14 Nisan 2011 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
Güncelliği kaybolmuş mu? Hayır elbet...Bitirdik sonunda...Yolu açık olsun
Hollanda’ya yerleşeceğimi ilk etrafıma duyurduğumda annem “aman oğlum git kendini kurtar” demişti. Çevremdeki insanların yorumu da, istisnalar dışında benim kendimi kurtarmamla ilgili tebrikler ve temenniler ile sıralıydı. Türkiye kendi insanına böyle bir ülke olarak görünüyor, “Avrupa’ya gidip kendimizi kurtarmamız gereken bir illet”. Bu bize özgü değil. Polonyalılar da örneğin ekonomik krizle ilgili “zaten Polonya’da yaşıyoruz, dünyada başımıza bundan daha kötü ne gelebilir, ekonomik kriz de neymiş” diyor.
Arda Turan bundan 5 sene önce, Manisaspor’da kiralık oynadığı 1 sezon sonrası Gerets’in Galatasaray’ına dönmüş ve 2006-07 sezonuna müthiş bir başlangıç yapmıştı. O sezon Arda’yı ilk izlediğim Mlada Boleslav maçını hatırlıyorum. İlk izlenimim, Sir Alex Ferguson’un Ryan Giggs’i izlediğindeki gibiydi. Arda sanki sahada zemine basmadan havada uçuyordu. O zamanlar 19 yaşında bir gençti ve ülke futbolunda 19 yaşında böyle yetenekli bir adamla karşılaşmamızın üzerinden Sergen Yalçın kadar süre geçmişti. Aynı yılın ağustos ayında ulusal takımda forma giymeye başladığında da bu takımın uzun süre boyunca itici gücü olacağı belliydi. 5 sene içinde İngiliz ve Amerikan tabloid basınının yeni yetme müzik ve sinema yıldızlarını eritmesi gibi Arda’yı kullandık. Çok kolaydı onu kullanmak, Sergen gibi hazır cevap, umursamaz karakterli, rahat bir adam değildi, gururluydu, 13 yaşında girdiği Galatasaray altyapısında top da toplamıştı gerektiğinde, ailesine düşkündü ve ona daha o yaşında bir dolu manevi görev verilmişti. Bayrak adamlık ve Galatasaraylılıkta Metin Oktay’ın, yetenekte Lionel Messi’nin takipçiliği.
O yaştaki bir gencin ortalama sorumluluğu üniversitedeki sınavları veya yeni başladığı işi olurken biz Arda’yı kulübünün tarihinin en saygıdeğer, dünya futbolunun da en yetenekli ismiyle yarışmaya hapsettik. Yanlış insanlarla yanlış zamanda yarışmak zorunda bırakıldı o genç. Metin Oktay yeşil sahalarda top koştururken Fenerbahçe maçında Can Bartu ile forma değiştiriyordu, Arda Turan ise Semih Şentürk’le beraber yumruk ve hakaretleri. Üstelik o zamanlar ne bu bayağı medya politikasını körükleyen basın vardı ne de yöneticiler. Ya Messi? Tüm kulübünün hatta dünyanın üzerine titrediği, rahatını yerinde tutmak için özel çaba harcadığı, hafta sonları Play Station oynaması dahi “iyi aile çocuğu” olmasına verilen, 4 gol attığı maçtan sonra, mahalle maçında 4 gol atmış gibi maç topunu alıp evine giden bu “çocuğu”, büyük bir kaosun içinde, evden dışarı her adım attığında, sevgilisi ile her fotoğrafı çekildiğinde basına malzeme olan ve harç makinesine düşmüş gibi dönüp duran bir gençle karşılaştırdık. Arda’nın 5 senedir bu ülkede yaşadıkları bir Recm cezası gibiydi. Sadece cezanın içinde taşlar yoktu.
Bu yaşta böyle bir yükü taşımak zorunda kalan adam ne yapıyorsa Arda da onu yaptı. Kontrolü kaybetti. Kendisine yüklenen Galatasaray kaptanlığı veya bayrak adamlığı, “en fazla Galatasaraylı olmak” ile karıştırdı. Kendisine yöneltilen her mikrofona her soruya kulübe olan sevgisini belirterek ve kendisini yıpratmaya çalışanlara karşılık vererek cevap vermeye çalıştı. Onu da beceremedi. Sakatlığını, özel hayatına bağlayanlarla ilgili ekrana çıktığında gözü yaşlıydı, sesi titriyordu ve kullandığı 10 cümleden 8’i “çok şerefsiz var”dı. Ama 5 yılda onu getirdiğimiz nokta buydu. Ona her şeyin şerefle, haysiyetle, efsane olmakla alakalı olduğunu öğretmiştik. Sahada ne olup bittiğiyle alakalı bir fikri de kalmamıştı. Öyle ki attığı gollerden sonra dahi gol sevinçlerinde birisine gönderme yapmakla meşguldü. Acaba Messi’ye kötü oynadığı (ender) maçlardan sonra İspanyol basını Barcelona kulübünün haysiyetinden, Cruijff ruhunu ayaklar altına aldığından bahsediyor mu? Belki de bu yüzden Arjantinli genç gollerden sonra kenara koşup gülerek oturuyor. Arda’nın derdi ise sürekli birilerine mesaj yollamak, kendine önce o sorumlulukları yükleyip, sonra da beklediklerini alamayanlara, Tanrı gibi davrananlara, Tanrıya isyan eden bir adam gibi.
