. Genel eleştirileri haklı buluyorum. Aydın, dün yarım devre oynayan Elano bir kenara bırakıldığında, sahada Galatasaray'ın en fazla aksayan adamıydı. Onun, henüz sahada oynanmaya çalışılan sistemi tam olarak kavrayamadığını düşünüyorum. Genç oyuncunun aslında çok önemli bir görevi var. Galatasaray kalesine kullanılan duran toplarda rakip sahada bekliyor Aydın. Yani bu topları karşılayan Galatasaray'lı oyuncuların, hızlı hücuma çıkıp, baskın yapmak için ilk göreceği adam. Bu fırsat bir kaç kez geldi Galatasaray'ın ayağına ama Aydın hem çok kötü pas seçimleri yaptı hem de zamanlaması çok kötüydü. Yani doğru adama, doğru zamanda, doğru şekilde pas veremiyor. Bu problem teknik-taktik çalışma ile giderilebilecek bir problem. Sabri Sarıoğlu'nun bu yönde bu sene gösterdiği aşama çok önemli.



















İkinci muhtemel problem oyunun temposu hakkında. Şimdi yukarıda Galatasaray'ın sürekli dikine oynama isteğinde olan bir takım olduğunu belirttik. Ancak şu var ki bu istek oyunun bazı bölümlerinde "hızlı şekilde dikine oynama" isteğine dönüşüyor. Bunun sahadaki yansıması da acelecilik oluyor. Bu acelecilik orta saha oyuncularının zaman zaman kafasının karışmasına ve hücum hattındaki yanlış paslara yol açabiliyor. Dün sahanın en iyilerinden olan ve daha önce de söylediğim gibi Galatasaray orta sahasına çok şey katacağını düşündüğüm Mustafa Sarp'ın dahi 2 tane, rakibi ani hücuma kaldıracak pas hatası vardı. Tamam topu ayağına alan oyuncunun ilk olarak kendisinden daha ilerideki oyuncuyu düşünmesi, takdir edilecek bir özellik ama bu bir sonraki hamleyi düşünmeden, acele ile yapılan verkaç denemesi, ara pası, şut gibi aksiyonlara dönüşünce başarı olasılığı oldukça düşüyor. Galatasaray'ın bu başarısız organizasyonları, takıma aşırı bir güç yüklemesine ve son dakikalarda Ayhan, Mustafa Sarp gibi oyuncuların tükenmesine yol açıyor. Bu şubat ayında iki cephede devam edileceğini ön görürsek ufak problemler yaratabilir.

Ve Milan Baros...Taraftarların desteği takdire şayan. En formsuz döneminde bile 2 gol atması da. Ama Baros bu sistemin ileri ucundaki nokta adam değil bu çok bariz biçimde ortada. Dün ilk yarıda Galatasaray orta sahasından çıkan bombeli toplarda, rakip savunmadan aldığı ufak darbelerle yerde kalması ve ayakta durma problemini aşması lazım. Çek oyuncu, ikili mücadelelerin neredeyse tümünden mağlup ayrılıyor ve genelde de ikinci şansı kovalamayacak şekilde yerde kalıyor. Böyle durumlarda da dün akşamki gibi çok sık defans oyuncularına fauller yapıyor. İşin kötüsü sarı kırmızılıların 3 forvet alternatifi Baros-Nonda ve (Rijkaard'ın bu sene denediği) Kewell'ın üçünde de bu problem var. Arda ve Keita'nın kenardan çalışmadığı ve engel olduğu maçlarda, Galatasaray duvar olarak kullanabileceği, güçlü bir forvetin eksikliğini hissedecektir ve Baros bu eksikliği dolduramayacak gibi görünüyor. Son 2 aydır vuruş seçimlerinde de çok iyi olmadığını belirtmemiz lazım. Baros'un yukarıdaki problemlerini çözmüş hali için dün oynanan PSV-NAC Breda maçında Danny Koevermars'ın attığı ilk 2 golü izlemenizi öneririm.

