
Biliyorsunuz, X-Files etkisinin fazlasıyla hissedildiği bir dizi Fringe. Aynen Lost ve Flashforward gibi "bir kere başladık bitirelim" havasındayım an itibarı ile, zira ben bir diziyi izlerken aynı zamanda dalga geçiyorsam o moda girmişim demektir. Şimdi Fringe'de Olivia Dunham isimli bir kızımız var ki kendisini Avustralyalı Anna Torv canlandırmaya çalışıyor. Canlandırmaya çalışıyor diyorum, zira maalesef kızımızın oyunculuk kabiliyeti berbat. Hele hele 2. sezonun 1. bölümünde hasta yatağındaki hareketleri beni artık güldürmeyi geçti üzdü, kız kendini parçalıyor resmen ama potansiyel belli. Bunun bir arkadaşı var ki "Scully-Mulder" arasındaki o tatlı-sert, aşk olmayan ama hep kafalarda soru işareti bırakmış havaya benzer bir hava verilmek istenmiş ama pratikte sonuç sıfır. X-Files'ın bir bölümü sadece bu ikilinin evde TV izlemesi üzerindeydi ki o bile oldukça ilgi çekiciydi. Fringe'de Bu Olivia ile Peter'ı koy bir odaya 5 dakika sonra senaryo tıkanır. Zaten Allahın Dawson's Creek bebesinden geleceğin bilim adamı yaparsan böyle olur. Diziyi götüren adam LOTR'in Denethor'u John Noble. Gerçi o da her olaya "bak sen böyle diyorsun, böyle sanıyorsun ama, bilimde şöyle bir şey vardır....mesela yani" şeklinde yaklaştığı için kurgu dibine vurmuş durumda. Böyle olunca da bir dolu mantık hatası ortaya çıkabiliyor. Benim dizideki favori karakterim Phillip Broyles'dur. Lost'un Matthew Abbadon'u Lance Reddick'in canlandırdığı karakter. Zira Reddick'in öyle bir yüzü var ki adamı güpegündüz Disneyland'da görsem, ardıma bakmadan 5 kilometre koşarım.
(Burası spoiler içerebilir) Dizinin, diğer dizilerden özgünlüğüyle ayrılan tek yanı, mekan isimlerinin yazılış biçimi ama o da Panic Room'dan arak. Bindik bir alamete gidiyoruz bir kıyamete bakalım. Bir de son notum. Şu Peter denyosu, o kadar bölüm sonra bile hala babası "paralel evren, paranormal aktivite" derken "ya Walter bırak ya, kafayı mı yedin?" demesin. Olivia, öbür tarafa gitti geldi lan, daha ne olsun, insan bir ders çıkarır gördüklerinden.
7 yorum:
2. paragrafta "Fox-Mulder arasındaki..." demişsin. Herhalde Scully-Mulder demek istemişsin orada. :)
Önemsiz bir ayrıntı ama X-Files hastası biri olduğum için baya dikkatimi çekti.
keşke yazının başına spoiler içerir yazzaymışsın, daha izlemeyenler olabilir son paragarafı, hatta izlemek isteyenler de olabilir (kendimden biliyorum)
Hollandali yazar bloglarinda bir dizi/film furyasidir gidiyo :) Malum buzul cagi'ndayiz ya, aktivite belli!
Ben de daha bugun bi Guy Ritchie yazisi, toplu blogumuz istasyon cafe'ye de biz dizi yazisi yazmistim...
Bilim kurgu filmleri adı üstünde bilim kurgu. Fazla mantık aramamak lazım. Gerçi ben çok severim bilim kurguları. Babylon 5, BSG, Farscape gibi diziler beni zamanında çok etkilemiştir. Stargate Atlantis ise eğlencelik bir tat olmuştur. Fringe de eğlencelik bir dizi. Kurgu denen şeyde mantık arayamıyoruz.
Tür olarak hiç uyuşmuyorlar ama ben o kadar dizi izledim, Six Feet Under gibisini izlemedim arkadaş. Hele aradan biraz zaman geçsin de yine izleyeyim şu SFU'yu. :)
Fringe, dün akşam seyrettiğim son bölümüyle beni kaybetti. Ana kurgudan saptıkça sapıyorlar, saçmaladıkça saçmalıyorlar. Bilim kurgu klişelerinin tamamını yaşatacaklar bize.
@fd
abi kız oynayamıyor demişsin de bazen bilerek seçiyorlar böyle tipleri. ruhsuz suratlara sahip oyuncular bu tip roller için var. mesela ezel'de de bir eyşan var, cansu dere oynuyor karakteri, kimse beğenmiyor ama o karakterin yaptıklarına bakınca harbi ifadesiz bir surat canlanıyor gözünde.
yani naapsalardı şu kız mı oynasaydı bu gacının yerine?
http://www.pudram.com/wp-content/uploads/2009/04/reese_witherspoon_avon_cosmetics.jpg
(çok tatlı lan)
şimdi düşündüm de Nihat Doğan da Walter'ın deneylerinin sonucu böyle olmuş olmasın lan
Yorum Gönder