11 Nisan 2011 Pazartesi

REÇETENİN ANA HATLARI





















Spor Toto Super Lig'in kalan 6 haftasinda Konyaspor, Kasimpasa ve Bucaspor'un kume dusmesine nerede ise kesin gozuyle bakiliyor. Bu 3 takimdan en tepede olani Bucaspor'un kumede kalabilmesi icin kalan 18 potansiyel puanin nerede ise 14-15 puan civari bir puani almasi gerekiyor. Sivasspor bu ucluye en yakin takim. Digerleri de Galatasaray ve Ankaragucu. Galatasaray taraftari, 30 yas ve altindaki taraftarlarin tumu, hayatlarinda ilk kez kume dusme hesabi yaptilar. Galatasaray bugun ligde, kume dusme hatti disinda kalan 15 takim arasinda en cok maglubiyet alan takim. Ayrica yine bu 3 takim disinda en az gol atan takim. Takim kume dusmeyecek elbet, elbet derken bu Galatasaray'in sahlanisindan degil Bucaspor'un geri donusunun cok zor oldugundan olacak. Ama bu gunleri hic unutmayacak Galatasaray taraftarlari. Bir Galatasaray taraftari bir gun kume dusme hesabi yapacak duruma geldiyse, bunun gerisi kimsenin umurunda olmamali.

Vinçler Ali Sami Yen duvarlarına vurduğunda ilginç bir anı da simgeliyordu kulüp tarihinde. Şahsen çoğunluğun sesi olan "yeni stadyuma karşıyız, Ali Sami Yen'imizi bizden almayın" görüşünün bir parçası değildim. Stadyumları efsane yapanlar taraftarlardır. Galatasaray'ın bugün bir başka efsane sıfatını kazandıracağı bir stadyumu var. Tabii ki evladiyelik bir stadyuma, resmen veda etti taraftarların gözleri. Ama dediğim gibi, kulübün manevi anlamda çöktüğü günleri nihayete andıran, gerçek anlamda bir çöküşü izlerken insan üzülmeden edemiyor.

Peki kulüp bu durumdan nasıl çıkacak. Çıkacak elbet. Her kulübün dibe vurduğu ve tekrar yükseldiği zamanlar olmuştur. Galatasaray camiası bugün sportif başarı anlamında daha başka bir yerde de bulunabilirdi. Futbol takımı da dahil olmak üzere. Üstelik futbol odağındakibu bakış açısı bir şeyi unutturuyor. Galatasaray amatör şubelerde hiç olmadığı kadar can çekişiyor son yıllarda. Bilgi sahibi olmadan fikre kaptırmayalım kendimizi, amatör şubeleri çok fazla takip etmediğimden o tarafı nasıl kurtaracağımızla ilgili düşüncelerimiz sınırlı. Peki bu futbol takımı?

















Kulüp yönetiminin odağını, hedefini, dengesini kaybedeli çok uzun zaman oluyor. Galatasaray kulübünün başarısını Fenerbahçe'nin üzerine çıkmak olduğunu zanneden, ne ilginçtir ki Rainer Hollman yönetiminde takım Şampiyonlar Ligi'ne ilk kez kaldığında saha kenarında sarmaş dolaş olanlardan birisi olan Adnan Polat, daha o gün ufkunu genişleteceğine 20:45'in akrep ve yelkovanı arasına sıkıştırdı vizyonunu. Daha da ileri götüremedi. Belki de o yüzdendir ki rakibi artık yakalanamayacak kadar uzağa gittiğinde uğraşacak bir şeyi kalmamıştı. Ezeli rakibiyle savaşmadan nasıl davranılacağını bilmiyordu. Kulübü tarihinin en kötü dönemine demir attırdı.

Buradan nasıl çıkacak takım? İstikrarlı yapılanma, sağlam bir organizasyon, iyi tanımlanmış iletişim kanalları, ilkelerine sahip çıkan ve bu anlamda her kesime karşı sağlam duran bir kulüp. Peki bu nasıl olacak. Haddimize mi değil mi bilemem, benim reçetem budur?

Galatasaray A.Ş. - Futbol takımı ilişkileri: Adnan Polat ibra edilmediği kongreye gelene kadar son 3 ayda, futbol takımı kötüye gittikçe şirketleşme, birleşme ve stadyum inşaatından ve bunun kulübe getireceği kârdan bahsetti. Ona göre Galatasaray kulübü iyi yönetilen bir şirketti ama saha içinde sonuçlar tutmamıştı işte. Alax'in içeri giren kafasını sorduklarında "bana hiç sormayın onu, şansımız yoktu" diyordu. Ona göre onca uzun adamın içerisinde, Gökhan Gönül'ün enfes pasında topu kafayı vuran Alex'in köşeye bıraktığı top bir şanssızlıktı. Bu yüzden zaten Zapata'yı ön liberoda beğeniyordu kalede değil.

Ömrüm boyunca kurumsal veya öyle olduğunu iddia eden firmalarda çalıştım. Örneğin bir bankada, CEO'nun bir şubeye gidip nasıl kredi verileceğini veya nasıl kasa tutulacağını memurlara öğrettiğini görmedim, bankanın iletişim toplantılarında bir şube müdürünün çıkıp kendi çalışanı için "arkadaşları sezon boyunca kendini yırttılar o ise hiçbir şey yapmadı, artık şubede onu düşünmüyorum" dediğini de. İşten kovulan adamın neden kovulduğunu öğrenmeyip, örneğin bilgisayar başında sakız çiğnemesinin kovulma sebebi olduğuna inandırıldığımız da. Galatasaray kulübünde akibetini bilmeden, o meşhur "kurumsallık" yalanı altında şeffaflığın, enformasyonun hak getire olduğu o kadar hadise meydana geldi ki artık Adnan Polat'ın kendisi de söylediklerinin gerçekle alakası olmadığını biliyor. Aynen daha aralık ayında yaptığı "Adnan Sezgin'in Galatasaray'a zararı olduğunu bilsem yarın kapının önüne koyarım" lafından 2 ay sonra bunu gerçekleştirdiği gibi. İnsanın "bu 2 ayda mı Galatasaray'a çok yararlı bir adamken zarar vermeye başladı?" diye sorası geliyor.

Galatasaray kulübünün başkanlığı için yarışan isimlerin üzerinde tartışmak anlamsız. Bir anlayış ve bir ekol oturtmak ve bunu ilkeli biçimde sürdürmek amaç olmalı. Galatasaray kulübünün artık bulunduğu maddi ve sportif başarı durumunu kabul edip (yüz milyon dolarlarca borç ve Şampiyonlar Ligi'ne en son 5 sene önce katılmış bir takım) bu gerçekle yüzleşmesi gerekiyor. Kimse küçülmenin sakıncasından bahsetmemeli artık, zira bazıları inkar etse de kulüp zaten kendiliğinden küçülmüş durumda.

Teknik adam-Köprü Menajer: Bu blogda dilimize pelesenk oldu. Terim-Dürüst, Lucescu-Albayrak, Gerets-Tulun...Bu örnekler bu takımı toplamda 6 şampiyonluğa 1 UEFA Kupası ve 1 Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline götürdüler. Bazen 2 tarafın aktörleri, kültürel ve sosyal açıdan birbirine ne kadar uzak olsa da (Lucescu-Albayrak bunun çok net bir örneğidir) ortaya çıkan kimya bambaşka bir şeydir. Fatih Terim Fiorentina'da başarıya koşarken, Cecchi Gori faktörüne rağmen yanında oturan adam Antonio di Gennaro ve Giancarlo Antongnoni'ydi. Burada isimler önemli değil. Aralarında oluşacak uyumdan bahsediyoruz. Bülent Tulun bu işi daha önce çok iyi başarmış bir adamdı, elinde oldukça zor idare edilen ve görece zayıf bir kadro olmasına rağmen Albayrak'ın Lucescu ile olan ilişkisini anlatmaya gerek yok. Bunu daha önce başarmış bir hem de birkaç kez başarmış bir camianın bu örneği alıp aynen kopyalamamasındaki sebebi hala çözmüş değilim. Adnan Sezgin göreve geldiğinden bu yana Skibbe, Rijkaard ve Hagi için tehlikeli bir gölge olabildi sadece. Teknik adam-menajer ya da Genel Direktör kimyası tutması garanti olan bir şey değil. Hoeness, bir türlü yıldızının barışmadığı Louis van Gaal'i gönderdikten sonra "kendisine yaptığımız uyarıları dikkate almıyordu" dedi basına. Yani teknik direktörün işine karışma arzusu sadece bize özgü değil, ancak marifet bunu 2 tarafın da arasındaki işbirliği ile uzlaşmaya varacağı bir yapıyı oluşturmakta.

