Yıl 1990'ların ortası, Ümraniye'yi bilenler için söylüyorum, son duraktan aşağı yardırıp indiğinizde oralarda Ümraniye Lisesi ve Ümraniye Lisesi'nin halı sahası bulunurdu. Biz de arada arkadaşlarla aramızda maç yapardık sahayı kiralayıp (o zamanlar para babadan gelip babaya gittiğinden para verir miydik vermez miydik bilemiyorum). "Arkası var" ifadesinin ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini o zaman öğrenmiştim. Haydarpaşa Lisesi'nde okuyan temiz bir "iyi aile çocuğu" olarak, "arka", "haraç", "okula ceketsiz gelme", "pandik atma", "eteği açıldı oğlum, yok lan tay var tayt" gibi ifadelere tamamen uzaktım. Kendimi tamamen Tortul Kayalar, Hıttin Savaşı'nın sonuçları, Doğu Anadolu Bölgesi'nde hayvancılık gibi bilgilere verdiğimden bu tür işlerle uğraşmıyordum. Bu karakterim futbol sahasında da aynıydı. Rakibe sert gitmez, çalıma gitmez, kolektif oyunu düşünür, atmaktan çok attırırdım, iyi de orta keserdim şimdi allahı var, ne de olsa Cevat Prekazi'yi izleyerek büyüdük. Bir gün Ümraniye Lisesi'ndeki bu maçlardan birisi sırasında kale sırası bende olduğu için kaleye geçtim. O sırada bizim kalenin olduğu tarafta, saha tellerinin dışında bir ufaklık bitti. "Bitti" diyorum, çünkü "yerden bitme" terimi ancak bu kadar hakkı verilerek yaşatılabilir. Gördüğüm Stevie Griffin'den hallice, kafa aynen onun gibi kel, mahalle arasında "lan koysam bi tane ölücen, adam sayıp hapse atıcaklar lan....." muamelesine maruz kalan bir yaratıktı. Bu yaratık, tellerin alt tarafından elini uzatıp kale arkasındaki montları dışarı çekmeye çalıştı. Çalışkan Ahmet karakterinde ben de yapılacak en doğru şeyi yapıp montları geri çektim. Bizimki bu hareket üzerine anneme yapacağı muamele ile ilgili vaatler verdikten sonra uzaklaştı, ben de konsantre olamadım zira o sırada rakip takım kaleme geliyordu.
Yaklaşık 5 dakika sonra, bu bizim cengaver arkasında bir grup çam yarmasıyla içeriye girdi. Oyun o anda durdu. Grup sakin adımlarla bana doğru geliyordu ki ben henüz kaderimi çakamamıştım. Lakin etraftaki arkadaşlarımda benden bir uzaklaşma, hatta olay yerinden kaçızlama gördüm. Yanıma vardıklarında, bu bizim Gollum, "içeri giremeyeceğimi mi sanıyorsun lan göt" deyip zıplayarak (evet dostlar yüzüme vurabilmesi için elini kaldırması yetmiyor zıplaması gerekiyordu, böyle bir mahlukattı) bana bir tokat attı, sonra da yarmalarıyla çekip gitti. Arka kavramını o gün öğrenmiştim, zira olayın detaylarını şaşkınlığım sırasında arkadaşlarım anlatmış, ucuz kurtardığımı, ona bulaşan geçmişteki nice temiz çocuğun defterinin dürüldüğü, haraca bağlandığı konusundaki efsaneleri ve hatta kendisinin Ümraniye'deki diğer "arkası olanlarla" yeğenlik bağlantısı olduğunu öğrenmiştim. Sanki bahsettikleri yer Ümraniye değil, Bogota Uyuşturucu Kartel organizasyonuydu pezevenklerin. Maç bitti, ben de süklüm püklüm eve geldim ve o gün "arkası var" lafının ne olduğunu öğrendim.
Pazar günü bir mani olmazsa, Wembley'deki İngiltere Lig Kupası finaline canlı tanık edeceğiz. 51 yıl sonra dördüncü kademeden finale gelen Bradford'un İrlandalı defans oyuncusu 20 yaşındaki Carl McHugh, doğduğu kent Donegal'den 111 tane tanıdığını Wembley'e çağırmış. Akraba, çocukluk arkadaşı, mahalle bakkalı, keçi peynirini satan çiftçi, Guinness dolduran barmen, kim gelebiliyorsa ayarlamış işlerini ve resmen 111 tane adam sırf onu izlemek için Londra'ya geliyor. Yarı finaldeki Aston Villa maçlarında rakip kaleye bir de gol bırakan McHugh Birmingham'daki rövanş maçından sonra da sahada Donegal bayrağı ile tur atmıştı (yukarıda). Maç yazısını gelecek hafta okuyabilirsiniz.
2 yorum:
hani sen mektep-i sultani'dendin?
devamsızlıktan kaldım
Yorum Gönder