7 Eylül 2009 Pazartesi

BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU



Geçtiğimiz hafta sonu ülkemizde sıradışı bir olay oldu biliyorsunuz. İtalya'nın solcu takımı Livorno kalktı Adana'ya geldi. Solcu futbolseverin idolü Lucarelli Adana'da sahaya çıktı, tribünde ve sahada dostça, kardeşçe görüntüler meydana geldi. Biz de sevindik, bu blogda bolca yer verdik, alkışladık, imrendik.

Ama kardeşim, Livorno'nun daha neredeyse uçağı havadayken bu yapılır mı? Adana Demirspor Garanti Bankası Flexi Card'la yaptığı ortak çalışmayı anlatıyor manşetten. Endüstriyel futbola karşı duruşunun göstergesi olarak ülke sathında nam yapan takımın böyle bir ortaklığın içinde olduğunu görmek beni hakikaten şaşırttı. Oldu olacak, Lucarelli'nin eline verselerdi bir Flexi Card da, onunla tanıtsalardı.

Açıklamalar yapacaksınız biliyorum, hani vardır mutlaka bazı sebepleri de, ona da eyvallah. Yine de nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan.. Neyse...

by tunchay

27 yorum:

canoğlan dedi ki...

http://www.fasulyeden.com/2583/dostluk-0-1-itfaiye

neresinden bakılsa tutarsızlık olan tek konu o değildi ne yazık ki.

keyalcindag dedi ki...

lucarelli'nin söyledği gibi klüp solcu değil taraftarlar solcu. sonuçta Demirspor başkanı taraftarın her görüşüne harfiyen uymak zorunda değil. klübü ayakta tutmak için bu tarz hamleler yapmasını gayet doğal karşılamak gerek.

Adsız dedi ki...

Merhabalar ,
Adana Demirspor & Livorno karşılaşması için bu ne perhiz bu ne lahana turşusu şeklinde bir yazı kaleme alacak olsam aradaki ilişkiyi klübün endüstriyel futbola karşı duruşu ve kredi kartı çıkartması üzerine kurmaz ; klübün farklı bir Dünya görüşüne sahip başkanının sırf taraftarı istiyor diye Livorno’yu Adana’ya getirmesi üzerine kurardım . Yazının haksız olduğu düşünüyorum . Nedenleri uzun uzun anlatmaya gerek yok , çünkü yazının sonunda şimdi açıklamalarda gelecektir şeklinde bir gol daha atılmış , haksızlık edilmiş…
Selamlar / Talip Egemen

Superpippo dedi ki...

Lucarelli de demişti; "kluplerin siyasi görüşü olmaz, taraftarların olur." diye. sanırım bu da buna en güzel örnek.
Yalnız Adana demirspor yönetiminin taraftarlarını tanımaması da nerden baksan ahmakça, evet.

Adsız dedi ki...

bu solcuların alayı çakma. memleketteki en zenginlerin kendini solcu olarak tanımlaması, en solcuların da en zenginlerden çıkması tesadüf müdür acaba müdür?

Antidoto dedi ki...

çok gereksiz bir yazı olmuş zannımca.buradan bakacaksak,ads'nin parayla bilet satmasına bile laf sölemek gerekir.ya da ads store'da ürün satmasına da bişeyler söylemek.kulüp işte bu.maçlara çıkabilmek,deplasmana gidebilmek,oyuncuya yemek yedirebilmek için paraya ihtiyaç duyuyor.bunu karşılamak için de,sürekli bir gelir kalemi oluşturmaya çalışıyor.perhizlik-turşuluk bişey göremiyorum ortada.

Baran Doğan dedi ki...

