4 Şubat 2012 Cumartesi

2012 AVUSTRALYA AÇIK RAPORU



2 Şubat 2012 tarihinde BirGün gazetesindeki Uçan Hollandalı köşesinde yayınlanmıştır

 6 saat boyunca tenis oynadı Novak Djokovic ve Rafael Nadal, 2012 Avustralya Tek Erkekler finalinde. Avustralyalılar korttan çıkmaya başladıklarında saat sabaha karşı 2’ydi ve İspanyol tenisçi konuşmasına “Herkese günaydın” diyerek başladı. 15 seneden uzun süredir tenisi yakından takip eden ben, ilk kez bir ödül töreninde tenisçilere sıralarını beklerken oturmaları için sandalye getirildiğini gördüm. Ama saygı o kadar önemliydi ki, Nadal konuşmasını yaparken Djokovic onu ayakta dinliyordu. İşte böyle, sadece 1 hakedenin olmadığı, insanların önünde eğilmeleri gereken bir maçtı.

2010 yılında Roger Federer, Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nı kazandığından beri Nadal ve Djokovic dışında hiç bir tenisçi Grand Slam kazanamıyor. Yani son 2 yıl bu 2 tenisçinin egemenliğinde geçti. 2010 yılının son 3 Grand Slam’ini İspanyol tenisçi kazandıktan sonra Djokovic 2011’de devreye girdi ve 3 büyük turnuvayı kazandı. Nadal tahmin edildiği üzere rakipsiz olduğu Roland Garros’u hanesine yazdırdı. Bu seneyi de Djokovic geçen yılı bitirdiği gibi açtı. 5 saat 53 dakikalık final hem Avustralya Açık tarihinin en uzun maçı hem de tenis tarihinin en uzun süren finali.

Sürekli El Değiştiren Maç

Rafael Nadal beklenilmediği  şekilde üstün başladı maça. İlk seti aldığında tenisçiler tam 1 saat 20 dakika kortta kalmışlardı ve aşırı konsantrasyonla 1-0 öne geçen Nadal bu zorlu başlangıçın getirdiği ödülle biraz rahatlayınca Sırp tenisçi affetmedi ve izleyen 2 sette kortun tek hakimiydi. Aslında dördüncü sette de maçı avucunun içinde tutuyordu ve hatta oyunlarda 4-3 öndeyken Nadal’ın servis attığı oyunda 0-40’lık bir durum söz konusuydu. Servisi kırıp şampiyonluğa yaklaşmak için tek bir puana ihtiyacı vardı. Ama maçın kaderinin o puana bağlı olduğunu anlayan Nadal bir anda geri döndü. Üstüste 5 puanla oyunu aldı ve skoru 4-4’e getirdi. Seti de tie-break sonucu kazandığında kontrol tekrar ona geçmişti. Uzun ralliler ve final setinin başındaki Nadal’ın sağlamlığı bu sefer maçı Matador’un alıp götüreceği yönündeydi. Ama skor Djoker’in aleyhine 4-2 iken ve 30 vuruşluk bir ralliden sonra yere düşüp tükendiğini göstermişken bir anda rüzgar tekrar ters yönden esmeye başladı. Nakavttan dönen Djokovic inanılmaz bir dayanıklılık (bazı puanlar sonrası acı çektiği yüzünden okunuyordu ve hatta yere düşen raketini kaldırmakta zorlanıyordu) ile maçın sonuna tutundu. Dünyada belki de hiç bir tenisçinin yapamayacağını yaptı ve Nadal’ı kendi yorgunluk seviyesine çekmeyi başardı. O an çok ilginç bir ana şahit olduk. Nadal, Federer’in kendisi ile oynarken çok sıkça yakalandığı, karşısında yıkılmayan bir rakip sonrası konsantrasyon kaybı ve kötü vuruşlar performansını izletmeye başladı bize. Durum 5-5’ken artık daha kararlı olanın alacağı bir maça dönüştü. Djokovic daha 2 gün önce 5 saatlik bir maç oynamış olmasına rağmen, insanları Pazar gününde eve kapatan ve TV karşısına mıhlayan maçı bitirdiğinde Nadal’ı 7. kez üstüste bir finalde mağlup etti. Bunda maçın gerginliğini yumuşatan, esnek karakterinin de büyük etkisi var. Hatalarının onu oyundan düşürmesine izin vermiyor.

Tabii bu maçın her şeye rağmen düşündürücü bir noktası var. Nadal, Federer ve Djokovic bize son 5 yılda tenis tarihinin en uzun süren maçlarını izlettiler nerede ise. Bir önceki neslin kralı Pete Sampras ne kazanırken ne de kaybettiğinde bu kadar uzun finaller oynamıyordu. Keza bunu Boris Becker’e kadar götürebilirsiniz. Goran Ivanisevic’in şampiyon olduğu, final seti 9-7 biten efsane 2001 Wimbledon finali 3 saati ancak geçmişti. Acaba bu, zirvedeki isimlerin tenis kalitelerinin birbirine eskisinden daha yakın olmasından mı yoksa artık bu sporun teknik ve stratejiden çok bir dayanıklılık mücadelesine dönüşmesinden mi kaynaklanıyor. İkincisi olduğu konusunda endişelerimiz var.




 
















Vika, Caro’nun koltuğunu aldı

Tek bayanlara yine az yer ayırdık ama şu 2 finalden sonra normal. Caroline Wozniacki, tenis tarihinde Grand Slam kazanmadan 1 numara olan her tenisçinin aldığı eleştirileri 2 yıl boyunca aldıktan sonra sonunda zirveden indi. Belarus’lu Viktoria Azarenka finalde, maçın başında bir ara 2-0 yenik duruma düşmesine rağmen arka arkaya 9 oyun kazanarak 6-3 ve 6-0’la geçti Maria Sharapova’yı. Sharapova kötü günlerini geride bıraktı ama hala bir şampiyon gibi oynamıyor. Azarenka bir Grand Slam kazandıktan sonra 1 numaraya oturan tarihteki 3. kadın tenisçi oldu. Ve Caro. Dinara Safina onunla aynı eleştirileri almış ve zirveden indikten sonra tepetaklak olmuştu. Bugün tenis kariyerine uzun bir ara vermiş durumda. Umarız Danimarkalı’nın kariyeri aynı yönde gitmez.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

teknik-strateji mi yoksa dayanıklılık mı sorusunda cevabın dayanıklılığa yaklaşmasının sebebi de teknik ve stratejinin mükemmele yakın bir noktaya gelmesi değil mi abi zaten? oyunculardan dayanıklı olanının üste çıkmasının sebebi özellikle üst seviye maçlarda iki oyuncunun da teknik ve/veya stratejisinin mükemmel olması sebebiyle maçların nispeten uzun sürmesidir. Son yıllarda seyir zevki çok üst seviyede olan maçlar oynanıyor olmasının sebebi de teknikle birlikte dayanıklılığın da akılalmaz boyutlara ulaşması bence. tenisçilerin iki konuda da mükemmelliği kovalaması seyir zevkini de beraberinde arttırıyor, benim pek endişem yok açıkçası :)