Futbol takımı, transferler ve teknik direktör davranışları: Futbol takımının idaresi konusunda son 2 sezondur gelinen durumu hepimiz biliyoruz. Galatasaray son 2 yılda Avrupa futbolunun isim yapmış birkaç oyuncusunu Türkiye'den gönderirken, taraftarlar bu oyuncuların bir arada uyum içinde oynatıldığı bir kadroyu hiçbir zaman göremediler. Kimileri bir türlü kadroda, oynadıkları oyundan zevk alacak bir yapıya kavuşamadılar, kimisi bilinmeyen sebeplerle takımdan uzaklaştırıldı. Bu ilginç şekilde kadroya yeni katılanların da gelir gelmez bir lanetle karşı karşuya kalmasına yol açtı. Romanya Ligi'nin transferi gerçekleşmeden önceki gol kralı Stancu, Marsilya'da kaptanlığa kadar yükselmiş ve geçtiğimiz sezon Premier Lig'de 30'un üstünde maça çıkmış Lorik Cana gibi isimler bugün futbolculuğu tartışılan oyuncular haline geldiler. Üstüne üstlük teknik direktörler takip ettikleri teknik adamın geride bıraktıkları ve düzeltilebilecek aksaklıklarını tamir etmek ve hatta geride kalan bazı iyi unsuları kullanmak yerine bir enkazdan bahsedip durdular. Örneğin Gheorghe Hagi mağlup olduğu her maçtan sonra bu enkazın varlığından bahsediyordu. Kafasını o kadar fazla devraldığı enkaza takmıştı ki, bir başka enkaz yaratmaktan kurtaramadı kendini. Ve ne ilginçtir ki, "hiç enkaz edebiyatı yapmadım" diyen bir başkan, kulübü içindeki bu tavra karşı gıkını çıkarmadı. Şeref locası ile kulübe arasındaki çarpık ilişkinin bir başka örneği.

Scout mekanizması ve altyapı: Cüneyt Tanman önderliğinde bir futbolcu izleme ekibi ve yıllardır Galatasary A takımına oyuncu yetiştirmiş bir altyapısı var Galatasaray'ın. Peki organizasyonu, altyapıya genç yeteneklerin kazandırılması ve bunların A takıma yavaş yavaş kazandırılması yönündeki bir planı, ucuza alıp, pahalıya satan bir transfer politikası? Bunu bu blogda daha önce dile getirdik, evet ellerinde büyük bir Brezilyalı potansiyeli var ama Avrupa Ligi çeyrek finaline 3 takım sokan (muhtemelen de yarı finale en az 2 takım sokacak) Portekiz'in kafaya oynayan ekipleri bunu yapıyorsa Galatasaray da yapmak zorundadır. Peki nasıl olacak diyorsanız, gezegenin kafayı futbol-ekonomi ilişkisi üzerine bozmuş enfes blogu Swiss Ramble'daki eşsiz Porto incelemesine bakın derim.

7 yorum:

Anoz dedi ki...

Yazi icin tesekkürler, güzel olmus. Bence su anda Galatasarayin ayagina 40 yilda gelmeyecek sans bulunmaktadir. Dogru kullanirsa gelecek 10-20 sene Ligi alt üst eder, kullanamasza, ayni tas ayni hamam sürer bizim cileler. Tabiki biraz Phnoenix hesabi ama hic olmassa bu kötü durumu sans olarak görebilmek lazim. Polyanacilik yapiyor diye bilirsiniz.