Şimdi bu yarattığımız tiyatrodan bıktık, aktöründen de. Git diyoruz Arda’ya. Gerekçemiz de trajikomik: Bu ülkede harcanırsın Arda, sen daha iyisini hakediyorsun. Kimse bu daha iyisini hakeden adama, daha iyisini neden bizim vermediğimizi sormuyor. Ülkenin neden yıldızlarını bu şekilde harcamaya düşkün olduğunu kimse sorgulamıyor, varsa yoksa derdimiz bu, Arda’yı göndermek, onu da rahatlatmak kendimizi de, çünkü oyuncağımızdan bıktık yenisini istiyoruz. Arda gidince bir yenisi gelecek merak etmeyin, ama kimse “biz neden yeteneklerimizi böyle harcamaya bu kadar düşkünüz?” diye sormayacak. Bazen insan şükrediyor, ülkede futbol dışındaki sporların üvey evlat muamelesi gördüğüne. Yunanistan’daki gibi, basketbol futbol kadar popüler bir spor olsaydı acaba oraya da el atmaz mıydık? Voleybol haberleri, bilmem hangi ülkenin hangi kadın voleybolcusunun verdiği pozlardan oluşmuyor mu tabloid basında?
Bugün Avrupa’nın 5 büyük ligi içerisinde, futbol kariyerine Türkiye’de başlayıp, Galatasaray’dan yelken açan 2 futbolcu var. Hasan Kabze (Montpellier) ve Mehmet Topal (Valencia). Her ikisinin de ortak bir noktası var. Basının sevdiği adamlar olmadılar, sansasyonel bir hayatları yoktu, hiçbir zaman yetenek timsali olarak tanımlanmadılar ya da kulüp tarihinden bir efsaneyle karşılaştırılmadılar. Hatta Hasan Kabze Galatasaray kadrosunun daimi ilk 11 oyuncusu dahi değildi. Bu yüzden belki de, o hengameden, yaratılan öğütme makinesinden uzak durdular.
Muhtemelen Arda’yı törenle uğurlayacağız yakında memleketten. Belki de kalacak, bir sonraki hasat mevsimine kadar yeni bir kurban buluncaya dek.
8 yorum:
Eline sağlık yine güzel bir yazı yazmışsın her zamanki gibi..
Neresinden başlasak elimizde bir ucu kalan durum var Türkiye'de malesef... Medya diyeceğim sorumlu ama o çok sevgili yöneticilere ayıp olacak! Taraftarlar diyecem ama bu sefer medya ayıp olacak! Malesef kültürümüz bu! Malaesef insanlığımz yok! AR duygumuz bitmiş! İnsanlığımz tükenmiş! Her yerde bu böyle.. Her alanda her noktada!! Çok uzatmak vu burada çok fazla alan harcamak istemiyorum zira ne yazsak boş olacak. Çünkü biz Zebani fıkrasını, kazanın başındaki Zebanileri doğrulamak için çabalıyoruz. Kazanın içindekileri düşünmeden..
Ömer Hayyam'ın sözü de tam buraya geliyor işe :(
''Ya sırtımıza alıp taşıyoruz, Ya ayağımızın altına alıp çiğniyoruz,
Öğrenemedik bi türlü yan yana yürümeyi...''
Güzel ve çok doğru bir yazı olmuş. Arda'nın gitmesini istiyorum ben de, neden? Aynı sebepten, gitsin kurtarsın kendisini. Fakat aynı zaman da da, Arda'nın kalmasını istiyorum, neden? Herkese en güzel cevabı sahada versin, takımın da başında olsun diye. Arda için hayırlısı hangisiyse o olsun diyelim.
http://jaimelesport.blogspot.com
arda denince aklıma beşiktaş maçında attığı golden sonra reklam panolarının üzerine çıkıp verdiği poz geliyor aklıma.
galatasaraylıyım ve en az ortalama bir liverpool taraftarı kadar arda turan hayranıyım. arda demek çok şey demek. belki yazında belirttiğin gibi arda demenin ne manalara geldiği birazda kulübün ve basının kullandığı manallarında katkısı olabilir. ancak "arda turan" o işte benim gözümde. galatasaray'daki oyuncular arasında kaptanlık bandının en çok yakıştığı adam, umarım bizim kuşağın "metin"i olacak futbolcu. her şeyden önemlisi ise galatasaraylı bir hakan şükür gibi bir hasan şaş gibi...
arda bu takıma yalnızca "galatasaraylılığını" katmadı kendisinden sonra yerini dolduracak bir selçuk inan'ı da kazandırdı. şimdilerde paraylla pulla, ondan gelecek parayla kimleri alabileceğimizi tartışan "taraftarlarımız" var...