Futbol ve solculuk ortak bir noktada nasıl buluşabiliyor asıl onu sorgulamak lazım bence; çünkü sol doktrine göre futbol halkı uyutmak, oyalamak için kullanılan bir enstrümandır. O yüzden bu tür şeyler bence temelsiz romantikliklerdir. Bana sorarsanız iyi ki futbol var derim ama.

yokoğluyok dedi ki...

tabi klüp yönetimiyle taraftarın birebir uyuşması gerekmez ama kartı taraftar için çıkarıyorlar. orada her yönden bi sıkıntı var demektir.
ayrıca hayat şartları vb. bahaneler ileri sürülecekse günümüz ekonomisi ve anlayışı içerisinde her şeye mübah demek lazım. bi görüşün arkasında durmak sadece lafla olmuyor biraz da fedakarlık gerektirir.
@ freak
burada bilet satışı veya forma satışı gibi bi durum söz konusu deil bi bankanın müşteri kazanmak için bir aracıya avanta vermesi durumu var. amaç ve araç konumundakiler diğer durumlardan farklı.

Adsız dedi ki...

Para kazanman, gelir elde etmen gereken bir uğraşa anti-endüstriyellik biçmek zaten ofsayt. Eğer endüstriyel futbol karşıtlığı yapılacaksa, futbolun profesyonel bir uğraş olmasına karşı çıkmak gerek; yoksa bir kez o profesyonelliği kabul ettikten sonra taraftar kartına karşı çıkmak çok yanlış. Ayrıca taraftar kart almak ayıp ta formaya reklam almak ayıp değil mi? Aynı şekilde forma satın alıp kulübe para kazandırmak ta anti-endüstriyel duruşa aykırı değil mi?

Endüstriyel futbol karşıtıysanız 1950ler Türkiye'sindeki amatörlüğü savunmanız gerek (ki bence yapılması gereken de gerçekten o.) Yoksa profesyonel bir futbol kulübü için sen nasıl solcu ve anti-endüstriyelsin demek, yaşamını kazanmak için çalışan bir solcuya neden kapitalizmin para ilişkilerine giriyorsun demek gibi bir şey; sonuçta varlığını daha iyi koşullarda devam ettirmek için para kazanman gerek. Bu parayı da kirli yöntemlerle kazanmadıktan sonra sorun yok.

Bu arada Livorno takımına biçilen endüstriyel futbol karşıtlığı da bu anlamda geçersiz. O kulüp taraftarlarının kimliği böyle dar bir alan ve itirazdan ziyade, genel olarak anti-kapitalizmdir. Adamlar direkt sosyalizmin proagandasını yapıyorlar, o sebeple de kulüp başkanı Spinelli gibi bir bankermiş, takım forma reklamı alıyormuş, haklı olarak umurlarında değil. O tribünler İtalyan liginin en üst klasmanında boy gösterecekse para lazım; tıpkı Demirspor'a lazım olduğu gibi.

Raziel dedi ki...

"Biz de sevindik, bu blogda bolca yer verdik, alkışladık, imrendik."

Gözümden mi kaçıyo anlamadım ama eski postları tekrar incelememe rağmen blogda bu konuda bi haber göremedim ben.

Burak Sahin dedi ki...

merhaba..

o reklam haftalardır orada; livorno maçı sonrası 'açık yakalamak' için kullanılması hoş olmamış bence. livorno'nun ana sayfasında sponsor listesi de var örneğin. daha önemlisi, eğer amaç 'sorumlu vatandaş' olmaksa, blogspot, ekşi sözlük gibi reklam alan sitelere de bağlanmamak gerekir. adana demirspor'dan devrim yapmasını beklemiyoruz,çukurova üniversitesi balcalı hastanesi'nde ölüme yatan güler zere için pankart açmaları/açılmasına izin vermleri bile takdirle karşılanmalı. o üniversitede okuyanların 1/4'ü bile bu ismi duymamıştır emin olun...

esenlikler dilerim...

barış dedi ki...

bu açıdan bakacak olursak, livorno da demirspor da formalarından ayakkabılarına kadar anti-kapitalizmle çelişiyor diyebiliriz ama mesele o değil zaten. demirsporla livornoyu buluşturan yönetimler taraftarlardaki ultra kültürünü devam ettirmek için- ya da ortak paydaları bu olduğu için, solculuk değil- bu maç ayarlandı. ne kadar livornonun solcu taraftarı çoğunluktaysa- ki adana demir de öyle bir şey yok- takımların öyle bir kimliği olamaz zaten.

