7 Eylül 2009 Pazartesi

US OPEN 2009: İLK HAFTANIN ARDINDAN

















Yazının başında belirteyim Amerika Açık, Grand Slam'ler arasında en az sevdiğimdir. benim için sıralama Wimbledon, Roland Garros, Avustralya Açık ve Amerika Açık şeklinde gider. Bir kere maçların tümünün Avrupa saati ile 20.00-21.00 sonralarına gelmesinin, bir kaç maçın uzaması halinde, mücadelelerin bitişinin yine ASİ 02:00 civarlarını bulmasının getirdiği izleme problemi mevcut. Ayrıca ABD seyircisi benim gördüğüm en kötü tenis seyircisi profili. Yıllar önce ENKA Open'da, Rus tenisçilerin eteği havalanıp iç çamaşırı görününce "hüüüüvvvs" sesi çıkaran Türk seyircisinden beterler. Tenisçiler servis atarken acaip sesler çıkarmalar, tuttukları tenisçi puan kazanınca ciyak ciyak bağırmalar, çığlık atmalar, puan devam ederken azıcık bir heyecanda (misal topun fileye çarpıp havalanmasında) böğürmeler...Ne ararsanız bunlarda var. Bir de bu sene iyice bana rahatsız edici gelen, dinlenme sürelerinde çalan şarkılar var. Bu dinlenme sürelerinde sessizlik ve konsantrasyon çok önemlidir, çünkü tenisçi kendisini korttan soyutlayıp, fiziken olduğu gibi zihnen de bir kaç saniye dinlenmek ister. Misal Pete Sampras zaman zaman başına havlu kapatırdı. Dinlenme süresi başlıyor, tenisçiler oturuyor. Tak koyuyorlar müziği, hayır dinlendirici bir müzik olsa Enya'dır, Secret Garden'dır lafım olmayacak da Fatboy Slim-Right Here Right Now çalıyorlar ve beni deli ediyorlar. Bir de Williams'lar ev sahibi tabi...Bütün bunlar bir araya gelince bende US Open'a karşı bir antipati oluşuyor.

Erkek tarafı ile başlayalım. Pek fazla sürprizlerin olmadığı bir çizgide gidiyor orası. Dördüncü tura kalan 16 tenisçi arasında, ilk sekiz tenisçiden sadece Andy Roddick firesi verildi. Roddick, Özbek asıllı Türk tenisçi Marsel Ilhan'ı da mağlup eden John Isner'a 5 sette mağlup oldu üçüncü turda. Onun dışında ilk yedideki tenisçiler devam ediyor. 8-16 arasında da dokuz numaralı seribaşı Gilles Simon Juan Carlos Ferero ile oynadığı üçüncü tur maçı sırasında setlerde 2-1 geride iken dizindeki sakatlık sebebi ile maçı yarım bıraktı. Yani ilk 16 seribaşıdan 14'ü dördüncü turu gördüler. Aralarına girenler ise bahsettik John Isner ve 24 numaralı seribaşı Ferrero. Yani Isner seribaşı olmayıp son 16 arasına giren tek tenisçi oldu.

















Rafael Nadal'ın çizeceği tablo çok önemli bu turnuvada benim için. Avustralya Açık'taki zaferden sonra İspanyolun yılı pek iyi geçmedi. Fransa Açık'ta Söderling'e mağlup olması ve ardından gelen sakatlıklar onu Federer'in karşısında mutlak üstünlüğünü kurabileceği bir yılda kortlardan uzak tuttu. İlginç olan o meşhur Avustralya Açık finalinden sonra hiç bir Grand Slam'dek arşı karşıya gelemediler. Tamam Amerika Açık'ta eski formunu henüz yakalayamamış görünüyor ama ikili bir Grand Slam'de tekrar karşılaşırsa ne olur hala bilmiyoruz. Ama Nicolas Kiefer maçında izlediğim tenisçi ile son 2-3 yıl izlediğim adam arasında önemli farklar var. Nadal artık derin atılan her topu çevirmek içni kendisini zorlamıyor, hafiften kilo almış durumda, boyu uzamış gibi, sürekli kontrol etmek zorunda olduğu sıkı taytlar giymiyor ve klasik şortları tercih ediyor ve evet her servis ve puan öncesi arka tarafı yoklamıyor. Erkeklerde işin şekillenmesi için bir tur daha geçilmesi gerekecek gibi.