ben o hesapları bilmem ama kendini kaybettikçe başkalarını kaybetmeyi adet edinmiş bir taraftar kitlemiz var onu bilirim.
harika yazılarından bir yenisini kaçırmışım fırat. askerdeydim ondan herhalde. çok doluyum, çok üzgünüm "on"u kaybettiğimiz için. umarım daha bu sabah dolaştığım floryanın kapılarından bir kez daha girer aslan parçası. ister 30 yaşında olsun ister 36 isterse de 25! ama bir kez daha bu formaya çok yakın bir şekilde görmeye çok ihtiyacım(ız) var. gene en sevdiğimiz futbolcu en yanlış seçimi yaptı (önceki için bakınız e.b.). onu liverpool formasıyla görmek beni gururlandırırdı. ancak şu an aklımda iki şey var. ya bir daha parçalıyı üzerinde göremezsem, ya da a.madrid'de başarılı olamazsa. benim için arda turan demek yolda görsem kardeşim diye sarılacağım veya kaptanım fotoğraf çektirebilir miyiz diyebileceğim kaptanımdır.
o değil de bu transfere en çok hıncal uluç sevinmiştir. hatta yarın başlığı atar; arda messi'ye nal toplatacak :D
''yurtdışına git kendini kurtar'' kadar büyük bi illet daha var bence, o da '' memlekette ne zaman birisi parlasa ona harcanan yetenek muamelesi'' çekmek...
Duygusal ve iyiniyetli bir yazı şüphesiz. Ancak yaşadığı kadre karşılık sefa ile teselli olup,kendini iyleştirebilme şansı olan insanlardan bahsediyoruz. İşte Arda. Bakın ''o kadar para kazandı,karşılığında da eleştiriye,baskıya katlanacak'' saçmalığını dillendirmiyorum. Eğer baskı hissediyorsa,ağır eleştiriliyorsa,hayatını rahat yaşayamıyorsa, tüm bunları telafi edebilecek hayat şartlarına sahip diyorum. Tamamen farklı şeyler. Bu ülkede ''bu şansa'' sahiip insanlar,işlerine odaklanabilirler. Burda Arda'nın yaşadığı performans düşüklüğüne bulunan bahaneler bir itirazım var kısacası.
Ayrıca değinmek istediğim diğer konu da Arda'nın ''Metin Oktay'' rolüne ''kendi toyluğu'' yüzünden düştüğüdür.Mütevazılık,özeleştiri kabiliyeti ve gelişime açıklık denen şeyler, kaptanlık için Ayhan Akman'la yarışa girmek değildir.Bunu neden atlıyorsunuz arkadaşlar? Koskoca bir kulüp mal bulmuş magribi gibi Arda'ya kaptanlık,bayrak adamlık,saha içi ve dışı liderlik yüklemiş değildi ki... Arda küçüklüğümüzde hepimizin hayalini kurduğu şeyi yapmaya çalıştı, Galatasaray'ın yeni bir jenerasyona geçtiği dönemi kullanıp ''tarihe geçmek'' istedi... Ama bunun için olgunlaşmayı beklemesi gerekirdi.Burada kabahati erken manevralarında aramalı. Elbette Hıncal U. gibi ''spektaküler'' yazarların onu asla olamayacağı bir seviyeyle yani Messi ile kıyaslaması da ona yapılmış en büyük haksızlıktır bana kalırsa...
Kısaca hem kendi hatası,hem de basın pohpohlaması onu bocalayacağı aşikar bir girdaba sokmuştu. Kaldı ki onu Messi'ye benzeten basın,onu yerin dibine soktuğunda da bu garipsenebilir mi? Türk insanı uçlarda yaşar. Arda 'da uçlarda yaşanmış bir futbol figürü.Daha da yaşanacak...
Arda'nın hırslı,kabiliyetli,adam eksiltebilen,pas varyasyonlarında (aklı ve fiziği sayesinde) oldukça başarılı bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Orta alanın farklı bölgelerinde de oynayabilecek bir oyuncuya dönüştürülebilir. Uzaktan şutlardaki zayıflığını kendisi de kabul ediyor,aynı zamanda duran toplarda da kendini göstermeli. Kısaca öğrenmeye aç bir Arda,Tugay'ın ve Nihat'ın başardığı dönüşümü ve gelişimi sağlayabilir.
Dramatik bir durum yok diye düşünüyorum.
http://ingenui.blogspot.com/
peki hırsızın hiç mi suçu yok, eve hatalıyız evet gördüğümüz en saf yeteneğimizdi, evet medyaya yedirdik onu ama emre abiler, acun abiler, tuncay abiler gibi fenerli abileri mi olması lazımdı her seferinde çok büyük galatasaraylıyım diyordu ne işi vardı bunlarla
Tesekkurler, mukemmel bir yazi olmus. Yalniz tepedeki Birgun linki acilmiyor.
link güncellendi
Yorum Gönder