18 Mart 2013 Pazartesi

AKDENİZ:GÜNEY- KUZEY İTALYA GÖÇLER VE FUTBOL























Blogun devamlı destekçilerinden Osman Bulugil bizi futbolun coğrafi dağılımı ve bölgesel farklılıkları üzerine bir yazı ile selamlıyor....

-------------------------

Bu yazıda öncelikle Kuzey ve Güney diye bir kavramsallaştırmada, coğrafi prensiplerin etkisi göz önüne alınmakla beraber; temel belirleyici politik-ekonomik dönüşümler ve buna bağlı olarak da göç olgusu işlenecektir.

Sadece coğrafi prensiplere dayalı bir algılama, öncelikle sınırları meydana getirecektir. Bu da kuzeyin içindeki güneyi, güneyin içindeki kuzeyi görmemizi engelleyecektir. Temel dayanağımız sosyo-ekonomik süreçlerin etkisiyle yaşanan hareket olacak. Bu hareket üzerinden İtalya’nın analizini Akdeniz’le bütünleştirmeye çalışacağız ve son olarak bu hareketin İtalya futboldaki görünümlerini ele alacağız.

Akdeniz ve Futbol

Kısaca Akdeniz’le başlayalım. Akdeniz’i tek bir uygarlık olarak ele almak yetersiz kalıyor. Birbiri üzerine yığılmış uygarlıklar bütünü diyebiliriz: Akdeniz, gemiler hareket ederken, üzüm hasadını yapan veya sürülerini yaylaya çıkaran köylülerin eşlik ettiği bir türküdür kulaklarda… Barselona’dan İstanbul’a; Sicilya’dan Pireneler’deki yaylalara; İber Yarım Adası’ndaki çobandan Giritli balıkçıya kadar… İnsanlığın tarih boyunca tam da egemenliğini kurduğunu düşündüğü yerde, aslında hiç de egemen olamadığı bir coğrafya Akdeniz.
Uygarlıklar bütünü Akdeniz’in bugünkü fotoğrafı pek de hoş değil. Kuzeylilerin koşa koşa geldikleri Akdeniz’de, turizmlerinin/tüketimlerinin nesnesi olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Akdeniz tarzı yaşama, bir gerçeğe katılır gibi katılmadıkları ve tatilleri biter bitmez düzenli bir biçimde döndükleri kuzeydeki (artık fosil haline gelmiş yaşamları ve parayla satın alınan yazların sahte yaşamı) yaşamları… Bu noktada bugün endüstriyel futbolun seyircisinin de futbol turisti olduğunu söyleyebiliriz. Braudel’in bahsettiği kuzeyli turistin Akdeniz’i istilasının stadyumlardaki hali, bugünün futbol seyircileri…

Bugünün seyircileri de artık, işçi sınıfının elinden kayıp giden stadyumların istilacıları… Futbol turistleri de, stadyumların istilacıları olarak var olmaya başladıklarından beri sahadaki oyun artık başka bir şeye karşılık geliyor: Futbol turistinin fosil haline gelmiş yaşamlarında, oyuna -bir gerçeğe- katılmaktan öte, oyunun parayla satın alınmış sahte yaşamlarının bir parçası haline dönüşmesi…

İtalya: Akdeniz’de Bir Göç Hikâyesi

Akdeniz tarih boyu önemli göçlere sahne olmuş, olmaya da devam ediyor. Bu noktada İtalya’da 20. yy daki göçlere dikkat çekmek adına Braudel’den yapacağı alıntı anlamlı olsa gerek:

(…)Hem Amerika’nın hem de faşizmin uyguladığı kısıtlamaların, öte yandan 1930’lardaki ekonomik krizin etkisiyle göç hareketi yavaşladı, neredeyse durdu. Savaştan sonraysa daha da şiddetli olarak, Kanada ve ABD’den çok İsviçre ve Almanya’ya yönelerek yeniden başladı: 1960 yılına doğru endüstrileşmiş Avrupa’da el emekçisi gönderen ülkelerin başında yine İtalya vardı. Fakat gerçekleşen ‘ekonomik mucize’ ile birlikte neredeyse geleneksel hale gelen bu göçün yerini daha şiddetli ve birincisine rakip ikinci bir göç aldı; bu kez söz konusu olan göç ülke içine, Kuzey İtalya’ya, Lombardiya’ya ve Piemonte bölgelerindeki kentlere ve fabrikalara doğru yapılıyordu; hatta Güneyliler, Kuzey’deki köylüler tarafından terk edilen verimli topraklara yerleşiyorlardı. Yirmi yıl içinde (1951-71) Güney’den ayrılan kadın erkek yirmi bir milyon insandan yalnızca bir milyonu yurtdışına çıktı” .

Artık Kuzey’in kent çeperlerini ‘getto’lar sarıyor; sosyal bilimcilere, kriminoloji uzmanlarına yeni ‘işler/inceleme alanları’ ortaya çıkıyordu. Faşist pratiklerle örülen ötekileştirme ağı, Güneyli insanları her gün, güneydeki yaşamalarıyla (Akdeniz tarzı yaşam diyelim) başlayan bir aşağılama mekanizmasına dahil ediyor, her suçun zanlısı ilan ediyor, hatta suç kavramsal düzeneğinin Güneyli insanların yaşantılarıyla bağdaştıran bir ırkçılıkla, burjuvazinin o ‘steril’ semtlerinden insanları kovuyorlardı. Göçün bir hareketlilik, (çevirim de diyebiliriz) olduğunu unutmadan Sicilya’da Kuzey’e göç eden insanlardan, boşalan kırlara da çalıştırılmak üzere (daha ucuz işgücüyle) Tunus’tan işçiler getiriliyordu.

Hemen bütün Akdeniz’de benzer örneklerine rastlayabileceğimiz ‘kriz’, Türkiye’de, 1950’lerde başlayan kırlardaki yapısal dönüşümün, 1960’lardaki başlayan göç hareketini anımsatıyor (Ordunun üç binin üzerine köy ve köy altı yerleşme boşalttığını unutmayalım). Bugün artık Akdeniz’de aynı bağımlığının iki yüzü karşımıza çıkıyor: Güneşi ve işgücü…

Bugün Akdeniz’de üniter devletlerin baskısı altındaki halklar, uygarlık gramerinde Akdeniz tarzı yaşamın temel dinamiğiyle direniyor: Özerklik. Katalonya, Sicilya, öteki Akdeniz’in Kürdistan’ı… Ulus devletler Akdeniz’de boğulmaya başladı bile… Fransızları hatırlayalım: Cezayir’de giriştikleri sömürgecilikten sonra, şimdi Fransız kentlerinde belki de birer direniş odağı haline gelen Cezayir nüfusu… Bu yönüyle 2006 Dünya Kupası Finali’nde ‘oyundan’ atılan Zidane’nin, sahadan çıkarken, yanında geçtiği kupaya bakmaya bile tenezzül etmemesini bu düzlemde düşünmek gerek…

Barcelona - Real Madrid maçında Katalan taraftarlarının afişi…

















Irkçılığın futboldaki görüngülerine karşı en başta gelen direniş odaklarından birisini oluşturmaya devam ediyor Akdeniz… Ne kadar farklı yönelimleri, iktidara eklemlenenleri görsek de, Akdeniz’de futbol en önemli mücadele alanlarından birisi ve hareket her geçen gün, iktidarın kolonlarını sallıyor.

Kuzey’in Futbolu, Güney’in Futbolu

İtalya’da futbol, toplumdaki iktidar ilişkileri ağından farklı bir düzlemde değil. Kuzey’in patronalarının kulüpleri, Güney’in kriminolojinin kavramsal düzeneğiyle meşrulaştırmaya çalıştıkları küçük, ‘mafyanın’ elinde olan, holigan taraftarlara sahip kulüpler… Futbol, İtalya için anlattığımız göçün, ötekileştirmenin, sömürünün tam da göbeğinde yer alıyor. Bu noktada tespitimizi açabilmek adına Negri’nin kapısını çalalım:
Eskiden Kuzey’in büyük kulüpleri karşısında Güney’in kulüpleri vardı: Palermo, Cagliari,  Bari Lecce, Avellino. Özellikle de Napoli. Yalnızca yerel büyük kulüpler değildi bunlar, Güney’in bütünleşmesinin en önemli sembolleriydiler. İtalya’nın birliği için futbol Garibaldi’den fazlasını yapmıştır! Ve iç göç yoğunlaştıkça güney’in taraftarları Kuzey’in büyük takımlarının müttefiki oldular.”
