Flying Dutchman dedi ki...

@Raziel

çok derin incelemene gerek yok perşembe günü yazdık daha konuyla ilgili

http://vliegendenederlander.blogspot.com/2009/09/livorno-demirspor.html

Harbi Adam dedi ki...

Açıkçası maçın neden televizyonda yayınlanmadığı ve neden sadece Simon Kuper hattında dolanan "entelekt" kapasitesi yüksek muhteremler tarafından izlediği üzerine de biraz kalem oynatılsa fena olmaz.

AAAA dedi ki...

nerden baksak öyle, ama kulübün arması ve mavisi çok yakışmış karta. yani tasarım yönünden iyi bir çalışma.

Ortega dedi ki...

Bir kısım medyanın konuya yaklaşımı daha ilginç:

"Solcu Adanademirspor’un Başkanı MHP’li çıkmış"

vertumnus dedi ki...

Merhaba,

Öncelikle 2 küçük açıklama yaparak esas konuya gireyim.

Birincisi, kredi kartı projesi Livorno'nun gelişinden, gelişinin planlanmasından çok önce başlatılmış bir proje. Bu nedenle eşzamanlı olduğu gibi bir izlenim oluşmasın isterim.

İkincisi, yönetim mevhumuyla taraftarı birbirinden ayırmak gerekiyor bazı konularda diye düşünüyorum. Basit bir örnek vereyim, Sivasspor maçı kalearkası bilet fiyatlarına ilişkin olarak Fenerbahçe taraftarlarının duyguları, düşünceleri ve eylemleri ile Fenerbahçe yönetiminin politikaları bir değildir. Burada konu yönetim açısından ayrı, taraftar açısından ayrı ele alınmalıdır. (Son dönemlerde gündemde olan bir konu olduğundan bunu ele aldım, herhangi bir alt metin yok bu sözlerimde)

Gelelim Adana Demirspor'a. Adana Demirspor, tarihinde dönem dönem Sabancı'larla beraber hareket etmiş, Fatih Terim'i kendi altyapısından çıkartmış, hali hazırda tüm sağ partileri dolaşmış bir Büyükşehir Belediye Başkanı'nın zaman zaman müdahil olduğu, mevcut kulüp başkanının da son seçimde MHP'den meclis üyesi adayı olduğu bir kulüptür.

Eğer yapabiliyorsak, taraftarı (Şimşekler Grubu'nu) tamamen unutarak elimizdeki sadece bu veriden yola çıkarak ilerleyelim; bu Adana Demirspor kulübü lisanslı ürün satışından kombinelere, kredi kartı uygulamalarından İddaa gelirlerine dek endüstriyel futbolun içindedir. Bu Adana Demirspor kulübü, sezon açılışı düzenlemek isterse ve diyelim ki açılışına Milli Takım'ı davet ederse ortada bir "tutarsızlık" olmaz. (Fatih Terim bağlantısı nedeniyle Milli Takım diyorum)

Milli Takım ile oynanacak açılış maçında kredi kartının reklamını yapabilir, forma satışı için pazarlama faaliyetleri sürdürebilir, o maçın bilet fiyatlarına ilişkin belirlemeler yapabilir. Taraftarı da stadyumunu doldurur. Milli Takım uzun süreden beri ilk kez Adana'ya geliyor olduğu için bütün stadyum Türk bayraklarıyla kaplanır, Fatih Terim'e sevgi gösterisinde bulunanlar olur, Belediye Başkanı Terim'e plaket verir, tribünlerin bir bölümü "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diye bağırır...(Tüm bunların hepsini Şimşekler Grubu'nu bir an için hiç yokmuş, hiç varolmamış gibi düşünerek hayal ediyoruz, hatırlatayım)

Şimdi, ortadaki bu tablo emin olun "tutarlıdır". Perhiz ve lahana turşusu gibi bir açmaz oluşmaz.

