3 Kasım 2009 Salı
PRAG'DIK GELDİK
Berbat espri ile ara verdik, berbat espri ile açayım dedim. Güzel şehir Prag ama bende bıraktığı en büyük etki fanila, gömlek, süeter, eşofman üstü, mont beşlisini aynı anda üzerime giymeme rağmen isyan ettiren soğuğu oldu. Hayatımın en fazla donduran ilk 5 soğuğunun arasına kesinlikle girer şu 5 günde yediğim. Üstelik Kasım başı, yani resmi olarak henüz sonbahar. Ocak ayında ne halde oluyor o şehir bilemiyorum. İşin kötüsü yağmur, kar da yağmıyor ki hava kırılsın. Dümdüz, katkı maddesiz, bozkır soğuğu. Gördüğümüz en yüksek sıcaklık 6 veya 7 dereceydi tahminim ki en düşüğü -3, -4 'ü buldu. Bu salgında nasıl hasta olmadan çıktım hala şaşıyorum. Bizim milletin özelliğidir bir şeyin karakteristik özelliğini anlatınca hemen kontra örnek verir, örneğin bu yazdıklarıma da "oooo sen ona soğuk mu diyorsun, benim Kiev'de ciğerim çatladı" şeklinde tepki verecek olabilir, normaldir ama size diyorum fena soğuktu.
Önce kötü özelliklerinden bahsedeyim şehrin. Evet bu şehir hakkında, daha önce gitmiş arkadaşlarınızdan duyduğunuz bir klişe yorum sonuna kadar geçerli. Polisinden, kasiyerine, garsonundan, müze görevlisine, barmeninden, şöförüne hepsi, en kibar halinizle bir şey sorduğunuzda dahi size "cevap veriyorum ama aynı zamanda senin sülalende dokundurmadığım adam bırakmıyorum bilesin" şeklinde bakıyorlar. Ama üzerinize almamanız lazım, bunun Türk olmanızla alakası yok, Hawaii'den gelene de muamele aynı. Dolayısıyla bizim Bağdat Caddesi'nde, azıcık umursamaz davranan garsona "ay menüyü kafama atsaydın bari" türü yorumlar yapan tayfaya bu şehir gelmez, hadise çıkar. Ben ilkini çok sallamadım da ikinci sakıncalı özellikleri tarihi eserlerine gösterdikleri, daha doğrusu göstermedikleri dikkat. O yıllanmış heykeller, tarihi yapılar pislik içerisinde. Kimisine kuş pislemiş, kimisi üzerine bir şey yazmış, kimisi üzerine boy dökmüş, kimisinin üstünde bitkiler büyümüş ama ne bir temizleyen var ne bir dikkat eden. Böyle giderse 25-30 sene içerisinde insanların gezip görebileceği bir yerleri kalmayacak, sonra ancak saat başı astronomik saatin önünde insan toplayıp avunurlar artık.
Prag'a trenle gittiğimiz için, uçakla şehre inenlerin görmediği bazı şeyleri de gördük tabii. Tuna nehrinin kıyısından ilerleyen tren bize Prag'a sadece 15-20 dakika mesafedeki köyler ile Prag arasındaki devasa yaşam şartı farklılığını bize gösterdi. Komünizm döneminden kalma döküntü binalar, tamamiyle tarımsal üretime devam eden, endüstrileşmemiş bir yapı (burada endüstrileşmenin, çiftçinin emeğini hiçe saymasındaki gibi bir ortama özlem duyuyor değiliz, düpedüz bir geri kalmışlık var, özellikle 2 adım ötedeki şehir merkezi ile karşılaştırıldığında). Üstelik bu yapı makineleşmeden ve şehirleşmeden uzak bir Karadeniz köyündeki doğal güzelliğe de sahip değil. Nehrin bir kıyısında yeşillikler içindeki küçük çiftlikler, diğer yanında bacalarından dumanlar çıkan fabrikalar var.
İyi yönlerine gelelim şehrin. Kusura bakmayın ama Prag'ın en çok aklımda kalan olumlu yanı oldukça ucuz bir şehir olması. 1 euro 26 kron. Tek başınıza şehre gittiğinizde, otel ve yolculuk masrafları hariç, yanınıza 150-200 euro alarak 1 hafta rahatlıkla yaşayabilirsiniz. Örneğin bir şişe suyun fiyatı 4 kron civarında. Bu da 15 sent civarı bir rakama denk geliyor. Prag'ın ağ açısından yeterli bulduğum tramvay ve metro hatlarında bilet kontrolü % 5 oranında yapılıyor. Ben şansımı deneyip hiç para vermeden metoya tramvaya bineceğim diyorsanız şansınız yüksek. Zira metro ve tramvay hatlarında biniş öncesi ne bir turnike var ne de bir kontrol. Tabii, o % 5'lik ana rastlayıp yüklü bir ceza ödemek de mümkün. İlla ki, tiyo isterim diyene şöyle anlatayım. 24 saat geçerli 100 kronluk bir bilet alın. Bu biletlerin geçerlilik süresi bileti aldığınızda değil, siz araçlarda akbil mantığı çalışan bir alete bileti okuttuğunuzda başlıyor. Yani siz bileti 3 gün önce satın alsanız dahi, aktivasyon yapmadan 24 saatlik süre başlamıyor. Bileti alın, aktivasyon yapmadan araçlara binin. Eğer bir görevli size biletinizi sorarsa gösterin, aktivasyon olmadığını söyleyecektir, orada artık gerisi sizin inandırıcılığınıza kalmış. Görevliyi bilet almanın yeterli olduğuna, aktivasyondan haberinizin olmadığına, kaçak binme amacında olsaydınız bileti hiç almamış olacağınıza inandırmanız lazım. Zaten herhangi bir görevli gelmezse problem yok.
Franz Kafka, Komünizm Müzesi ve Albert Mucha sergilerine gitmiş birisi olarak müzelerinin de çok doyurucu olmadığını söylemeliyim. Ufak bir tur attığınızda "aaa bitti mi?" diye kalakalıyorsunuz. Örneğin çok fazla övülen Kafka müzesini, belki kafamda çok büyük beklenti yarattığımdan üst düzey bulmadım.
Gezinin benim için en ilginç anı Sparta Prag'ın eski stadyumu Strahov'a gidiş anımdı. Kuş uçmaz kervan geçmez bir mekanda kalmış, artık sadece konserlere ev sahipliği yapan stadyumun önüne geldiğimde kapılarından birinin ardına kadar açık olduğunu farkettim ve çimlere kadar çıkabildim.
Velhasıl öyle sağda solda okuduğum gibi "gözleri yarı kapalı hüzünlü şehir", "Kafka'nın kafasını hep karıştırmış, sizi kavrayan puslu şehir", "Becherovska'sı ve güzel kızlarıyla sizi büyüleyen şehir" olarak değil "götümü donduran şehir" olarak hatırlayacağım Prag'ı hep. Ara sıra bu geziden anektodlar anlatırız tabii. Sportif anlamda Prag'ın merkezinde 2-3 Slavia Prag atkısı dışında, Sparta Prag'ın mağazalarda tam bir üstünlüğü olduğunu, Türk takımları ile Baros'un (o da milli takım forması) forması dışında hiçbir karşılaşmamızın olmadığını (aşağıdaki istisna dışında) olmadığını belirtir, döner dönmez bana Seninle Olmak Var Ya dedirten Metin Özülkü abimize saygılarımı sunarım....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
18 yorum:
Ocak ayinda balayina gidenler kolu alcida donuyor mesela.
Bir ara Atina`ya da gelin iliginiz kemiginiz isinsin :)
Kim yazmış o duvar yazısını merak ettim :)
kim yazmış bilmiyorum ama kesin üstündeki çarpıyı dutchman yapmıştır :)
flying dutchman sticker'ını yapıştıramadın mı bir prag güzelinin üstüne?
e kızları, hani kızları, ya kızları diye diye yorumun sonuna kadar okumuş türk gençliği adına sana yazıklar olsun diyorum...
e kızları?
hem kafka hem müze, ne bekliyordunuz zaten bu dünyanın en sıkıcı ikilisinden?
sen kimsin lan kafka ya sıkıcı diyorsun diyeceklere şimdiden cevapv vereyim, grotesk bir insanım ben, pitoresk bir böceğim...
kızları yazma biraları yazma, entel dantel görünecem diye yok komünist müzesi, yok albert mucha... mucha gracias ama yemezler!
biramı getirin!
sana özel hatun eklemesi yapayım
10 üzerinden 6,5 verdim..
Açık söyleyeyim Hollanda kızları ile karşılaştırırsam hepsi darmadağın olur....Bütün güzel Çek kızlarını muzur sektör kapmış meğersem, fasonlar sokaklara kalmış...
ne varsa Sylvia'da var...
Varol bi açıl, dağıl yaaa...
