3 Aralık 2009 Perşembe

INGLOURIOUS BASTERDS

DVD'dir, Divx'tir, Home Cinema'dır çıktı çıkalı sinemaya gidemez olduk. Eskiden lisede her cuma öğle arası okuldan çıkıp Hollywood'dur, Avrupa filmidir demeden, tamamen sinema aşkıyla Altunizade Capitol'e koştuğumuz günleri hatırladıkça vah halimize diyorum şimdi. Dark City, City of Lost Children gibi sağlam yapımları izlediğimiz cumalardı onlar. Artık 3 ayda bir gidiyorum itiraf edeyim. En son 2 hafta önce This Is It'e gittik MJ hatırına. Şimdi bu evin salonunu sinemaya dönüştürme imkanı arttığından beri "sinemada gidilecek film" sınıflaması da ortadan kalktı. Misal Transformers böyle bir filmdi eski sınıflandırmaya göre. Ama artık, alıyorsunuz plazmayı ya da dev perdeyi, alıyorsunuz 5+1'i, alıyorsunuz DVD veya Blue Ray'i, ışıkları kapatıp basıyorsunuz play'e al sana sinema. Tamam birebir aynısı olmuyor da ben fimleri artık sinemada izlemedim diye hayıflanmıyorum. Bu girişi hem bir saptama açısından hem de "ohoo sen daha bu filmi yeni mi gördün?" diye umarsızca soracak arkadaşlar için yapıyorum. Inglourious Basterds'ı yeni gördüm efendim ve sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim beğenmedim.

Quentin Tarantino filmlerinin hastası olan, film çeksin diye aportta bekleyen, her filmini ağzının suyu akarak izleyen bir adam değilim. Zaten böyle olmadığımı Pulp Fiction'ı beğenmediğimde ve hayranlarının sevmediği Jackie Brown'u onun en iyi filmi olarak gördüğümde anlamıştım. Sonra o en iyi film mertebesine Kill Bill serisi oturdu. Death Proof'u henüz görmediğim için bir yorum yapmıyorum ama Inglourious Basterds filmografisinin kesinlikle dibindedir ondan eminim. Şimdi naçizhane Tarantino uzmanı olmayarak birkaç saptama yapmak istiyorum, nedir bir Tarantino filmini çekici kılan? Özgün bir sinema dili, karikatürize edilmiş, bunun yanında mükemmel veya hatasız olmayan seyircinin "iyi çocuk" sıfatına sokmayacağı bir dolu karakter, vurucu bir soundtrack, kesinlikle eğlence, "cool" karakterler, o endüstriden çıkmış diğer yönetmenlere göre şiddet dozunun arttığı sahneler, buram buram kokan western hayranlığı ve her daim hakim bir B filmi havası. Inglourious Basterds bu öğelerin hepsini içeriyor aslında ama bir sinema filmini sağlam yapan en önemli şeyde büyük gedikler var. Senaryo ve yönetmenlik sanatı. Hayali bir hikayeyi anlatıyor Tarantino. Filmin genelinde gördüğüm bir havayı belirtmek isterim. Tarantino'nun filmini izlerken bu hayali hikayeyi ciddiye mi alacağımızı yoksa tamamen dalga geçeceğimizi seçemiyoruz. Rıdvan Dilmen gibi konuşacağım ama filmin açılış sahnesi, Shosanna karakterinin çizimini ve Hans Landa karakterini çıkarsanız bu film rahatlıkla komedi filmi sınıfına girer. Ama o öğelerde ciddi bir hikaye var. Savaşı tema alan komedi filmlerinde bu öğeler bu şekilde birbirinden kopuk değildir. Örneğin Roberto Benigni'nin La Vita E Bella'sı bir ders niteliğindedir. Benigni, ilginç şekilde savaşın varlığını hep hissettirir bize ama onun bile dalga geçilecek bir şey olduğunu gösterir. Tarantino ise filmi brbirinden bağımsız parçalara bölmüş gibi. Brad Pitt ve ekibinin ortaya çıktığı her sahne bir Hollywood sıradan komedisi, Hans Landa ve Shosanna karakterinin bulunduğu sahneler de bir savaş draması gibi. Tarantino'nun neyi yapacağına karar verememiş bir yönetmen olduğunu sanmıyorum. Ancak film kesinlikle o havayı veriyor.

Güzel yanları yok mu filmin var elbet. Mekan ve ışık kullanımının çok iyi olduğunu düşünüyorum. Bana nedense Wolfenstein oynuyorum hissi verdi. Alıştığımız gibi Ennio Morricone destekli sountrack de gayet hoş. Özellikle David Bowie'nin Cat People'ının girdiği sahne enfes. Tarantino'nun westernlerden etkilendiğini çok net gösteren açılışı da. John Wayne'in Alamo filminin müziği "The Green Leaves of Summer"la açılıyor film. Sonra da İyi, Kötü Çirkin'de "Kötü"nün ilk göründüğü sahneye benzer bir sahne var ki ben filmde birçoklarının uzun ve sıkıcı bulduğu bu açılış sahnesini, filmin en iyi sahnesi olarak görüyorum. Bir de not düşeyim, filmde Alman karakterlerin tümünün kafadan 3 dil bilmesinden moralim bozuldu ulan. Hele Landa karakteri google translate gibi maşallah. Zaten Christoph Waltz bu rolü ile Cannes film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Oscar'da da adaylık kapar ama sanırım yardımcı oyuncu dalında. Hollywood o filmin başrolünde Brad Pitt'i görüyor zira.

