15 Aralık 2009 Salı

THE EVIL THAT INTERNET DO





















2002 yılından beri internet üzerindeki tartışma forumlarının bazılarına üyeyim. Az sayıda olanlarına da aktif üye olarak yazıyorum. Türk toplumunun bir fotoğrafını çekmek için mükemmel alanlar olduğunu düşünmüşümdür hep. Sosyolojideki katılımlı gözlemin yapılmasına en elverişli alanlardan biridir bu platformlar. Ne ilginçtir ki bu özellik Türkiye'ye özgü değildir, tüm dünya için böyledir. İşte bunun kanıtı olacak bir yazı bu. İngiltere'den bir forumkolikin izlenimleri ile ilgili. Lincoln City takımının taraftarı Keith Duncombe 1997'den beri resmi olanı da dahil Lincoln ile ilgili birçok taraftar forumunun üyesi. 12 yıl önce Lincoln'un mesaj panosuna bir post atmış. "O gün bu gündür iyi günde kötü günde yollardayım" diyor. Bu 12 yıllık macerası sonucunda, Lincoln'den kilometerelerce uzakta, örneğin Paraguay'da bir adamı da publarına dahil eden forum davranışları hakkında bir kaç saptama yapmış. Aşağıya onları alıyorum. Sizi bilmem de, bana göre ülkeden ülkeye bu davranışlar hiç değişmiyor belli ki.

We're Great/We're Rubbish: Eğer bir psikologsanız ve insan doğasındaki iniş çıkışları gözlemlemek istiyorsanız internet forumları gibi cennet bir ortam bulamazsınız. Karşınızdaki rakip dünyanın en zayıf takımı dahi olsa, kazandığınızda dünyanın kralı siz olursunuz ve yükselme için bir numaralı aday durumuna gelirsiniz (Lincoln City'nin durumu baz alınmış tabii). Kaybederseniz. Bütün hafta boyunca spekülasyonlar, küme düşme hakkında felaket senaryoları ve ancak 13 yaşında ergenlik çağındaki bir çocuğun kafasından çıkabilecek saçmalıklar üretirsiniz. Duncombe'nin gözlemlerinin Türkiye'de olmadığını iddia edecek var mı? Bu hem takım hem futbolcu bazında öyle çok oluyor ki bizde. Hele bir de bir değeri ya yerin dibine batırıp ya da arşa değdirdiğimiz ve ortamınız olmadığı hesaba katılırsa. Sabri Sarıoğlu bu alışkanlıktan en çok nasibini alan adamlardan birisidir örneğin. Haftalar boyu kendisine sallanır, Bordeaux maçında 90. dakikada takımı bir üst tura taşıyınca ondan iyisi yoktur. Orta yapmayı bilmediği konuşulduktan sonra, güzel 2 orta kestiği maçın ardından Liverpool'a transfer edilir. Türk forum kullanıcılarının takımlarını yorumlaması "milyarlık eşekler" ve "yumurtalıklarını yemek" arasında gidip gelir genelde.

Sack the Manager!: E bunu düşünün diye sormayacağım bile. Biz işler iyi giderken de hoca kovuyoruz. 3 büyükten birinin başında ise bir teknik adam üstüste 2 galibiyet çoktan kredinizi tüketir. Ama bunun Türkiye'ye özgü bir başka özelliği iyi giden hocaların da yerin dibine sokulmasıdır. Tolunay Kafkas örneğini verdik geçen hafta. Türkiye kadar hocalarına tazminat ödemek zorunda kalan bir Brezilya vardır herhalde diye düşünüyorum. Gerçi orada da kulüplerin 3 maç üstüste kaybettiklerinde yapacakları belli olduğundan anlaşmalarda tazminat maddesi var mı şüpheliyim.

Sack The Board!: Yönetim istifa. Genelde sıra şöyle işler. Takımdaki niteliksiz kahraman olmayan futbolcu-hakem-teknik direktör-yönetim. Yani Selçuk Şahin-Selçuk Dereli-Aragones (veya Daum)-Aziz Yıldırım. Olmadı Bülent Akın-Erol Ersoy-Gheorghe Hagi-Özhan Canaydın. Hele bir de teknik adam poüler ve taraftarların sevgilisi bir adamsa yönetim ondan da önce gelir. Fatih Terim-Özhan Canaydın dönemi gibi. Örneğin Keith Duncombe şöyle diyor: "1997'den beri bu lafı gördüğümde soruyorum, tamam yönetim gitsin ama kim gelecek ki yerine?". Bizde ise bunun cevabı şu. Koskoca kulüp sahipsiz kalmaz. Bizde bu modanın son kahramanı Cemal Aydın oldu biliyorsunuz. Ankaragücü o varken de her gün hadise yaşanan bir kulüptü o gittikten sonra da olmaya devam ediyor.

