15 Haziran 2010 Salı

ANAHTAR DELİĞİNDEN TESPİTLER - 6: BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN?!?!!!


















Bu geleneği kim, nasıl başlatmıştır kestiremiyorum. Ama toplumumuzda, büyüklerin, Yenitanışılançocuklarasorulmasızorunlusualler diye bir batıl inancı olduğunu düşünüyorum. Çocukken beni feci şekilde bunaltan sorulardan biri olan “En sevdiğin ders ne?” sorusuna “matematik” diye cevap vermenin nasıl da itibar kazandırdığını, “Karnen nasıl?”a “hepsi pekiyi” demenin bu stresli konuşmayı en kısa yoldan kesmenin yegane metodu olduğunu kısa zamanda kavradığımı net hatırlıyorum. Ama aralarında bir tanesi vardı ki, allem etsem kalem etsem de kimseye beğendiremiyordum: “Büyüyünce ne olacaksın!

Sana ne! Sa-na-ne! Hatırladıklarımdan biri de, bu cevabı verebilmek için yanıp tutuştuğumdu… Ama o zamanlar şimdiki çocuklar gibi yetiştirilmiyorduk ki… Büyükler seni ciddiye almasa da, dinlemese de sen onların tüm sorularına o çocuk aklınla en ciddi ve tatmin edici cevapları verebilmeliydin. Doktor olucam! Hayır, avukat! Kaymakam ol, kaymakam! Uzunca bir zaman düşündükten sonra doktor olmanın çok sıkıcı bir şey olduğunu, zira sınıfımdakilerin %90’ının zaten doktor olacağını; avukatlığınsa fazla stresli, insanlarla fazla haşır neşir olmakla eş anlamlı olduğunu fark edip kaymakam olmaya karar vermiştim. Ama hey hat! Hayatımı değiştiren bir şey gerçekleşti! Cesur ve güzel diye bir dizi başladı ki, güzel güzel kadın kaynıyor… eh biz de 3 kız olduğumuza göre hemen kendimizi birileriyle eşleştirmeliydik. Evin sarışını (küçükken hepimiz sarışın oluyoruz ya) olduğum halde sırf yaşı büyük ve küçükkardeşidövebiliteye sahip olduğu için yıllarca, Sam Brown’lığı benden çalan büyük ablamın arkasında koyu kumral back vokali canlandırmak zorunda kalmanın intikamını, Cesur ve Güzel’in yegane başrol sarışını Brooke’u kaparak almıştım. İşte o an hayalimdeki mesleği de bulmuştum. Elimde deney tüpleri ile çılgın icatlar yapan bir kimyager olacaktım. Evet evet! Doktorluktan binlerce kez daha orijinal, avukatlıktan kat be kat daha az stresli şahane bir meslekti ve işin en güzel yanı, yaşıtlarım kimyagerin ne demek olduğunu bile bilmiyordu. Farklı olmak neden bu kadar önemliyse daha paçalı don giyerken…

Demem o ki, bence bu toplumda çocuklarda ciddi travmaya neden olan “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna, 28 yaşıma gelince ancak bir cevap bulabildim: Öncelikle bir şey olmak için büyümeye ihtiyacım yok. Hali hazırda zaten bir şeyim! Ayşeyim! Fatmayım! İsmailim! Hakanım! Sırf bu yüzden seni lanet olası, büyürken aklını ve hayal gücünü küçültmüş zavallı yaşlı, bir şey olmak için senin gibi büyümeyi beklemeyeceğim. Meslek sahibi olmanın bir şey olmak değil olduğun şeyi kaybetmek anlamına geldiğini kavramak için 20 sene acı çekmeyeceğim. Karnını doyurmak için zamanını satmak zorunda olduğun yani modern köle olduğunu, etiketler altında boşu boşuna ezildiğini, tüm bunların insanoğlu denen kıt beyinli bir güruh tarafından uydurulmuş saçma sapan kurallar olduğunu, bunlarsız hayatın çok daha güzel olacağını ve senin gibi bir çok zavallıların inandığının aksine, yaşamı, dünyayı yönetebilmek için hiç de böyle saçma kurallara ihtiyaç olmadığını, şu tertemiz zihnimle daha şimdiden görebiliyorum. İlla ki bir cevap istiyorsan söyleyeyim: Ben büyüyünce ne olmayacağımı gayet iyi biliyorum. Toplumun dayatmalarına boyun eğip, kendine sunulan uyduruk elbiseyi, içine sinmediği halde, giyebilmek için yıllarca kendiyle mücadele edecek, bu uğurda türlü çeşit depresyona sorgulamaya sürüklenecek bir hıyar olmayacağım. Yedimde neysem yetmişimde de o olacağım. Başka türlüsüne neden gerek olsun ki? Ben, benim yahu… sırf bu yüzden saygıyı ve yaşamayı hak ediyorum. Tanıdığın herkesi -sana göre- yüksek mevkilerde görmek gibi sapıkça bir obsesyonun varsa, kesinlikle bir doktora görünmelisin.

