28 Mayıs 2013 Salı

2012-13 SEZONUNUN ÖĞRETTİĞİ 3 ŞEY






















2013’ün başında sahalarda görmek istediğimiz 3 şeyi yazmıştık bu köşede. Daha fazla gündüz maçı, TSYD Kupası’nın dönüşü ve yabancı sınırı-altyapı düzenlemeleri. 5 ayı geride bırakırken bu konularda pek bir düzenleme yok. Hatta sezonun sonunu bitiriş şeklimizle TSYD İstanbul şubesi geri dönmeli mi diye 2 kere düşünüyorum. Geride kalan ayların bize öğrettikleri bununla sınırlı değil elbet. Bu sezondan miras kalan 3 önemli gerçeği ortaya koyalım. Kulüplerin sürekli kavgalı hali ve ülke basının durumu bu sene öğrendiğimiz bir şey değil, o yüzden onlardan bahsetmedik.

Avrupa kupalarının yerel lige yansıması: Sürekli dile getirilen bir görüş var. Bir sezon içinde 1’den fazla cephede mücadele eden takımların kendi liglerinin uzun maratonunda puan kayıpları yapacağı. Ancak hiç kimse bu 2 kulvardaki başarının birbirini tetikleyip yücelteceğinden bahsetmiyor. Geride kalan 20 Şampiyonlar Ligi şampiyonunun 11’i aynı sezon kendi liglerinde de şampiyon oldular, cumartesi akşamı Bayern kupayı müzesine götürürse 12 olacak. Selçuk İnan şampiyonluğun ilanı sonrası verdiği röportajda Real Madrid’i 3-2 mağlup ettikleri maçtan sonra takımın ivme kazanmasından bahsediyordu. Mücadele edecekleri tek cephe kaldığından değil elbet. Aslında takım Schalke 04 ile Gelsenkirchen’de oynadığı rövanş maçından sonra oynadığı 9 maçta 8 galibiyet aldı. Üst düzey takımlarla mücadele sıklığını artırırsanız hem kadronuzun çetin rakiplere karşı mücadele direncini artırırsınız, hem oturtmaya çalıştığınız iskeletin gücünü çok daha zorlu rakiplerle sınarsınız, hem de bu sürede karşılaştığınız daha düşük kalibredeki ekipleri rahat geçebilirsiniz. Fatih Terim 2000 UEFA Kupası şampiyonluğu senesinde Türkiye Ligi’ndeki maçları bir deneme tahtası olarak kullanıyordu. O sezon Galatasaray’ın tarihindeki tek “üçleme” olması “tesadüf” değil. Ligi 2. sırada bitiren Fenerbahçe de son ana kadar Avrupa Ligi şampiyonluğunu kovaladı. Ve 60’ın üzerinde maça çıktı.

Alçakgönüllüğe övgü: Sezon boyunca sansasyondan uzak kalan, ligin ortasında 9 hafta üstüste ligin dibine demir atmış olmasına rağmen hocasını değiştirmeyen, kadrosundaki 6 yabancıdan 3’ü 2.ligden gelen Akhisar Belediyespor ligin sadece 12 haftasını küme düşme hattının üzerine geçirmesine rağmen büyük bir işi başardı. Böyle bir kadro ve hikayeye ancak Teofanis Gekas’ın yaratacağı gibi küçük çaplı bir efsane yakışabilirdi.  Her şeyiyle hikayesi farklıydı bu adamların. En büyük yıldızlarının adına yapılan şarkı dahi bizim o meşhur küfürden geçilmeyen yeni bestelerimizden farklı olarak Yunan tanrılarından falan bahsediyordu. Hatta marş soyunma odasına giriyor, takım arkadaşları tarafından Yunan golcüye dahi söyleniyordu. Sezonun devre arasında yapılan en iyi transferleri Drogba ve Webo zirvenin malzemesi olurken, aslında onlar kadar hatta onlardan daha fazla ligin kaderini değiştiren bu alçakgönüllü takım ve oyuncusunu gözardı edemeyiz.Şöyle koyalım tabloyu. Gekas, Akhisar’a adım atmadan önce takım ligde 19 maçta 13 gol atmıştı ve 3 kez kazanmışlardı. Gelişi sonrası 15 maçta, 23 gol attılar ve 8 kez kazandılar. Bu 23 golün 12’si ona aitti. Gekas’ın ilk maçı olan Kayserispor mücadelesi sonrası, onun gol attığı hiçbir maçı kaybetmediler. Koca bir tebrik.

Mustafa Denizli: (Yazı Mustafa Denizli'nin istifasından önce yazılmıştır;). Kocaelispor, Persepolis, Manisaspor, PAS ve hatta Alamannia Aachen. Mustafa Denizli hayatı boyunca ,İngilizlerin “challenge” dediği bu tür maceralara girmeyi seven bir adamdı. Ama Rizespor amacına gerçek anlamda ulaştığı ilk yer oldu.  Televizyon ekranındaki yorumları da bir hayli yerinde olan Denizli’nin bana göre önünde hala 5-6 yıl var teknik direktör ömrü olarak. Önümüzdeki yıl lige önemli bir hava katacaktır ve hatta ülke futbolunun onun maceralarına ihtiyacı var. 

1 yorum:

varol döken dedi ki...

hiçbir maçı kaybetmediler! bu blog nereye gidiyor?