İlk bölümde futbolun demografisi üzerine yoğunlaşmıştık. Bu bölümde de oyuncu göçü ve porto örneği ile devam edeceğiz.
Oyuncu Göçü
Günümüz futbolunda, Latin Amerika ve Afrika’dan oyuncu göçleri ön plana çıkıyor ve bunun yönü de Avrupa oluyor. Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin en yetenekli oyuncuları Avrupa’ya gittiği için ülkelerinin liglerinde oyuncuların yaş ortalaması düşüyor ve yerli oyuncuların oranı artıyor. Bugün, Brezilya Ligi’nde yabancı oyuncu oranı %5 iken, Arjantin’de bu %10. İngiltere Premier Ligi’nde bu oran %64 iken, La liga’da %40, Bundesliga’da %49, Portekiz Ligi’nde %57 ve Serie A’da %48.
Brezilya Ligi’nde yabancı oyuncu oranının %5, Arjantin’de bu oranın %10 olması aslında, neredeyse tamamıyla yerli kaynaklara yöneldiklerini gösteriyor ve bu eğilim de endüstriyel futbol ilişkilerindeki oyuncu hareketinden bağımsız değil.
Latin Amerika’da daha küçük yaşlarda profesyonel futbola adım adan oyuncular yeteneklerini sergilemeye başladıklarında ağa takılıyorlar ve artık onlar için de bazen direk bazen de köprü diye niteleyebileceğimiz (bu yönüyle en çok Portekiz Ligi öne çıkıyor) yollarla göç başlıyor. Portekiz’in yanı sıra İspanya’da Latin Amerika’dan kaynaklanan oyuncu hareketinde önemli bir yere sahipken, Hollanda (Latin ve orta Amerika) ve Fransa da (özellikle Afrikalı oyuncuların sömürüsü) oyuncu hareketinde önemli role sahip.
Tabi bu göçü sadece, Afrika ve Latin Amerika kulüplerinden oyuncu alıp, birkaç yıl sonra da Premier Lig, La Liga veya Serie A’daki tekelleşen kulüplere satılması gibi okuyamayız. Oyuncu hareketinde bu taraf çok önemli. Fakat başka bir tarafı da, yine oyuncu hareketin parçası olan ve bulundukları Avrupa ülkesinin pasaportunu taşıyan Afrika ve Latin Amerika kökenli oyuncular oluşturuyor. Bu oyuncular genellikle bulundukları ülkede doğmuş oluyorlar ve sömürgecilik, mülteci hareketiyle ilişkili bir durum söz konusu. Bu yönüyle İngiltere ve İspanya’dan da birçok örnek verilebileceğini söyleyelim ve konumuzda örneklendirdiğimiz Fransa, Portekiz ve Hollanda’dan birkaç örnek vererek devam edelim:
Fransa Ligi’nden İngiltere Premier Lig’e transfer olan en pahalı 20 oyuncunun 15’i Afrika ve Latin Amerika kökenli oyuncular. Bu yirmi oyuncunun içinde Fransa Ligi’nde yetişen, Essien Gana, Drogba ve Cisse Fildişi Sahilleri, Anelka ve Steve Marlet Martinique, Maluda Fransız Guyanasi, Wiltord ve O. Dacourt Guadeloupe, Nasri Cezayir, El-Hadji Diouf Senegal, L.Robert Réunion, Y.Kaboul Fas menşeli oyuncular. Bu durum bile bize, endüstriyel futbolda, Fransa Ligi’nden İngiltere Premier Ligi’ne giden en pahalı yirmi oyuncunun on ikisinin sömürgecilik döneminin ilişkilerden bağımsız olmadığını gösteriyor.
Portekiz Ligi’nden İngiltere Ligi’ne transfer olmuş en pahalı 20 oyuncunun 10’u Afrika ve Latin Amerika menşeli oyuncular. Yine Portekiz Ligi’nden La Liga’ya transfer olan en pahalı 20 oyuncunun 10’u Latin Amerika ve Afrika menşeli oyuncular. Portekiz’in yanı sıra, Hollanda Ligi’nden La Liga’ya transfer olmuş en pahalı 20 oyuncunun 10’u Latin Amerika ve Afrika menşeli oyuncular.
Portekiz Ligi, ülkenin Latin Amerika’yla, oyuncu göçünün girişinde bahsettiğimiz nedenlerden ötürü var olan bağı dolayımıyla Avrupa Ligleri arasında popülaritesini artırıyor. Bunu, Porto’nun son on yıldaki transferleriyle rahatlıkla görebiliriz. Porto son on yılda, Latin Amerika’dan elli üzerinde oyuncu transfer etmiş ve La Liga, Fransa Ligi, Bundesliga, Seri A ve Premier Lig’e de otuz üzerinde oyuncu satmış. 2011 itibariyle Porto’nun kadrosunda 17 Latin Amerikalı bulunuyordu.
Portekiz’le beraber yine, Latin Amerika ülkeleriyle sömürgecilik döneminden beri bağları bulunan İspanya’da, Latin Amerikalı futbolcuların önemli bir durağını oluşturuyor. Bunun yanı sıra, Bugün Arjantin ve Brezilya’lı olup da; yurtdışında oynayan her Arjantinli iki futbolcudan biri Avrupa’da forma giyerken; Brezilyalı olup da yurtdışında oynayan her dört oyuncudan üçü Avrupa’da forma giyiyor.
