24 Temmuz 2008 Perşembe

BELÇİKA TAŞI TOPRAĞI İDRAR



















Yer Belçika, Brüksel. Tarih 19 Temmuz 2008. Saat 18:00 suları. Brüksel'in merkez istasyonu. 45-50 yaşlarında takım elbiseli, Belçikalı bir adam (göçmen değil düpedüz Flaman bir adam) istasyonun bir köşesine indirdi ve işedi. Bu Brüksel'de aldığım ne ilk sidik kokusuydu ne son. Belçikalılar Avrupa'nın başkenti diyorlar Brüksel'e. Umumi Helası demek daha doğru olur. Bir ülkenin her istasyonu, her köprü altı, her kuytu köşesi sidik kokar mı? Kokuyormuş demek ki? Dönüş yolunda Hollanda'Ya girdiğimiz ilk sitasyon olan Roosendaal'da trenden inip toprağı öpecektim neredeyse. Şunu biliyorum, eğer Belçika Avrupa Birliği üyesi ise, Türkiye'nin Mars Birliği Hollanda'nın Samanyolu Galaksisi Uygarlıklar Birliği'ne falan üye olması lazım. Ömrümde bir daha bu kadar overrated bir ülke görür müyüm bilmiyorum.

17 Temmuz 2008 günü vardık Belçika'ya. Ülkeye girer girmez benim benzetmelerim başladı. Herhangi bir insanı alın, 1 gün boyunca İstanbul'u, 1 gün boyunca da Brükel'i gezdirin. Daha sonra da önüne fotoğrafları koyun.Boğaz fotoğrafları dışında doğru tahmin edebildiği kaç tane olur şüpheliyim. Yıkık evler, çöp olarak kullanılan boş apartman araları, neredeyse her köşe başını yer tutmuş dilenciler....Böyle bir yer Brüksel. Merkezi güzel derseniz Taksim derim işin içinden sıyrılırım. Ha hiç mi güzelliği yok. Var. 3-4 tane katedral, bir kaç Japon bahçesi, bir kaç göze çarpan yapısı..O kadar. En büyük simgeleri "Manneken Pis". Yaklaşık 45-50 cm boyunda resimde yer alan heykel. İki adet efsanesi var. Birincisi şu. 1142 yılında 2 yaşında Leuven kralı olan III. Godfrey askerleri tarafından savaş alanına götürülüp moral olsun diye bir ağaca asılırmış ve o da Leuven'li askerlerin savaştığı düşman askerlerinin kafasına işermiş. İkinci efsane de 14. yüzyıldan. Buna göre bir Belçikalı ufaklı, şehri havaya uçurmak isteyen düşmanların kurduğu patlayıcıların fitiline işeyerek söndürmüş ve şehri kurtarmış. İşte bu efsanelerdeki çocuğu simgeleyen heykeli görmek ve fotoğraf çektirmek için insanlar birbirlerini yiyor. Biz de çektik, uzaktan yemeden, neyini çekeyim. Bu adamlar Kaşıkçı Elmasını görse toplu olarak intihar ederler herhalde.

Yolumuz Belçika'ya düşünce, Heysel'e uğramadan geçmedik tabi. Lanetli stadın yerinde inşa edilen, Hakan Şükür'ün Belçika kalecisi Filip De Wilde'nin üzerinde yükselerek Türkiye'yi Euro 2000'de çeyrek finale çıkardığı stad. Kral Baudouin Stadyumu'nun önüne kadar gittik. Dışarıdan bir beton yığınını andırıyor. Ne İnönü, ne Şükrü Saraçoğlu ne de Ali Sami Yen Stadı'nın o çekiciliğini bulamadık. Ayrıldık önünden. Belki de yıllar önceki facianın laneti stadın görünümünü bile etkilemiştir diyerek.

Bir günlüğüne Gent'e kaçıyoruz. Nefes alarak. Öğrencilerin ve tarihin kenti olarka bilinen Gent bize de Brüksel'den daha hoş geliyor. Tabi bunda şehre gititğimizde başlayan 1 haftalık festivalin önemi büyük. Festival sebebi ile tüm kurumların 1 hafta boyunca tatil olduğunu öğrendiğimizde şaşırıyoruz ve şehrin arka sokaklarında "Mezze Restaurant" da Türkiye dışındaki ilk rakımızı içiyoruz. Özlemişiz. Mezeleri de tabi. Zira daha 1 gün önce midye siparişi verip içinde sadece midyenin kendisinin olduğu bir rezalet yaşamışız. Saat 2 olduğunda ise ertesi günkü Brüksel yolculuğu için tekrar eve dönüyoruz. Ertesi gece Brüksel sokaklarında uygun bir bar bulmaya çalışırken ilk üç niyetimizde öpüşen 2 erkek ve akabindeki 3 gay barla tanışıyoruz. Kısacası Polis Akademisi'ndeki Mavi İstiridye Barı hadisesinin kıyısından geçiyoruz.Sonraki Irish Pub'da U2 ve Cranberries şarkıları beklerken karşımıza çıkan Technotronic ve Indeep oluyor. Geceyi kapatıyoruz. Ertesi günkü Hollanda yolculuğunu iple çekerek. Almanlar Hollanda için "Almanya'dan Hollanda'ya yolculuk ederken ineklerin kadınlardan güzel olmaya başladığı an Hollanda'ya girmişsiniz demektir" derler (tabi çok ayıp ederler, göz var nizam var), ben de "Holanda'dan Belçika'ya yolculuk ederken çimen kokusu yerini sidik kokusuna bıraktığı an Belçika'ya girmişsiniz demektir" deyip kaçıyorum kusura bakmayın. Bir daha Brüksel mi? Not Without My Team..Deplasman olmadan asla.

6 yorum:

a.c. sedef dedi ki...

bir ülke halkı neden işemek veya sidiğe önem verir ki?işemenin efsanesi mi olur arkadaş? :D

Adsız dedi ki...

Avrupa topraklarinda ilk sarhos oldugumuz gun arkadasin yolun ortasina iseyip, `iste Avrupa Birligi bu olm, ozgurluk bu heeheyy` diye bagirdigi gunu hatirladim.. o zaman sarhosluguna vermistim, demek ki dogruluk payi varmis :)))

Cenky dedi ki...

Hollandalı bu yazın ve tabii ki yaşadıklarınla bana 5 yıllık pişmanlığımın boşa olduğunu gösterdin ve "iyi ki gitmemişim" dedirttin. 2003 ağustosunda balayı için gittiğimiz Paris'te Brüksel gezisine katılmaktan son anda vazgeçmiş ve onun yerine tüm Paris'i adeta yürüyerek, dilimiz dışarı çıkana kadar gezmiştik eşimle. İyi ki de öyle yapmışız. Acaba der dururdum 5 senedir bir ara da Belçika'ya gitsek mi? Boşverdim, artık Hollanda'ya mı yoksa Almanya'ya mı gidelim diye düşünüyorum. Sağol, varol.

Adsız dedi ki...

Bruksel izlenimlerinizin hepsine aynen katiliyorum, hicbir ozelligi olmayan bir sehir. Ancak cis konusuna gelince sizinle yine anlasamayacagiz, gecen sefer de Hollanda'daki otobusler konusunda anlasamamistik. Sanirim siz Amsterdam'da yasamiyorsunuz. Keza Bruksel'deki cis kokusunu oks'jen desteg' d'ye solursunuz Amsterdam'in cogu bolgesinden sonra. Kozmopolit ve cok goc alan sehirlerin maalsef sonu bu, ha Flaman veya Valon adam da yapti derseniz, resmen uzum uzume baka baka kararir atasozunun ben Amsterdam icin yuzde yuz dogru oldugunu soyleyebilirim. Keza kotu olan hersey baskin cikiyor iyiye, ve diger adam da dusunuyor ulan adam benim sehrimde boyle yapiyor kimse birsey demiyor, e o zaman ben de yaparim...

Site ve yazilar icin tesekkurler...

Cthulhu dedi ki...

Kozmopolit ve cok goc alan şehir diyoruz ancak Istanbul bu alanda dünyada bir numara olmasına ragmen taksim, beyoglu, sultanahmet falan pek çiş kokmaz yani. :)

Adsız dedi ki...

Brükselin çok güzel yerleri de var. Sanırım bu çiş olayı tam siz ordayken denk gelmiş. Ben beğenmiştim halbuki.