Joe yorumlardan hareketle ortak bir noktaya ulaşabileceğimiz bir köşe başlattı yeni "
Biri Bana Anlatsın" adında. Yorumlar için teşekkürler. Joe'nun dediği gibi gelen yorumlardan bir demet yapıp sonuca bağlamak da bana düştü (kendisi şantiyeye kaçınca). İlk tartışma konusu hep bahsedilen "duruş" kavramından hareketle ve Joe'nun Beşiktaşlılığına atıf yaparak sorduğu "Nedir bu Beşiktaşlılık duruşu?" sorusunun cevabıydı. Arzu ettiğimiz gibi, rakiplere sataşmadan hem genel hem de Beşiktaş özelinde yapılan tüm yorumlar için teşekkürler.
Konuya önce "Fuzzy Logic Rice Cooker"ın belirttiği nokta ile başlamak lazım. Yani "gerçekten" bir semt takımı olmanın yarattığı ayırt edici yönle. "..."
25 yıl Beşiktaş'ta yasamış bir Galatasaray'lı olarak bir Beşiktaşlılık duruşu denilebilir mi bilmiyorum ama Beşiktaş taraftarında Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarına gore tam tanımlayamadığım bir başkalık var. Belki bunun nedeni, üç büyükler icinde gerçekten semt takımı olan tek takım olması olabilir. Beşiktas Çarşının içinde gerçekten nereye gideceğinizi bilirseniz o çarşının kıyısında köşesinde gerçek Beşiktaşlıları görebilir, onlarla Beşiktaş tarihini (ve hatta futbol tarihini) derinlemesine konuşabilirsiniz. ....... Köfteciler, birahaneler ev yemeği yapan lokantalar, berberler, midyeciler tıpkı Avrupa'daki takım taraftarlarının toplandığı yerler gibi".
Bir de tribündeki adamın Beşiktaş'ın son yıllarda ligde bir türlü ulaşamadığı mutlu sona rağmen takıma olan bağlılığı var dile getirilen.
Misal "carlito" o buruk çocuk yanına atıf yapmış Beşiktaşlılık için. '
Beşiktaşlı Duruşu' lafını ne zaman duyduğumu hatırlamam çoğu kimse de tam olarak bilmez aslında ne olduğunu.Bu duruşu anlamanın tek bir yolu vardır o da gerçek bir Beşiktaşlının olaylara anında verdiği tepkileri irdelemek, geçen sezon İnönü'de oynadığımız Trabzonspor maçında rakip takımın oyuncusuna haksız yere kırmızı kart veren hakemi yuhalamaktır mesela Beşiktaşlı duruşu, yenildikten 3 dakika sonra gülüp eğlenebilen rakip taraftarları anlayamamaktır Beşiktaşlı duruşu, 6 yese de 8 yese de siyah-beyaz atkıyı boynundan düşürmeyen içi her daim buruk çocuktur. Beşiktaşlı duruşu, kısacası Beşiktaşlının hayat felsefesidir Beşiktaşlı duruşu..."
Tabi bir de işin genel yönü var. Joe'nun sorusunun da gittiği Bu "duruş" lafının gerçekten olan bir şeyi temsil edip etmediği. Örneğin "canoğlan"
Hayattaki kimlik arayışlarımızın bir tezahürüdür bu olgular herkesin katılacağı üzere, dolayısıyla bu duruşları abartıyoruz. "x'lilik duruşu"metremiz de olmadığından, biraz elde kalıyor gibi" diyor.
Yukarıdaki görüşle paralel olarak
blog yazarı mafaldanın sonuna kadar katıldığım enfes bir saptaması var, onunla bitirmek lazım.
"Bu kimliklerin avuntudan baska boyutu var. Sadece taraftar olmanin taraftara yetmedigi zamanlar vardir ozellikle basarisizlik donemlerinde. Tribundeyken insanlar arasindaki mesafe acildikca o mesafeyi kapatacak baska birsey arayip dururuz. Iste tam o donemlerde buluyoruz besiktasli durusunu ya da hep destek tam destek soylemini... Bir sekilde kendimizi farklilastirip o farklilik ekseninde birlesmeye calisiyoruz. Bizdeki bu kimlikler cok egreti duruyor. Zaten bir sure sonra yerini baska bir kimlige birakiyor. Cunku ne tarihten gelen bir siyasi bagimiz var, ne de sosyolojik degisimlerden beslenen bir kulturumuz var. Hersey cok temelsiz. Halkin takimi Fenerbahce gibi herseye karsi Carsi da yerine oturmadi hicbir zaman. Ne Italya`daki gibi sehre ozgu siyasal kimligimiz ne de Ingiltere`deki gibi tarihten gelen isci sinifi dinamiklerimiz ne de Ispanya ornegindeki gibi katalan-bask-cumhuriyetci vs gibi ayrimlarimiz var. (Bunda bizdeki azinliklarin tribunde kendine yer bulamayisi da etkili ama baska yazinin konusu.) Dolayisiyla basarisizlik donemlerinde yapiyi birarada tutacak kimlikler yaratiliyor bir gecede. Sonra o yavas yavas asiniyor yerini yenisine birakiyor." ya da
CaRtMaNtR'nin dediği gibi "
Ben bu duruş olayını daha doğrusu bir şekilde farklılaşma mantığını beğeniyorum. Bir şekilde benzer şeylerden daha fazla ön plana çıkıyor ve yıllar sonra bile bunlarla hatırlanabiliyorsan (tabi iyi hatırlanmayı kastediyorum), bu hatırlanmana neden olan farklılıklarını geleneğe dönüştürmen ve senden sonra gelenlere devretmeye çalışman da çok mantıklı."
Sanırız Fenerbahçe ve Galatasaray için de benzer konuları konuşup (varsa eğer) bir farklılığa varabiliriz.
5 yorum:
Beşiktaş duruşu Kazım Kanat ile birlikte mezara gitti.Yeni Beşiktaşlı yorumcular(Sergen Yalçın,Oktay Derelioğlu) bu duruşa ait bişey bilmiyorlar çünkü Serdar Bilgili,Yıldırım Demirören kültüründen(!) geliyorlar.
Beşiktaşlının doğrucu, duyarlı, duygusal tavırları sanırım yıllardır onu bu kadar konuşulan yapan, desibel falan hikaye. Ankaraspor maçının sonlarında Denizli'ye takım niye oynamıyor diye sordukları tezahurat bile o kadar içliydi ki gözlerim yaşardı bi an.
Yine de duygusallık, duyarlılık son raddede olsa da son zamanlarda Beşiktaşlılar kulübün başındakilere gereken tepkiyi hala gösteremediler. Bugüne kadar Baki ıslıklandı, Yasin ıslıklandı, Delgado ıslıklandı ama sofranın üstündekilerin ıslıklanması hiç bir şey değiştirmedi değiştirmeyecek, ta ki sofrayı hazırlananlara gerçek tepki gösterilene kadar. Bir çok Beşiktaşlı üzgün, suskun şu sıralar. Sadece kulübün kötü gidişi için değil, statta bağıran taraftarın doğruları yapmadığı için.
Ama hala umudumuz var. Beşiktaş için umut bitmez..
Semt işine bi kaç kelime söylemek istiyorum:Kemik tayfanın Karagümrüklülerden oluşan ve koskoca Karagümrüklüler pankartıyla kapalıya hakim olan.Aynı şekilde Beykozlular,Rizeliler pankartları ve tayfaları.
Nasıl oluyorda Bjk semt takımı oluyor.Karagümrük İstanbulun beşiktaşdan daha güzel bir semti duruş bakımından.Bu semtçilik duruşuna gelenekçi tavırına ters düşüyor.Semt takımıysan Karagümrüklüleri,beykozluları,rizelileri arana sokmazsın.
Ben yorumdan ziyade bir alintiya yer vereyim. Belki bir acilim (moda soz) olur.
Ruşen Eşref'in, 1955 basımı, “Galatasaray Hatıralarım” kitabindan:
“Galatasaray, doğuşunun üçüncü yılı memleketin ilk birincisi iken, yani sürekli şanının en yüksek zamanındayken Fenerbahçe henüz bir yaşında idi. Şu halde, Fenerbahçe doğmuş da olsa Galatasaray gene elbette ilk göz ağrısı idi; en göz önünde durandı; fakat diyebiliriz ki o doğuştan sonra pek en gözde olmadı. Çünkü Galatasaray bir mektep idi; bir kültür ocağı. Onun kendine göre bir geleneği, daha yekpare tutumlu bir seviyesi, bir çerçevesi vardı… O, şehre kolay katılamazdı; şehir ona kolay sokulamazdı! Günün siyaseti, partinin tutması gibi şeyler ona pek işlemezdi. Yeni doğan kardeş ise bir semti; doğrudan doğruya şehirden bir parça, o, şehirden her çevre ile daha ve girgin temas edebilirdi! Şehir ona daha çabuk sokulabilir ve katılabilirdi! Meşrutiyet’te iktidara gelen hükümet, diyelim; “ İtiyat ve Terakki” , mektepten, ocaktan çok semti tuttu; semti, yani şehri, ve her seviyeden bir kümeyi… Onun için dilediği muhitten üye ve oyuncu derleme genişliği de bu kolaylığa eklenince Fenerbahçe’nin itibarı da daha kısa zamanda yayıldı.”
önceki yazınıza yazamadım ama burda belirteyim yorumumu.
bu duruş hakkında bana anlatılan veya benim anladığım kazanmak için her yolun mübah olmadığıdır.her zaman mazlumun ezilenin yanında olma durumudur bir nevi.
haksızlığı kabul etmeme ve buna başkaldırıdır.
süleyman seba,baba hakkı,şeref bey gibi isimlerin kulüpte barınması(ymış) her kesimden insanın saygıyla yaklaştığı bir kulüp olmak(mış)
ama son 5 yılda beşiktaşı öyle bir noktaya getirdiler ki ne bu bize anlatılan duruş nede diğer kulüplerin bize karşı olan saygısı kaldı.
Bu değişimin bilinçli olarak yapılmadığını düşünmek istesemde şuan için beşiktaşı yönetenlerin inat ve ısrarla kulübün gitgide yaklaştığı bu uçurumda kendileri dışında herkese bir pay biçmesi ve kendilerinin hep bay doğruyu oynamaları gerçekten çok sinirimi bozuyor.
Yorum Gönder