"Tutarsızlık" olarak tanımladığınız şeyin (ve yukarıdaki yorumlarda Canoğlan'ın kendi görüşlerinin, birçok forum ve blogda yine benzer söylemlerin) yaratıcısı biziz, açık söyleyelim ve hatta gururla söyleyeyim...

Türkiye'de herhangi bir spor kulübünde yaşanabilecek yukarıdaki çizgiyi bozan, biziz. İşin içine Livorno'yu sokan, stadyuma Che'yi getiren, devrim marşları söyleyen biziz. Tüm bunları o yukarıdaki altyapının üzerine yapıyoruz. O altyapıyı yıkabilmiş değiliz, o altyapının izlerini mutlak suretle taşıyoruz hem tribünde hem kendi içimizde...

Kişisel olarak söyliyim, benim Demirspor kulübünün endüstriyel futbolun içinde yer alıyor oluşuyla ilgili derdim var. Bu derdimi gidermek için çabam var, eylemlerim var. Tüm bunlar hem benim gücüm ölçüsünde yankı bulabiliyor hem de benim gibilerin tüm Türkiye çapında yapabildiklerinin gücü ölçüsünde anlam kazanabiliyor.

Bir "araf", bir "eşik" olarak tanımlanabilir bu durum. Demirspor'la ve daha geniş ölçekte futbolla ilgili hala halledemediklerimiz var. Ama yapmak için umudumuz hep mevcut :))

Dolayısıyla şimdi ortada bana göre şu soru kalıyor:

Doğru, dosdoğru, hiçbir sapması, tutarsızlığı olmadan dimdirek endüstriyel futbolun içine giden çizgiyi, oku takip etmek mi?

Yoksa bu okun bir ucuna asılıp, emek sarfedip, gücün ölçüsünde, yılmadan diğer yöne eğmek mi?

Tespit ettiğiniz "tutarsızlık", dünyadaki hemen her kulüp endüstriyel futbola doğru olan oku dümdüz takip ediyorken, bizim Adana Demirspor'un okunu tabiri caizse sola bükmüş olmamızdan kaynaklı "eğrilik"tir...(sola çevirebilmiş değil, henüz yalnızca bükmüş...)

Tam yatırmak için önce eğmemiz gerekir...Eğri, göze rahatsız edici gelse de bazen birçok doğrudan daha iyidir :)

Sevgiler, selamlar

Sosyal_FB dedi ki...

"Vur abalıya" kastı olduğunu sanmıyorum ama Türk Futbolu'nda bu kadar takılabilecek mevzu varken "iyi niyetli ve sıradışı" olduğu kabul edilmiş bir olayın akabininde yaşanan bir tasarruf için bu yazıyı kaleme almak, biraz acımasızlık olmuş bence.

e dedi ki...

yanlış anlaşılmak istemem bu eleştiriyi yaparken öyle vahşi bir haz falan da almıyorum ama bence bu yazı şu ana kadar bu blogda gördüğüm en "tutarsız" post.

blog ahalisine saygılarla..

tunchay dedi ki...

zorunlu açıklama tadında bir şeyler yazayım bari.

adana demirspor taraftarının duruşu ve yaptıkları benim de çok hoşuma giden, imrenerek izlediğim hareketler. Yorumlarda da söylenen şeyin doğruluğunu ben de kabul ediyorum, kulüplerin siyasi kimliği olmaz, taraftarın olur, ona da tamam.

sadece canımı sıkan "tutarsızlık" kısmı, bu popülaritenin hemen üzerine böyle bir girişimi görmem. Deniyor ki daha evvelden de vardı, bilmiyorum tabi dogru olabilir.

esas onemli nokta da su. evet su an gunumuzde hicbir futbol kulubu endüstriyellikten kacamaz. bırakın giyim esyalarını falan, ictigi enerji iceceginden, deplasmana gittigi otobuse, her sey artık bu endustriyellik icinde. ancak ben bu banka olayının yine de bu kadar basit oldugunu düsünmüyorum. burada kulube olan katkının yanında, cok ciddi bir sekilde bankaya yapılan katkı var. Kredi kartlarıyla ilgili memleketin ciddi bir problem yaşadığı şu dönemde, Adana Demirspor'un bu işin içinde olması beni rahatsız etti. Diyorum ya, dediklerinizde haklı olabilirsiniz, vardır mutlaka açıklaması da. Ama orada bunu görmek beni rahatsız etti, bu kadar.

