6 Ekim 2010 Çarşamba

BİHTER VS. FATMAGÜL


Haddim olmadığı halde popüler bir konu üzerine yazmayı deneyeceğim. Yetişmesi imkansız ülke gündeminde daha Süper Baba iyi diziydi derken Kurtlar Vadisi kitleleri kahvelerde toplar olmuş. Daha ötesi var mı?

Her ama her şeyi geyik konusu yapabilme potansiyelimiz toplum olarak haz odaklılığımıza mı işarettir yoksa yozlaşmışlığımıza mı karar vermek güç. Tecavüz gibi bir konuda “Fatmagül’e bu akşam tecavüz edecekler ıhı ıhı” diye kahkahalar atmak ise… … … ne sadece eğlence ne de yozlaşmışlıkla açıklanabilir.

Toplumda yerleşmiş ortak psikolojilerin tespitini en iyi sosyal psikologlar yapar. Sıradan insanlar ise ancak sağduyu ya da vicdanlarının gelişmişliği ile iyi ve kötüyü ayırt eder. Demem o ki içimden bir ses Fatmagül’e tecavüz edilmesini yürekleri ağzında heyecanla bekleyen ve “Fatmagül’ün suçu ne?” sorusu ile mottolaştırılan bir “Nasıl koydu Aykut Kocaman” hazzı bu toplumun üyelerine devasa bir ayna oluyor.

Ülkenin sosyal devlet ilkesinden uzaklaşmaya başladığı 80’lerden bu yana çok ama çok şey değişti. Özel sektörün gittikçe vahşileşen koşullarının yanına kamuda da performans ilkesinin uygulanma çabaları yaşamlarımızı günden güne zorlaştırdı. Bu arada ana akım medyanın eşsiz katkıları ile bilincimizi alt-üst eden tüketim kültürü, kapital sahiplerini Avrupa ülkelerine taş çıkartacak kadar besler oldu. Böylesi bir sistem, zaten Avrupa’dan göçmüş kural/etik tanımaz girişimci ABD’lilerin damarlarında taşıdıkları bir yaşam biçimine tekabül ederken bizimkisi gibi Orta Asya göçebe kültüründen köklerini alıp İslamiyetten su içen gövdeleri iyiden iyiye ucube hale getirdi. Küçük Amerika olma hayalleri gerçeğe dönerken ataerkil ve baskıcı toplum yapısının getirdiği psikolojik rahatsızlıkları geride bırakacak denli ağır ve yeni hastalıklar ediniyoruz ya da bana öyle geliyor.

İşte bu pompalanan Küçük Amerika halimizin net bir yansıması olan Bihter markasının gölgesinde kalan Aşk-ı Memnu hikayesinin toplumda ayyuka çıkardığı parasal zenginlik hayranlığı ile Anadolu’ya has namus algısının karışımı acaip bir hale büründü toplum. Bir yandan Bihter’in kıyafetinden arabasının markasına, telefon melodisine kadar her şeyi örnek alınırken diğer yandan mutluluğu arayan bir kadına her tür yaftayı yakıştırmaktan geri kalmadık. Bu yaygın tavır yalnız -Manga’nın söylediği gibi “Yedi kocalı Hürmüz gibi dolanıp ailemizin kızı gibi davran” hallerindeki- Bağdat Caddesi fotokopi güzellerinde değil bu güzellere ağzının suyunu akıtarak bakan istemem yan cebime koy erkeklerinde de oluştu.

Dizi sektörünün toplumun nabzını yoklamak konusunda yıllar içinde ne kadar uzmanlaştığını gözlemlemek güç değil. Yine de Bihter gibi özenilirken kıskanılan, beğenilirken kınanan bir karakteri canlandırmış bir oyuncuya 3 ay sonra Fatmagül gibi ezik bir karakteri oynatmak, aklı bu kadar karışık olmayan bir toplumda muhtemelen tepkiyle karşılanıp ratinglerin dibe vurmasıyla sonuçlanacakken Türkiye’de zaten cinsellikle anılan bir oyuncunun ününden faydalanma şeklinde vuku buluyor. İşe de yarıyor. Bundan sonra Beren Saat'i sittin sene cinsellik içerikli dizi/filmlerde oynatsalar yapımcıların sırtı yere gelmez.