Sonuç olarak, 2000 yılında kaldırılan UEFA Kupası'ndan sonra taraftarlara en fazla umut veren takımla karşı karşıyayız. Bu umudun sürdürülebilmesi mümkün ama içinde barındırdığı problemlerin de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Galatasaray'ın önünde Beşiktaş maçı bir kenara bırakılırsa yine çok da zorlanmayacağı bir fikstür var. Ancak Ekim ayı civarında, elimizdeki malzemenin çikolata sosu gittiğinde geride kalan dondurma ne kadar lezzetli göreceğiz.

13 yorum:

Can dedi ki...

Harika. Bende kendi blogumda çok benzer sorunları yazdım; ancak arkadaşlarım tarafından çok sert olmakla suçlandım.
Aydın konusundaki tüm tespitlerine katılıyorum. Rijkaard'ın kenar oyuncularından istediği sıfırı zorlama işlemini tekrar etmiyor. Oyunun çok içine girdiğinde de yanlış pas seçimleri yapıyor. Potansiyelinin çok altında. Elano konusunda aynı soru işaretleri dün bende de oluştu; zira Elano'nun temposu, Arda'nın yanına yaklaşmıyor. Oyun alanının boyu kısaldığında, bahsettiğin tempo sorunu da, Elano'nun temposuzluğu da ortadan kalkacaktır. Ancak Arda'nın o bölgedeki şu ana kadar gösterdiği müthiş performans biraz karın ağrısı yaratacak gibi.
Birde bu anlamsız pasların temel sebebinin, o an bölgede az pas opsiyonu oluşuna bağlıyorum. Top ayağında olan oyuncu, kararı vermekte geç kalınca, bir anda duruveriyor herkes. Çabuk aşılmalı bu problem. İyi kontra yapan takımlar için bulunmaz bir nimet çünkü.

Majesty dedi ki...

Mustafa Sarp bu takım içinde sırıtmıyor şu anda fakat kötü performans olan maçlarda(olacaktır, normaldir) en çok göze batan oyuncu olacağını düşünüyorum, Sabri'den bile. Basit bir 4-4-2 taktiğinde göbekte oynasaydı Cihan Haspolatlı muamelesi görürdü Mustafa Sarp.

Bir de, Servet'in o Arda'ya attığı pas bence şans. :)

Adsız dedi ki...

güzel bir yazı ancak katılmadığım birkaç nokta var ilki galatasarayda zorlu maçlar gelince orta alanda kondüsyon ve fizik gücü olarak bir tükenme yaşayabileceğini söylemişsin ama gözünden birşey kaçmış rotasyon m.topal ve tobias da rotasyona dahil olduğunda böyle bir problem olmayacak bunu bildiği için riykaard rotasyona bu kadar önem veriyor zira oda şunu çok net olarak biliyor oynamaya çalıştığı sistem için oyuncuların fizik güçlerinin ve kondüsyonunun çok üst seviyelerde olması gerekiyor 2. bir nokta galatasaray bazı hucumlarda dikine çok uzun yerden toplar atarak hazırlık pası yapmadan rakip alana geçiyor ve bazen acemiliklere ve aceleciğe neden oluyor ama riykaardın barcelonada gördüğü birşey orta alanda oyunculardan beklediği değişimin bir anda olamayacağı ve kafasındaki pas organizasyonlarının hemen takımda oluşmayacağı (kaldı ki barcelonada ki oyuncu kalitesi herhalde tartışılmazdı)sonuçta bu değişimi yaparken kazanarak devam etmek istiyor ve bir an önce topu öndeki etkili adamlara iletiyor zira adam her maç sonu yorumunda abartmaya gerek yok daha çok çalışmalıyız diyor ve artık antrenmanlarda oyunculara bireysel çalışmalarda yaptırmaya başladığını duyuyoruz demekki riykardın kafasında galatasaraay bir sonraki aşamaya geçti haklısın herkesin ağzında bir daha zorlu maçlar gelince olmaz bu sşistem söylemleri var ama unutulan birşey galatasarayda hep aynı oyunu oynamıyor hep oyun anlayışında ilerlemeye çalışıyor oyuncular bireysel anlamda ilerlemeye çalışıyor

zachpaulsen dedi ki...