Get Your Cheque Book Out: Daha ağustos transfer dönemi bittikten 1 ay sonra "bu takıma 3 orta saha 2 bek, 1 kaleci, 2 de forvet" lazımcılar. Sanki pazardan karpuz alıyor. Bu işin tazminatı, daha yeni alınan futbolcunun takımın sistemine uyum sağlaması, bir transfer döneminde yüklü para harcanmışken bir yenisinde daha harcamanın ne kadar mantıklı olacağı, değirmenin suyunun nereden geldiği gibi konuları hiç düşünmeyerek "taraftar değil miyim, beni memnun etmeli" furyasına kapılanlar. Misal bazen "madem bu kadar tazminat istiyorlar anlaşmaları kısa süreli yapsınlar, gönderirken para ödemeyelim" yazanları görüyorum forumlarda. Aynı adam Okan Buruk veya Tuncay Şanlı bonservis bedeli olmadan gittiği için kızıyor misal.

Play the Yoof!: Belki Türkiye'de İngiltere'nin tam tersi olan anlayış bu. Misal Duncombe "bir genç oyuncu, sonradan oyuna girdiği maçta iki isabetli pas verince, anında oynat şu adamı sesleri duymaya başlarsın" diyor. Bizde de vardır bu "abi gençlere şans versin artık" ekibi ama karşı taraftakiler daha fazladır. "Çoluk çocukla bu iş olmaz"cılar. Gerets, Galatasaray'la şampiyonluk yaşadığı sene Kadıköy'de 4-0 mağlup olunan maçtan sonra sol bekte Ferhat sağ bekte Uğur'u oynattığı için "sübyancılıkla" suçlanmıştı. Aynı argoyla cevap verirsek kaşarlarla 9 kez kaybetti takım 10 senede. 1 sene de çoluk çocukla kaybetsin be...

Boycott The Club!: Maçlara gitmeme kararı alanlar. Bunlar da bir acaip. Teknik adama, başkana, futbolcunun birinin yaptığı harekete kızıp maçlara gitmeyenler. Örneğin Lincoln City forumundan bir taraftar, kulübün mesaj panosuna bıraktığı taktik tavsiyesi dikkate almayınca kulübü boykot etmiş. Onlarınki sınırları zorlamış yalnız.

Sell The Club: Bu bizde aslında "yönetim istifa" ile aynı kapıya çıkıyor da orada kulüplerin ticareti olduğundan bu da başarısızlığı çözmek için hemen taraftarların dillere pelesenk ettiği bir çare. Dost düşman, becerikli veya değil demeden kulübün hemen elden çıkarılması ve yeni sahibin kulübü kalkındaracağına duyulan inanç. İngilizler bu kumarlar yüzünden son 10 senede ne kadar kulüp düze çıktyısa bir o kadarını da kaybetmiştir. Gretna'nın başına gelenler çok net örnektir mesela. Hearts da bugün farklı durumda değil.

Bir de İngiliz taraftar forumlarının nefret edilen klişelerini sıralamışlar. Çok güldüm onlara da. Diyorum ya bu iş evrensel.

-My formation for Saturday would be this…(bizdeki Ben sahaya şöyle çıkardımcılar)
-BREAKING NEWS!!! (bizdeki kulübün içinden duyum aldımcılar)
-Transfer windows affect the sanity of posters (her yeni transferden sonra, forumlarda ilk onbirlerin düzenlenmesi)

4 yorum:

AbSurDMaN dedi ki...

Bize sadece "Sell The Club" ters bunlardan. Geçenlerde bir forumda Galatasaray taraftarı bir arkadaş Bursa yenilgisi sonrası "Rijkaard azcık adamsan ekibini toplar gidersin bu ne rezalet" demişti. Tipik 'sack the manager' vakası. Tamam da bre insafsız, adam o sırada takımın başında bile değildi ulan. Maçtan haberi bile olmayan skor taraftarı. Bu adama kalsa koca takımı Erdoğan Arıca'ya teslim eder.

Bu arada Barcelona aşçısıyla konuştum haberler iyi, Messi Türkiye'den bi takıma gelmek istiyormuş, valla bak!

Redingot dedi ki...

Benim edindiğim izlenim, insanlar genç oyuncu konusunda aslında daha hevesliler. Özer oynasıncılar, yönetim desin ki beş sene şampiyonluk yok sonra da paf takımı çıkarsın gençler oynasıncılar daha baskın. Ama şu da var ki böyle bir durum genelde hiç gerçekleşmediği için bunu böyle rahat rahat söyleyebiliyorlar. Oynatıp hemen sonuç alamayınca da sübyancı oluyorsun.

varol döken dedi ki...

breaking news!!!

hıncal uluç'un avrupa futbolunu forumlardan takip ettiği ortaya çıktı... the vengeance boy nikiyle forumlarda boy gösteren hıncal'ın izini mourinho korkak, ferguson korkak, ancelotti korkak, wenger korkak vb. yorumlarından siz de sürebilirsiniz...

barış dedi ki...

ne yönetim istifa, ne de diğerleri.

en çok sinir olduğum klişe maç öncesi kendi 11ini söylemek ya da aklı sıra iki üç adamı transfer edip kafasınca mükemmel bir 11 oluşturmak.