Sözün özü, vık vık da desek bık bık da etsek üstünün örtülü kalmasından iyidir. Bastırıldıkça büyür basit konular. Bir yazım sonrası tartışma konusu olmuştu Türkiye’de cinsel devrim ihtiyacı. Daha önce de söylediğim gibi devrim pek bizim toprakların harcı değil. Değişim de öyle. Ama en nihayetinde küreselleşen dünya. Etkilenmemek mümkün değil. Türemesi muhtemel klişeyle “Küba bile kapitalistleşirken” Türkiye’de değişim kaçınılmaz. Öyle ya da böyle cinsellik dizilere kadar –toplum hassasiyetlerine uygun, Türklüğün temel değerlerini sarsmadan- inince, en “eğitimli”sinin bile farkında olmadığı ve bastırıldıkça sapıklığa dönüşmüş cinsellik, şükür ki daha çok konuşulmaya başlandı. Onyıllardır çeşitli güç odaklarınca bilinçli olarak aptallaştırılan bir toplumda cinsellik gibi bir "toplumsal hassasiyet" ancak ve ancak konuşuldukça normalleşirmiş gibi geliyor bana. Yani "Bir insana 50 kere armut dersen kendini armut sanmaya başlar" hesabı. En absürd, altkültür kıyafetler diye sırf moda diye normalleşebiliyorsa bir ülkede, cinsellik de bundan nasibini neden almasın? Biraz daha zorlarsam şunu bile demekten kaçınmam: Kelebek etkisi gibi yavaşça da olsa, cinsellik normalleştikçe toplumsal psikolojide de olumlu etkileri olacak.

Çok iyimser bir yaklaşım belki. Ama yok sayılmasından iyidir.



bY gAND

7 yorum:

Sosyal_FB dedi ki...

Bu işin başı da kanun, sonu da kanun..

Zamanında tecavüz tartışmaları varken, dellenip şunu yazmıştım:

http://maratonalmaty.blogspot.com/2009/07/hapis-vs-hadm.html

İster gerçek hayattaki, ister televizyondaki bu tip manyaklıkların önüne geçmenin tek yolu; tecavüz sonrası adaleti içerideki diğer suçluların tecavüze karşı geliştirdiği hassasiyete değil, kanunun kendisine bırakmak ve eksiksiz uygulanmasını sağlamak.

Özel bir düzenleme yapılacak ve tecavüz suçu "her türlü affın" kapsamı dışında bırakılacak. Gerekirse bunun için özel hapishaneler kurulacak.

Aile baskısı ve / veya korku yüzünden el kadar kızların uğradığı tecavüzlere "rızaen" notu düşülmeyecek.

Gand dedi ki...

her şeyin başı eğitim bi kere :)

Black Pearl dedi ki...

daha okumadim yaziyi ama ilk basta ezeli rekabet sanmistim. Olmamis bu defa diye dusunuyordum ki yanilan benmisim zaten.

kremkaramel dedi ki...

Sevgili Gand,
Ben de olaya ticari amaçla edebi eserlerin yozlaştırılması açısından bakarak bir boyut getirmek istiyorum. İç gerilimi, toplumsal çatışmalara dayalı kusursuz kurgulu ve büyük emek ürünü olan romanların rating kaygısına peşkeş çekilmesi elbette acı verici. Okurken düşündüğün, empati yaptığın ve en önemlisi "yüzleştiğin toplumsal yaralar", dizi mantığıyla sündürüldüğünde sıradanlaştırılıp alay konusu oluyor. Espiri konusu olacak şeyler değil ne cinayet, ne taciz ne de tecavüz. Akşamlarımızı çekirdek çitleyerek eğlencemize meze olacak şeyler hiç değil. Fatmagül'ü bilmem ama Vedat Türkali, Reşat Nuri gibi yazarların suçu yok. (Şu kısmını da düşünmedim romanların kullanım haklarını hangi gerekçeyle sattılar telif sahipleri? Zeytinlikleri turizme açarak rant sağlamaya çalışan kıyı köylüleri gibi bir kolaycı mantık yoktur umarım.)

Gand dedi ki...

Sevgili kremkaramel,

o da önemli bir nokta hakkaten.

Ama Vedat Türkali, söylemi ile eylemi örtüşen biri olduğundan sanmıyorum ki o şekilde telif hakkını satsın.

Yani bildiğim kadarıyla... şimdiye kadar... umarım... :)

Amaaan neyse :)

Pink Freud dedi ki...

Sonuna kadar katılıyorum.. Doğru doğru çok doğru!

Vicky dedi ki...

Ay bu konu da iyice baydi, hangi siteyi acsam ayni konu. Bikmadiniz mi daha? Iyiki Turk televizyon kanalim yok.