11 Şubat 2013 Pazartesi

ÖZGÜRLÜK


Özgürlük nedir?

Bir işi bırakma kararıdır.

Marcel Proust’un dediği gibi “Gerçek yolculuk yeni kıtaları aramakla değil yeni gözlerle mümkün olur.”

Özgürlük, çocukluk hayallerinin gerçekleşebileceğine inanmaktır.

Özgürlük, yakanı hiç bırakmayan hayallere sonunda teslim olmaktır.

Hayallerinin sana ödeteceği bedele hazır olmaktır.

Özgürlük, kabulleniştir. Bu hayatın bedel ödetmeden hiçbir güzelliği sana sunmadığını anlamanın huzurudur. Böyle bir düşünce ile huzur kelimesi nasıl bir arada olur? Çaresizsen olur. Ancak çaresizsen. Dünyanın başka ülkelerinde insanlar yılın 6 ayı sadece bulaşıkçılık yaparak hayatlarını kazanıp* kalan altı ayda dünyayı gezebilirken ben burada ünvanımla, ülke ortalamasının epey üstünde gelirimle bi bok yiyemiyorsam, yani “gelişmekte” olan ülke vatandaşıysam ve prangalarıma, aç kalmadığım için şükretmekten başka çarem yoksa, kölelikten kurtulmak için katlanacağım açlık, umutsuzluk, çaresizlik de buyursun gelsindir, hoşgelsindir. En nihayetinde “nereye gidersem gideyim, gökyüzü benimdir”…

Çocukluğumdan beri bana şimarık derler. Öyleyim belki gerçekten. Daha hala tanıdığım insanlar “o kadar gezdin, kimse senin gibi yaşamıyor, yaşayamıyor, hala ne istiyorsun” diye soruyorlar.

Anlatamıyorsun ki “ben size soruyor muyum sizin eviniz arabanız var ama benim hiçbir mülküm yok, elimde sadece gezilerime dair anılarım var ve bunlar para etmiyor” diye… anlatamayacağım da.

Özgürlük, dünya böyle iğrenç, eşitliksiz bir yer olduğu müddetçe rahat uyuyamayacağını bilecek kadar vicdanlı olmaktır. Özgürlük vicdan sahibi olmaktır.

Özgürlük karşılıksız iyilik yapmaktır. Ama böylesi bir dünyada iyiliğinize “bak ben sana karşılıksız iyilik yapıyorum ve senden tek bir isteğim var, sen de birine, sırf bu dünyada hala birilerinin karşılıksızca iyi olabildiğini hatırlatabilmek adına, bir iyilik yapacaksın ve iyiliğimin karşılığında senden sadece bunu istiyorum” diyecek kadar ne istediğini bilmektir.

Özgürlük, sonradan görme zenginlerin arasında, iş gereği yaşamak zorunda kaldığında, afili kıyafetlerinin içinde, astları kimse sallamazken ve hatta hor görürken onlarla yemeğe çıkıp dönercide tabure üstünde yemek yiyerek tüm üstlerinin kınayan bakışları arasında sıradan, halktan olabilmektir. Özgürlük, insanların bakış açısını değiştirmektir. Birbirinden çalacağın ekmek yokken, sırf ortam rekabetçi diye birbirinin azına sıçan rekabetçi köpeklerin arasında, tüm stresine rağmen astlarına insan gibi davranabilmek, onlara en iyi düzeyde öğretmenlik, koçluk yapmaktır. Bunlar örnek sadece. Demem o ki özgürlük, boğulduğun bir ortamda bile hala vicdanlı kalabilmektir. Tavrınla, duruşunla örnek olabilmek ve hatta iğrenç bir iş ortamını, kendi menfaatinden fedakarlıkta bulunarak, ısrarla böyle durarak daha huzurlu bir ortama çevirebilmektir.

Sahi özgürlük nedir? Yani sizce? Nedir?

*Bu lafın hastasıyım. Nasıl yani? Hayatımız çalışarak kazanacağımız bir hak mıdır? Çalışmazsak bir hayatımız olmaz yani ölü mü oluruz? Yoksa ortalama bir gelir düzeyinin altında yaşayanların aslında yaşamadığını mı düşünüyoruz? Her iki cevap da bana şu soruyu sordurtuyor: İnsanlık bu kadar içler acısı bir haldeyse bizi hayvandan, vahşi doğadan üstün kılan nedir? Bir dizide bir anne çocuklarına şöyle diyordu “Yavrularım siz nasıl buzağı doğmadınız, babanız bu kadar öküzken?”. İnsanlık buzağı mı aslında?

by Gand

11 yorum:

hakuna dedi ki...

