26 Ekim 2010 Salı

DE KUIP'E SIĞINAN BİR YAHUDİ


















5 Ağustos 2010 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.

Feyenoord'un 10-0'lık mağlubiyeti üzerine dönelim dedik kulübün tarihine. Geçtiğimiz sezon sonu oynanan ve Ajax’ın 2-0 ile 4-1’lik skorlarla kazanarak evine götürdüğü Hollanda Kupası finalinden önce ülke yine oldukça gergin günler geçirdi. Tek ayak üzerinden, Feyenoord'un stadyumu DeKuip'ta oynanması gereken kupa finali, deplasman seyircisinin varlığını gerektirdiğinden ve bu iki takımın arasında 2014'e kadar sürecek bir deplasman seyircisi yasağı bulunduğundan 2 ayak şeklinde tekrar düzenlendi ve yine 2 takım taraftarları deplasmandaki maça gidemediler. Bunlar tek önlem olarak kalmadı. Hollanda Futbol Federasyonu, De Kuip'te oynanacak ikinci maç öncesinde, eğer Feyenoord'lu seyirciler anti-semitik, Ajax'ın yahudi kökenine saldıran tezahüratlar yaparsa, önümüzdeki sezonki maçları seyircisiz oynatma yoluna gidebileceği şeklinde aba altından sopa gösterdi. Gerek Feyenoord taraftarları, gerekse de FC Utrecht, Groningen, ADO Den Haag gibi Ajax'ın ezeli rakipleri, Amsterdam takımıyla oynadıkları her maçta Ajax'ın bu yahudi kökenine saldırıyorlar. FC Utrecht'in stadyumu Galgenwaard tribünlerinden "HAMAS, yahudileri gaza boğ" seslerini bizzat duymuşumdur örneğin. Diğer stadyumlarda da "Zıplamayan yahudi" sesleri duyulmamış değildir.

Ajax'ın bu yahudi kökeni aslında çok baskın değildir. Örneğin kulübü yahudiler kurmamıştır, yahudiler ilk başarılarda pay sahibi değildir. 2. Dünya Savaşı sırasında futbolcuların antrenman sahasına giderken geçtiği mahalle bir yahudi mahallesidir ve aslında kulüple yahudi kültürünün doğrudan tek buluştuğu nokta budur. Hatta birçok kişi bu kültürün, 1970'li yıllarda taraftarların Tottenham Hotspur'lu seyircilerin sembollerini kullanmaya başlamasıyla oluştuğunu iddia eder. Bazıları aynı dönemde kulübün 2 başkanının yahudi olmasına, diğerleri Amsterdam'ın en çok yahudi bulunduran Hollanda kenti olmasına bağlarlar. Tarihi boyunca da doğal olarak birçok yahudi futbolcusu olmuştur. Ama asla kesin, net bir neden yoktur. Nitekim bugünkü kulüp yönetimi artık bu imajın bırakılmasını istemektedir ki şu anda yöneticilerin hiçbirisi yahudi değildir. Ancak bu kültür kulübe yapışmış durumdadır. Bugünkü hikaye bu yapışmış kültürün ve rekabetin ortaya çıkardığı hikayelerden birisi.




















1925 yılında, Hollanda'nın doğusundaki Winterswijk kasabasında Herman Menco adında bir çocuk dünyaya gelir. Winterswijk Almanya'ya 15 dakika uzaklıkta, bugünkü nüfusu 29.000 olan bir kent. Ailesiyle beraber bu kentten Rotterdam'a yerleşirler yıllar geçtikçe. Rotterdam o yıllarda zor günler yaşamaktadır. 2. Dünya Savaşı başlamıştır ve Almanlar Avrupa üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için harekete geçmişlerdir. 1940'lı yılların başında Rotterdam bombalanır. Kent yerle bir olur (bugün tüm Hollanda'nın klasik mimariye sahip olmasına rağmen Rotterdam'ın çağdaş mimari eseri binalarının sebebi savaş sonrası yerle bir olmuş şehrin tekrar inşa edilmesindendir). Almanlar Kuzeybatı Avrupa'dan toplam 1,5 milyon yahudiyi toplama kamplarına götürürler. O sırada Rotterdam'ya yaşayan Menco ve ailesi de bir yahudidir. Ailesi Almanlarca yakalanır ve esir kampına gönderilir. Menco ise Rotterdam sokaklarında Almanlarla köşe kapmaca oynar.

