BBC'nin her hafta sonları cumartesi ve pazarın maçlarının özet görüntülerini verdiği Match Of The Day programını izliyorum kaçırmadan. Pazar sabahı olanları en keyiflisi. İngiltere saati ile 07:35'te başlıyor.
Efsane Gary Lineker yanına 2 efsaneyi daha Liverpool'ın tarihi yazdığı dönemin oyuncularından Alan Hansen ve Alan Shearer'ı alarak bir buçuk saatlik bir program yapıyor. Bilgisayar programları destekli, taktik analizler içeren bir program. Bu iki isim müsait olmadığında Les Ferdinand veya Lee Dixon yerlerini dolduruyor. BBC ayrıca Footbal Focus ve Final Score programlarına da sahip. Hollanda'da NOS'un Sport Studio programı ve sevilen futbol siması, Hollanda'nın Ercan Taner'i diyebileceğim Jack Van Gelder'in sunduğu çeşitli programlar var. Alman Kanalı ZDF'de yine bilnen Das Aktuelle Sportstudio programı vardır, İtalyan Rai Due televizyonunda yanlış hatırlamıyorsam her Pazar La Domenica Sportiva programı yayınlanıyor 2 saate yakın süresi ile.
Tabi İngilizce ve Hollandaca olanları anlayarak takip edebiliyoruz ama ZDF'nin programının gidişi ve konukların hal ve hareketlerinden de aşağı yukarı dertlerinin ne olduğu anlaşılıyor. Bu programları uzun süredir takip ediyorum.
Sonra da televizyonu açıp bizim programları izliyorum. Gary Lineker Alan Shearer'a Newcastle'ın gidişini soruyor, Alan Shearer giderek takım olduklarını bulundukları yerden yavaş yavaş sıyrılacaklarını anlatarak örneğin son Manchester United maçının analizini yapıyor, Lineker Alan Hansen'a Bolton'ı soruyor, Hansen tek tek futbolcular üzerinde ve takımın iyi yönlerini överek gelişmelere dem vuruyor, eksikleri yapıcı bir dille belirtiyor. Gary Lineker araya giriyor örneğin Hull City'li Geovanni'nin formuna dikkat çekiyor. NOS'ta Jack Van Gelder yanına Feyenoord'un kötü sonuçlar alan hocası Gertjan Verbeek'i alıyor, bütün maçları yorumluyorlar. Verbeek herhangi bir takımın taktiği için "onu o takımın hocası en iyi bilie, tabi bunlar PSV'nin içişleri karışmamak lazım" demiyor. Yorumluyor gördüğünü. Hiçbir zaman kötü sonuçlar alan takımların teknik direktörlerini yerden yere vurma, eleştirme, bir futbolcu hakkında olur olmaz spekülasyonlar ortaya atma gibi alışkanlıklar yok. Sahadaki işle ilgileniyor hepsi, şahsi şovlarını yapmadan, bir şeyi yıkmak yerine inşa etmek felsefesi ile.
Çünkü hepsinin bir tek amacı var bu oyunu daha seyredilir kılmak için tavsiyeler vermek ve iyi olana dikkat çekip zevk almamızı sağlamak. Türkiye'de hemen her kanalın bir spor programı, her kanalın bir Pazar gecesi uzun zaman alan programı ve her programın en az 2 yorumcusu var. Ben Hollanda ve İngiltere kanallarındaki isimlerden herhangi birini getirip Türkiye'deki stüdyolardan birine yerleştirsek ne olur diye düşünüyorum. Örneğin Gary Lineker'i getirip 90 Dakika'da Hıncal Uluç ve Mehmet Yılmaz'ın arasına oturtsak. Alan Shearer'ı Ömer Üründül'ün yanına, Guus Hiddink'i Ziya Şengül ile Ahmet Çakar'ın arasına, Simon Kuper'i de Adnan Aybaba'nın yanına oturtalım. Program bitişinde hepsini Boğaziçi köprüsünden toplarız intihara kalkışırken "
hayır futbol bu hale gelmişse ben yaşamak istemiyorum" diye. Türkiye'de futbol programlarının tümünün ekmeği birilerini umarsızca ve aşağı çekerek eleştirmek. En bilgili olanından en cahil olanına dek hepsinin taktiği aynı. Teknik direktörü eleştir, o iyiyse sahada bir futbolcu bul onu eleştir, onlar iyiyse hakemi eleştir, o da iyi maç yönetmişse saha zeminini eleştir, başkanı eleştir, seyirciyi eleştir....