Nonda, Baros'a nazaran daha fazla ayakta kalabilen bir forvet. Ben Nonda'nın bu sistemin ihtiyacı olan duvar santrafor tanımına daha çok uyduğu kanısındayım. Ama Baros da bir şekilde çabukluğu ve hızıyla aradaki farkı kapatabiliyor. Bence Baros'un hemen düşmesi birazcık da mental bir problem. Bence giderilebilir bir şey gibi duruyor.
Aynı şekilde Elano'yu nereye koyalım sorunu bence halledilebilir. Zira yetenekli bir oyuncu. Rahatlıkla oyunun defansif yönünü de geliştiriebilir.
Galatasaray'ın Ekim ayındaki zorlu maç periyoduna kadar 1 ay gibi zaman olduğunu, o zamana kadar en az 4-5 maç daha yapacağını ve idman da yiyeceğini düşünürsek bence o devreyi en az hasarla geçeceklerini düşünüyorum.

Caner dedi ki...

Baros konusunda katılmıyorum. Koevermars'ın golünü izledim. Türkiye'de küme düşmeye oynayan bir takımın stoperi bile o golü attırmaz kesinlikle, yaka paça bir şekilde indirir. Hakem yerse...

Hollanda ligi orta sıra takımlarının defansı sütlaç gibidir zaten. Hollanda liginde gol kralları 30 un altında gol atmıyor(bkz: Kezman, Şota, Alfonso Alves)

varol döken dedi ki...

lütfen anlatılarımızı yemek benzetmeleriyle süslemeyelim, kendi yazdığımız postlara aykırı düşmeyelim!

ama çok ısrarlıysak 10. hafta kahramanmaraş dondurmacısına bekleriz...

SK dedi ki...

Acikcasi, Elano hakkinda yazdiklarina katilmiyorum. Seyrettigim, bildigim Elano 'nun diger hucum oynayan Brezilyali'lardan ayiran en buyuk ozelligi sahada oynadigi surece kacak guresmeyen, caliskan ve fiziki devamliligi oldugundan dolayi savunma yababilen bir orta saha oyuncusu oldugudur. Hatta kendisi icin is ahlaki ve disiplinininden dolayi Brezilya Milli takimi icindeki Alman oyuncu diye soz edilir. Su ana kadar takim ile 70 dakika mac yapmis bir futbolcuya daha fazla zaman verilmesi gerektigini dusunuyorum. Kendi gorusume gore Rijkaard, Arda'yi solda, Elano'yu bu iki capanin onunde oynatacaktir. (Mac icinde yerlerini mutlaka degistirecektir)

Son olarak, Dunya'da en iyi 5 penalticidan biri olarak gordugum Alex de Souza'dan sonra Turkiye'nin en iyi 2.ci penalti atan futbolcusu olacagidir.

forzabrian dedi ki...

Sevgili Varol,

Öncelikle nazik davetine teşekkür.

FD'nin ciddi ve takdire şayan analizinin içine limon sıkmak gibi olmasın ama blogun ağır Fenerli ahalisinin tıpkısından da herşeyini bu renklere endekslemiş olanları olduğunu da belirtelim.

Ayrıca,

10.haftayı biz de beklemekteyiz. Aslında biz kadroya, hocaya, mevcut şartlara bakmadan her sene bekleriz Kadıköy deplasmanlarını. Ne de olsa ezeli rakibimizdir.

O yüzden böyle Maraşlı dondurmalı imalar bünyeyi etkilemez bizde...

Biz orada olalım yeterli.

umutation! dedi ki...

abicim kayseri'yle antep'le oynuyoruz hala ciddi rakip gelmedi diyorsunuz. kimdir ciddi rakip, illa fenerle mi onamamız gerekiyor, ki onlara iyi oynasak da yeniliyoruz bu da ölçü olmaz, o zaman takımı ölçebileceğimiz ciddi rakibimiz yok bizim.

aynı tarzda bir takıntı da rıdvan leo franco hakkında yapıyor, neyse ayarı aldı dün güntekinden. yine kaç haftadır söylediği gibi "leo franco'nun nasıl olduğunu yine anlayamadık rakip hiç zorlamadı" mealinden birşeyler söylüyodu ki güntekin dayanamayıp "hocam 6 senedir atl. madrid'de oynuyor maçları biz veriyoruz" dedi de sustu.