Önerim sudur:

Öncelikle su andaki durumu analiz etmemiz lazim. Nasil Adnan Polat ve tayfalari kendi Holdinglerinde strateji belirlerken hem kendi güclerini / zaaflarini, piyasayi, rakipleri, ortami analiz ediyorsa, ayni öyle Galatasaray kendini ve oynadigi piyasayi takip edip analiz etmesi lazim. Bu isi Holdingler yaparsa McKinseyler falan günlük Danisman basi 2'000 dolar aliyor. Bu isi yapmak icin bir Taskforce hazirlaman lazim, ve bu task forcun icinde simdiden 2011/12 sezonun Teknik Direktörü, Sezon 2011 - 2015 veya ötesinin Sportif Direktörü, Galatasaray Baskani, Scout ekibin basi ve birda disaridan gelen bir ücüncü, sadece parasini alinacak bir futbol duayeni cagirlmasi lazim (Rijkaard, Cruyf, Hiddink ola bilir, hangi futbolu oynamak istediginize bagli tabi.)
Bu ekip analizi yaptiktan sonra, Sportif Direktör Baskanla birlikte Galatsarayin gelecek 5-6 senesinin futbolunu belirleyecek, Atak mi, defans futbolu mu, total futbolmu, Hollanda ekolümü, Almanya ekolümü, yoksa ingiliz ekolümü diye bakip sececek, analizden sonra tabi.

Analizin icinde sunlar bulunmaktadir:

Kimiz biz?
Türkiyenin gecmis gelmis en basarili futbol kulübü, Türk milli takimin en önenli basarilarinda bas rol almis kulüp. Fenerbahce ile birlikte en cok sampiyon olmus kulüp, ve türkiye kupasini en cok kaldirmis olan kulüp. Avrupada eskiden basarimizdan dolayi halen taninmis bir markayiz, eskisi gibi degiliz, cünkü bugünkü devlerle savasamiyoruz artik, onlarla zaten Avrupanin büyük sayilacak kulüpleri bile savasamiyor.

Nereye varmak istiyoruz?
Üstdeki saydigimiz seyleri sürdürmek istiyoruz, Türkiyede fark yaratip herzaman futbolun önde gelen kulübü olmak istiyoruz. Türkiye futbolu biz belirlemek istiyoruz, hem güzel futbolumuzla, hem durusumuzla. Rakiplerimiz bizden saygi duysun, bize yaklasabilecek gücte olup hic birzaman bizim gibi olamiyacaklarini bilmelerini istiyoruz. Buna hersene ya sampiyon yada ikincilik hedefi koymaliyiz. Sampiyon olmamak basarisizlik degil, ama sampiyonlar ligine girememek basarisizlik olarak belirlenmeli. Avrupaya yine ismimizi eski yerlere tasimak istiyoruz. Bir Lyon olamayiz belki ama her Sampiyonlar Liginde gruptan cikarak en iyisini yapmaya calismak istiyoruz. Avrupada Barcelona veya Manchester Galatasarayi cekerse cantada keklik degil, zorlu rakip olarak görsün, herzaman banko ikinci olur bu grupta diye yazilsin basinda, onu istiyoruz.

Neyimiz var?
Su anda büyük bir stat, ticari anlamda kaynak getirecek önemli projelerimiz var. Futbol anlamda ise sadece ismimiz, ve o isimi küme düssek bile kimse silemez.

Anoz dedi ki...

Nasil yapmaliyiz
Sezon 2011 / 12 itibariyle bütün kadro degisecek diye her futbolcuyu yeniden analiz edecegiz. Arda bile kendini isbat etmesi gerekecek. Bu kulüpten kimse büyük degildir denip, herkeze igneyle enjekte edilecek ki kimse artik teknik direktör satamasin.

Türk futbol piyasasini analiz etmeliyiz. Su anda 6+2+2 yabanci hakkimiz var. Bu kural degisecek mi? Cevabi hayir ise ona göre türkiyenin en iyi futbolcularini secip onlari takima katmaliyiz. En iyi futbolcu derken, gecen 10-20 seneyi arastirip türkiyede hangi bölgede iyi futbolcu yetisiyor? Sag bekmi, Sol bekmi, defans mi, Ortasaha mi, forvet mi? Ona göre o bölgelerin en iyi futbolcularini ve en iyi genclerini secip takima katmaliyiz.