Eh bunu da buraya tasimak fazla yersiz olmasa gerek..

Adsız dedi ki...

yaa koyiyim endüstriyele de futbola da. abi işiniz mi yok allasen. sahadaki adamlar topu oynuyor derdi tasası size düşüyor. sallayın gitsin. anı yaşamaya bakın. forza vodafone!

Talip Egemen dedi ki...

Yazarın açıklamasından sonra tekrar bir şeyler yazmak abes olsada bu konuyla ilgili birkaç satır daha daha yazmak gerektiğini düşünüyorum . Yorumlarda da bulunduğu üzere banka ile ortak bir projede bulunulması rahatsızlık yaratan etkenlerden biri olarak görünüyor . Çokça değinildiği üzere kulüpler ile taraftarların kimliklerini birbirinden ayırmadığımız sürece bu (gereksiz) rahatsızlık devam edecektir . Şampiyon olmasını çok istediğimiz Adana Demirspor , eğer bu hedefini gerçekleştirebilirse gelecek yıl bir bankanın sponsor olduğu ligde oynayacaktır . Bu durumda Adana Demirspor’dan ben BANKASYA’NIN sponsor olduğu ligde oynamam tepkisini mi bekleyeceğiz veya Bankasya , Bankasya 1.ligde mücadele eden takımlara göğüs reklamı verirken , ekonomik sıkıntıyı had safhada yaşayan Adana Demirspor’un biz sizin reklamınızı istemiyoruz demesini mi bekleyeceğiz.Kulüp üzerine bu şekilde siyasi bir kimlik yüklersek bu açmazlardan kurtulamayız.
Konu ile ilgili rahatsızlığınızı kendi blogunuzda dile getirmenizden doğal bir şey olamaz .Yalnız nerden baksam tutarsızlık , nerden baksan … şeklinde bir üslup kullandığınızda bir okur çıkıp , kulübünü yaşatmak için canla başla uğraşan kulüp başkanına ve yönetimine ‘ahmak’ şeklinde yorum yapabiliyor ve bu da biz Adana Demirspor taraftarının alınmasına yol açıyor .

sahin dedi ki...

umut sarıkaya yazdı bi kaç hafta önce, endüstriyel tasarım öğrencilerine gelsin:

Ben futbolla ve takımımla ilişkimi, yıllar önce Beşiktaş'a entelektüel akımı olduğu sıralarda tekrar gözden geçirdim. "Futbol ve edebiyat", "futbol ve sanat", "futbol ve şiir", "futbol ve sol" diye makaleler okuya okuya hiç gereği yokken camiamdan soğudum, tribünlere küstüm. Biliyorum Futbol'a düzgün izleyiciyi çekmek amaçlanmış, iyi niyetli bir şeydi bu ama bende beklenen etkiyi yaratmadı be dostlarım. Ne yapayım, sevemedim. Bir türlü futbolla başka şeyleri yan yana yakıştıramadım... Ben futbolu bildiğim gibi seviyordum ki bir de ekstra anlam katmaya ne gerek vardı. Bir şeylerin tadını çıkarmak yerine, onu analiz edip, aşırı anlamlandırmaya başladığı anda masumiyetini yitirmeye başlıyor insan. Zaten binlerce erkek bir kadına ancak formalı sarışına yaklaştığımız kadar bir iki saniye yaklaşabiliyoruz, onlara gösteremediğimiz ya da göstermediğimiz en saf, en içten duyguyu takımlarımıza gösteriyoruz, bari bırakın da bildiğimiz gibi, olduğu gibi sevelim futbolu. Milyonlarca dolar verip Afrika'dan, Brezilya'dan adam getirtip sahalarda koşturuyoruz, kulüp başkanları pimaş gibi kalın puroları yakıp yakıp içiyor... Adnan Polat'ın, Yıldırım Demirören'in, Aziz başkanın yönettiği bir sektörle edebiyatı, sanatı ya da solculuğu nasıl yan yana getirmeyi başardınız ben gerçekten anlamadım. Ben bunun böyle bişey olduğunu, transfer sezonu diye bir şeyin olduğunu bilerek sevmiştim takımımı, öyle kabul etmiştim be abi. Belki çoğunuza göre alıngan ve gereksiz bir çıkış yapıyorum ama bana da hak verin azıcık. Futbol'u sadece futbol olduğu için sorgulamadan sevmiştim yıllar boyunca, şimdi biri çıkıp "futbol aslında sadece futbol değildir" dediği zaman seven bir insan olarak tabii ki alınganlık gösteririm.