onun dışında, gün gelecek bu takım puan kaybedecek, o zamanın "ben demiştim"cileri olmak için uğraşıyor herkes gördüğüm kadarıyla.

baros oyundan çıkana kadar her maç 30 tane koşu yapıyor, kovalıyor çabalıyor güçsüz diyorsunuz. bence bu adam güçsüz değil sadece biçiliyor. adamın geçen senenin gol kralı olduğunu da ne çabuk unuttuk arkadaş. bu ligde oldu gol kralı. ayakta duramadığı, sürekli yıkıldığı bu ligde. tabi penaltıları atıyordu gecen sene simdi isi zor. hey allahım...

varol döken dedi ki...

@forzabrian kardeşim
benim ezeli rakip postlarına genelde yorum yapmadığımı bilirsin... ama bu daçmin efendi bünyeyi zorladı bu sefer postu dondurmaya çikolataya bulayıp... biz de dayanamadık naçizane bir taş attık... yoksa bizim külliyatımız ezeli rakibinden nefret et ama her zaman orada olsun ve seni fenerbahçe dışında hiçbir şey ilgilendirmez üstüne kuruludur...

maraş dondurmacısı da güzel ima kabul et... hoppp yine gol değil:)

Adsız dedi ki...

fenerli arkadaşlar anlaşılan şimdiden yusuf yusuf

Cthulhu dedi ki...

Fenerbahçe takımının ve taraftarının "yusuf yusuf" olma ihtimali tamamen sıfır şu anda. Onlar farklı bir taktik ile en az Galatasaray kadar tehlikeli bir takım oyunu oynuyorlar. Bu tabi konunun başka bir tarafı, ayrı yerde tartışılır, en seviyesiz şekilde televizyonlarda 24 saat tartışılıyor zaten.

Konu şu ki, Mustafa Sarp ve Ayhan'ın, aynen Dutchman'in söylediği şekilde sık pas hatası yapatığı maçlarda Galatasaray'ı büyük tehlike bekliyor. Keita'nın geriye dönme ve kademeye girme potansiyeli var, ama uygulamada içeriye girme isteği çok az, yani bunu sadece Sabri'ye yardım olsun diye yapıyor. Aydın defansif yönü çok düşük bir oyuncu. Yani Mustafa Sarp ve Ayhan yanyana oynadıkları sürece, ortasahada kaptırılan toplar Galatasaray'ın en zayıf noktasını işaret ediyor. Teknik direktörler buna karşılık Gökhan Zan'ı Servet'in önünde oynatma yolunu seçtiler bir maçta, iyi de oldu. Hem Servet onun kademesinde kuvvetli gözüktü, hem de orta sahada kaptırılan toplarda Gökhan'ın erken müdahele ihtimali oluştu. Bu oyun şekliyle kafama takılan bir tek konu var, sakat Hakan Balta ve kafadan sakat Sabri ile rakibin kaptığı ve tek pasta kanatlara gönderdiği toplarda ne olur. Bunu izleyip göreceğiz.

Aydın Yılmaz'a gelince. Decisionstaking özelliğinin 20 üzerinden 5 falan olduğunu, çocuğun ilk maçını izlediğimden beri söylüyorum. Hızlı ve adam geçiyor, ama attığı paslarda seçimleri çok ama çok başarısız. Ne yazık ki bunun geliştirilebilir bir özellik olduğunu da düşünmüyorum. Bunu da izleyip göreceğiz.

Saygılar.

Adsız dedi ki...

gidin kendi takımınızın artı ve eksilerine bu kadar kafa yorun madem yusuf yusuf değilsiniz ama hem kendinizi hem kendi taraftarlarınızı rahatlatmaya çalışıyorsunuz ha birde o kadar at gözlüklüsünüz ki galatasaraydaki pas organizasyonlarının hergeçen gün daha iyiye gittiğini göremiyorsunuz evet şu ana galatasaray çk ciddi bir rakple karşılaşsa sorun olabilir ama 2 ay sonra emin ol o sorun da olmaz sizin gibilerin çabasına gülüyorum sadece yusf yusuf