Yabanci futbolcular hangi mevkilerinde türk futbolcularina eslik ve liderlik gösterebilir? Mesela Popescu / Bülent kombinasyonu nasil yeniden yakalanir? Hangi mevkiye hangi tip yabanci gerek, 6+2+2 yabanci hakki kesinlikle doldurulmali. Bu 6 yabanci hepsi banko oyniyacak türk ligin en iyi futbolculari arasinda ve Galatasarayin en iyi futbolculari olmasi gerekir. Bunlarin yillik geliri en iyi türk futbolcusundan cok olmamalidir (Maas sorusuna sonra gelecegim).

Strateji Task force'da kim olmalidir?
Galatasaray baskani (su an Adnan Polat)
Sportif Direktör: Tugay Kerimoglu
Teknik Direktör: stratejiye göre belirlenir
Scout Ekibin basi: Yabanci olmasindan yanayim (hatta türk/yabanci iki tane ola bilir)
Disardan danisman: Guus Hiddink (benim fikrim, tabiki stratejiye bagli)
Alt Yapi sorumlusu: Neeskens (benim fikrim, stratejiye bagli)

Anoz dedi ki...

Soccernomics adli kitapta Olympic Lyonnais iyi yapisi oldugu yaziliyor, ve istatisiksel olarak bir kulüpte gelir farki degil, gelirlerin hepsi iyi bir düzeyde olunca futbolcunun tek sorunu futbol olup ona odaklanir diyorlar. Yani birisi 5 milyon almis öbürü 4 milyon almis önemli degil, önemli olan iyi bir standard miktar ödeyip futbolcularin sadece futbolu düsündügü bir ortam yaratmak. Türkiyede malesef bu tam olarak olmuyor cünkü cok para aldiginda halen ulan Elano benden neden cok aliyor diyen var. O yüzden türkiyede takimin ilk onbirinde oyniyan 6-9 oyuncusunun hemen hemen ayni para almasini düsünürüm.

Alt Yapi icin zaten avrupada cözümler mevcut. Eski futbolcu degil, alt yapi teknik direktörü getirilmeli. Yani hem pedagojiyi iyi bilen hem futbolu iyi bilen teknik adamlar getirilmeli. Alt Yapidaki cocuklari Galatasaray kültürüne agitlik duymasi icin senede bi kac kere eski futbolcular, Hagi / Tugay / Kewell / Prekazi vs. cagirilmali ve onlar Galatasarayi anlatmali bunlara. Eski zaferleri, nasil oldugunu, neler yasandigini. Bunlari DVD cikarip degil, canli olarak cocuklarin önünde anlatmali, onlarla bir Abi degil arkadas gibi davranmali.

Arti neler yapilmali?
Yabanci futbolcular icin ayri bir danisman tutulmali. Bu danisman Istanbulda bunlarla birlikte güzel bir ev, cocuklarina iyi bir okul, Istanbulda yasamanin zorluklarini falan anlatmali. 24h telefonu acik tutulsun tabi, ki futbolcu kendisini yeni bir ortamda cabucak iyi his etsin.

Yabanci futbolculara haftada en az iki saat türkce dil ve kültür dersi verilmeli. Dil dersinde ilk olarak futbolda nasil konusulur, hakeme ne anlatilir, neler yapilmaz. Bunlari ek olarak herzaman bir türk futbolcu belki eslik ede bilir, ki futboldan anladigi icin iyi anlatabilsin olaylari.

Türk futbolculara haftada en az iki saat ingilizce dil kursu sarti konulmazi lazim: Avrupada oynarken hakemle nasil konusulur falan hepsini ögrensinler. Bir futbolcunun gelecekte piyasasi düsünülüyorsa bu futbolcuya haftalik 4-6 saat ingilizce kursu verilmelidir, ki piyasasini hazirlamali.

Galatasarayda oyniyan futbolcu, Galatasaray vakfi adina her sene en az bir kere sosyal anlamda birseyler yapmali, ve bunu gazetecileri toplamadan yapilmali.

Galatasarayin takim piskologu olmali (vardir herhalde su anda) ve arti olarak her futbolcunun istek üzeri kendi coachu/mentörü olmasi lazim.

