Sağda solda son haftalarda oldukça sık karşılaşmaya başlamıştım. "Gerets gibi hoca harcanıp bu Skibbe'ye takım emanet edilir mi?" şeklinde serzenişleri. 2 hafta önceki
Galatasaray analizinde yazmıştık Gerets'in erken oyuncu değişikliklerini ve aslında değişen hiçbir şey olmadığını. Bazı balık hafızalılara Gerets'in bizzat kendisi, Gerets hakkındaki gerçekleri hatırlattı. Gerets'in Marsilya'sı, Gerets'in Galatasaray'ına çok benziyor. Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı ikinci senesine. Bir dolu işe yaramayan pas ve bunun sonucunda maç boyu elde edilen 2 ya da 3 pozisyon, ancak son derece bozuk bir defans kurgusu ve sürekli kalede yaşanan tehlikeler. Gerets bu benzerliği daha da ileri götürdü. Aynen Galatasaray'da Aydın'a, Mehmet Güven', Mehmet Topal'a, Ferhat'a yaptığını M'bami'ye yaptı ve işler sadece 10 dakika kötü gidince hemen oyuna bir forvet oyuncusu alıp oyundan çıkan oyuncuyu moral açısından çökertti. Birisi ona "30 dakika boyunca oyunu iyi götüren aynı takım değil mi" diye sorar mutlaka. Gerrard'ın golünde İngiliz spiker "Only Steven Gerrard can do that" diye koydu noktayı. Gerçekten sadece o mu yapabilir bilemem ama ben sağ taraftan gelen bir topa, sağ ayakla, kaleye neredeyse hiç bakmadan, sol taraftaki uzak köşeyi hedefleyerek vursam Murat Ünlü "şuuuut taçtan dışardaaa" diye bitirir atağı. Gerrard içeri atıyor ama. Zaten bu adamın sağ ayağıyla çektiği şuttan sonra iki ayağı da yerden kesiliyorsa korkacaksın. O top mutlaka yılın gollerinden birini yaratacaktır. Maçın özeti de o vuruşta gizli zaten. Kaptan maç sonu "oyunumuzu beğenmedik" dedi ama Rafa Benitez boş mezar bulmuş gibi atladı tabi 3 puana. Bir kez daha anlaşıldı ki İspanyollar 7 gün 24 saat York diyarından bir İngiliz soylusundan ders alsalar o İspanyol aksanını atamazlar. Benitez'in ne dediğini anlamak için ekrana yapışıyordum. Velhasıl Liverpool "bu sene de en azından yarı finalde varım" dedi.
Gecenin sonucu Roma'dan. Geçen senenin Avrupa'daki sürprizi, belki de en sansasyonel şampiyonu Romen ekibi
CFR Cluj beynimizi tokatlamaya devam ederek Arjantinli golcüsü Culio'nun 2 golüyle Olimpiyat Stadı'ndan 2-1'lik galibiyetle döndü. Bu "sözde" Romen ve Benfica'nın pilot takımı olan ekipte 5 Portekizli, 6 Arjantin'li, 3 Brezilyalı ve diğer ülkelerden de 7 tane olmak üzere tam 21 yabancı ve sadece 7 Romen oyuncu forma giyiyor. Londra'daki Chelsea-Bordeaux maçını da gördükten sonra Cluj bu grubun ikinciliğini sonuna kadar zorlayacaktır diye düşünüyorum. Chelsea'nin Blanc'ın ekibini 4-0'la geçtiği maçtaki üçüncü golü kaçırmayın derim. Obi Mikel'in 5 metre içinde attığı 2 enfes çalım ve pası, Lampard'ın bacak arasından süzülen harika topuk pası ve Malouda'nın uzak köşeye topu nişanlaması.
Gelelim Anorthosis'e. Yunanistan'ın "Dream Team"i Olympiakos'u kupanın dışına itip gruplara girdikten sonra Bremen deplasmanından da 1 puanı çıkardılar. Grupta Panathinaikos da yer alıyor. Kıbrıs takımlarının Yunan ekiplerine bu seneki tarifesi belli. Anorthosis o maçlardan en az 4 puan çıkarır. Cluj'u da hesaba katarsak bu seneki Şampiyonlar Ligi son 16'sı "öyle bir takım mı var" ekiplerine şahit olabilir. Daha yarın BATE Borisov'u göreceğiz.
1 yorum:
gerets ile ilgili düşüncelere değil daha ziyade dünkü maçla ilgili görüşlere katılmadığım yerler olacak. gerçi arkadaşlarla çok fazla konsantre olamadan izledik maçı belki ondandır ama liverpool savunmasının da marsilya hücumcuları karşısında sıkça zaafa uğradığına şahit oldum. hatta uzatmalarda bile çok net pozisyonlar bulan bir marsilya vardı. liverpool'un talihi beraberliği çabuk yakalamak oldu gibi geliyor bana. ilk gollerinden önce torres'in becerisi ve aklıyla topu getirmesi, sonucunda gerrard'ın bahsedilen vuruşu da her dakika yenilecek goller değil. ama kabul marsilya'nın savunmasında karşılama problemi var. yine de karşılarındaki oyuncuların da bu zaafları en iyi değerlendiren oyuncular arasında olduğunun hakkını vermek gerek.
teknik direktörlerle ilgili olarak onları odak noktası yapmamak gerektiğini düşünürüm. ancak giderek artan bir şekilde tam tersi düşünceler artıyor. futbol hakkında bu kadar çok konuşulurken teknik direktörlerin de bundan nasibini alması doğaldır. ancak benim görüşüm keskin bir şekilde ayırmak mümkün olmasa da taktiksel olarak iki tip teknik adam olduğu yönünde. kimi hafta boyunca rakibi iyi analiz ederek maça takımını iyi hazırlıyor. bunun sonucunda da takımı rakibin zaafını iyi değerlendirecek şekilde maça başlamış oluyor. diğer tip teknik adamsa daha çok maç içinde eksikleri fark ediyor ve müdahalesini yapıyor. gerets'in eleştirileceği nokta belki ikinci tip teknik adam olmadığı yönünde olabilir. ayrıca doğru bildiği yoldan sapmayı tercih etmeyenler ve değişiklikten korkmayanlar diye ayrı bir sınıflandırma yapılırsa da yine bazı eleştiriler getirilebilir. yine de şimdiden skibbe-gerets karşılaştırması yapmak için -en azından kendi adıma- yeterli veri yok.
Yorum Gönder