Bugün İtalya futbolunda Güney’in sözü yok. Göçün yarattığı etkiler, Kuzey’deki Güney’in içinde var olan insanların ötekileştirilmesine ve böylelikle dönüştürülmesine karşılık geliyor. Güneyin var olma savaşında, Maradona’yı selamlarken, Napoli’ye ayrı bir parantez açalım. 2010/2011 sezonunda son haftalardaki kayıplar olmasa şampiyon olmaları içten bile değildi. 2011/2012 sezonunda da Ligi beşinci bitirdiler. Kadrolarında Hamsik, Cavani, Pandev gibi ofansif futbolun önemli oyuncuları mevcut. İtalya Ligi’nde Milan, Juventus ve İnter gibi hem masa başı hem de saha içi ayak oyunlarını iyi bilen tekelleşmiş kulüplere karşı durabilme şansı az gözüküyor ama kaybetmesi de imkânsız! Napoli, İtalya Ligi’nde pek de rastlamadığımız (Palermo hariç) futbol oynamaya yönelik bir oyun sergiliyor. 2012/2013 sezonunda 20 takımlı İtalya Ligi’nde, 17 takım kuzeyden. Güney’li üç kulüp Napoli, Palermo, Cagliari Seri A’da yer alıyor. 17 Kuzeyli içinde de Milan, İnter ve Juventus tekelleşmesi ve onlara eklemlenmeye çalışan küçük kardeşleri Roma… Örneğin, İtalya'da FDL’nin fesih sürecinde Berlusconi’nin bilet fiyatlarını arttırma politikasını hatırlayalım. Tekelleşen kulüplerde direniş çok kolay olmayacak. Kuzey’deki güneyli, Livorno tribünleri direniyor. Apolitikleştirmek için hemen her yola başvurdukları taraftar, Kuzey’in İtalya’sında şimdilik sessiz ve ‘holigan’ kavramsallaştırması içine hapsedilmeye çalışılıyor. Fakat buradan çıkacak bir politik özne de, Kuzey’in İtalya’sını Kolezyum’la beraber başlarına yıkacak.

by Osman Bulugil

3 yorum:

dchetin dedi ki...

Buyuk bir umutla okumaya basladigim yazi malesef cok sey anlatma derdine dusup asil meseleyi de aktaramamis. Ayrica 'Guney'in simdilerde Avrupa olceginde 'Kuzey'e karsi gostermeye basladigi dayanismayi da ozerkligi selamlamak adina pas gecmis.

Daha kucuk parcalar halinde, daha uzun bir sekilde konusmak lazim bunlari.

Yazinin sonunda 'e yani?' sorusundan baska bir sey kalmadi aklimda.

Bir de '...kayıplar olmasa şampiyon olmaları içten bile değildi' derken dogrusu '... isten bile degildi' olacak.

Saygilar.

konverzasyon dedi ki...

edebiyat dersleri sınavlarında yazacak satır bulamıyorum.. böyle afilli ama içi boş şeylerle 3yaprak yazmalı ki geçebilelim sınavlardan. sen olsan kesin fakülte birinciliğine oynardın bu dille

Unknown dedi ki...

Bir güney takımı olarak bkz. Catania

Yazıda adı geçen diğer 3 güneyli takımdan daha da güneyde yer alan Catania'nın unutulmaması gerekirdi. Yazının geneline katılmakla beraber, mesaj kaygısı giriş bölümünden sonra yoğunlaşmaya başlamış, bunun yerine kuzey-güney farkı insan profili üzerinden yola çıkılarak daha verimli bir şekilde futbola yönlendirilebilirdi. Ayrıca bahsedilen kuzey-güney ve veya bizde olduğu gibi doğu-batı farklılıkları sadece İtalya ile de sınırlı değil Akdeniz ülkelerinde. Herkesin de bildigi gibi Fransa bu konuda İtalya ile birlikte başı çekse de Dalmaçya takımlarının finansal açıdan can çekiştiği bir dönemde iki Zagreb (Mamic) takımının ligi domine ettiği Hırvatistan da tez için mantıklı bir örnek olabilir.

Saygılarımla