Lisede Erkan vardı bizim sınıfta uzun boylu. Allah boy vermiş gerisini koyvermiş modunda adam değildi ama, (o moddaki ortaokul sınıf arkadaşım için bkz. Mehmet Kurt), dersleri de zehir gibiydi. Herkesin çözmek için 3 saat uğraştığı Türev, Integral sorularını çözer, sonra da "beyler değer verin şuna, teori yapmayın değer verin, üniversite sınavı çoktan seçmeli verin değeri çıkın işin içinden" derdi. Tabii benim gibi lisede matematik notları 0 ile 1 arasında değişen, "hocam verilenleri yazsam kaç puan alırım?" gibi sorularla haşır neşir olan bir adam için bırakın değer vermeyi, türevi, integrali, fonksiyondan sonrası matematik David Lynch filmleri gibiydi, 8 kere okusam da "limit niye 0'dan 1'e gidiyor arkadaş?, ver bana Mohaç Meydan Muharebesini, ver Tecahül-i Arif sanatını ezberleyeyim" modundaydım. Yıl muhtemelen ya 1996 ya 1997, Efes'in önce Koraç Kupası'nda sonra Euroleague'de başarıdan başarıya koştuğu daha sonra da Delaney Rudd'ın bir Final Four eşiğinde orta sahadan attığı üçlükle bizi kahrettiği yıllar. Bunun hikayesini de ayrıca bir seride yazmıştık. Anlatacağım hikaye Koraç Kupası sezonundan olduğu için 1996 elbet. Efes kupanın çeyrek finalinde Fenerbahçe ile eşleşmiş. O zamanlar Efes'li olmak modaydı, basketboldan az buçuk çakan herkes rezil olmasın diye Efes'i tutar, çirkin kızlar da gıcığına Ülkerspor'a gönül verirdi. İşte bu Erkan bir gün sınıfta herkes moda olduğu üzere "futbolda Galatasaraylı, baskette Efesliyim hocam?", "futbolu sevmem ama Efes'i tutuyorum" lafları arasında sıra buna gelince "sporun her dalında Fenerbahçeliyim hocam" diyerek tam bir Fenerbahçe faşisti olduğunu herkese göstermişti.
Ne diyorduk çeyrek final. Efes ilk maçı 28 sayı farkla kazandı ki bu maçta Petar Naumoski afedersiniz, Altar Tunçkol'u tavşana çevirmiş, hatta Murat Murathanoğlu'nun ağzından "Naumoskiii cross-over dribble ile sıyrıldı" lafını duyan ben "ya Rab ya Muhammed, ya erenler" diye duaya oturmuştum. İkinci maçta ise Fenerbahçe maça yine afedersiniz hayvan gibi başlamış ve farkı açarak biz çakma Efeslileri korkutmuştu. Neyse ki Erdal Koşan sahneye çıktı ve Efes 18 sayı farkla mağlup olsa da turu geçti ve Teamsystem Bologna'nın rakibi oldu. İşte o 2.maça gitmek bizim arkadaşlar arasında bir hedefti. Zira madem Efesliydik, o maça gidecek ve futbolun kokuşmuş ortamından kurtularak elit bir basketbol atmosferinde hem hidayete erecek hem de o zamanlar bizim lisede kız tavlama aracı olan "basketbol maçlarına gitme" fonksiyonunu da kullanacaktık.
Hatırlıyorum, o ocak ayında kar fena bastırmış yerler buz tutmuştu. Ben eve İsmet Badem'in "biz basketbolu seviyoruz" sloganını sayıklayarak gelmiş, anne-babaya "ev halkı ben çarşamba Efes maçına gidiyorum" demiş, babamın da o içimdeki sevinci, o Efes tutkusunu ve kız tavlama sevdasını hiçe sayan vurdumduymazlığı ile "nereye gidiyorsun, gitme yok" demesiyle bir anda yıkılmıştım. Hayatımda evden kaçmayı ilk kez o zaman düşündüm, planı kurmuştum ama sonraki hafta harçlık lazım olunca ne bok yiyeceğimi bilemediğimden maça gitmedim. Anlaştığımız arkadaşların hepsi maça gitti ve ben de sanırım o günkü inat yüzünden Efes'e bağlanmış oldum. Stefanel maçı için Abdi İpekçi önünde -5 derecede 8 saat beklemek ancak böyle açıklanabilir.
Biz o günlerde evden Zeytinburnu'na gidemezdik ama herkesin kaderi öyle değil. Polonyalı Magdalena Warszawska, 11 Mayısta Lech Poznan-Widzew Lodz maçıyla bir yolculuğa çıkıyor. Tam 2 yıl sürecek ve dünya üzerinde 100 maçı izleyeceği bir yolculuğa. 27 yaşında bir kadın taraftar olarak bunu yapması hem çok rastlanır bir durum değil hem de birçok futbol sevdalısının hayalinde olan bir şeyi gerçekleştiriyor. Kendi anlattığına göre 1992 Avrupa Şampiyonası sırasında (o sırada 7 yaşında oluyor), tüm kız arkadaşları bebeklerle oynarken o televizyon başındaymış. 100 gün boyunca çizeceği yol aşağıda. Umarım Türkiye'den geçerken, (bunu söylemeyi içim elvermiyor ama) kazasız belasız geçer ve geçmişteki bazı yolgezer kadınlara benzemez sonu.
6 yorum:
yazılarınızı her zaman beğeniyorum, ancak bir arkadaşınızın sporun her dalında taraftarı olduğu kulübü tutması ne zamandan beri faşistlik oldu? sizin gibi, dünyanın bir çok yöresinden futbol,taraftarlık, yönetim vs gibi bir çok konu hakkında yazılar yazan birinin bu şekilde yazmasına üzüldüm. galatasaraylı olmanızla ilgisi yoktur umarım. herkese faşist damgası yatıştırmak moda oldu, kelimenin anlamını yitirmesine yol açtı.
Galatasaraylı olmamla ilgili değil o paragrafların esprili bir dille yazılması ile ilgisi var, zaten illa ciddiye almak istiyorsanız, aslında o adamın yaptığının daha doğru olduğu yazıdan anlaşılıyor zaten, hatta bunu açıklamam bile bu yazının keyfini kaçırıyor ya neyse...
ters-olumlama olmuş yani -asıl olması gerken bana göre bu- demektense f.d jargonunda böyle yazmış. zaten ''ota boka faşist deme'' mevzusuda aynı anda eleştrilmiş olmuş.
ama ne yalan söyliğim bende ilkden cümleyi cözemedim (zati hızlı okuyanların en kötü huyu olan-okumaz uydurru olanlardanım)ne alak dur diye 3 kez okudum. o değilde ben hala baskette efes'i tuttarım..doğma büyüme kadıköylüyüz ailden sadece 2 kez fener macına gittim..onda da pişman oldum. haketen basketbol ile futbolun jargonu aynı değil:)
ama asıl konu hanımkızımızın turu..tam tarihlere bakmadım ama pasifik turunda denk gelebiliriz..ayrıca taktirler..
not:yeni başlayan rock müziğinin tavan arası hikayeleri icinde baya birikmişim var..uygun olursa konuları ve tam detayı olmasada ana başlıklarıyla bir ara mail atmak isterim..
seriye aslinda bu blogdaki her yaziya katkiya sonuna kadar acigiz
koskoca efes'in evde kalmış kızları diye şarkıyı ben hep sana bakarak mı söyledim lan yıllarca?
biz efes'li elit kesim olarak o sırada arkada kanepe yiyoruzdur
Yorum Gönder