Bir de müthiş savunma var. "Eleştiri olmalı tabi ki, onların işi futbol oynamak, eleştirmek bizim işimiz". Hayır efendim. Eleştirmenlik dünyanın en kolay işlerinden bir tanesi. Zor olan iyi analist olmak. Pazardaki limon satan Yılmaz efendiye sorduğun zaman da Skibbe'nin korkak oynattığını söylüyor. Ama o limoncu sen gazetecisin. Ondan bir farkın olmalı. O yüzden maaş alıyor, gazetede bir köşe televizyonda bir koltuk işgal ediyorsun. İşini yapmak için bazı değerleri yerden yere vurmak Türkiye'de en çok prim yapan şey. Biz sakinlikten, barıştan zevk alan bir toplum değiliz hele televizyon ekranında. Eleştirmen sıfatına sahip kişiler de bunu çok iyi kullanıyorlar. Herhangi bir futbolcunun iyi özelliklerini sayıldığı onun yüceltildiği kaç örnek hatırlıyorsunuz.
Lineker ve Shearer 3 hafta önce Bolton kalecisi Jussi Jääskeläinen'i tam 5 dakka aralıksız konuştular. Çünkü adam Premier Lig'de bu sezonun en iyi kaleci performansını verdi. Biz kalecilerin jölesini konuşuyoruz, akşam saat kaçta hangi kulüpte görüldüğünü ya da beriki oyuncunun teknik direktörle sorunu olduğunu. West Bromwich Albion'ın hocası Tony Mowbray Premier Lig'in dibinde. İyi de oynamıyorlar. Ama hiç kendisi hakkında "artık istifa etsin" cümlesinin sarfedildiğini duymadım. Tabi bir de işin bu boyutu var. Bu programlarda Liverpool veya Chelsea ne kadar konuşuluyorsa Aston Villa, Sunderland, WBA da o kadar konuşuluyor. Yani bizim müthiş "bu arada unutmayalım hep Fenerbahçe'yi konuşuyoruz ama Kayserispor da çok iyi mücadele etti, tebrik ederiz, ne diyorduk vay Aragones sen de hoca mısın....." şeklindeki ucuz 4 büyük dışındaki takımları da sözde kaale alma numaraları da yok.
Sizi bilmem ama ben 3-4 yıldır Türk televizyonlarında program takip etmeyi bıraktım. Kaostan, kavgadan, istikrarsızlıktan beslenen bir dolu adamın zırvalarından da sıkıldım. 2 hafta önce Cumartesi, Lineker kapatırken not düştü "Premier Lig tarihinde ilk kez 4 büyük takımın da (Liverpool, Manchester United, Chelsea, Arsenal) gol atamadığı bir haftaya şahit olduk" diye. Böyle bir istatistiği duydunuz mu hiç programlarda? Kim kaç maçtır kazanmış, kim kaç maç aynı onbirle çıkmış, kim kaç maçtır deplasmanda gol atmış onu bile bilmiyorlar. Bilenler kim? Bahis yorumcuları. Yani futbolun sırtından para kazanan adamlar. Onlarla da ilgili bir yazımız var yakında.
15 yorum:
;)
BU gariplige insanlar alisti sanirim. Biz sürekli iki yaka arasinda gidip geldigimizden olsa gerek cok daha fazla ayrimsiyoruz belki de.. Yani bana inanilmaz tuhaf geliyor, Erman Toroglunun hakaretlerini nasil bir insan bu kadar icsellestirir diyoruz.. Hincal Uluc alt tarafi kötü secilmis bir tezahürat yüzünden gecen hafta dört büyüklerin seyircisine cekinmeden "gerizekali, salak" gibi sifatlar kullanabiliyorlar.. Futbol yorumunu coktan gectim ama televizyon karsisinda bir insanin sahip olmasi gereken asgari etik aynlasindan dahi yoksun olmasinin olagan karsilanmasini hicbir sekilde anlayamiyorum..
Ne olucak ki Aragones ve Kalli gibi hocalar Türkiye'ye geldiğinde "sahada ölmesin" bunlar diyenini mi görmedik ya da Del Bosque'ye Yeniköy kasabı diyenini, sonuçta Türkiye'de herkes eleştirmen,herkes teknik direktör.Eleştirmenlerin çoğuda düzeysizlik boyutlarını reyting kaygısıyla yaptığı şovlarla aşan insanlar iş böyle olunca da reyting için dikkat çekmek için saçma eleştiri savaşları verliyor kanallar arasında bir de kendi fasulye gibi nimetten sayanlar var ki onlara hiç girmemek lazım,biz en iyisi maç bittimi kanalı değiştirip magazin programlarına zaplayalım ,onlar bir nebze daha mı düzeyli ne!
Analist olmak.
Bunu yapabilen tek yorumcu Rıdvan Türkiye'de. Ama o bile kafasındaki bir takım klişelerden kurtulamıyor. En büyük sorun bu futbolumuzu yorumlayanlardaki.
Sahada olanı değil, kendi normatif değerleriyle olması gerekeni yorumluyorlar. O yüzden de hiçbir boku beğenmiyor bu beyzadeler. Maç yazıları da felaket o bakımdan bu adamların.
Onur Erdem'in bununla ilgi nefis bir yazısı vardır aslında. Linki budur, tavsiye ederim.
http://ooerdem.blogspot.com/2008/03/ey-yorumcu-yeterince-delirdin-mi.html
Abi,
Cok net birsey soyleyecegim. Bizim futbolun futbol olan kısmıyla ne kadar az ilgilendiğimizi örneklemek için.
Bu ara bizim Galatasaray iyi oynuyor diye sabah açtım bilgisayarı, yahu dedim bizde adamlar kaç asist yapmışlar bu sene. Ya önce Turkcell SL sayfasını açtım, saçma sapan bir intro var sitede. Acaip anlamsız renkler, super çirkin bir site. Sadece gol sayılarına göre sıralama vardı. Kapadım. Arıyorum arıyorum bulamıyorum. Kudurdum. Ya Lincoln kaç asist yapmış bulamadım. Sonra dedim ki, ee yabancı site ara olum sen cenk, 2 saniyede buldum lincolnün kaç kişiyi golle buluşturduğunu.
Ya bizim için futbolun HICBIR onemi yok. Bizim için rating önemli, polemik önemli, ortalığı karıştırma önemli. Değer verme yok. Hiçbirşeyin değerini bilme de yok.
Bazen düşünüyorum, al başını git cenk buralardan, sonra diyorum ki, ulan herkez giderse buraya nolur diye.
Başınızı şişirdim. Dertliyim.
Streaming yoluyla bu yayınları takip edebilme imkanımız varmıdır? Bilgisi olanlar?
sivas bu hafta (bence) hakettiği liderliği geri aldı, ama ben neredeyse hiç bir programda fenerbahçe, galatasaray ve beşiktaş kadar konuşulduğunu duymadım. çok sevdiğim %100 futbol bile bu hafta beşiktaş endeksliydi. yine kötünün iyisi olarak rıdvan dilmen diğerlerine göre 4 büyükler dışındakilere daha fazla değiniyor, ama dedim ya kötünün iyisi...
rıdvan iyi analizci midir tartışılır bence ama kesinlikle objektiflikten fersah fersah uzak birisi. o anlamda mert aydın ve uğur meleke gayet başarılı belki ama sadece tarafsızlık konusunda bile dünyanın geri kalanından çok ama çok gerideyiz.
Sivas maçına veya Hacettepe macına değinelemez tabii ki,artık bana gına geldi her hafta FB,BJK,GS,TS seyretmekten çok mu zor ligde oynanan 9 maçıda canlı yayınlamak,bu ilkelliğe ne zaman son verilecek merak ediyorum,CardSharing yoluyla Avusturya Bundesliga veya Spanish La Liga'nın tamamını seyrederen burnumun dibinde ki Sivas-Hacettepe maçını seyredemiyorum !!!
Yorumcular ve Lick Tv içinse böle başa böle tarak diyorum,brawo ruhsuz Onur Şahine maç anlattıranlara,brawo futboldan başka her türlü muhabbeti yapan kabzımal ve futbolcu eskisi tayfaya !!!
Ferman
Türkiye'deki eleştirilerin kalitesizliğini kabul etmekle beraber birkaç sene öncesine göre durumun daha iyi olduğunu düşünüyorum. En azından artık Türkçe'yi düzgün konuşabilen adamlar programa çıkıyor ve sadece eski futbolcu olmaktan öteye gidemeyen adamlara yer çok kalmadı.
İngiltere'de de buradaki kadar eleştiri var, hatta oyuncularla çok daha fazla dalga geçiliyor, bence farklı olan eleştiriyi yapanların çok iyi bir espri anlayışına sahip olması ve akıl dolu dalga geçmeleri.
hafta sonu The Guardian'ın internet sayfasında Titus Bramble ile yapılmış söyleşi vardı. Adanın en fazla dalga geçilen oyuncularından birisidir ve bunu da oyunuyla hak eder.
Bramble Match of the Day programı başladığında tvnin sesini kıstığını, yine mi acaba benden bahsediyorlar dediğini, annesi onun için yazılanlardan dolayı çok üzüldüğü için gazeteleri sakladığını söylemiş.
Bence burada oyuncular bazen az bile eleştiriliyor. Örneğin Volkan Demirel bu sene neredeyse her maç sonrası yerden yere vurulsa az mı?
rıdvanın yorumculuğu türkiye ligine yönelik sadece, bir de kafasında bazı sabir düşünceleri var, tek pozisyona veya tek maça göre genelleme yapabiliyor, o gün sahada skoru etkileyebilecek çeşitli faktörleri hesaba katmıyor bazen, tarafsız olduğuna da inanmıyorum.türkiye'de oynanan futbolu iyi biliyor ama euro 2008de 'semihle torresin çok farkı yok' yorumu bile onu anlatmaya yeter.
bir de şu tek forvet oynatan teknik direktöre korkak diyen zihniyete de sinir oluyorum ben.alın işte gözünüz futbol görsün biraz yıllar sonra, korkakmış...
muhtesem bir yazi, yillardir beni cildirtan bir konu.
yorum yapmaktan acizler, spiker diye cikardiklari adamlar, evet aksam maraton'da erman hoca yorumlayacak diye sacma sapan bir seyler soyluyorlar, gordukleri ofsayti, bariz faulu degerlendirip anlatamiyorlar. kaos yaratma pesinde herkes, berbat bir yayincilik anlayisi lig tv'nin ki.
ntv super ligi alsa her maci verse nefis olurdu nefis!
Yabancı ülkelerde yazıda adı dgeçen programlarda amaç yazıdada belirtildiği gibi saha içinde olan bitene yönelik. Bizde ise her haber her yorum bir şekilde magazinel bir şekle getiriliyor. Bunun başlıca nedeni hem eleşiri hemde eleştiriden geri besleme (feedback) almayı bilmeyen genel yapımızıdır.
Yani biri x kişi hakkında eleştiri yapınca bu x kişi bunu kendi kişiliğine yapılan bir hakaret olarak algılıyor ve kendi anlayışına göre yine o şekilde kişisel bir cevap veriyor. Bunun sonucunda futbol tartışmak yerine polemik adı altında kör dövüşleri izliyoruz.
Tabi birde Fotomaç türevi gazetelerin yok sattığı bir ülkede iddaa tüyosu dışında sırf takımları daha iyi takip etmek için spor sayfalarından ve spor programlarından analiz bekleyen izleyici/okucu olmamasıda bunların bir başka yönü.
ratingleri tavana vurduran diziler var televizyonlarda ama en azından kolay erişilebilecek bir şekilde onların eleştirilerine rastlayamıyoruz. varsa yoksa dizinin erkek oyuncusuyla bayan oyuncusunun yaşadığı aşk, bir sonraki bölümde ölecek mi kalacak mı tahminleri. tabii bir de bolca bikinili poz yakalama uğraşı bayan oyuncular için.