Bu oyuncular gittikleri Avrupa Liglerinde yabancı oyuncu olarak, yetenekleriyle ligin izleyici sayısını ve pazarlanabilirliklerini artırıyorlar. Premier Lig, La Liga, Seri A ve Bundes Liga’da bunu görebiliyoruz. Bu göç haritası aynı zamanda, bu liglerin pazarını büyütürken, futbolda bir avuç kulübün tekelleşmesini de üretiyor ve böylece endüstriyel futbolun sömürü ilişkileri yeniden üretilmiş oluyor.
Bu liglerin tepedeki kulüplerine geçiş öncesi oyuncular Avrupa’da veya aynı ligde başka takımda oynayabiliyor. Örneğin Alexis Sanchez Barcelona’dan önce Udinese’de, Anderson Manchester United’tan önce Porto’da, Dani Alves Barcelona’dan önce Sevilla’da oynamıştı. Örnekleri çoğaltmamız mümkün. Burada, Latin Amerika’dan Avrupa’ya gelen oyuncuların, ileri kapitalistleşmiş ülkelerin tekelleşen kulüplerine giden yolda, köprü görevi gören kulüplerle Latin Amerika kulüpleri arasındaki ilişkinin, ileri kapitalistleşmiş ülkelerin tekelleşen kulüpleriyle köprü görevi gören kulüpler arasında yeniden üretildiğini vurgulamamız gerekiyor
Oyuncu hareketi birkaç uğrak yerine sahip olsa da, en yetenekli oyuncuların varışı Avrupa’daki ileri kapitalistleşmiş ülke kulüpleri oluyor. Bu kulüplerin Avrupa Kupalarında daha başarılı olmalarını sağlıyor. Diğer kulüplerle aralarındaki eşitsizlik büyüyor. İleri kapitalistleşmiş ülke kulüpleri dünyada bir anlamda insan kaynaklarını sömürüyor. Bunu da uslular arası tanınırlıkları, medya güçleri ve GOÜ’lerin kulüpleriyle kurdukları anlaşmalarla sağlıyorlar. Bu açıdan bugün futbolcu göçü, ileri kapitalistleşmiş ülke kulüplerinin tekelleşmesini üretiyor.
Porto Örneği
Portekiz Ligi’ni domine eden, küresel oyuncu hareketindeki konumundan dolayı artık neredeyse bu ligde tek başına bir tekel oluşturan (Benfica ve Sporting Lisbon katılmaya çalışsa da) ve kurduğu transfer köprüsü rolüyle endüstriyel futbolun en önemli halkalarından birisini oluşturan Porto, örneğin geçtiğimiz yıl Kleber’i A.Minero’dan 2,5 milyon Euro civarı bir bonservis karşılığında transfer etti ve önümüzdeki yıllarda Kelvin’in nasıl bir yol izleyebileceğinizi tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Danilo’yu da bu kategoriye ekleyebiliriz. Porto’nun son 10 yılda Latin Amerika’dan elli üzerinde oyuncu transfer etmiş ve La Liga, Fransa Ligi, Bundes Liga, Seri A ve Premier Lig’e de otuz üzerinde oyuncu satmış. 2011 itibariyle Porto’nun kadrosunda 24 yabancı oyuncunun 17'si Latin Amerikalı oyunculardan oluşuyordu.
Porto (veya Sevilla) gibi kulüplerin varlığı, sattıkları oyuncuları alan kulüpleri üretirken; bütçesi daha yüksek kulüplerin varlığı da, Sevilla ve Porto gibi kulüpleri ve bu kulüplerin Latin Amerika kulüpleriyle kurduğu ilişkileri üretiyor. Sevilla’nın Dani Alves’i Barcelona’ya satması (Örneğin Sevilla Dani Alves’i Brezilya ikinci lig ekiplerinden Esporte Clube Vitória’dan 450 bin avro civarı bir bonservis bedeliyle transfer etmişti, 2008’de Barcelona’ya 36 milyon avroya satmıştı) bu ilişkiyi yeniden üretirken, aynı zamanda Sevilla'nın, sattığı oyuncunun yerine yeni bir oyuncu (genellikle genç yıldız adayı) alıyor olması, Sevilla ile Barcelona arasındaki ilişkinin Sevilla ile başka kulüpler arasında yeniden üretilmesi anlamına geliyor.Porto, forveti Falcao’yu (2009-2010’da River Plate'ten 5.5 milyon euroya almıştı) 2011 ağustosunda 40 milyon euroya A. Madrid’e sattı. Burada, A. Madrid’le arasındaki ilişkinin yeni bir Falcao’yu alması için bir Latin Amerika kulübüyle ilişkiye ön ayak olduğunu görüyoruz. Falcao’yu sattığındaki rolünü bu sefer bir Latin Amerika takımı yeniden üretmiş oluyor. Burada durumu anlayabilmek için öncelikle transferde (veya futbolla ilişkili her olguda) oyuncu alan veya satan kulüplerin içsel bir ilişki içinde olduğunu ortaya koymamız gerekiyor. Kulüpler arasındaki içsel ilişkinin varlığı birbirlerini yeniden ürettiğini bize gösteriyor.
by Osman Bulugil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder