7 Kasım 2009 Cumartesi

O SENE SİTTİN SENE





















12 Haziran 1999'da Vicente Calderon Stadyumu'nda Jose Mari, Lardin ve Juninho'nun golleri ile 3-1 mağlup etmiş Atletico Madrid Real Madrid'i. 10 yıl geçmiş o günden bu yana. Atletico 2 yıl Segunda'da oynamış, onun dışında kalan 8 maçta kendi evinde mağlup edememişler Real'i. 2 beraberlik ve 6 mağlubiyetleri var. İlk yarı bittiğinde yukarıdaki başlığı atmamızdaki mantık tamamen anlaşılabilirdi. Maçın son 15 dakikasına kadar. Ev sahibinin son 15 dakikadaki müthiş geri dönüşe sevinecek hali var mı? Yok tabii. Perea, her maç görmeye alıştığımız Atletico defansının bireysel hata kontenjanını doldurmak için bu kadar istekli olmasa ve 5 dakika sabredebilse Atletico Madrid eksik kalan rakibine karşı maçı 3-0'dan değil 2-0'dan çevirmeye uğraşacaktı. Maçın ilk yarısının özeti iki adamın üzerine kurulu. Marcelo ve Benzema. İkinci golü beraber yarattılar, 10 dakika sonra rolleri değişip üçüncü golü atıyorlardı. Marcelo ilk yarı müthiş oynadı ama bunda kırmızı beyaz tarafın topu alır almaz inanılmaz bir sabırsızlıkla rakip kaleye saldırma isteği ve bu nedenle üç pası üstüste yapamaz hale gelmesinin etkisi büyük. Real kalesine ulaşacağız diye yaptıkları yanlış ara pas seçimlerinin haddi hesabı yok. Bu acemilik Marcelo'nun orta sahada rakibi durdurmaya çalışırken çok fazla efor sarfetmemesine ve böylece rakip kaleye yapılan hücumlarda da Kaka ve Benzema'ya yeteri kadar yardım etme şansını verdi. Kaka'nın ilk golünün sebebi için illa birisini arıyorsanız Quique Flores'e bakacaksınız. Daha çarşamba günü Ambrosini'nin kendini parçalayarak maç boyunca Brezilyalıyı sokmamaya çalıştığı ve başarılı olduğu alana onu rahatça sokarsanız ve kafasını kaldırmasına izin verirseniz sonuç kaçınılmaz olur. Kaçınılamadı zaten.

Geçtiğimiz yıl Agüero-Forlan ikilisi toplam 49 gole imza atmışlar. Bu sezon bu rakam maç öncesinde 5'ti. Devre bittiğinde Forlan'ın 2 Altın Ayakkabı'lı bir forvet olduğunu bilmeyen bir teknik adamın yanında Radu Niculescu otursa, "Radu hazırlan Forlan'la değişiyorsun" derdi. Uruguaylı bu sezon şimdilik sefil durumda. İkinci yarının başında "ender gelişen" Atletico ataklarından birisini bitirmek için gösterdiği bir çaba var ki çok fena. Seyirci de bu oyunun üzerine, deplasman takımına adil davranma işini hafif abartan Carlos Clos Gómez'in kararlarını görünce çılgına döndü tabii.Sahada ise takımlarının oyuncuları da seyircinin gazını alınca yedikleri üç sarı kartın ikisi Gómez'le dalaşmaları sonucu görüldü.





















İkinci yarının tablosu yazının girişinde aslında. Real yattı skorun üzerine. Perea'nın hediyesi üçü getirince de Perez tribünde maç sonrası hangi içkiyi içsem diye düşünmeye başlamıştı ki Sergio Ramos 70 dakikadır uyuyan ev sahibini uyandırdı. Bu halle maçı 3-3'e getirselerdi beraberliğe üzülecek yüzü bulurlar mıydı bilemem. Şansı da buldular üstelik. 85'te Simao Real defansının önüne indirdiği topu düzeltmeyi denese veya uzatmalarda Agüero topu Casillas'ın birleşmiş ayakları yerine köşeye vurabilse kabus gibi geçen bir akşamı son 10 dakikada umuda bağlayacaklardı. Olmadı. Reyes, Simao, Sınama-Pongolle, Agüero gibi bir türlü dünya futbolunun onlardan beklediği patlamayı yapamamış adamların takımı Atletico, Real'i kendi evinde mağlup edebilmek için bir sezon daha bekleyecek. O sene hangi sene olur orasını bilemem.

Real Madrid gibi bir takımın başındaysanız bir değil iki derdiniz var, sadece kendi takımınızın iyi gitmesini değil rakiplerin de kötü gitmesini ummak zorundasınız. Real sadece 5 puan kaybetmiş ligde. Aslında 10 maç için gayet iyi bir performans. Bunun 38 maça yayılmış versiyonu 20 puan kaybı ve 94 puan demek. Ondan sadece 1 eksik kaybeden Barca olmasa Pellegrini bu kadar tartışılır mıydı? Örneğin Real 1 puan geride değil de 3 puan önde olsa o Alcorcon hezimeti onun koltuğundan edileceği dedikodularını bu kadar ayyuka çıkarır mıydı? Salı günü berbat ettiği incir çuvalını yenileme günü onun için. 4-0'ı döndürebilirse biraz güven tazeleyecek orası kesin.

3 yorum:

Ozan dedi ki...

"o sene sittin sene" bana karşıyaka'yı hatırlattı :)

Flying Dutchman dedi ki...

bana da Kadıköy'ü hatırlatıyor ne acı ki :)

ilkay dedi ki...

"o gece sittin sene" daha mı iyi olurdu ne?