2 Şubat 2012 tarihinde BirGün gazetesindeki Uçan Hollandalı köşesinde yayınlanmıştır
6 saat boyunca tenis oynadı Novak Djokovic ve Rafael Nadal, 2012
Avustralya Tek Erkekler finalinde. Avustralyalılar korttan çıkmaya
başladıklarında saat sabaha karşı 2’ydi ve İspanyol tenisçi konuşmasına
“Herkese günaydın” diyerek başladı. 15 seneden uzun süredir tenisi
yakından takip eden ben, ilk kez bir ödül töreninde tenisçilere
sıralarını beklerken oturmaları için sandalye getirildiğini gördüm. Ama
saygı o kadar önemliydi ki, Nadal konuşmasını yaparken Djokovic onu
ayakta dinliyordu. İşte böyle, sadece 1 hakedenin olmadığı, insanların
önünde eğilmeleri gereken bir maçtı.
2010 yılında Roger Federer, Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nı
kazandığından beri Nadal ve Djokovic dışında hiç bir tenisçi Grand Slam
kazanamıyor. Yani son 2 yıl bu 2 tenisçinin egemenliğinde geçti. 2010
yılının son 3 Grand Slam’ini İspanyol tenisçi kazandıktan sonra Djokovic
2011’de devreye girdi ve 3 büyük turnuvayı kazandı. Nadal tahmin
edildiği üzere rakipsiz olduğu Roland Garros’u hanesine yazdırdı. Bu
seneyi de Djokovic geçen yılı bitirdiği gibi açtı. 5 saat 53 dakikalık
final hem Avustralya Açık tarihinin en uzun maçı hem de tenis tarihinin
en uzun süren finali.
Sürekli El Değiştiren Maç
Rafael Nadal beklenilmediği şekilde üstün başladı maça. İlk seti
aldığında tenisçiler tam 1 saat 20 dakika kortta kalmışlardı ve aşırı
konsantrasyonla 1-0 öne geçen Nadal bu zorlu başlangıçın getirdiği
ödülle biraz rahatlayınca Sırp tenisçi affetmedi ve izleyen 2 sette
kortun tek hakimiydi. Aslında dördüncü sette de maçı avucunun içinde
tutuyordu ve hatta oyunlarda 4-3 öndeyken Nadal’ın servis attığı oyunda
0-40’lık bir durum söz konusuydu. Servisi kırıp şampiyonluğa yaklaşmak
için tek bir puana ihtiyacı vardı. Ama maçın kaderinin o puana bağlı
olduğunu anlayan Nadal bir anda geri döndü. Üstüste 5 puanla oyunu aldı
ve skoru 4-4’e getirdi. Seti de tie-break sonucu kazandığında kontrol
tekrar ona geçmişti. Uzun ralliler ve final setinin başındaki Nadal’ın
sağlamlığı bu sefer maçı Matador’un alıp götüreceği yönündeydi. Ama skor
Djoker’in aleyhine 4-2 iken ve 30 vuruşluk bir ralliden sonra yere
düşüp tükendiğini göstermişken bir anda rüzgar tekrar ters yönden esmeye
başladı. Nakavttan dönen Djokovic inanılmaz bir dayanıklılık (bazı
puanlar sonrası acı çektiği yüzünden okunuyordu ve hatta yere düşen
raketini kaldırmakta zorlanıyordu) ile maçın sonuna tutundu. Dünyada
belki de hiç bir tenisçinin yapamayacağını yaptı ve Nadal’ı kendi
yorgunluk seviyesine çekmeyi başardı. O an çok ilginç bir ana şahit
olduk. Nadal, Federer’in kendisi ile oynarken çok sıkça yakalandığı,
karşısında yıkılmayan bir rakip sonrası konsantrasyon kaybı ve kötü
vuruşlar performansını izletmeye başladı bize. Durum 5-5’ken artık daha
kararlı olanın alacağı bir maça dönüştü. Djokovic daha 2 gün önce 5
saatlik bir maç oynamış olmasına rağmen, insanları Pazar gününde eve
kapatan ve TV karşısına mıhlayan maçı bitirdiğinde Nadal’ı 7. kez
üstüste bir finalde mağlup etti. Bunda maçın gerginliğini yumuşatan,
esnek karakterinin de büyük etkisi var. Hatalarının onu oyundan
düşürmesine izin vermiyor.
Tabii bu maçın her şeye rağmen düşündürücü bir noktası var. Nadal,
Federer ve Djokovic bize son 5 yılda tenis tarihinin en uzun süren
maçlarını izlettiler nerede ise. Bir önceki neslin kralı Pete Sampras ne
kazanırken ne de kaybettiğinde bu kadar uzun finaller oynamıyordu. Keza
bunu Boris Becker’e kadar götürebilirsiniz. Goran Ivanisevic’in
şampiyon olduğu, final seti 9-7 biten efsane 2001 Wimbledon finali 3
saati ancak geçmişti. Acaba bu, zirvedeki isimlerin tenis kalitelerinin
birbirine eskisinden daha yakın olmasından mı yoksa artık bu sporun
teknik ve stratejiden çok bir dayanıklılık mücadelesine dönüşmesinden mi
kaynaklanıyor. İkincisi olduğu konusunda endişelerimiz var.
Vika, Caro’nun koltuğunu aldı
Tek bayanlara yine az yer ayırdık ama şu 2 finalden sonra normal.
Caroline Wozniacki, tenis tarihinde Grand Slam kazanmadan 1 numara olan
her tenisçinin aldığı eleştirileri 2 yıl boyunca aldıktan sonra sonunda
zirveden indi. Belarus’lu Viktoria Azarenka finalde, maçın başında bir
ara 2-0 yenik duruma düşmesine rağmen arka arkaya 9 oyun kazanarak 6-3
ve 6-0’la geçti Maria Sharapova’yı. Sharapova kötü günlerini geride
bıraktı ama hala bir şampiyon gibi oynamıyor. Azarenka bir Grand Slam
kazandıktan sonra 1 numaraya oturan tarihteki 3. kadın tenisçi oldu. Ve
Caro. Dinara Safina onunla aynı eleştirileri almış ve zirveden indikten
sonra tepetaklak olmuştu. Bugün tenis kariyerine uzun bir ara vermiş
durumda. Umarız Danimarkalı’nın kariyeri aynı yönde gitmez.
1 yorum:
teknik-strateji mi yoksa dayanıklılık mı sorusunda cevabın dayanıklılığa yaklaşmasının sebebi de teknik ve stratejinin mükemmele yakın bir noktaya gelmesi değil mi abi zaten? oyunculardan dayanıklı olanının üste çıkmasının sebebi özellikle üst seviye maçlarda iki oyuncunun da teknik ve/veya stratejisinin mükemmel olması sebebiyle maçların nispeten uzun sürmesidir. Son yıllarda seyir zevki çok üst seviyede olan maçlar oynanıyor olmasının sebebi de teknikle birlikte dayanıklılığın da akılalmaz boyutlara ulaşması bence. tenisçilerin iki konuda da mükemmelliği kovalaması seyir zevkini de beraberinde arttırıyor, benim pek endişem yok açıkçası :)
Yorum Gönder