Guus Hiddink'in Güney Kore'yi 2002 Dünya Kupası'nda ilk dörde götürüp, her şehirde birer tane ev, kendi adına bir pizza, bir dolu üniversiteden unvan, birkaç şehirde fahri hemşerilik, ülkede limitsiz bira içebilme, Kore Havayolları ile business classta ömür boyu bilet ve daha nice ödülle ülkesine döndüğünde, 1988'de Avrupa'nın zirvesine taşıdığı PSV'nin başına geçtiği yıl. 2002. Hiddink'e göreve gelişinden sonra Ajax ve Feyenoord taraftarlarından birçok tehdit mektubu yağar. Hatta bir gün asistanı Erwin Koeman içinde 0.9 kalibrelik bir merminin çıktığı tehdit mektubunu getirir. Hiddink bunlara kulak asmaz, ama tehdit mektuplarının seviyesi giderek tatsız bir hale bürünecektir.
O yıllarda 19 yaşında olan, Ajax'ta yeni yeni parlamaya başlayan, ancak 2001-02 sezonunun sonunda geçirdiği sakatlık sebebiyle sahalardan uzak kalan
Rafael van der Vaart, PSV'nin takibindedir. Hiddink'in otobiyografisindeki görüşüne göre de Ajax'tan ayrılmak istemektedir ve PSV'ye gelmeye sıcak bakmaktadır. Hollandalı onu Philip Cocu'nun gelecekteki alternatifi olarak görmektedir. Ancak kulüp hamle yapmaya hazırlanırken Hiddink ailesi bir tehdit mektubu daha alır. Yalnız, bu kez, mektup Guus'a değil anne ve babasının evine gitmiştir. Amsterdam'dan gönderilmiş
mektupta "Ajax futbolcularından elini çek" ifadesiyle beraber bir bomba tehditi yer almaktadır. Hiddink bunu duyar duymaz aile evine koşar. Annesine "
merak etmeyin, Van der Vaart bizim takıma gelmeyecek" diye onları yatıştırır. PSV kulübü bu olaydan sonra oyuncunun transferi için girişimleri durdurur. Hiddink bu olayı "
tehdit bana gönderilse, muhtemelen dikkate almayacak ve Van der Vaart'ı Ajax'tan alacaktık, ancak aile işin içine girdiği için, onun transferi için pazarlığı hiç zorlamadık" şeklinde tanımlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder