28 Ocak 2012 Cumartesi

A SEPARATION

























Artık herkesin, dünya üzerinde o sene yapılmış en iyi filmleri değil, Amerikan endüstrisinden çıkmış ve lobisi iyi yapılmış fimleri ödüllendirdiğini anlaması gereken Oscar Akademisi'nin bile kayıtsız kalamadığı bir film oldu A Separation. Ya da orijinal adıyla Codayi-i Nadir ez Simin. Nadir ve Simin'in ayrılığı. Akademi üyeleri yüzeyseldirler, yabancı dilde filmleri sevmezler bu tabii sadece onlara değil Hollywood endüstrisinden çıkmış her türlü ödül törenine özgüdür. Ricky Gervais'in geçtiğimiz yıl Altın Küre Ödüllerinde "şimdi sahneye gelecek insanlar insanlar göz kamaştırıcı ve yakışıklı, bu iyi oldu çünkü sunacakları ödül En İyi Yabancı Dilde Film ve bu ödülü Amerika'da kimse sallamıyor" demesi boş değil. Ancak A Separation'ın şöyle bir başarısı oldu. Akademi ödüllerinde yabancı dilde film için ayrılmış kategoriyi geçip En İyi Orijinal Senaryo ödülüne de aday oldu. Yönetmen Asghar Farhadi bana göre bu yapıtıyla en iyi yönetmen ve hatta en iyi filme de aday olmalıydı, özellikle de artık en iyi film adaylarına 9-10 film alınabiliyorken. Ama dediğim gibi çok da sallamamak lazım. Son yıllarda çok fazla Hollywood etkisinin görüldüğü yönüne eleştiri alan Berlin Film Festivali'nde Farhadi, Altın Ayı'yı kazanmakla kalmadı, filmin oyuncuları (ki filme adını veren karakterleri canlandıranlar) Leila Hatami ve Peyman Moaadi de en iyi aktör ve aktris ödüllerini alıp götürdüler. Bir çok eleştirmen İran sinemasının bu son harikasını 2011'in en iyi filmi olarak görüyordu.

Ayrılıkların ortaya çıkardığı en tipik duygulardan birisi olan "ikilem" üzerine enfes bir yapıt desek filmi özetlemiş oluruz herhalde. Bir çok kişi de serbest bir "Suç ve Ceza" uyarlaması diyor zaten. Ortada bir suç, bu suçun kaçınılmaz bir sonucu olan ceza ve bu cezayı çeken bir dolu insan var. Her biri film boyunca karşı karşıya kaldıkları yol ayrımlarında karar vermek zorunda kalıyor. Simin'in yıkılan evliliğine dönüp dönmeme ikilemi, Nadir'in yalan uğruna kızını yalnız bırakıp bırakmama ikilemi, Termeh'nin anne-babasını birleştirme uğruna daha çocuk yaşta masumiyetini kaybetmesi ikilemi, Razieh'nin kocasının sağlığı ve huzuru için gerçeklerle yüzleşememe ikilemi...Bütün bu yol ayrımlarında, yönetmen Farhadi o kadar duru ve yorumdan uzak bir dil tutturuyor ki film akıp gidiyor. Farhadi'nin en büyük başarısı tutturduğu bu müthiş denge, resmen önümüzde bir yıkılan evlilik ve getirdikleri belgeseli izliyoruz. Film içerisinde bir kaç kez izleyici kimin haklı olduğu yönündeki fikrini değiştirebiliyor ve işte bu yüzden bu "ikilem" duygusuna çok ustaca çekilebiliyor. Filmin finali dahi bu duygudan kopmadan ve filmin geneline ihanet etmeden karşımıza çıkıyor. İranlı yönetmen bize bırakıyor tüm yorumları...

Tabii çok ince şekilde çizilmiş, din, İran toplumunda kadının yeri, ahlak, evlilik portrelerinin önünde de saygıyla eğilmek gerekiyor. Filmin karakteri Houjat, bir sahnede Simin'e "bizi sürekli karılarını döven vahşi insanlar mı sanıyorsunuz?" derken İran'dan dışarıya da bir mesaj yolluyor adeta....

İzleyin izletin....Hem sevinmek için güzel bir sebep de var...Hollywood, tüm dünyada yapılmış ustaca filmleri alıp yeniden çevrime sokma işini İran filmleri için yapmıyor politik sebeplerle...Dolayısıyla bu filmi batıramayacaklar...


-Baban Alzheimer hastası, senin baban olduğunu bile bilmiyor...
-Ben onun babam olduğunu biliyorum...


Hiç yorum yok: