Öncelikle cuma gününden bugüne kadar ayrıntılı şekilde yorumlarıyla bize yardımcı olan herkese teşekkürler. Bir hafta önce çıkan bir sarı kartın da etkisiyle "futbol kurallarında değişmesi gereken noktaları önerin" ve "yeni kurallar koyacak olsaydınız bunlar hangileri olurdu?" şeklinde bir soru yöneltmiştik. Cevaplarınızı toparlamak ve okumak gayet zevkliydi. 2 gruba ayıracağız. Bir tanesi saha içinde oynanan oyunun kuralları ile ilgili olanlar yani hakem triosunu ilgilendirenler. Diğeri de uluslararası organizasyonların mahiyeti ile ilgili.
Kurallardan başlayalım. Şikayetçi olunan konulardan birisi futbolcuların
gol sevinçleri üzerine getirilen sınırlamalar. Biliyorsunuz tribünlere koşma ve tellere tırmanma, formayı çıkarma ya da aşırı sevinç gösterisi hakemin sarı kartı ile cezalandırılıyor. Bu noktada blog okuyucularına katılıyorum. Doğrudan rakip tribünü tahrik etmek için yapılmış hareket olmaması kaydı ile (Paolo Di Canio'nun yaptığı Nazi selamı gibi) forma çıkarmanın veya kendi tribününe koşmanın çok büyük bir hadise olmadığı görüşündeyim. Zira formayı çıkarmanın kimseye bir zararı yok, kendi tribününe giden futbolcu ise orada maç boyu yaşadığı baskıyı ve zorlukları üzerinden atan golün sevincini seyirci ile yaşamak istiyor. Zaten her golü atan adamın seyircisine koşması gibi bir durum yok. Zira tartan pistinin olduğu stadlarda bu iş ancak kale arkası tribünlerinde gerçekleşiyor ki o da tek tük. Ben de bu sevinç gösterisi üzerine gelen sınırlamaların biraz fazla olduğunu düşünmekteyim.
Hakem sayısı ve kararların verilme tekniği üzerine de bazı öneriler var. Örneğin hakem sayısının dörde çıkarılarak her birinin bir sahayı yönetmesi gibi bir düşünce var. Tabi burada bir sahadan çıkarılan topun öbür sahada ofsayta dönüşmesi halinde hangi hakemin düdük çalacağı gibi konuların açığa kavuşturulması lazım. Kale çizgilerine birer hakem yerleştirilmesi de son zamanlarda revaçta olan bir öneri. Ayrıca hakemlerin ofsayt pozisyonlarını ve topun kale çizgisini geçip geçmediği ile ilgili pozisyonları saha kenarındaki bir kameradan kontrol etmesi gibi öneriler de var. Tabi kamera önerisi maçların çok sık durmasına sebep olabilir, özellikle ofsayt söz konusu olduğunda. Ancak kale çizgisini geçip geçmeyen toplar için bu tür bir yola başvurulması hayal değil. Zira her maç karşımıza çıkan bir pozisyon değil bu.
Oyuncu değişikliği hakkının sınırsız olması ve sarı kart gören oyuncunun buz hokeyindeki gibi bir kaç dakika dışarıda kalması dikkat çeken bir öneri. Şahsen oyuncu değişikliği konusundaki serbestiye pek katılmıyorum, zira bu bile takımları birbirinden ayıran bir faktör. Değişikliği yerinde ve zamanında yapan takımın diğerine göre bir avantajı olmalı ki oyuncu değişikliği hakkı ne kadar fazla ise bu farklılığı yaratma imkanı o kadar fazla olacaktır. Sarı kart önerisine gelince. Bunun benim için bir mahsuru yok ama Türk basını için şöyle bir tehlikesi var. "X oyuncu takım arkadaşları sahada mücadele ederken, her maç dinlenmek için bilerek sarı kart görüyor" gibi spekülasyonları da beraberinde getirecektir emin olun.
Bunun dışında saha ölçülerinin dünya üzerindeki tüm stadlarda eşit boyda olması, rakip sahaya geçildiği anda tekrar geri yarı sahaya pas verilmesinin yasak olması (çıplak gözle gördüğümden biliyorum Galatasaray Karl-Heinz Feldkamp'ın ilk döneminde böyle oynardı), taç atışlarının ayakla kullanılması, aut atışlarını kullanmak için kalecilere belli bir saniye sınırlamasının getirilmesi, kalelerin yirmişer santim büyütülmesi (Sabri Sarıoğlu bu büyütmenin 4 metre olmasını isteyecektir), çift vuruş kuralının kalkarak tüm vuruşların tek vuruşa dönmesi açıkçası benim de katıldığım konular. Uygulanması en zor ama en arzulananı elbette geri pas hadisesi. Zira korner atarken topu kendi kalecisine kadar oynayan bazı kanser sebebi takımlar var ki Galatasaray Gerets'in ikinci senesinde sıklıkla yapardı bunu. Ancak uygulaması da elbet zor zira, bu alan daraltarak oynayan takımların giderek kendi sahasına kapanmasına yol açacaktır. Önemli bir öneri de maç saatinin basketboldaki gibi top pyunu her terkettiğinde durdurularak maç süresinin 60 dakikaya indirilmesi. Bu yöntemin uygulanması belki 60 değil de 50 dakika söz konusu olursa ihtimal dahiline girebilir.
Gelelim ikinci gruba. Yani turnuva statülerine. Bir kere herkesin kazan kaldırdığı bir nokta var. Deplasman golünün avantajı. Yani 1-1 ve 0-0 biten 2 maç sonunda bir takımın elenip bir takımın tura devam etmesinin saçma olduğu görüşü hakim yorumlarda. Haksız da sayılmazlar. 2 stad arasında atılan golün avantajını tribündeki kalabalıklar ve coğrafi konumun belirlemesi bazen çok acı olabiliyor. Ancak bu kuralın kalkması, yani deplasmanda atılan golün çok büyük öneminin olmaması ilk maçı deplasmanda oynayan takımın oyunu iyice kitlemesine yol açacaktır. Zira deplasman takımı çok da değerli olmayan bir gol için kontratak yapmaya yanaşmayacak ve işi ikinci maça bağlamak isteyecektir. Zira ikinci maçta da yiyeceği tek gol ona büyük bir dezavantaj getirmeyecektir.
Atılan gol sayısına göre puan verilmesi veya 3 golden fazla atan takıma ekstra 1 puan verilmesi önemli bir nokta. İlki olmasa da ikincisi desteklenebilir bir yargı. Zira gol ortalaması 3 olan takımlara bugün dünya futbolunda rastlamak çok zor. Yani bir takımın sezon boyunca 3 golden fazla attığı maç sayısı ortalama 5 veya 6. Yani sezon boyunca normalde olduğundan 5 ya da 6 puanlık bir fazlalık bugünkü kurallardan çok büyük bir sapma getirmeyecektir. Böylece son haftaya 4 puan geride giren bir takım tamamıyle gol atmak için oynayacak ve bu tür lig finalleri heyecanın daha da arttığı maçlar olacaktır. Zaten takımların puan eşitliği halinde birbirinden gol averajı ile değil, birbirleri ile oynadıklar maçlara göre sıralanması ile buna bir nevi yeşil ışık yakıldı.
Turnuva formatlarına gelelim. Bir öneri Şampiyonlar Ligi'ne sadece şampiyonların katılması ve 52 ülkenin şampiyonundan 12 tanesinin seri başı olarak gruplara kalması, geri kalan 40 takımın tek bir ön eleme oynayarak seri başılarla birleşip 32 takımı oluşturması şeklinde. Bu görüşe muhalefet "örneğin İngiltere ligi üçüncüsü Arsenal yerine Estonya Ligi şampiyonunu izlemek çok zevk vermeyebilir" şeklinde. İkisinin de haklı yönleri var.Ancak UEFA Kupası'nın çekiciliğinin artırılması gerektiği de bir gerçek. Ben de 3 ligin 4 takımla katılmasının çok da hoş olmadığını söylemeliyim. Bu sayı ilk 2 ile sınırlandırılabilir. Yani 52 ülkenin ilk 26 tanesi 2, diğer 26 tanesi tek şampiyonla katılabilir ve buradan itibaren önerilen 16 seribaşı+64 takımlı ön elemeden gelen şampiyonlar sistemi benimsenebilir.
Bir öneri de yukarıda otomatik olarak gündeme gelecek UEFA ülkeler sıralaması ile ilgili. Burada herhangi bir ülkenin takımlarının bir kupada elde ettiği başarının diğer kupaya yansımaması yani örneğin UEFA Kupası'nda 3 sene üstüste 4 takımını çeyrek finale bırakan ülkenin her şeye rağmen Şampiyonlar Ligi'ne göndereceği takım sayısında değişme olmaması ve her kupada elde edilen başarının o kupayla sabit kalması. Tabi bu, bir ülkeden 3 şampiyonlar ligi temsilcisi giderken 1 UEFA Kupası temsilcisinin varolmasına, diğerinden 1 şampiyon ve 5 UEFA Kupası temsilcisinin çıkmasına sebep olarak hafif bir karmaşa yaratabilir.