Eski futbolcularimiza gelinirse, bu isi cok iyi analiz etmemiz lazim: Hakan Sükür, Hakan Ünsal, Bülent Korkmaz ve tayfalarina jest olarak Aslantepede belki koltuk isimleri verile bilir, veya müzelerinde birseyler yapilir, ki kendilerini sonsuz kilindi sansinlar, cünkü bunlari öyle atmakla malesef olmuyor (Kendileri bence hak etmiyor ve bu düsüncemi her programda tekrar güclendiriyorlar) ve ondan sonra kulüple ilgili iliskileri kesilmeli. Tugay Kerimoglu, Hagi, Kewell gibi futbolcularimizada görev verile bilir.

Bu ve bunun gibi etkinlikler olursa 2011/12 sezonu degil ama 2013/14 sezonunden itibaren degisiklerin nasil yere oturdugunu, nasil sampiyonluklar kazandigimizi görecegiz. Sampiyon olamasak bile Sampiyonlar liginde her sene oynariz ve adimiz yine avrupanin ikinci sinif takimlari arasinda yer alir.

Bu yeni yapilanmanin en önemli tarafi Türk futbol piyasasini arastirip ona göre iyi futbolcu bulmak. Bunu sadece futbol anlaminda söylemiyorum, TFF, Yayimci Kurulusu, Hakemler hepsi bir arada iyi arasitirilmali.

Kaptanlik konusuna gelirsem, kaptani ilk olarak yeni gelen teknik direktör belirlemeli, Baskan degil!

Evet ideal oldu belki ama bunu yapmamiz lazim!

Alper dedi ki...

Bir taraftar olarak galatasaraydan istediklerim
- kendi sahasında her maç artık parçalı forma giysin.
- oyuncular, yöneticiler vurdumduymaz olmasın.
- floryada, yönetimde köstebek olmasın.
- hedeflerimiz sadece sportif başarı odaklı değil galatasaray kültürü ve saygınlığı ile paralel olsun.
- mümkünse oyuncu ve yöneticiler zorunlu olarak galatasaray müzesine götürülsün.

M.Cagdas dedi ki...

Anoz,

Fikirlerine katiliyorum. Umarim yeni yonetim sunu yapacagiz bunu yapacagiz diye sov pesinde kosan, taraftara gereksiz umutlar veren bir yonetim degil, coook uzun vadeli planlar yapip Galatasaray'a gercekten profesyonel bir organizasyon oturtabilecek bir yonetim olur. Tabi butun bu sure icinde skordan baska birseye onem vermeyen, yildiz oyuncu yamyami taraftara ve medyadaki viruslere karsi dik durabilecek bir yonetim olmasi lazim.
Belki bir Barcelona olamayiz ama sadece organizasyonlarini taklit etmeye calissak bile cok uzun bir yol almis oluruz diye dusunuyorum.

zachpaulsen dedi ki...

Aceto'nun Galatasaray'daki Kangren başlıklı yazısı işin tespiti aşamasında başlangıç noktasını oluşturmalı. Yanlışlar nerede? ondan sonra da ne yapılmalıya gelmeli.
herkesin kabul ettiği şekilde şüphesiz ki iyi bir başkan ve yönetim kurulu herşeyin başı.
ÖzhanCanyadın ile başlayan ve Adnan Polat ile devam eden 10 yıllık kötü yönetim ve başkan geleneği bizi buralara getirdi. Teknik direktörü, sportif direktörü, fulbolcuyu alan da onlar getirenler de onlar; bütün alınan kararların takibinden ve uygulamasından sorumlu olanlar yine onlar. bütün ilişkileri organize eden yine onlar. Ne yapsın Adnan Polat çıksın kendi mi atsın golü lafı biraz saçma oluyor bu durumda!
Yönetim, teknik ekip, sportif direktör, futbol takımı, altyapıi socuting ve fulbolcu izleme, medya iletişimi, taraftar ilişkileri, stad yönetimi vs.. bunların hepsi A'dan Z'ye başta belirlenli ve tanımlanmalı.
ben 3 sezonluk altyapı çalışması gerekliliğine inanıyorum.

umutation! dedi ki...

abi ünal aysal'ın adresini sorduruyorum porto incelemesini atacam posta kutusuna.