Kapatırken The Guardian'ın sinema yazarı Peter Bradshaw'dan bir alıntı yapayım. "Kill Bill gibi eğlenceli işlere geri dönsün, zira Kill Adolf işe yaramadı" diyor: It isn't funny; it isn't exciting; it isn't a realistic war movie, yet neither is it an entertaining genre spoof or a clever counterfactual wartime yarn. It isn't emotionally involving or deliciously ironic or a brilliant tissue of trash-pop references.....There are some nice-ish performances, particularly from Fassbender and Waltz, but everything is just so boring. I was hoping for Shosanna at least to get a satisfying revenge on the unspeakable Col Landa. But no. The two Hitler-assassination plots cancel each other out dramatically and the director's moderate reserves of narrative interest are exhausted way before the end. He should perhaps go back to making cheerfully inventive outrageous films like Kill Bill. Because Kill Adolf hasn't worked out.

Son not: 1978 yapımı orijinal filmi de görmenizi tavsiye ederim.

13 yorum:

tubik dedi ki...

Ben filmi dengesizliklerinden ötürü beğendim senin aksine :)

O Shosanna ve ekürisinin ciddiye aldığı şeyle, sanki Brad Pitt ve ekibininin vasıtasıyla dalga geçilmiş gibiydi.

Filmi izlerken eğlenerek izledim.

Benim favori sahnem Christoph Waltz'ın uzuuun uzun tatlı yediği sahnedir. İkincisi de eve saklanmış kişileri bulmadan önce ev sahibi adamla yaptığı sohbettir. Ki yanlış hatırlamıyorsam açılış sahnesi de buydu zaten.

scugnizzi dedi ki...

ben de tam tersi en iyi filmi olduğunu düşünüyorum tarantino'nun. hans landa gibi bir karakter bir daha zor gelir. :)

CaRtMaNtR dedi ki...

En iyi yada en kötü filmi olarak görebileceğim keskinlikte bir film değil bu film ama Barda Diane Kruger ile buluşma sahnesi ve filmin girişindeki muhabbet kısmı Tarantino filmlerinin neden sevildiğini soranlara işte bunlar için dedirten sahnelerdir.

Tabi birde Hugo Stiglitz gibi karakterler her zaman karşısına çıkmıyor insanın.

Frentzen dedi ki...

Film güzeldi, ben beğendim ama biraz daha iyi olabilirdi. Bu filmde Christoph Waltz öne çıkıyor. (Bu arada Death Proof'u izlemenizi kesinlikle öneririm, Kurt Russell öne çıkıyor o filmde de.) Bar sahnesi favori sahnem.

Baran Doğan dedi ki...

Tarantino filmleri çok tartışma yaratıyor. Bir eleştirmen "ilk kez Nazilerin öldürülmesinden rahatsız oldum" demişti. Bir sinefil olan Tarantino'nun Nazilerden intikamı çok manidardı. Bence dahilik sınırlarında gezinen bir zekanın ürünü olan bir filmdi. Diyaloglar 10 numaradydı. Bir de şerefsiz rolünü, Alman aktör Chiristoph Waltz tarihe geçecek şekilde iyi canlandırdı.

Adsız dedi ki...

death prooftaki kovalama sahnesi de güzeldir. fonda çalan müzkler de elbette. ama konu/senaryo olarak en zayıf tarantino filmidir sanırım..

Bertan ÇALIŞKAN dedi ki...

"Best in Texas" :)

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Baska bir yerde sunu demisim:

"Lakin diyaloglardan anlam yerine eğlence çıkaran, karakterlerin bireysel gelişimi yerine toplu kompozisyonuna odaklanan, "Ay acaba n'olacak" diye nine moduna girmeyen, hikayeye değil, anlatana bakan, ve de kan-beyin vs. görünce "Ayyyyy, İyuuuuuuv" demeyenler (sözüm sana tüm sinema salonu, ettiniz zevkimin içine..) sevsin bu filmi."

Adsız dedi ki...

bence kill bill'e koyar gecer, gasteci ne dedigini bilmiyor

lembo dedi ki...

herkes gibi hans landa diyorum. soundtrack müthişti diyebilirim.. filmin açılış sahnesinde fransız köylüsü bazı gündelik işlerle uğraşmaktadır..uzaktan bir askeri araç gelmektedir..hans landa'yı taşıyan cip.. tam o anda çalan müzik muhteşemdir..

Adsız dedi ki...

yurdum insanındaki bu tarantino hastalığı nereden kaynaklanır bir türlü çözebilmiş değilim (arkadaşlar alınmasın ama değişik film iyi film demek değildir veya özgün film demek değildir)..
bir de filmlerinde uzakdoğu sinemasından çokça "esinlenmişliği" vardır kendilerinin.. orijinal uzakdoğu filmleri izlemenizi salık verir ve tarantino yu bir de didem erol dan dinlemenizi tavsiye ederim.. şakaydı tabi ki..

flyby

Azura dedi ki...

Nayn nayn nayn nayn!
Oooh yes yes yes yes!

Dreamtime dedi ki...

Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmi ve nihayet izledim.

Açıkçası Nazi&yahudi ilişkili bir çok film izledim ve bu filmi de çok merak ediyordum fakat beklentilerimi karşılamadı.Film boyunca Brad Pitt'e ve oynadığı karaktere acayip kıl olduğumu belirtmek isterim.Filmin en iyi oyuncusu bence de S.S. subayı Hans Lande idi.