Bayanlar tarafında söyleyeceklerimiz daha fazla aslında. Orada ise erkeklerin aksine ilk 8 seribaşıdan turnuvaya devam edebilen sadece 2 tenisçi var. Serena Williams ve Svetlana Kuznetsova. İlk 16 arasında ise bu rakam 5. Şimdi ilk önce Sırpların çöküşü ile başlayalım. Ivanovic ve Jankovic'in bundan sonra kolay kolay iflah olacağını sanmıyorum. Ivanovic zaten sürekli geriliyordu, Jankovic'in de tüm kariyerinin minör turnuvaları kazanıp Grand Slamlerde en fazla yarı final veya çeyrek final görmek şeklinde geçeceği belli oldu gibi. Yeniden şahlanma hesapları yapan Sharapova ise 17'lik Amerikalı Melanie Oudin'e elendi üçüncü turda. Oudin önce Dementieva sonra da Sharapova'yı eleyerek bu turnuvanın Sinderellası olacağını şimdiden göstermiş durumda. Tabi Sharapova'nın kaybettiği maçı çok iyi analiz etmesi ve kendisini geliştirmesi lazım. Maç boyunca anlamsız şekilde bacakları ve boyu kısa olan bu yüzden ayağının dibine düşen topları çevirmede hiç zorlanmayan Oudin'in ayağının ve geri çizginin dibine topları vurması, Oudin'in de gayet rahat topları çevirmesi ve Sharapova'nın da bunu izlemesi hayret vericidir. Sharapova'nın yapması gereken topları yan çizgilere ve genelde yüksek toplarla oynamasıydı ama o ısrarla dip çizgiye atmaya çalışınca maç elinden gitti tabi. Maçın son setinde 3-2'den 6-5'e gelene kadar hiç bir tenisçinin kendi servis oyununu kazanamaması ve sürekli servis kırdırması da bunun bir örneğidir, Oudin'in ikinci servislerinin tümünde Sharapova geri çizginin içine girip öyle karşıladı topları ve son oyun dışında köşelere vurup başarılı oldu. Ancak bunu oyunun geneline yansıtamadı.

















Yazıyı bizi tenis adına mutlu eden Belçikalı ile kapatalım. Onu kim kortlara geri gönderdiyse elinden öperiz. Kim Clijsters dün Venus Williams'ı ve arkasındaki 20.000 Amerikalı'yı 6-0, 0-6 ve 6-4'lük setlerle mağlup ederek adını çeyrek finale yazdırdı. Bayanlar tenisindeki kötü gidişe dur diyen, son 2 yılda tenisçilerin geliştirdiği kişiliksiz oyun stiline, aynı sürede kortlarda olmadığı için bulaşmamış, eski tip bir oyuncu olarak kalan Belçika'lı, 2 haftadır izlediğimiz ama tek bir kısa top, tek bir slice vole, tek bir drop-shot görmediğimi maçlardan sonra Venus karşısında kortun her yanını kullanarak yüreğimiz su serpti. Amerika Açık tarihinde wild cardla turnuvaya girip çeyrek final gören ilk tenisçi oldu. Çeyrek finaldeki rakibi Çin'li Na Li olacak, onu da geçerse önünde öbür Williams var.

Son notum. Birisi Dokic'in babasını attıkları gibi, her maç elinde kamerayla, kafasında Jehovah Holy God şapkaları ile iticiliğin doruğunda dolaşan baba Williams'ı da kortlardan atsın bir zahmet.

10 yorum:

aliye dedi ki...

yılın bu son slam'inde bir federer-nadal finalini herkes istiyor sanırım. bayanlarda ise clijsters serena engelini aşabilirse finalde kim gelirse gelsin şampiyon olacaktır diye düşünüyorum. inşallah olur da insanları neredeyse bayan tenisi izlemeyecek hale getiren diğerlerine ders olur.

lembo dedi ki...

richard williams da yehova şahidiymiş.. bir bu eksikti.. ama bu adam zararsız görünüyor.. damir dokic'in eline su dökemez..

Dem Coetzee dedi ki...

Bayanlar tenisini bana sevdiren ,Williams kardeşlerin aksine bu spora sempati kazandıran(bana göre) Kim Clijster'a hayranlık duyduğumu belirtmek isterim.Justin Hennin'inde gelmesinden sonra kadınlar tenisinin kişilik kazanacağını düşünüyorum.Neredeyse son bir yıldır kim bir numara kim daha çok turnuvaya katılmış,Grand Slam kazanmadan bir numara olunurmuymuş diye diye sıkıntı gelmişti artık.Yürü be Flaman Kızı!!!

zenmaster dedi ki...

mümkünse kızlarıyla beraber atsınlar korttan. antipatik aile.

roland deschain of gilead dedi ki...

içimizde ki kim clijsters sevgisi bambaşkaymış onu gördüm..

marsele sevinmediğim kadar sevindim kim in dönüşüne...

Adsız dedi ki...

bu williamslar yaşlanmıyor da yahu. kournikova bitti şarapova bitti hingis bitti graf bile bitti ulan bunlar bitmedi be 20 yıldır. neyle beslenmişler anlamadım ki.

ahmet cem dedi ki...

@dutchman
nadalın bir sene içerisinde toprakta, çimde ve sertte grand slam kazanan ilk tenisçi olduğuna dair bilgi doğru mu, 2008 roland garros ve wimbledon, 2009 avustralya ile. bir yerde okumuştum, daha da karşılaşmadım böyle bir bilgiyle. acaba gerçeklik payı var mıdır bu bilginin?

ahmet cem dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Flying Dutchman dedi ki...

@ahmet cem

Kaldırılan mesajından da haberdarım...Şahsın monitoru son 24 saattir arızalı olunca ve sen de bu 24 saat içinde yazıyı gönderince "evet zor"....

Gelelim sorunun cevabına, zaten sen de belirtmişsin Nadal o üç turnuvanın sonuncusunu izleyen yılda kazandı aynı yılda değil, o yüzden yanlış bir değerlendirme olmuş o.

ahmet cem dedi ki...

@Flying Dutchman
teşekkürler. yanlış ifade etmişim. aslı şu tanımdı 'the first male tennis player to hold three Grand Slam singles titles on three different surfaces at the same time' tekrardan teşekkürler...