Dünya liginin kurularak 2 sene boyunca sürmesi, Türkiye Kupası'nın klasik eleme sistemine geri dönmesi, liglerin sonunda ilk 2 sırayı alan takımların 3 maç üzerinden bir şampiyonluk serisi oynamaları, maç sonu seri penaltı atışlarının bir dönem ABD Ligi'nde yapıldığı gibi duran top olarak değil, orta sahadan topu alan bir oyuncunun kaleciyle karşı karşıya kaldığı atışlar şeklinde kullanılması da diğer öneriler.
Son öneriyi de ben yapayım. Biliyorsunuz hücum eden ve o sırada ofsayt pozisyonunda olan takımın oyuncusu kendisini oyun sahasının dışına atarsa ofsayt alanının dışına çıkmış oluyor. Ancak savunma ofsaytı bozmamak için bunu yaparsa halen alanın içinde sayılıyor ve yardımcı hakem kale çizgisine yapışıyor. Burada bir eşitsizlik var. Eşitsizliği kaldırmanın yolu hücum oyuncusuna verilen ayrıcalığı kaldırmak. Hücum oyuncusu o anda kendini dışarı atsa bile o atağın bir parçasıdır ve bana sorarsanız ofsayt alanı içindedir. Tabi ayrıntılı yorumdan önce defans oyuncusuna getirilen bu açık eşitsiz uygulama değitirilmesi istememin ana sebebi.
Üşenmeden yazdığınız yorumlar için tekrar herkese teşekkürler.
12 yorum:
bu yazını altına herkes ir imza çaksa, aramızda en konuşkanı, en iyi ingilizce bileni en öne geçse, biiz de arkasına toplaşsak ve Platini'nin kapısına dayansak. tabi oraya gidene kadar sayımızda bi azalma olacağını da unutmsak. derdimizi lider arkadaş açıklasa acep bizi kaale alırlar mı.
almasalar bile bunları yazıp okumak da güzeldi.
İlk yazdığında bu post'un adı restorasyon falan mıydı abi? :)
hocam gol puan getirsin önerisine ben bir eleştiri yapiyim. o zaman kalac'lar artmaz mı 8-0 lar çoğalmaz mı sizcede?
Post'un ilk resmini görünce çocukluğum aklıma geldi. O Mikrostars'lardan biri biryerden hediye gelmişti nerden gelmişti hatırlamıyorum ama Sharp reklamlı formasıyla Giggs figürü masamı süslüyordu. Hoş pek benzemiyordu Giggs'e ama severdim. Ayağında topla gülen bir suratla bakıyordu boş boş. Sonradan çürüdü az da olsa pul pul dağıldı falan... Bir tane alsam mı ne yapsam...
akla yatkın öneriler. özellikle ve kesinlikle türkiye kupası. eleme sistemi zaten olması şart olan ama kupadaki takım sayısının artırılması, tff1, tff2 tff3 ten istisnasız tüm takımların iştirak etmesi (ve belki süper amatör grup liderleri, bkz ingiltere) ve süper lig şampiyonu dahil herkesin ilk turdan müdahil olması.
-deplasman golü kuralının uzatmalarda da uygulanması saçmalığının son bulması, ama kuralın devam etmesi
-şampiyonlar liginin 52 şampiyon takımlı, 6şar, 7 şer veya 8 er takımlı gruplardan oluşup liderlerin ve/veya en iyi ikinci 8 takımın direkt, 6 takımın çapraz eşleşmeli eliminasyonundan, 1 takımın fairplay kontenjanından, 1 takımın stad yüzde doluluğundan seçilerek bir sonraki turda 4 erli 4 gruba yerleşmeleri.
-uefada da herkesin birinci turdan balşadığı, 256 takımlı eliminasyona geçilmesi.
-tarihi intertoto yerine geçen sezon en çok gol atan takımların biraraya gelmesiyle oluşan (veya başka bi özelllik de olabilir) mini yaz turnuvası düzenlenmesi.
benim ütopyamdır.
türkiye kupasındaki grup sisteminin amacı rezerv lig kurulamadığından onun yerini tutmasıydı. özellikle 3 büyükler oynatmadıkları oyunculara daha fazla şans verebilmek için bu sistem getirildi. ama türkiye'de gelecek planlaması 1 dakika ilerisinden ibaret olduğundan takımlar ideal 11leriyle oynamaya devam ediyorlar. bu yüzden grup sistemi gittikçe anlamını yitiriyor. asıl doğru olan paf liginin yerine rezerv lig getirilip kupanın tek maçlı eleminasyona dönmesi ama o çapta yönetici çıkmadı henüz ortaya...
