16 Mayıs 2013 Perşembe

ÇARPTIK SONUNDA KIYAMETE





























O gün o tellere tutunup sahaya muzu tutan adamların hiçbirisi Drogba ve Eboue Galatasaray'a gelene kadar onlardan nefret etmiyordu. Bence hala nefret etmiyorlar, hatta yolda görseler gidip fotoğraf çektireceklerinden eminim. Muhtemelen Drogba bugün Fenerbahçe formasını giyse ve Galatasaray'a gol atsa onun yumurtalıklarına en güzel muameleyi yapacaklarından da eminim, lafın gelişi tabii. Ve biliyor musunuz, ben o adamların siyahi arkadaşları olduğuna, olmasa dahi olabileceğine ve bir siyahi adam sofralarına gelip oturduğunda hiç gocunmayacaklarına da inanıyorum.

Peki neydi o zaman o tablonun sebebi? Son 3 yılda artık ayyuka ulaşmış nefret ve rakibi çileden çıkarma isteği. Biliyorlardı ki Drogba ve Eboue o muzu gördükleri anda çileden çıkacak, üzülecek, sinirlenecek....Bana göre, o muzu o gün kaldırtan Galatasaray nefretiydi ırkçılık değil ve evet o gün kameralar karşısında olayın kahramanlarından ikisinin dedikleri de bir nebze doğruydu. Şaşkındılar, hakikaten birisinin o muz dolayısıyla onları ırkçılıkla suçlayacağını düşünmemişlerdi, o muz o siyahi oyunculara "maymun" yakıştırması yapmıyordu onlara göre, o muz onlara göre "Ananın ....ı Galatasaray" küfüründen daha ağır bir şey değildi, hatta ikisi arasında bir seçim yapacak olsalar 2. küfür etmeyi tercih ederlerdi, çünkü ego tatmini ve duygu boşalmasının yolu oydu onlara göre. Ama sadece 24 saat içinde "ben ne halt ettim" düşüncesi kafaya dank edince kontroller kayboldu, bunu panik izledi ve son 1 haftada 2 kulübün birbiriyle yarışan onca trajikomik aksiyonlarına bir yenisi eklendi. Konuşmalardaki bahaneler o kadar çocuksuydu ki, koskoca 2 adam saklambaç oyununda mızıkçılık yaparken yakalanmış gibiydiler. Olayların hiç buraya geleceklerini planlamamışlardı, diyorum ya onlara göre yaptıkları Galatasaraylıları sinir etmekti, son yıllarda 2 tarafın sürekli körüklenen karşılıklı nefreti sonucu...

Türkiye'de ırkçılık yok mu yani? Amaçta olmasa da ortaya çıkan sonuçta var elbet....O meşhur "ırkçılık bizim coğrafyaya yabancı konu" lafı çoktan tarih oldu. Kafamıza Klu Klux Klan'ın beyaz kukuletalarını geçirip zencilerin evinin önünde ateş yakmıyoruz ama bu ülke insanı yıllardır sadece deri rengine göre değil, kafasını kızdıran ve beğenmediği her insanı aşağılıyor, bir kalıba sokuyor ve dalga geçiyor. O  "bizim kültürümüzde ırkçılığın yeri olmaz" diye bahsedilen kültürü en son nerede gördünüz bana bir hatırlatın, yok öyle bir kültür artık, hiç var mıydı onu da bilmiyorum, ben görmedim. Ama başta da söyledim ya, her konunun azami süratte tüketilip çöpe atıldığı, gündemin takip edilemeyecek şekilde hızlı geliştiği bu ülkenin "ırkçılık" kavramını doğru dürüst anlamadan ve din, dil, deri rengi, milliyet temeline oturtulmuş ayrımcı ifadelerin kime ne hissettireceğini araştırmadan konuyu yalayıp yutmuş gibi "bizim kültürde yoktur" deyip sıyrılmaya çalışması normaldi. Laleli'deki Zencileri anadan doğma saatçi, Ermenileri şeytan tohumu, İranlıları peşmerge, Alevileri sütü bozuk diye yaftalamak bizim en sevdiğimiz şeylerdir. Bunu yaparken de dedim ya, söylenen sözlerin ve yapılan şeylerin ne olduğunu düşünmeyiz hiç. Meşhur Emre Belözoğlu-Didier Zokora hadisesinde de yazmıştım, Emre İngiltere'ye gittiğinde "nigger" lafının karşısındaki siyahi oyuncuya ne hissettirebileceğini ve bunu ancak o insanların hissedebileceğini öğrenmek yerine "nigger" lafını söylemeyi öğrenmişti. Hatta kendini "nigger değil prick dedim, bu benim İngiltere'de duyduğum bir laftır" diye savunmuştu. Bana iyimser ya da hayalci diyebilirsiniz ama bizim derdimiz ırkçılık yapmakla değil, daha onun ne olduğunu bilmemekte.




















Bu ülke insanı tartışmayı unutalı, empati yapmayı bırakalı, hadiseye karşısındakinin penceresinden bakmayı unutalı çok zaman oluyor. 1 gün önce kader kurbanı, hayata veda etmiş bir genci "melek", onun hayatını bıçak darbesiyle sonlandıran kişiyi "duygusuz bir katil" yapıyoruz, sonra birileri o canını sevdiğim "gerçeği" gözümüzün önüne koyuyor. Bu sefer "melek" oluyor "su yolunda kırılan testi", "katil" oluyor "yeni kader kurbanı". Ama kimse bu 2 genç nasıl bu hale geldi, neden gece yarısı bir metrobüs durağında, içi nefretle dolmuş bir grup, içini nefretle dolduranlar muhtemelen horul horul uyurken veya herhangi bir barda içkisini yudumlarken içi nefretle dolu bir başka adama saldırıyor, neden saldırılanın başvurduğu ilk şey kendisini koruyacak tek şey olduğuna inandığı bıçağı oluyor ve hakikaten şu nefret olmasa biri o merdivenden yuvarlandığında diğeri yardıma koşacak 2 genç hayatlarının ciddi anlamda baharında "bana hayattan müsaade" diyorlar bunu kimse sormuyor...Sormayacak da...Kalabalık grup Fenerli, bıçağı saplayan Galatasaray'lı...Vurduk yaftalarımızı yine ve rahatladık...

Mehmet Demirkol'un "neden Volkan ve Sabri, Gökhan ve Selçuk'a bakıp ya onlar yanlış ya da biz diye sormuyor?" sorusuna gelen okuyucu yorumlarından birisi "Mehmet Demirkol yanlış maçı izledin herhalde, Selçuk 1. dakikadan 90. dakikaya kadar taraftarı tahrik edecek her şeyi yaptı" idi dün. Bu şeytanı kafalara kim soktu tam bilmiyorum ama (hoş fikirlerimiz var elbet) bizi öyle bir hale getirdi ki, sorumluluğu en büyük düşmanımıza yüklemeye çalışmaktan inanılmaz zevk alıyoruz, ortada bir sorunun varlığı bizi rahatsız etmiyor, düşmanımızın gerçekten sorumlu olması bile şart değil, bizim olduğuna inanmamız yeterli...

Kim bu tablonun mimarı? Rekabet hep vardı Türkiye'de. Ama teknolojinin yaptığı büyük atılımın sonucunda, insanların şoka, anlık korkulara, hızlıca tüketmeye aşılandığı 21. yüzyıl dünyasında yılanı kalabalığa bırakmanız yeterliydi. Kimse artık araştırmayı ya da analizi değil, herhangi bir şeyden ilk haberi olmayı, en çarpıcı olanı söylemeyi ve bunu herkesten önce yapmayı düşünmeye başladı. Olgunlaşmasına dünya toplumunun genelinden daha geç başlayan ve kendi ayakları üzerine durma yaşı oldukça yüksek olan Türkiye'de kayış çok erken koptu ve bunu güç sahibi olanlar özellikle ve özellikle son 2-3 yılda medya inanılmaz iyi kullandı. Bu ülke tarihinde basın hiç bu kadar kokuşmuş olmamıştı. Bu nefretin körüklenmesini bırakın engellemeyi bizzat kömür kazanının başına geçtiler. Verdiler alkış polemiğini, verdiler transfer çalımlarını, verdiler yönetici demeçlerini....Ve evet biz de aptal gibi kandık...biz dediğim şu satırları okuyan veya her sabah gidip bayiiden gazeteyi alıp küfür basan değil sadece...Kulüp başkanı, yönetici, teknik adam, yardımcısı, futbolcu, onları geçtim bürokratı, milletvekili...Hiçbirisi çıkıp "bu işte bir yanlışlık var beyler, biz ne yapıyoruz?" demedi. Bizi insan yapan değerleri unuttuk. Dışarıdan bakıp olayları kınayan romantik oldu, hiç bulaşmamak isteyen zorunlu apolitik oldu, içine girip çalkalanan malzeme oldu ve Türkiye son 2 yıldır hiç karşılaşmadığı kelimelerle karşılaşmaya başladı. Bu en kötüsü mü? Öyle sananlar yanılıyor. Yarın bir gün o bıçak, sırtında forma olan bir gence değil, sokaktan geçen futboldan bihaber birisine saplanacak, çıtayı yükseltmede hiç sorun yaşamadık, yine yaşamayacağız.

Peki bu işin çözümü ne? Türk basını ve bu nefret Türkiye'de hemen her kulübe pompalandı. Ama kitleleri uyutma işlemi için en iyi araç pazar akşamı oynanan derbi ve tekrarları. Bu maçları Rıdvan Dilmen'in önerdiği gibi 5. ve 6. haftaya alarak bir şeyi çözemezsiniz. Daha lig başlamadan bir futbolcu, hakemin boğazına sarılıp kariyerini tehlikeye atacak hareketi yapmaktan çekinmiyorsa, tribündeki adam da çekinmeyecektir. Uğur Meleke'nin bugün Glokal'deki yazısında önerdikleri "keşke" diyebileceğim çözümler, o maddelerin birisi Türkiye'de olsa dahi bir adım demektir.

Öyleyse ne yapacağız? Bir yanda Türk futbolunun değeri olabildiğince şişirilmişken, bir yanda da bize anlatılana göre (yemek ve yemek size kalmış) ekonomimiz borç taksitlerini kapatırken, bu kadar hızla gelişen problemlere aynı hızla çözüm bulmamız gerekiyor. Kulüp başkanlarının tümünü, ciddi yaptırımların olduğu bir yönetmeliğe imza attıracağız. Futbol sahalarında, oyunun ruhuna aykırı eylemi yapan bütün adamları stadyumlardan ömür boyu uzaklaştıracağız. Yıllardır Türkiye'nin en büyük eksiği olan Futbolcu Sendikası'nı kuracağız ve bu sendikadan her biri farklı takımlardan gelen 6-7 kişilik bir temsilci tahkim kurulunda kararların alınması sırasında aktif rol oynayacak. Futbolcuların hakkını yine bir birlik halinde onlara koruyarak bu işi anlayana kadar onları eğiteceğiz. Altyapı okullarına futbol tarihindeki örnek hikayelerin  ve bu sporun ruhunu öldüren sakıncaların anlatıldığı dersler koyacağız. Genç futbolcular profesyonel futbolcu lisansını almak için, bazı bilgilerin sınandığı ve ırkçılık, hakemi aldatma, tribünleri tahrik, meslektaşına saygı, maç sonuçlarını etkileme gibi unsurların konu alındığı bir sınavdan geçmek zorunda bırakılacak. Çünkü belli ki bu nesil iyi yetişmedi ve örnek oldukları da iyi yetişmeyecek, 3. nesili koruma altına almak zorundayız. Varolan nesli cezalarla kontrol altına almaktan anlamıyorlar. Volkan da anlamıyor, Sabri de anlamıyor, Emre Belözoğlu hiç anlamıyor, Engin Baytar anlamak istemiyor, Hasan Şaş, Ümit Davala, Fatih Terim, Aziz Yıldırım çoktan kayboldular. Onlar kayıp, artık geri dönemezler...

Bu iş durduralamayan bir virüs gibi, kontrolü elimizde tutamayacağımız şekilde çok hızlı yayıldı, bir darbe gerekiyor, bir temizlik, varolan adamları ehlileştirme değil artık çaremiz, yeni adamları var etmek...Bu işin içine üniversitelere ve hatta liselere seçmeli spor tarihi dersi koymak bile girmeli gerekirse...Abartıyor muyum? Şu son 1 haftada olanlar normalse abartıyorum. Ama bu ülke Türkiye, normal değiliz, çözümü de anormal yapmak zorundayız.

Son olarak da sevdiğimiz komşuya...Hem Gekas'ı bu pislikte sevmek, hem de Gekasseverliğe romantik damgasını vurmak moda...Biz Gekas'ı değil, güzel olmaya çalışanı, bize güzellikleri göstereni seviyoruz, Gekas olmuş, deyyus olmuş umurumuzda değil...Siz nefreti sevmekle meşgul olacaksanız olun da, bari alçakgönüllülüğü sevenlere bulaşmayın....

2 yorum:

Muratonovic dedi ki...

Hiç lafı dolandırmaya, sebep aramaya vesaire gerek yok. Gerçek aslında çok açık ve net. Son on yildir tırmanan, süreki artan şiddet, nefret gibi tüm olayların sebebi Aziz Yıldırım ve onun ihtiraslarıdır.

Başkanlığı boyunca tek bir fairplay örneği davranışı bile olmadı bu adamın. Özhan Canaydın'ın yanında şeref tribününde her golden sonra yaptığı hareketlerden tutunda, şike skandalı ve aldığı cezalara kadar. En son ırkçılığı savunma basın toplantısı rezaleti gelinen son nokta.

Koskoca Fenerbahçe camiasından Aziz Yıldırım'a tek bir cılız muhalefet dahi çıkamıyor mu ? O kadar değerli başkan adayları çıkartabilir ama Aziz Yıldırım'ın karşısına tek bir aday bile çıkamıyor.
Fenerbahçe camiası Aziz Yıldırım'ı kendisi dışlamadığı ve düzgün başka bir başkan çıkaramadığı sürece bu işler devam eder hiç boşuna neden aramaya gerek yok. Tüm bu olayların sebebi Aziz Yıldırım'ın kendisidir.

raul #7 dedi ki...

uzun zamandır güzel bi yazı okumamıştım