Mr. Sandman dedi ki...

Anarşizm logosu ile "vatan bölünmez" pankartı açan taraftar gruplarının marjinal ve farklı satıldığı bir ülkede gayet normal bi durum...

DexteR dedi ki...

Livorno madem kapitalizme karsiydi neden Adana Hilton'da kaldi muhabbetinden sonraki en saçma yazı bu olsa gerek!!!

Adsız dedi ki...

kısa ve öz: bu blogun duruşuna ve seviyesine yakışmayan bir yazı.
futbol blogların ilk çıkış yeri kendini birşey sanan ama aslında hiçbir şey ol(a)mayan tek elinden futbol yorumculuğunu kurtarmaktı.
ancak bu yazısının sahibinin üslubu onların izinden gittiğini ve hatta "onlar" olmak arzusunun bize bir yansıması.
ben şahsen kızamıyorum. yazıya verdiğim ilk tepki gülmekti. keşke gülme amaçlı yazılsaydı.. ama bakıyorum ki yazı gayet ciddi bir görüşün sonucu oluşturulmuş.
üzüldüm.. zidane'ın taca giden bir şutu kadar sahalarda görmek istemediğimiz hareketler..

yazara özel not: seni 5-6 yıl önce tribünlerde görmüş biri olarak; birçok alanda seni ve yazılarını görüyorum.. herşeyden önce "birçok" kısmından kurtulman dileğiyle.

tunchay dedi ki...

@adsız

sizin fikrinizdir elbette ki bir şey demek istemem. ama keske kendi adinizla yazsaydiniz. madem beni tanidiginizi söylüyorsunuz, daha samimi olmaz miydi?

keske insanlar hakkında kesin hükümler vermeseydiniz. bir elestiri yorumu yazarken, boyle kararlı saptamaların dogru olmadigini düsünüyorum.

bu durusu ve seviyeleri insanların kendi kafasına göre belirleyebilmesine bayılıyorum zaten.

ortada "komik" ve "samimiyetsiz" bir durum var ve gercekten gördügümde sok oldugum icin yazdim buraya, pisman degilim, arkasındayım. istediginiz kadar da tartisabiliriz bunu. uslup konusundaki onerileriniz ve tespitleriniz icin de tesekkurler, ancak oyle bir arzum olsaydı emin olabilirsiniz ki coktan o noktada olabilirdim.

ozel notunuza da ne diyecegimi bilemiyorum. tavsiyeniz icin tesekkurler ancak sol tarafta mailim de var, düsüncenizi daha net olarak aktarabilirseniz memnun olurum. futbol ve internet reklamcılıgı dısında beni gördügünüz bir yer varsa aktarabilirseniz gerçekten sevinirim.

@tum adanademirsporlu arkadaslara. cunku goruyorum ki bu posttan en cok rahatsız olanlar onlar. durusunuzu ve savunduklarınızı takdir ediyorum. umarım daha guzelleri daha iyileri de olur. ancak bu durum komik ve celiskili, tutarsız bir durumdur. bu yuzden de yazdim. gülmek isterseniz gülebilirsinz, kızmak isterseniz kızabilirsiniz. ama uydurdugum bir seyi degil gordugum bir seyi kendi yorumlarımla yazdım. o kadar...