20 Ocak 2011 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.
Bir Uzakdoğu takımının ilk katıldığı Dünya Kupası olan 1954 İsviçre’ye Güney Kore ulusal takımı tamamı yurt içinde oynayan oyuncularla gitmişti. Zaten çoğu Seul ordusunun oyuncularından oluşuyordu. 36 yıl sonra takımın durumunda bir değişiklik yoktu. 1994’te ilk kez yurt dışına gönderdikleri 2 oyuncuyla gittiler kupaya. 1998’de Japonlar ilk kez aynı arenada sahne aldıklarında Kore’nin kaderini paylaşıyorlar ve kadroda hiç lejyoner bulundurmuyorlardı. O tarihten sonra, özellikle de 2002 Dünya Kupası’na ortak ev sahipliği sağlanması ile bu 2 coğrafyanın oyuncuları batı ve doğu yönlerine doğru hareket etmeye başladılar. Bugünlerde devam eden 2011 Asya Kupası’nda ise her 2 ülkede 10’ar tane yurt dışında oynayan oyuncuyu kadrolarında bulunduruyorlar. Dünya futbolunun önde gelen yıldızları arasında artık
Ji-Sung Park, Keisuke Honda, Shinji Kagawa gibi oyuncular da var ve onları da izleyen oyuncular olacak gibi görünüyor. Zira her 2 ülke de 90’ların ortalarında liglerini modernize ettiler, profesyonel statü kazandırdılar ve aynen 4 sene sonra Almanya’nın yapacağı gibi Dünya Kupası kartını çok iyi oynadılar. Bu işin altını biraz eşelemek lazım.
Japon Ligi 5 aşamalı bir sistemden oluşuyor. İlk 2 kademede J1 ve J2 yer alıyor. Bu ligler arasında yükselme ve düşme kriterleri bildiğimiz Avrupa sistemiyle işliyor. Ancak üçüncü kademe olan Japon Futbol Ligi’nden, J2’ye yükselmenin kriteri sadece toplanan puanlara bağlı değil. Kulübün profesyonel konuma geçme şartlarını taşıması, dahası yerel yönetimden, taraftar organizasyonlarından ve ana sponsorun dışındaki diğer sponsorlardan destek alması şart koşuluyor. Böylece profesyonel statüdeki takımların başarı hayaliyle ekonomik açıdan tepetaklak olmaları engellenmiş oluyor. İlk 2 kademeden aşağı olan liglerde yarı-profesyonel ile amatör takımlar ama daha da önemlisi üniversite takımları mevcut. Japonya’da yetişen bütün oyuncular bu okulların bünyesinde futbol hayatlarına başlıyorlar. Asya Kupası kadrosundaki 14 oyuncu profesyonel takımlardan önce bu yüksekokul ve üniversitelerde futbol oynayarak kariyerlerine hazırlandılar.
Güney Kore’de ise sadece en üst kademe olan K-Lig’in profesyonel, altındaki Kore Ulusal Ligi’nin yarı-profesyonel, 2007 yılında kurulan K3’ün ise amatör statüsü var. Bu ligler arasında yükselme ve düşme puan usulüyle değil, aynen Japonya’daki gibi ekonomik kriterler ve yönetimlerin desteği ile sağlanıyor, örneğin topladığı puanlarla bir üst lige yüksemeye hak kazanan takımlar bunu reddedebiliyorlar (buna benzer bir durum Hollanda 2.ligi ve altında yer alan amatör ligler için de geçerli). Ancak burada asıl önemli olan 2008 yılında kurulan ve tamamen üniversite takımlarının mücadele ettiği U-ligi. Kurulduğunda 10 takımın mücadele ettiği ligde bugün 67 üniversite mücadele ediyor. Bu takımların arasındaki yapı oturtulmuş durumda ve gençler daha o yaşlarda rekabet ortamına giriyorlar. Örneğin ligin son şampiyonu Yonsei Üniversitesi ve o okulun her alandaki rakibi Kore Üniversitesi bugün milli takıma 1’er oyuncu veriyorlar. Celtic’li
Cha Du-Ri Kore Üniversitesi mezunu. Toplamda ise Güney Kore milli takımının Asya Kupası kadrosunda tam 18 tane üniversite kökenli oyuncu bulunuyor.
Uzakdoğunun 2 lider ülkesi kurdukları bu yapıdan çıkan yetenek adaylarını, çok da sıkı olmayan ve henüz Avrupa’daki gibi rakibin hareket alanını kısıtlamayı öngören taktiklerin çok revaçta olmadığı taktikle dizilişlerin yer aldığı futbol liglerinde işliyorlar. Böylece oyuncular kendini geliştirme imkanları buluyorlar. 5-6 yıl önce bu oyunculardan bazıları Avrupa’ya gittiğinde uyum sağlayamıyordu. Örneğin
Junichi Inamoto, 2002 Dünya Kupası’nda takımın önemli hücum güçlerinden birisiydi. Ama Avrupa’da defansif bir orta saha oyuncusuna dönüştü. Ancak aynı yılların oyuncularından
Shinji Ono oyun karakterini korumayı başardı. Son yıllarda ise ibre tamamen onların lehine dönmüş durumda. Guus Hiddink’in, 2002 Dünya Kupası’yla başlattığı fikir atılımı, onu izleyen teknik adamlarla devam ettirildi. Tabii bu aşamada Şenol Güneş’in adını da anmamız gerekiyor. FC Seoul’ün başında olduğu 2 sezon boyunca ilk kez kadroya aldığı genç yeteneklerden
Ki Sun-Yueng, Lee Chung-Yong bugün Britanya’da forma giyiyorlar. 21 yaşındaki
Lee Seung-Yeoul da transferini bekliyor. Beckenbauer tarafından Ülkenin en büyük futbol efsanelerinden
Cha Bum-Kun’a benzetilen 18 yaşındaki
Son Heung-Min Hamburg kariyerine çok iyi başladı.
Japonlarda da durum farklı sayılmaz. Honda ve Kagawa’nın bugünkü durumlarından bahsettik. Schalke’li Uchida, Honda’dan sonra ikinci Japon keşfini yapmaya hazırlanan Venlo’dan Yoshida, Wolfsburg’lu
Hasabe ve Stuttgart’lı
Okazaki Japonların uluslararası yıldızlarından birkaçı. Bu 2 ülkenin yarattığı sistem onların kendi kıtalarında da başarılı olmalarını sağladı. Güney Kore ve Japonya Asya Şampiyonlar Ligi’nin son 5 şampiyonunu çıkardılar ve toplam şampiyonluk sayısında da ilk 2 sırayı paylaşıyorlar. Özellikle Batı Asya’nın Arap kökenli takımlarına büyük bir üstünlük kurmuş durumdalar.
Birleşik Amerika’daki üniversite-draft-profesayonel takımlar basamaklarını futbola yerleştirerek yıldızları çıkartan Güney Kore ve üniversite altyapısına aynı derecede önem veren Japonya, Avrupa devlerinin sadece forma satmak ve hazırlık maçı yapmak için ziyaret edilen ülkeler olmaktan çıktılar. Şampiyonlar Ligi şampiyonunu çıkarmasına rağmen o takımın ilk 11’ine hiçbir oyuncu sokamayan İtalyanlar Dünya Kupası grubundan çıkamazken, oyuncularının yurt dışında oynama sayısı açısından önünde olan bütün takımların gerisinde kaldı. Japonya ve Güney Kore ise son 16 takım arasındaydılar. Sırada Çin’in beklenen yükselişi var. Sonra da kimbilir Kuzey Kore...
3 yorum:
Özellikle Bundesliga takımları çok fazlasıyla ilgi gösteriyor Uzak Doğulu futbolculara. İnşallah takımlarımız da görür Uzak Doğu'daki bu potansiyeli. Özellikle Şenol Güneş'den bu yönde bir adım bekliyordum. G.Kore'de baya kaldı. Hiç mi oyuncu izlemedi bu adam.
sezonu kapattı.
kim Uzakdoğu mu?
Yorum Gönder