1929-30 yıllarında Hollanda milli takımı ile 3 maça çıkmış, Rotterdam yakınlarındaki Schiedam kentinin takımı Hermes DVS takımında futbol oynayan Sjaak de Bruin'in terkedilmiş evine sığınır. Ev De Kuip Stadyumu'nun yanıbaşındadır. Evden dışarı çıkamaz, zira sokaklar Alman askerleriyle doludur. Piyanist filmindeki Wladyslaw Szpilman misali Menco evde aylarını geçirir. Feyenoord 1937-43 arasında 4 lig şampiyonluğu elde eder. 2 haftada bir maçlarını evinde oynayan Feyenoord'un De Kuip'taki mücadeleleri aynı zamanda Menco'nun evden dışarı çıkıp halkın arasına karıştığı tek anlardır. Menco'nun gidecek tek bir yeri vardır. Kalabalık arasında farkedilmeyeceği tribünler. Saçlarını sarıya boyayıp halkın arasına karışır. Böylece mecburiyetten dolayı Feyenoord'un tüm maçlarını, skorbordun hemen arkasındaki binadan takip eder. Ölüm korkusu ve hayaatta kalma savaşı, bir yahudiyi esaslı bir Feyenoord taraftarı yapmıştır. 1943'te kulübün şampiyonluğuna canlı olarak şahit olur.

1945 yılında Dordrecht'e kaçar Menco ama, yaşadığı mahallenin güvenlik güçleri tarafından Almanlara ihbar edilir ve yakalanır. Auschwitz'e götürülür ama bu cehennemde de hayatta kalmayı başarır. 27 Ocak 1945'te Rus askerleri kampta kalan 7.500 yahudiyi kurtarırlar. Bu sırada doğduğu Winterswijk'ı Almanlar günler öncesinden terketmiştir, ancak halk hala onların kentte olduğunu sanar. 2 İngiliz askeri, bölüklerinden yanlışlıkla ayrılıp jiple şehre girerler. Halk onları sevinçle karşılar ve kurtarıcıları zanneder ama aslında zaten şehirde düşman askeri kalmamıştır. Bu 2 İngiliz askeri Winterswijk'ı tekrar zapteden kişiler olarak tarihe geçerler. Askerlerden Bernard 'Peter' Lee kendilerine verilen minnettarlık ödüllerini bir metal kutuya koyup şehre gömer. 1978 yılında şehre geri döndüğünde, gömdüğü yerin üzerine bir benzin istasyonu kurulduğunu görecektir.



















Menco, Odesa'ya, oradan İstanbul'a, Çanakkele'ye ve oradan da İtalya'ya gider. Kıta Avrupası'na ayak bastığında evine dönüş yolculuğu başlar. Hollanda'ya döner ve başarılı bir iş adamı olur. 2002 yılında, 77 yaşındayken hayata veda eder. Ömrü boyunca, Amsterdam'a döndüğünde dahi bir Feyenoord taraftarı olarak kalır. Son şampiyonluğu ölümünden 3 yıl önce görmüştür.

Daha birkaç hafta önce, birbirine giren bu taraftar topluluğu Herman Menco'nun hikayesini dinleseler kimbilir ne düşünürler...

3 yorum:

raul #7 dedi ki...

çok etkileyici

izi dedi ki...

Bu güzel hikayeyi paylaştığın için teşekkürler...

WiLdHoney dedi ki...

Gözünü faşizm bürümüş insanları bu tarz hikayeler bile etkileyemez malesef...