24 Kasım 2009 Salı

THE LOVELY BONES & INVICTUS

























Oscar sezonu yaklaştıkça ve stüdyolar da artık kasayı doldurma aylarının içine girdiklerini görünce 2009 sonbahar-2010 kış sezonunun yani, sinema sektörünün en verimli sezonunun ağır topları yavaş yavaş görücüye çıkmaya hazırlanıyor. Oscar'ı çok salladığımız yok da ilginç bir gelişme var bu sene En İyi Film adayları 5 değil 10 tane olacak. Akademi 30'lu yıllardaki uygulamaya döndü hafiften ki bunun sebebi son yıllarda gişede büyük iş yapan ve seyirciler tarafından oldukça beğenilen Dark Knight, Wall-E gibi filmlerin bu kategoride devre dışı kalması. Bu sebeple, örneğin UP'ın, yapılan reform ile En İyi Film adayları arasına girmesine kesin gözüyle bakılıyor. Adaylar arasına girmesine kesin gözüyle bakılan iki filme yer verelim. 2 uyarlamaya.

Birincisi Peter Jackson'ın yönetmen olarak King Kong'dan sonra koltuğa oturdupu ilk film. The Lovely Bones. Fragmanı burada. 14 yaşında iken öldürülen ve cennete giden Susie Salmon'un ailesinin, kızlarının katilini bulmak için verdikleri çaba ve Susie'nin cennette yaşadıkları anlatılıyor. Alice Sebold'un aynı adlı romanından uyarlama. Kadro sağlam. Rachel Weisz, Mark Wahlberg, Stanley Tucci, Susan Sarandon mevcut. Kadronun, Jackson'ın ve filmin 6-7 dalda Oscar'a aday olacağı konuşuluyor da benim fragmandan edindiğim izlenim, filmin cennet tasviri üzerinden çok katili bulma çabası üzerine yoğunlaşması ki bu ortaya What Dreams May Come'daki gibi enfes görüntüler içeren bir film çıkarabilecekken sıradan bir gerilimle karşılaşabiliriz. Fragman izleyerek filmin tümünü değerlendirmek mümkün değildir ama Amerikan sinema endüstrisinin dinamiklerini az çok bilirseniz, Hollywood çıkışlı fragmanların nasıl hazırlandığı ile ilgili bir fikre sahip olabilirsiniz. Susie'nin cennette geçirdiği zamana çok az yer verilmesi beni yukarıdaki düşünceye itti. Jackson'ın LOTR'deki senaryo ekibi Fran Walsh ve Philippa Boyens bu filmde de ona yardım ediyor. Orijinal bir işle karşılaşacağımızı sanmıyorum, aile dramı tarafını da çok abartırlarsa Jackson kendini iyice yapımcılığa ve yazarlığa verir. Film ocak ayında vizyonda.
























İkincisi Clint Eastwood'un koltuğa oturmaktan bıkmadığı filmlerin son temsilcisi. Onun da fragmanı şurada. Film 1995 Rugby Dünya Kupası'nı kazanan Güney Afrika Cumhuriyeti rugby takımının ve bu kupayı halkı birleştirmek için kullanan Nelson Mandela'nın hikayesini anlatıyor. John Carlin'in 2008 yılında piyasaya sürdüğü Playing the Enemy: Nelson Mandela and the Game that Made a Nation kitabından uyarlama olan filmin haklarını Morgan Freeman bizzat satın almıştı. Sonra da daha önce beraber çalıştığı Clint Eastwood'u yönetmenlik koltuğu için ikna etmiş olmalı. Güney Afrika rugby takımının kaptanı Francois Pienaar'ı Matt Damon canlandırıyor. Freeman erkek oyuncu dalında yine bir adaylık alacaktır. Spor temalı filmler 1981 yapımı Chariots of Fire'den bu yana sadece 1 kez en iyi film ödülünü kucakladı. O da ilginçtir, Clint Eastwood'un Million Dollar Baby filmiydi. Eastwood bu başarıyı tekrarlayıp tarihte spor temalı iki filmle Oscar'ı kucaklayan ilk yönetmen olacak mı göreceğiz. Şubat ayında gösterimde olacak.

5 yorum:

SirEvo dedi ki...

M. Freeman'ın bendeki yer çok ayrı olduğundan Invictus'u bir ayrı bekliyorum. Çünkü epeydir kendisini izleyemiyoruz. Thick as Thieves'ı saymazsak tabi. :)
Bir de The Maiden Heist filmi var ama o da daha çıkmadı piyasaya.

varol döken dedi ki...

benim cehennemim durmadan dönen clint eastwood filmlerini izlemek olur herhalde...

Gand dedi ki...

konu, oyuncu kadrosu süpermiş de C. Eastwood deyince tüylerim diken diken oluyo... Neyse, Mandela ve hikaye yeter herhalde filmi izletmeye...

AbSurDMaN dedi ki...

The Lovely Bones'da kızın babası rolünde Mark Wahlberg var, bu adamın filmlerini izlemek çok keyifli, eleman beyazperdeye yakışıyor.

diren ayhan dedi ki...

"What Dreams May Come" ı benden başka seven bir insan evladı daha...ağlamak istiyorum sayın seyirciler...Gördüğüm en iyi cehennem tasvirlerinden biri bu filmdeydi yahu !!!

The Lovely Bones u ise hakkaten merak ediyorum zira yönetmen olarak Peter Jackson ı anlaya bildiysem bence sadece gerilim filmi çekmiş olamaz.Muhtemelen izleyicisinde "allahım canımı alda kurtulayım" hissiyatı yaratacak kaotik sahneler muhakkak olacaktır.LOTR ve King Kong da ziyadesiyle bu sahnelerden vardır ve seyretmeside pek keyiflidir :D Len canım çekti bi king kong izliim ben :D