FD, bi konuda da anlaşalım beee :)))
Avrupa'nın en güzel kentidir Prag, aha da yazdım buraya. Londra'sı Paris'i halt etmiş... Amsterdam bu listeye giremez bile :)
Bi kere Avrupa'da yüzyıllar boyunca etkili olmuş ne kadar mimari akım varsa neredeyse hepsinden bir örnek bulabilirsin Prag'da. Bu anlamda "konsantre Avrupa" desek yeridir. Küçük bir şehir olmasından mütevellit, insan kendini pek de rahat hisseder. Metropollerin ürkütücülüğü yoktur. Gece geç saatlere kadar zerre tırsmadan gezebilirsin sokaklarında.
Tarihi eserlere bakmamaları, her yerin eser olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Kafka müzesini beğenememen senin kaybın olmuş; Kafka'yı bu kadar güzel anlatabilecek bir müze daha hayal edemiyorum. Adam'ın kitaplarının eşyaya dönüşmüş hali.
Müzik müzesine gitmemişin belli ki. O da büyük eksik. Avrupa'nın aklına gelebilecek her tür enstrümanının evrimini örneklerle inceleyebiliyor, ömründe göremeyeceğin enstrümanların sesini, müzedeki cd.lerden dinleyebiliyorsun.
Hizmet sektöründekilerin nemrutluğunu ben gözlemleyememiştim. İşinden gayet memnun, en düzgün şekilde yapmaya çalışan insanlar gördüm ben ve illa ki kıyaslayacaksak Almanya'dakilere on basarlar kibarlık anlamında. (Almancanın ürkütücülüğünden dolayı eşitsiz bir kıyas olabilir tabi :) )
Biraları Avrupa'da içtiklerimin en güzeliydi. Ama sen bu konuda daha tecrübelisin tabi :) iddia edemeyeceğim.
daha saymakla bitmez... beklentiniz o kadar yüksek gitmeyeydiniz keşke.
Yahudi Mahallesi Josefov'da Old-New Synagogue'un karşısında çok merkezi bir noktada üç adet Türk kardeşin sahibi olduğu büyük bir hediyelik eşya dükkanı var. Orada vardı Galatasaray formaları Türk Milli Takım Forması vs.
Orda da olsun gerçi de artık :)
Valla tahminen FD'nin Prag'a gitmesinden gunler once dondum Prag'dan ve benim izlenimim de cok sicak bir havasi olduguydu.
Ben soguk hava beklentisiyle gittim ama montsuz, sadece kazakla dolastim Prag sokaklarinda. Tabi ben oraya gitmeden onceki hafta kar yagmis, ben oradayken sicakti hava ve ben Prag'dan ayrildiktan sonra da sogudu Prag'in havasi.
Yani istatiksel olarak uc haftanin ikisi soguk gecmis. Ben sansliymisim.
dutchman, erkekleri nasıl yakışıklı mı bari? yakında ben de gideceğim o hesaptan soruyorum; başka yorumlayan yorumcunun yorumunu kırarım
Alphonse Mucha bu arada albert degil sayın FD.
Bi de buradan Prag cok guzeldir Amsterdam, Berlin soyledir boyledır diyenlere kıl oluyorum ya. Sen oyle dusunuyorsun diye herkes begenmek ya da begenmemek zorunda degil!
Kişisel beğenileri tartışmak zaten yersiz ama şuraya takıldım.
Kafka müzesi güzeldir görüşünü anlarım da "Kafka müzesini beğenememek senin kaybın olmuş" lafını anlayamadım. Neyi kaybetmişim ki, beğenmemişim işte, çok beğenip erken kapanmasından yarısını göremesem anlarım da gidip beğenmemek neden kayıp oluyor. Ben istersem Kafka müzesi bizim buranın umumi tuvaletinden daha sıkıcı da diyebilirim. Zaten bir şeyi beğenmeyen adam onu beğenmemekle ne kayba uğrayabilir.
Misal sen beğenmediğin müzik türlerini beğenmediğin için kayba uğramış hissediyor musun kendini? Ben hissetmiyorum valla.
@handan
ben erkeklerinde pek bir numara göremedim. Belki alıcı gözle bakmadığımdan olabilir :)) ama yine de çok büyük ümitle gitmenin manası yok
handan eger erkekleri icin bir ülkeye gitmek istiyorsan definitely Italy!
@ maf
neden icimiz ısınacak, orman yangını devam edıyo mu yoksa?
Yorum Gönder