Amerikan filmleriyle büyüyüp de o filmlerdeki çocuklar gibi hazır cevap davranamamanın intikamını işte böyle alacağım. 28 yaşında 7 yaşına dönüp, daha o zamanlar kavradıklarımı yeniden hatırlayacak ve saçma kurallarınızın hiçbirini ciddiye almayacağım. Davranışımı iş hayatında amatörce, özel hayatta ise terbiyeden yoksun bulacaksınız. Kınayacaksınız ama en çok da “Ben kurallara uyarken o nasıl uymaz!” diye içten içe ifrit olacaksınız bana. Üzgünüm ama, kurallara uyup toplumun dayatması rolleri oynamaya çalışmanız sizin ezikliğiniz. Kendinize duyacağınız saygının, yaptığınız rolleri başkalarının beğenmesine bağlı olması nasıl da kısıtlayıcı bir şey olsa gerek… oysa özgür olmayan bir canlının odamdaki masadan ne farkı kalır? Masasın (bankacısın) ve görevini yap. Orda dur (tüm gün otur), rengin kahverengi olsun(takım elbise giy), şeklin dikdörtgen (davranışın profesyonel). Değerinse masif(London School of Economics diplomalı) ya da mdf(Hacettepe mezunu) olmana göre değişsin. Parayla ölçülebilen bu değer(maaş), aldığın hammadde sertifikalarıyla(mba) belirlensin… Oldu canım!

Cinsiyetimden dolayı çocukken nasıl eziklik hissetmediysem, şimdi de hissetmeyeceğim. Bacağını ayırıp oturmanın neden erkeklere has bir hak olduğunu bana o yaşlarda açıkça anlatamayacak kadar, cahil (çünkü muhtemelen sebebi üzerine siz de kafa yormadınız) ya da ezik (yordunuz da bulduğunuz cevabı beğenmediğiniz için her baskıcı toplum bireyi gibi hastalıklı bir ket vurma eylemiyle bulduğunuzu unuttunuz) olduğunuz halde, öyle oturmamam gerektiğini söyleyebilecek kadar despot olabildiğinizi 28 yaşında bir çocuk olarak, bacağımı ayırıp oturarak size anlatacağım. Garipseyen bakışlarınıza gözlerimi doğrudan dikerek utandıracağım sizi.

Oh be, rahatladım!

*Fotoğraftaki çocuğun İ. Melih Gökçek’e benzerliği beni benden aldı…


Bay Gand :)

12 yorum:

Sosyal_FB dedi ki...

Bacağını ayırarak oturan erkek çocuk dayaklıktır.

cuckoo dedi ki...

“Ben kurallara uyarken o nasıl uymaz!”

cümlesi, sanırım ve korkarım bu ülkenin hamurunun mayasında olan bir miniminnacık kırılma noktası. tam ortalarda bir yerde. dokunsan çatlayacak kadar. o çatlayan yerden oluk oluk nefreti ve öfkeyi boşaltacak kadar. empa.... em.. e...empat...emp... kelimesini kurmaya mani olacak kadar.... en azından buradan böyle gözüküyor.

gerontokrasinin derinliklerinde bir yazı olmuş.

pulp dedi ki...

Bu postun theme müziği pink floyd - welcome to the machine olmalı:) queensryche coveri ayrı bi güzeldir.

Black Pearl dedi ki...

Karnını doyurmak için zamanını satmak zorunda olduğun yani modern köle olduğunu, etiketler altında boşu boşuna ezildiğini, tüm bunların insanoğlu denen kıt beyinli bir güruh tarafından uydurulmuş saçma sapan kurallar olduğunu, bunlarsız hayatın çok daha güzel olacağını ve senin gibi bir çok zavallıların inandığının aksine, yaşamı, dünyayı yönetebilmek için hiç de böyle saçma kurallara ihtiyaç olmadığını, şu tertemiz zihnimle daha şimdiden görebiliyorum

1. kırk defa dedim çok uzun cümleler kurduğunu. Cümleyi quote yapmak için gereksiz kısımları da almak zorunda kaldım.

2. Cümlenin birinci kısmına katılıyorum.

Sence sen bütün etiketlerden kurtuldun mu? Yazıyı sen yazdığın için sana soruyorum. Türkiyede ya da dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan farklı kültürlerden/kesimlerden/dinden olan insanlara karşı bütün onyarılarından kurtuldun mu? Bir etiket'te benden geliyor: ben Türkiyede yaşayan ve bazı düşünceden olan insanlara karşı nötr düşünen insan görmedim. Bu blogta bile defalarca gördüm bunu. Birşey yazan insanın yazıyı nerelere çekiliyor. Ben kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdiç Mutlaka tabiki nötr düşünen insanlar vardır. Ama TR'de yaşayan insanların daha öğrenmesi gereken çok şey var ve malesef biz(Hollanda da yaşayanlar) bunu yavaş yavaş kaybediyoruz.

joeyknish dedi ki...

29 yaşında, hukuk mezunu olan, (Kendisinin seçmediği, güzide ülkemizin güzide üniversiteye giriş sistemini, güzide kere güzide büyüklerimizin 28 Şubat sürecinde bir gecede güzide bir şekilde değiştirmeleri yüzünden seçmek zorunda bırakılan) mesleği avukatlık ruhsatını aldığı gün bırakan, şu an Antalya'da turistik bir restoranda garsonluk yapan ve ''Salak mısın olum sen, ne işin var burada gül gibi mesleği-N- varken'' diye sorulan sorulara ''Deli dürttü!'' diye cevap veren biri olarak ....

Aç ablacım aç...Bacak aranı da aç, (Mansur Forutan abimizin dediği gibi) ''vasatın tahakkümünden'' de kaç...

Büyüyünce ne olacağım sorusuna bu yaşıma geldikten sonra 20 sene öncesine dönem imkanım olsa vereceğim cevap:

Önce sizin ezberci ve yanlı zihniyetle donattığınız müfredatlı ortaöğretimlerde okuyup beyni yıkanmış biri olarak mezun olacağım...(Almanlar yenildi diye biz de yenik sayıldık yalanına kanacağım..)

Sonra ismine üniversite dediğiniz ama yüksek liseden farkı olmayan okullarda okumaya, on metrekare yurt odalarındada dört kişi kalmaya ya da öğrenciye ev kiralamayan, kiralasa da burnundan getiren ev sahipleriyle uğraşmaya, kıytırık belediye bursları için torpil aramaya çalışacağım..

(Her doğan Türk erkeği gibi) Mecburen ordunun bedelsiz işçisi olarak hayatımın altı ayı veya bir senesini harcayacağım..

Sonra üniversite mezunu bir genç olarak iş bulmak için mülakat üstüne mülakatlarda kendimi herhangi bir lise mezununu kalifiyesinde birinin yapabileceği işlerden birine sahip olabilmek için yırtınacağım..

Hasbelkader bir iş bulduktan sonra evleneceğim, çoluk çocuk sahibi olup ev kirasını, çocuğun masrafını çıkarabilmek için didinip duracağım..

Sonra da karşıma geçmiş bacaklarını ayırıp oturmuş nisa taifesinden birini gördüğümde cıh cıh yapıp onu ayıplayacağım...

İnşallah cevabım amcaları/teyzeleri tatmin eder...

orion dedi ki...

yazı süper olmuş. "küçükkardeşdövebilite", acayip hoşuma gitti. izninizle çalıyorum :))

Azura dedi ki...

Ah bu yazıyı her yere yayınlayacaksın herkes okusun diye! Hatta altına da joeyknish arkadaşımızın yazdığını da yayınlayacaksın!

Bu sorulardan ben de muzdarip oldum herkes gibi. Ama benim cevaplarım doktor, öğretmen değildi sırf herkes onları istiyor diye ben söylemezdim o meslekleri, çoğuna da bilmiyorum derdim hatta susardım direk uyuz olurlardı! Öeff!!

Gand dedi ki...

@blackpearl
Ya yaratırken (yazarken) içinden geldiği gibi dışavurursun ya da bazı insanların istediği gibi yaparsın. Her iki durumda da bir kesime hitap etmeyi seçmiş olursun. Ya da kimseye hitap etmeyip sadece kendi beğenine göre bir şey yaratırsın. tüm bunlar seçim... no pain no gain...
Nötr olmak zorunda olduğumuzu düşünmüyorum. mümkün olduğunu da sanmıyorum. ama birlikte yaşamak zorundayız. düşünce özgürlüğü olsun yeter.
Hollanda ya da herhangi bir Avrupa ülkesinin bu anlamda Türkiye ya da dünyanın geri kalanından üstün olduğunu da düşünmüyorum. her artının bir eksisi var; Avrupa gezmelerimde bunu gözlemledim en azından. ama bu çok güzel bir yazı konusu :) uzun uzadıya bilahare konuşuruz...

@joeyknish
ehe ehe :) "bırakıcam bu işleri, bir çiftlikte organik tarımla uğraşacağım" masalıyla kendini avutanlardan 10-0 öndesiniz.

@orion
kendi kelimelerinizi yaratınız :p

@canarino
Let them free!