Selam Gand, bir süredir takip ediyorum yazılarını.. Okudukça ne kadar benzer hayatlar yaşadığımızı görüyorum...
Ben de bankacıyım,
Benim de etrafım, dünyayı "para, mülk, makam, ünvan" zanneden insan yığınlarıyla çevrili..
Bu yazında belirttiğin duruma çok benzer şekilde "Gez-gez nereye kadar Alpercim, artık bi ev al, araba al, sonra çok pişman olursun bak" diye öğüt veren modern Sokrates'lar var etrafımda benimde...
Ya da "Tanzanya'da napıcaksın, insan bi Paris'e gider, New York'a gider" diye akıl veren ama daha Kapadokya'yı, Nemrut'u, Mardin'i görmemiş BMW, Mercedes sahipleri var..
Veya "Sri Lanka'dan da Patagonya'ya geçersin artık Alper puhehehe!" diye espri yaptığını zannedip "sen bi Hindistan'ı göster önce haritada" dediğimde "o kadarda değil kardeşim, gitmesek de biliyoruz yani" diye Tayland'ı gösteren, işine 2,5 saat mesafedeki 90 m2’lik evine 500.000 USD ödemiş, ama arkadaşlarıyla Taksim'e çıkıp bi rakı içmeyeli bir yıl olmuş modellerde çok var...
Dünyaya bu kadar uzak insanlarla aynı ortamda çalışmak, aynı yerde yemek yemek hatta aynı ortamdaki havayı solumak bile darlıyor bazen beni... Nefes alamayacak gibi oluyorum... Büyük bir karamsalık kaplıyor sonra içimi...
Dünyaya aynı yerden baktığım arkadaşlarla konuşmak iyi geliyor böyle durumlarda... Düz arkadaştan bahsetmiyorum, onlardan var istemediğim kadar... Olaylardan bağımsız şekilde hayattan ve dünyadan konuşabileceğim bir iki tane arkadaşım var çok şükür... Bi de gitmek iyi geliyor bu durumlarda... Uzaklara gitmek... Hele fakir ama mutlu ülkelere gitmek ilaç gibi geliyor... Maskesiz, yalansız dolansız iki hafta kendime getiriyor beni... Ardından dönüyorum ve aynı cycle baştan başlıyor bankada... Para hırsıyla kendini kaybetmiş insanların karşısındakini bitirmek uğruna verdiği gladyatör savaşları... Sonunda kazanacağı paranın, alacağı evin, çocuğunu göndereceği özel okulun kendisine nasıl bir mutluluk verdiğini çözemediğim ve hiç bir zaman da çözemiyeceğim insan güruhlarıyla yapmacık muhabbetler... Sonra tekrar sıkılmaya başlama dönemi.. Daralma ve nefes alamama dönemi ve ardından gidecek yeni bir yer arama dönemi başlıyor benim için... Ama bu sefer daha uzağa gitmeliyim diyorum.. Daha fazla nefes için, daha uzağa...

Yazı için teşekkürler, eline sağlık.. Haftaya güzel başladım senin sayende...

(www.aslangibisavas.com adresimde Futbol ve Galatasaray yazıyorum kendi çapımda bende..)

Sevgiler.

Playful Penguin dedi ki...

Daha güzel ve rahat bir hayat yaşayabilmek için hayal kurmaktır.

Flying Dutchman dedi ki...

Özgürlük bu yazıda nefret edildiği ifade edilen insanların o yaptıklarını da yapabilme hakkına sahip olmalarıdır aynı zamanda. Özgürlük denen şeyin kademesi olmaz. Özgürlük kelimesinin içindeki "kendi iradesine göre davranmak" ise eğer anlam, bu nefret edilen "sonradan görme zenginlerin" daha fazla özgür oldukları anlamına gelir çünkü bu grubun iradesine göre davranma imkanı daha fazladır. Yok eğer "liberty", "freedom" kelimelerinden gelen herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma ise günümüz toplumunda kimse hayal ettiği kadar özgür değildir. 1. anlamı üzerine bir "sonradan görme zengin" de oturup bu yazıya cevap olarak gayet taraftar toplayan bir yazı yazabilir. Tartışmayı, orta yolu bulmayı (ortayolcu olmayı değil) bilenler ise genelde 2. evrensel anlamını kabul ederler ki orada da söylediğim gibi kimse özgür değildir hayal ettiği kadar.

Gand dedi ki...

@hakuna
sizin de yorumlarınız bana iyi geldi.
mutlu ve fakir ülkeler? hangileri onlar? biraz daha açar mısınız? hakkaten merak ettim, gidecek yollar varmış, bileyim ve yeni rotalar açayım kendime :)
bu arada ilginizi çeker belki:
http://vliegendenederlander.blogspot.com/search/label/T%C3%BCrkiye

@pp
daha güzel ve rahat bir hayatın komünlerde varolabileceğini düşünüyorum.

@fd
dediğini anlıyorum da so what?

adevin dedi ki...

benim takıldığım iki şey var: "Anlatamıyorsun ki 'ben size soruyor muyum sizin eviniz arabanız var ama benim hiçbir mülküm yok, elimde sadece gezilerime dair anılarım var ve bunlar para etmiyor' diye… anlatamayacağım da."

yani hem gezip hem de mülk sahibi olmak mıdır amaç?

ikincisi: "Ben de bankacıyım..." ifadesi. yani meslek o kadar içselleştirilmiş ki, "bir bankada çalışıyorum" denemiyor. ama stres atmak, gaz çıkarmak için gidilen yoksul ülkelere bakıp, hallere şükretmelerle günahlar çıkarılıyor. imkanı olsa bile paris'e gitmeyi tercih etmeme lüksünün dışavurumu ile insan yığınlarından ne farkımız kalıyor?

Flying Dutchman dedi ki...

@Gand

yazının ilk cümlesindeki soruya düşündüğüm cevabı verdim o kadar, illa bir what olması gerekmiyor

hakuna dedi ki...

@gand
Gördüklerim içerisinde en sevdiğim yerler Tanzanya, Etiyopya ve Sri Lanka oldu... Afrika'ya gidip aklı orda kalan insanlar için İngilizlerin bir deyimi var "African Sickness" diye.. Galiba bana da bulaştı... Tüm kıtayı gezesim var..
Dini açıdan ayrım yapmak istemem ama Budist-Hindu insanlar genel anlamda diğer dinlerin insanlarından daha iyi gibi geliyor bana... Tayland ve Sri Lanka'yı da çok sevdim o açıdan.. Doğası, tarihi vs. bir yana güzel insanların ülkeleri güzel oluyor zaten.

@adevin
Bankacılarla nasıl bir sıkıntı yaşadın bilmiyorum ama "bankacı"ysan "bankacı"sındır, bunun içselleştirmeyle, dışavurumla ilgisi yok...
Tamircinin kendisine "tamirci" demesi, işçinin işçiyim demesi gibi birşey yani... Arçelik fabrikasında çalışan işçi kendisine "Beyaz eşya sektöründeyim" demesi ne kadar saçma olursa bankacının da kendisine "özel bir bankada çalışıyorum" demesi saçmadır bence... Çok önemli bir konu da değil ayrıca... Senin için sorunsa "adını sen koy" farketmez benim için..
Benim bu yazımdan senin anladığın şey, yoksul ülkelere gidip "Allahım ne şanslıyım, çok şükür halime" deyip geri gelmek ise zaten konuşacak çok birşey yok aslında...
Ya ben derdimi anlatamamışım, ya da sen konuyu tersinden anlamışsın...

adevin dedi ki...

@hakuna

sanırım sorun bende, çok kısa ve kötü yazmışım anlatmak istediklerimi. o sebeple de sanki size saldırmış gibi olmuşum. ben sizi anladım, sadece bunu anlatmanın daha ayrıksı yolları olabilir mi, kullanılan dil ne kadar önemli gibi soruları paylaşmak istedim...

Del Piero dedi ki...

özgürlük, kendi iradesini kullanarak kişinin hoşlandığı bildiği gibi yaşamasıdır. tabi başkasının özgürlük alanını ihlal etmeden. isterse paraya mala mülke tapar, hatta tanrısı arabası bile olabilir, isterse de tüm maddiyattan arınıp toplumun kendisine verdiği rolleri reddederek dağa tuşa vurmasıdır. özgürlük biz gibi olmayanı hakir görmek, zavallı insan yığını, ıyyy böcek gibi yaftalamak değil ama..

Gand dedi ki...

@herkes

üslubumun saldırgan olduğunu duyuyorum sıklıkla. öyledir, doğrudur. ben şimdi bu üsluba, sırf eleştiriliyor diye müdahale etmeye kalksam bu sefer de political correctness dediğimiz iki yüzlü hale bürünmekten korkarım.

yani birilerinin canı sıkılıyorsa üslübumdan ötürü, buyursunlar bana küfretsinler. açıkçası bu ülkenin böyle "medeni" tartışmalara ihtiyaç duyduğu kadar iç dökmeye de aç olduğunu düşünüyorum.

ne kendi aklımın akışına dur diyebileceğim ne de bana küfredenlerin önüne set çekeceğim. zaten alıştım, lafı bi tarafından anlayıp haketmediğim sözler işitmeye ve hiiiç takılmıyorum artık. (sanırım :) buna da söz vermeyeyim :) yanar döner bi insanım işte, ne yaparsın...)

herkes buyursun, canı ne istiyorsa yazsın. biraz rahatlar ve trafikte birbirimize sataşmayız belki bu sayede...

Sosyal_FB dedi ki...

Bunlar "özgürlük" değil, güzel insanlık.

Özgürlük diye bir şey yok.

Her yerde olacağı tutsa da bu memlekette olmazdı.

Hoş, dünyayı güzelliğin kurtaracağı yok; belki özgürlük kurtarırdı ama zaten hep top 70 - 80 sene yaşayacağımız için ona da ihtimal vermiyorum.

Güzel insan olmak yeter. Gerisi rahvan da gitse olur.