Demografik araştırmalar, sosyal bilimlerde önemli bir yere sahip. Özellikle nüfus üzerine geniş bir literatür mevcut. Bunun yanı sıra, günümüzde futbol, toplumsal ilişkilerden bağımsız olmayan, demografik özellikleriyle küresel oyuncu göçü hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz ve endüstriyel futbolun ilişki ağıyla küresel sömürünün kolonları arasında yer alıyor. Yazımızın ilk bölümünde futbolun demografisi üzerine yoğunlaşırken, ikinci bölümde oyuncu göçü ve porto örneğiyle devam edeceğiz.
Öncelikle futbolcuları, hareket halinde olan insanları içeren bir meslek grubu olarak niteleyebiliriz. Futbolcuların dünyada izlediği yol haritası oldukça karmaşık. Fakat şunu belirtelim: birincil faktör olarak ekonomik nedenleri koymak ve buradan açıklamak yetersiz kalıyor. Kültürel ilişkiler, aynı dili konuşmak, sömürge döneminden kalan bağlar, kendi ülkesindeki siyasi durum vb. etkenler de belirleyici oluyor.
Bu noktada, ekonomik nedenlerin daha çok öne çıktığı futbolcu göçü, yaşça ilerlemiş, futbolunun son baharında olan ‘eski yıldızlar’ için, Avrupa’dan orta Asya ülkelerine ve Katar’a uzanan bir yol haritasından bahsedebiliriz. Bu yol haritasına Türkiye’de bir uğrak olarak dahil edilebilir. Afrika ve Latin Amerika’dan da Türkiye’ye futbolcu hareketi de mevcut. Fakat ileri kapitalistleşmiş ülke kulüplerinin ağına takılmayan oyuncularla sınırlı. Bu yazıda ileri kapitalistleşmiş Ülkelere yönelik oyuncu göçünü irdeleyeceğiz.
Demographic Study 2012 (Roger Besson, Raffaelle & L. Ravanel) raporundan hareketle genel bir değerlendirmeye başlayalım. Geçtiğimiz sezon, Avrupa kulüplerindeki oyuncu transferinde (altyapılardan katılan oyuncular da dahil) sözleşme imzalanan futbolcu sayısında artış dikkat çekici. Oyuncu cirosundaki artışa baktığımızda Avrupa’da ekonomik krizden futbol dünyası pek de etkilenmemiş gibi görünüyor. Araştırmaya katılan 500 kulüpte sözleşme imzalanan genç oyuncular da dahil olmak üzere kulüp başına yeni oyuncu ortalaması 11.1 olarak karşımıza çıkıyor. Buradan da anlaşılacağı gibi Avrupa’da ekonomik krizin etkisi bir daralmadan ibaret değil. Burada ileri kapitalistleşmiş ülkelerin kulüplerinin sömürdükleri bölgeleri, ülkeleri, kulüpleri küçülterek transfer piyasasında spekülasyonlarla belirlenen kısa vadeli bir politikayı yürüttüklerini vurgulamalıyız.
UEFA’nın finansal Fair-Play’ı da aslında bu sömürü ilişkisinin kurallara bağlanıp, güler yüzle (!) yapılacak halini tasvir ediyor. Örneğin alt yapı eğitimine bakarsak, Avrupa’da bu oran % 22.2 olarak karşımıza çıkıyor. Bir önceki sezona göre % 1.1’lik bir artış söz konusu. İlk on birlere baktığımızda altyapının oranı Avrupa kulüplerinde sadece % 19. Altyapıdan takıma en çok oyuncu kazandıran ülke ise Avustralya. Altyapıdan oyuncu kazandırma oranı Avustralya’da 2009-2010’dan bu yana % 17.3’ten % 25’e yükselmiş. Düşüşe baktığımızda da ilk sırada Bulgaristan var. 2009–2010 sezonundan bu yana, % 23.2’ten % 14.1’e düşmüş. Listenin en dibinde de (altyapıdan takıma oyuncu kazandırma) % 7.4 ile İtalya yer alıyor. Bunun yanı sıra yaş ortalamalarına baktığımızda 25 yaşa ortalamasıyla karşılaşırken, Kuzey takımlarının Akdeniz takımlarına göre 1-2 yaş civarında daha genç olduğunu söyleyebiliriz. En yaşlı takım 30 ortalaması ile Milan; en genç takım ise 20.94 ortalaması ile UC Dublin. Milli takıma oyuncu gönderme oranında da,%81 ile Barcelona ilk sırada yer alıyor. Aynı zamanda Barcelona, 1.77 cm ortalaması ile Avrupa’nın en kısa takımı. Real Madrid ise 183.4 cm ile La Liga’nın en uzun takımı. Bu fark da, aradaki futbolun ironik bir göstergesi olsa gerek…
Sömürünün küreselleşmesinin bir boyutunu da eski Doğu Bloku ülkeleri yaşıyor. Polonya örneğine baktığımızda 2009–2010 sezonundan bu yana göçmen oyuncu yüzdesi 18.3’ten % 34.4’e yükselmiş. Yine Macaristan’da bu oran % 23.5’ten % 33.4’e yükselmiş. En yüksek göçmen oyuncu oranı da % 70.3 ile Kıbrıs’ta. Ardından % 55.1 ile Portekiz ve % 54.6 ile İngiltere yer alıyor. Göçmen oyuncuların içinde de en çok % 28 ile Brezilyalılar ilk sırada yer alıyor. İlk olarak Portekiz’in küresel oyuncu göçündeki önemli köprü olduğunu vurgulayalım. Kıbrıs’ın da bu veride yüksek çıkması Yunanistan’la olan oyuncu transferiyle ilişkili. Portekiz de orta ve Latin Amerika’dan oyuncu göçünde köprü görevi görüyor ve bunun başında da Porto kulübü yer alıyor. Portekiz Ligi'ne 2011–2012 sezonunda yurt dışından toplamda 234 oyuncu transfer edilmiş. Bunun 110’unu Latin Amerika ülkelerinin oyuncuları oluşturuyor. Neredeyse Portekiz Ligi’ne gelen her iki oyuncudan biri Latin Amerikalı. Tabi bunun başında da Brezilyalı oyuncular olduğunu unutmayalım.
Göçmen oyuncuların takımlarda oynama oranında Batı Avrupa % 32 ile karşımıza çıkıyor. Doğu Avrupa’da ise bu oran, 2009’da % 27,2’yken 2011’de % 28,8’e yükselmiş. Latin Amerika’da 2009’dan 2011’e bu oran, % 23,3’ten % 22,7’ye gerilemiş. Arjantin gibi ülkelerden sürekli oyuncu gidişleriyle daha genç yaşta as takıma çıkartılan ve parladığında ihraç etmeye çalışan bir politikadan bahsedebiliriz. Bu oranın Afrika’da gerilediğini de ekleyelim.
Yurt dışında en fazla futbolcusu oynayan ülkelerin başında Brezilya’nın gelmesi şaşırtıcı değil. Beli ikinci sırada Fransa olması şaşırtıcı olabilir. Fransa’nın ikinci olması aslında Fransız pasaportu taşıyan Afrika ve orta Amerikalı oyunculardan kaynaklanıyor.
Batı Avrupa’da göçmen oyuncu dağılışına baktığımızda, %15.8’i Afrikalı, %15.4’ü Latin Amerikalı. Tabi burada Fransa, Hollanda, İngiltere, Portekiz, İspanya vatandaşı olup da menşei Afrika veya Latin Amerika olan oyuncular verilere dahil değil. Bu verileri yanıltmasına neden oluyor. Yoksa bu oran %30’lardan çok daha fazla olacaktır.
Kuzey Avrupa’da göçmen oyuncu dağılışında Latin Amerikalı oyuncuların oranı % 9.8 iken, Afrikalı oyuncuların oranı % 9.7. Güney Avrupa’da da Latin Amerikalı oyuncu oranı %30.7 iken, Afrikalı oranı %10.1. Tabii burada Fransa, Portekiz, İspanya, İtalya vatandaşı olup da menşei Afrikalı olan oyuncular verilere dahil değil. Bu verileri yanıltmasına neden oluyor. Yoksa bu oran daha yüksek olacaktır. Güney Avrupa’da, batı Avrupalı oyuncu oranı %16,9, orta Avrupalı oranı %20.9 bu bile transfer döngüsünü gösteriyor.
Devamı yarın
Öncelikle futbolcuları, hareket halinde olan insanları içeren bir meslek grubu olarak niteleyebiliriz. Futbolcuların dünyada izlediği yol haritası oldukça karmaşık. Fakat şunu belirtelim: birincil faktör olarak ekonomik nedenleri koymak ve buradan açıklamak yetersiz kalıyor. Kültürel ilişkiler, aynı dili konuşmak, sömürge döneminden kalan bağlar, kendi ülkesindeki siyasi durum vb. etkenler de belirleyici oluyor.
Bu noktada, ekonomik nedenlerin daha çok öne çıktığı futbolcu göçü, yaşça ilerlemiş, futbolunun son baharında olan ‘eski yıldızlar’ için, Avrupa’dan orta Asya ülkelerine ve Katar’a uzanan bir yol haritasından bahsedebiliriz. Bu yol haritasına Türkiye’de bir uğrak olarak dahil edilebilir. Afrika ve Latin Amerika’dan da Türkiye’ye futbolcu hareketi de mevcut. Fakat ileri kapitalistleşmiş ülke kulüplerinin ağına takılmayan oyuncularla sınırlı. Bu yazıda ileri kapitalistleşmiş Ülkelere yönelik oyuncu göçünü irdeleyeceğiz.
Demographic Study 2012 (Roger Besson, Raffaelle & L. Ravanel) raporundan hareketle genel bir değerlendirmeye başlayalım. Geçtiğimiz sezon, Avrupa kulüplerindeki oyuncu transferinde (altyapılardan katılan oyuncular da dahil) sözleşme imzalanan futbolcu sayısında artış dikkat çekici. Oyuncu cirosundaki artışa baktığımızda Avrupa’da ekonomik krizden futbol dünyası pek de etkilenmemiş gibi görünüyor. Araştırmaya katılan 500 kulüpte sözleşme imzalanan genç oyuncular da dahil olmak üzere kulüp başına yeni oyuncu ortalaması 11.1 olarak karşımıza çıkıyor. Buradan da anlaşılacağı gibi Avrupa’da ekonomik krizin etkisi bir daralmadan ibaret değil. Burada ileri kapitalistleşmiş ülkelerin kulüplerinin sömürdükleri bölgeleri, ülkeleri, kulüpleri küçülterek transfer piyasasında spekülasyonlarla belirlenen kısa vadeli bir politikayı yürüttüklerini vurgulamalıyız.
UEFA’nın finansal Fair-Play’ı da aslında bu sömürü ilişkisinin kurallara bağlanıp, güler yüzle (!) yapılacak halini tasvir ediyor. Örneğin alt yapı eğitimine bakarsak, Avrupa’da bu oran % 22.2 olarak karşımıza çıkıyor. Bir önceki sezona göre % 1.1’lik bir artış söz konusu. İlk on birlere baktığımızda altyapının oranı Avrupa kulüplerinde sadece % 19. Altyapıdan takıma en çok oyuncu kazandıran ülke ise Avustralya. Altyapıdan oyuncu kazandırma oranı Avustralya’da 2009-2010’dan bu yana % 17.3’ten % 25’e yükselmiş. Düşüşe baktığımızda da ilk sırada Bulgaristan var. 2009–2010 sezonundan bu yana, % 23.2’ten % 14.1’e düşmüş. Listenin en dibinde de (altyapıdan takıma oyuncu kazandırma) % 7.4 ile İtalya yer alıyor. Bunun yanı sıra yaş ortalamalarına baktığımızda 25 yaşa ortalamasıyla karşılaşırken, Kuzey takımlarının Akdeniz takımlarına göre 1-2 yaş civarında daha genç olduğunu söyleyebiliriz. En yaşlı takım 30 ortalaması ile Milan; en genç takım ise 20.94 ortalaması ile UC Dublin. Milli takıma oyuncu gönderme oranında da,%81 ile Barcelona ilk sırada yer alıyor. Aynı zamanda Barcelona, 1.77 cm ortalaması ile Avrupa’nın en kısa takımı. Real Madrid ise 183.4 cm ile La Liga’nın en uzun takımı. Bu fark da, aradaki futbolun ironik bir göstergesi olsa gerek…
Sömürünün küreselleşmesinin bir boyutunu da eski Doğu Bloku ülkeleri yaşıyor. Polonya örneğine baktığımızda 2009–2010 sezonundan bu yana göçmen oyuncu yüzdesi 18.3’ten % 34.4’e yükselmiş. Yine Macaristan’da bu oran % 23.5’ten % 33.4’e yükselmiş. En yüksek göçmen oyuncu oranı da % 70.3 ile Kıbrıs’ta. Ardından % 55.1 ile Portekiz ve % 54.6 ile İngiltere yer alıyor. Göçmen oyuncuların içinde de en çok % 28 ile Brezilyalılar ilk sırada yer alıyor. İlk olarak Portekiz’in küresel oyuncu göçündeki önemli köprü olduğunu vurgulayalım. Kıbrıs’ın da bu veride yüksek çıkması Yunanistan’la olan oyuncu transferiyle ilişkili. Portekiz de orta ve Latin Amerika’dan oyuncu göçünde köprü görevi görüyor ve bunun başında da Porto kulübü yer alıyor. Portekiz Ligi'ne 2011–2012 sezonunda yurt dışından toplamda 234 oyuncu transfer edilmiş. Bunun 110’unu Latin Amerika ülkelerinin oyuncuları oluşturuyor. Neredeyse Portekiz Ligi’ne gelen her iki oyuncudan biri Latin Amerikalı. Tabi bunun başında da Brezilyalı oyuncular olduğunu unutmayalım.
Göçmen oyuncuların takımlarda oynama oranında Batı Avrupa % 32 ile karşımıza çıkıyor. Doğu Avrupa’da ise bu oran, 2009’da % 27,2’yken 2011’de % 28,8’e yükselmiş. Latin Amerika’da 2009’dan 2011’e bu oran, % 23,3’ten % 22,7’ye gerilemiş. Arjantin gibi ülkelerden sürekli oyuncu gidişleriyle daha genç yaşta as takıma çıkartılan ve parladığında ihraç etmeye çalışan bir politikadan bahsedebiliriz. Bu oranın Afrika’da gerilediğini de ekleyelim.
Yurt dışında en fazla futbolcusu oynayan ülkelerin başında Brezilya’nın gelmesi şaşırtıcı değil. Beli ikinci sırada Fransa olması şaşırtıcı olabilir. Fransa’nın ikinci olması aslında Fransız pasaportu taşıyan Afrika ve orta Amerikalı oyunculardan kaynaklanıyor.
Batı Avrupa’da göçmen oyuncu dağılışına baktığımızda, %15.8’i Afrikalı, %15.4’ü Latin Amerikalı. Tabi burada Fransa, Hollanda, İngiltere, Portekiz, İspanya vatandaşı olup da menşei Afrika veya Latin Amerika olan oyuncular verilere dahil değil. Bu verileri yanıltmasına neden oluyor. Yoksa bu oran %30’lardan çok daha fazla olacaktır.
Kuzey Avrupa’da göçmen oyuncu dağılışında Latin Amerikalı oyuncuların oranı % 9.8 iken, Afrikalı oyuncuların oranı % 9.7. Güney Avrupa’da da Latin Amerikalı oyuncu oranı %30.7 iken, Afrikalı oranı %10.1. Tabii burada Fransa, Portekiz, İspanya, İtalya vatandaşı olup da menşei Afrikalı olan oyuncular verilere dahil değil. Bu verileri yanıltmasına neden oluyor. Yoksa bu oran daha yüksek olacaktır. Güney Avrupa’da, batı Avrupalı oyuncu oranı %16,9, orta Avrupalı oranı %20.9 bu bile transfer döngüsünü gösteriyor.
Devamı yarın
by Osman Bulugil
1 yorum:
Eski SSCB ülkeleri demişsiniz sonra da Polonya ve Macaristan'dan örnekler sunmuşsunuz. Sanırım Doğu bloğu ülkeleri diye düzeltmeniz gerekiyor.
Yorum Gönder