Flying Dutchman dedi ki...

@Gand

orada Black Pearl'in belirttiği zaten bir tarafı tutmamak değil. "Özgürlük" diye kastettiğin şeyi destekleyen ve bu özgürlükle seçtiğin hayatı eleştirenlere duyduğun "baskıcı zihniyete karşı duruyorum" tavrının yanına, yine sırf bu düşünceyle seçimini yapan bir insana duyduğun önyargıyı yerleştirince biraz eğri duruyor...ki buna katılıyorum...

eğri durduğunu kabul etmek de bir erdemdir, bunu yapabilirsin...:)

Gand dedi ki...

@ FD

etmiyorum. hadi bakalım, noluyor kabul etmeyince? :))) misal şu an ikinizin de hem fikir olduğu bir eleştiri var düşüncelerimle ilgili. ve bunu kabul etmemi talep ediyorsunuz. bence bu da hiç özgürlükçü bir tavır değil. fikrini beyan edersin, ama karşıdakinden "kabul et" diye bir şey talep edersen bu dayatmacılık olur.

yazıda eleştirilen insanlar, doktor olmayı çocuk yaşta seçen ya da finans sektöründe çalışan herkes değil ki... belli bir kesim. ki onları da "kendisi kuralları kabulleniyor diye herkesten bunu bekleyen" ya da "Kendisine duyacağı saygı, yaptığı rolleri başkalarının beğenmesine bağlı olan"lar diye net şekilde tanımlamışım. finans sektöründe çalışan herkes böyledir mi demişim? hayır...

siz neresine takıldınız anlamadım sanırım.

kaldı ki, önyargılarım da olabilir. Murathan Mungan "fazla önyargılı değil misiniz?" diye soran gazeteciye "ben o önyargıları edinene kadar ne kadar acı çektim, haberiniz var mı?" gibi bir şey demiştir. önyargılar en nihayetinde hayatı basitleştirmenin bir yoludur. mühim olan yaşama ve buna bağlı olan diğer haklara saygısızlık etmemektir.

son nokta, yazının neresinden önyargı çıkardığınızı anlamadığım için sizin önyargı ile yaklaştığınız sonucuna varıyorum. ama tüm fikirler çürütülebilir elbette...

Black Pearl dedi ki...

Ben asla benim gibi düşün diye birşey söylemiyorum....benim etiketler ve öğretilenler ve diretilenler hakkında soyleceğim şunlar:

It matters not how strait the gate,
How charged with punishments the scroll,
I am the master of my fate:
I am the captain of my soul

invictus


Bize ne öğretilirse öğretilsin...sonuçta yukarıda yazdığı gibi...


ps. ben sizin söylediğiniz şeyi kabul etmiyorum o yüzden siz söylediğiniz gibi düşünüyorsunuz ne demek ? Kendine güven iyidir ama fazlası olunca at gözlükler oluşuyor hafif...lütfen cıkarınız. Sözlerime de gücenmeyiniz.

Gand dedi ki...

Kendi kaderinin efendisi olma durumu, Hollanda'da ve Türkiye'de çok farklı. İran'da ya da Hindistan'da daha da farklı. Bireylerin yaşamları, ülkelerin ekonomik, teoplumsal refahına göre çok değişen bir şey. Bu da yazıda sözedilmemiş, upuzun, detaylı bir konu. neresinden başlayıp ne anlatatyım ki ben sana?

Diğer yandan, bu yazıda, kendi kaderinin efendisi olmadığına dair bir vurgu da yok. En nihayetinde ben de buna inanıyorum, ama yazı bununla ilgili değil. Bireysel alana müdahalenin sadece bir boyutunun anlatıldığı bir yazı. O yüzden, üzerine konuşulmamış bir konuda ne düşündüğümü nasıl anladın, ben anlayamadım.

Gücenmek sözkonusu olamaz. Aksine, fikir yazısının altında fikir tartışılması bence bir kazanımdır. Keşke daha çok kişi katılsa, her seferinde biz üçümüz konuşmasak :)

Atgözlüğü ve özgüvenle ilgili yazının neresinden ne sonuç çıkardığını da anlayamadım.Yazının bunlarla ne ilgisi var ki?

Burda, beni tanımandan kaynaklı, yazılanı farklı bir gözle okuduğunu ve kastedilenden farklı anlamlar çıkardığın sonucuna varıyorum. Bu yazının dışında kalan konularda, senin iddiaların hakkında ne düşündüğümü aktarak lafı uzatmak ve konuyu dağıtmak istemiyorum.

Ama yazdıklarımdan çıkardığın, yazdığımla ilgisiz bu ilginç sonuçlar beni başka başka konularda da yazmaya itiyor, eh ne diyeyim, tartışmanın da böylesi makbuldür :)