Forma çıkarmak sarı kart olmasın, sevinsin oyuncu. Tellere tırmanmak konusunda mütereddidim, Martin Palermo Villarreal'deyken tırmanmış ve bacağını kırmıştı. Ama Tabata'nın golden sonra tribüne çıkıp eşiyle kutlaması da çok güzeldi mesela.
İki orta hakemin pilot uygulaması 1999/2000 sezonunda İtalya kupası maçlarında ikinci turdan itibaren yapıldı. İlk maç olan Sampdoria-Bologna maçı iki hakemin anlaşamamasından ötürü yarım kalsa da ısrarcı olundu ve Lazio-İnter finalinde de çift orta hakem vardı. Sonra vaz geçildi. Ancak kale arkası hakeminin gerekliliğine inanıyorum ve bence de en makul çözüm bu. 60'larda bir futbolcu ortalama 3 km koşarken günümüzde, üst düzey futbolda 10 km'nin üzerinde ortalama. Oyunun temposu bilmemkaç katına çıkmışken hakem sayısının aynı kalması mantıklı değil. Yardımcı(yan) hakem sayısını arttırmak kargaşadan başka şey getirmez. Özellikle ceza sahası içi mücadelelerinde çok işe yarar kale arkası hakemi.
Ifab, bu yılın Mart ayında yaptığı toplantıda "çipli top" ve benzeri teknoloji uygulamalarının kesinlikle gerçekleşmeyeceğini açıkladı. Aynı toplantıda "kale arkası hakemi uygulanmasının bu yıl içinde denenmesine başlanması" kararı çıktı. Toplantıda çıkan bir başka karar da saha boyutları ile ilgili:
105x68 "beş yıldızlı stadyum" ve "dört yıldızlı stadyum" için zorunlu idi. Bunlara "milli maçların oynanacağı stadyumların zemininin de 105x68 metre ölçüsünde olması zorunluluğu" eklendi(yalnızca erkeklerde). İleride, kıtasal maçlar için de bu zorunluluk gelebilir.
Tempo, bu oyunun en önemli parçalarından -belki de daha doğrusu silahlarından- biridir. O yüzden, "oyuncu değişikliği sayısının arttırılması" ve "tartışmalı pozisyonlarda görüntülerden yararlanılması" gibi önerilere kesinlikle karşıyım. İngiliz Ligi'nin temposu, Brezilya Ligi'nin temposundan beter olur o tip bir uygulamaya geçillirse.
Kalelerin büyütülmesi fikri bana makul gelmiyor. On sene sonra sonra "hadi bi otuz santim daha büyütelim"e gelir iş. Abartılırsa, "rogue" uygulaması bile geri dönebilir futbol sahalarına.
@ flying dutchman
Bir şeyi çok merak ediyorum, yanıtlayabilirseniz sevinirim:
İzlediğiniz diğer ülke televizyonlarında, "baş yorumcusu"nun ana titri "eski hakem" olan bir başka yayıncı kuruluş var mı? Eğer yoksa, yayıncı kuruluş dışındaki kanallar arasında aynı konuda oran nedir?
hollanda ve ingiltere'de yok bildiğim kadarı ile
% 90'ı eski futbolcudur, gerisi de futbol oynamamış eski teknik direktörler ve sunucular
misal bbc'nin match of the day programı
gary lineker, alan shearer, alan hansen....hepsi eski futbolcu
@ Flying Dutchman
Yazının sonunda getirdiğin öneride hücumu yapan takımdaki oyuncu saha dışına çıkarsa topla oynama olanağı olmayacağı için zaten pasif ofsaytta oluyo, ofsayt olması imkansız. Top atıldıktan sonra sahaya girerse nolur bilmiyorum gerçi, ofsayt sayılıyodur o zaman heralde..
Forma çıkarmanın sadece seyirciyi gaza getirmekten dolayı sarı kart olduğuna inanmayınız.
Sponsorların ve reklam verenlerin baskısıdır. Adam o kadar para verip forma reklamı veriyor, formada şirket adının geçeceği tek zamanda (yakın çekim gol sevinci) o forma çıkarılırsa paralar boşa gider:)
eger cok gol atanın cok puan aldıgı bir lig olursa, sikenin onune gecilemez. bunun ornekleri turkiye liginde yasandı en yakından.
Deplasman golu uygulaması aynen devam etmeli -2 maçlık elemelerin uzatmalarda da-. Çünkü normal sürelerin sonunda eşitlik sağlanmıştır. (90ar dakika) Bunun ardından uzatmada ev sahibi olan takım fazladan 30 dakika kendi sahasında oynamaya başlamaktadır. Bu bağlamda bu süre içerisinde evsahibinin geçmesi için daha fazla gol atmak zorunda olması mantıklıdır.
Saygılarımla
Yorum Gönder