ülke ve dünya ekonomisi şapa oturmuş durumda, adam akıllı ekonomik analiz yapan da yok. kim ne dersem piyasalar az etkilenir diye başlıyor söze. birkaç daha cesur uzmansa hemen belli kalıpların dışına çıkamıyor, dünya gerçekleri bunlar değil diye geri plana itiliyor.
seçimler yaklaşıyor. pek çok kişi, hatta tanıdığım herkes belediyeden şikayetçi ama basında belediyelerin çalışmalarıyla ilgili düzgün yapılmış eleştiri bulmak nerdeyse olanaksız. varsa yoksa sen daha çok yedin, sen de adamını soktun bilader türünden kavgalar.
müzik dünyası da pek farklı değil. o da şarkıcı mıyla başlayan ama üzerine başka birşey konmayan geyikler. tabulardan sıyrılamayan bir dolu yorum.
gerçekten güzel birşeyler üreten adamlardan haberimiz olmuyor, daha doğrusu olması için çaba sarf etmemiz gerekiyor. ana sayfalardaki bir dolu şeyi atlattıktan sonra. futbolda da durum farklı değil haliyle. azınlık sporla ve sporun getirdiği yan hikayelerle ilgilenirken çoğunluğun derdi galatasarayın, fenerin, beşiktaşın nasıl koyduğu nasıl geçirdiği. böyle olunca da sivasspor konuşulmuyor, şampiyonluğa koşması ilginç olduğu için haber konusu oluyor, başarı olduğu için değil.
geçen sezonun sonunda şansal büyüka'ya sorma fırsatım olmuştu. bu sene sivasspor ile ilgili yeterli haber yaptığınıza inanıyor musunuz diye. ben bu konuda ayrım yaptığımızı düşünmüyorum kabilinden birşeyler söylemişti. kendi açısından baktığımızda haklıdır, hatta elimizi vicdanımıza koyalım ki futbol manyaklarının çoğu bile programlarda üç büyüklerin payı azalınca bir soğuma yaşayacaklardır. zaten yaşamayacağını hissettirecek kitle sesini çıkaramadığı için olsa gerek düzen giderek üç büyükler lehine değişiyor. ancak şansal büyüka'nın cevabına katılmadığım nokta sivasspor vb. ile ilgili yeterli haber algılaması hususunda. tabii ki sivasspordan sıkça bahsettiler: trabzonspor deplasmanındaki olaylar, fenerbahçe ve trabzonspor maçlarının kaç derecede oynandığı bunlar epeyce konuşuldu. ama oyuncularla, kulüple, nasıl yükseldikleriyle, nasıl yüksekte kalabildikleriyle ilgili hikayeler duyamadık yeterince. sivassporda beşiktaş deplasmanı öncesi hayrettin sakat, mehmet yıldız cezalı haberini zaten her zaman duyarız, dert değil.
yukarda bir arkadaş da yazmış zaten üç büyüklerle ilgili duyduklarımız da kabak tadı vermeye başladı. birkaç yorumcu dışında hemen herkes aynı konulardan bahsediyor, durmadan saatlerce.
Kusura bakmayinda Erman Toroglu ve Sansal Buyuka bence cok iyi analiz ediyor futbolu.Ozellikle Erman hoca bu haftaki bir pozisyonu herhangi bir lig de izledigi bir pozisyonla kiyasliyor,araba sevdasi derim ben,o kadar da kotu degil bence
Bir de TRT'nin saatlerce 4 kulübe yer verip gece 12 civarlarında herbiri 5 dakikayı geçmeyen Anadolu takımları analizleri vardır ki kanser olmamak mucizedir.
1. ligde işler daha iyi ama ara da bul D-Smart'ı...
Yıllardır hiçbir şekilde maç yorumu dinlemiyorum.
Yorum Gönder