6 Ocak 2009 Salı

STEPHEN APPIAH VE OYUNCU YÖNETİMİ
























Brezilyalı Washington Stecanelo Cerqueira, 2002-03 sezonunda Werner Lorant yönetiminde sarı lacivertli formayla çıktığı maçlardan sonra ilk yarıyı bitiremeden geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle İstanbul’dan ayrıldı. Kalp rahatsızlığı işin bahanesi oldu ya, Fenerbahçe tribunleri ve Türk medyası da Washington’ın adını pek hatırlamak istemedi. Washington ülkesinde gördüğü kısa süreli tedaviden sonra 2004 yılında ülkesi takımlarından Athletico Paranaense ile sözleşme imzaladı. O sezon attığı 34 golle Brezilya Gol Kralı oldu. Coração Valente (Cesur Yürek) lakabını omuzlarına takarak Pasifik’in diğer ucuna Tokyo Verdy takımına gitti. Burda attığı 22 golün ardından Urawa Red Diamonds takımına transfer oldu. 26 golle takımını lig ve Asya Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'na taşıdı. 2008'de Fluminense Brezilya'ya döndü ve bu sezon da 21 golle gol krallığını 2 oyuncuyla paylaştı. Yani Fenerbahçe onu gönderdikten sonra oynadığı her takımda gol kralı oldu Washington. Fenerbahçe onunla ilişkisini kestikten sonra 29 yaşında futbola döndü. Takım o günden beri istikrarlı ve son vuruşları iyi olan yabancı bir forvet bulamadı. Bugünlerde Guiza için söylenenleri biliyorsunuz.

Stephen Appiah. Fenerbahçe'ye 8 milyon euroya imza attığında 25 yaşındaydı. Dinamik, geniş vücutlu, hücum özellikleri de olan ve Marco Aurelio ile orta sahada adeta bir imha ekibi oluşturabilen bir oyuncuydu ve ilginç şekilde Tuncay Şanlı'nın o çok ünlü "baş kaldıran" özelliği biraz onda da vardı. Takıma yeni katılmasına rağmen. Kazım 2007'de dizinden bir kaç kez tekrarlanan sakatlık için tedavi olmak amacıyla İtalya'ya gitti. Önce hafif sakatlığı vardı, sonra sakatlığı ciddi oldu, sonra bir daha sahaya çıkamayacağı ortaya çıktı, sonra da hayati tehlikede olduğu ve her an ölebileceği haberleri dolaştı. Gazetelerde kendisiyle ilgili bir dolu haber çıktı "sakatlığının perde arkası" şeklinde. Bazı taraftarlar onun için 2005-06 sezonunun son haftasındaki Denizlispor maçında kaçırdığı gole atıf yaparak takıma zaten çok şey vermediğini ileri sürdüler. Son olarak Fenerbahçe kulübü aynen Washington'a yaptığı gibi Appiah'ın da kontratını iptal etti. Yabancı kontenjanını açtı ve yerine Maldonado ile Josico'yu transfer etti.






















Appiah İngiltere'den gelen haberlere göre Tottenham Hotspur ile antrenmanlara çıkmaya başladı ve 1 aylık deneme süresi geçirecek. Harry Redknapp Portsmouth'un başında olduğu günlere atıf yaparak "onu Juventus'tan almayı çok istiyordum ama pahalı bonservisi sebebiyle Muntari'ye yöneldim, ama benim için hep iyi bir oyuncu olarak kalmıştır" diyor. Devre arası transfer döneminde olmasa da 2009-2010 sezonu için kulüp tarafından kontrat önerilmesi bekleniyor. Başkan Daniel Levy de transferin arkasında.

4 oyuncu ismi geçti bu yazıda. Washington, Tuncay Şanlı, Marco Aurelio ve Stephen Appiah. İşin "vefa" gibi manevi taraflarına pek girmeyeceğiz zira işimiz somut verilerle. Bugün bu 4 adamın hiçbirinin yeri dolmuş değil Fenerbahçe'de. Hepsinin ortak noktaları var. Dördü de sarı lacivertli takıma hiç bir para kazandırmadan ayrıldılar. Zaten 2 tanesini kulüp kendi eliyle kapının önüne koyuverdi. İlk üç tanesi gittikleri takımın en iyi oyuncusu oldular. Washington'ın istatistikleri yukarıda, Aurelio Betis'te kısa sürede kendini kabul ettirdi, Tuncay ise bugün Chelsea ile anılıyor. Dördüncüsünün yolu da Premier Lig'e düştü. Bu 4 adamın yeri hala doldurulamadı Fenerbahçe'de. Sadece 2 sene önce Avrupa'nın en iyi orta saha oyuncusundan ikisini göbekte oynatan bir takımın bugün bu bölgede Avrupa'nın en sıradan mevkilerinden birisine sahip olması ufak bir problem midir? Alex'in bu seneki performasındaki düşüşün sebebi, arkasında oynayan 2 oyuncunun kalitesinin bir anda düşmesi olabilir mi? Mehmet Topal-Ayhan-Barış Özbek üçlüsünün bu sene çektikleri setin, Lincoln'ün kariyerinde neredeyse hiç olmadığı kadar istikrara kavuşan performansına ön ayak olması bir fikir verebilir mi? Yönetim zaafları ve futbolcu yönetimindeki büyük hataların 4 önemli noktası bu futbolcular. Her gün yeni bir örneği eklenmeye devam ediyor hem de.

12 yorum:

Arkhe dedi ki...

Washington gittiğinden beri Fenerbahçe istikrarlı ve son vuruşları iyi olan yabancı bir forvet bulamadı cümlesi pek olmamış.

Appiah ile Washington ise çok farklı, Appiah gitmeyi kafasına koymuştu ve sakat diyip antremana çıkmadığı dönemlerde çok hızlı gece hayatına aynen devam ediyordu. Yine bu dönem içinde milli takımda oynadığı bile oldu. Geçirdiği o iyi ilk sezondan sonra hakkında çıkan transfer haberlerini, gitmek istemesini hatırlıyoruz. İstediği olmadıktan sonra veriminin nasıl düştüğü de hala akıllarda. Kısaca Appiah gitmek istedi ve istediği şekilde gidemeyince de başka yollara girdi. Bilindiği gibi hala da Fenerbahçe ile mahkemelik. Burada tek getireceğim eleştiri vardır ki bu dediğim o dönem yapılsaydı yönetim idam edilirdi ama bence Appiah'ın kafası o transfer haberlerine gittiği anda satılmalıydı.

Tuncay ve Aurelio ise zaten çok farklı, gitmelerinde Fenerbahçe yönetiminin suçu yok. Gitmek isteyen, kafalarında hedefleri olan iki oyuncu kontrat yenilemedi ve gitti. Bilmiyorum belki Aurelio'ya Alex'e verilen para teklif edilse kalırdı ama daha Ocak ayında Aziz Yıldırım birçok Brezilyalı oyuncu gibi Aurelio'nun da İspanya'da oynama isteği olduğunu söylemişti. Tuncay'da ise yapacak bir şey yok, bu kulübe hizmet etti, aldığı paranın hakkını verdi ve gitti.

Valla kusura bakma hiçbir yazdığına katılmamış gibi oluyorum ama Alex konusunda da farklı düşünüyorum. Alex geldiği ilk sene de arkasında tek orta saha ile oynarken büyük işler yaptı, Appiah-Aurelio ikilisinin gerçek anlamda beraber oynadığı o 1 sene haricinde de ki Appiah sık sık Daum tarafından sağ kanatta da oynatılırdı. Alex bu senenin ilk haftalarında mevki değişikliği nedeniyle de çok yıprandı ve bir de sakatlık geçirdi. Arkasını iki diri oyuncunun tutması bir artı olacaktır tabii ki ama düşüşün tek sebebi olacak kadar da değil.

Şen Şef dedi ki...

Ben de Ayhan-MehmetT-Barış üçlüsüne takıldım. Geçen sene eyvallah da bu sene kaç maç oynadı bu üçlü de Lincoln'ün performansına etki etsin? Hele "ön ayak olmak" iyice yersiz betimleme olmuş. Barış'la Mehmet daha iyileşmeden Lincoln 'iyi'leşmeye karar vermişti. O zaman Meira'ya da atfedelim, biraz Mehmet Güven'e de. Halbuki geçen sezon bu üçlü Arda'yla beraber takımı sırtlarken öbür abi ortalıkta yoktu.


Blog halinde saldırmışız gibi olmasın :)
Arkhe'nin eleştirisine de birşey söylemek istiyorum. Bu yazının amacı yönetiminize laf sokmak değil, kadronuzda bir zaman olan sonra da yerini dolduramadığınız değerlerinizi anlatmak. Tabi ki futbolcudur gitmek ister, neyse ne. Ama Aurelio-Appiah-Tuncay'dan Uğur-Josico-Selçuk'a dönersen burada söylenecek birşey vardır elbet. Washington'un ise yerini dolduran Nobre eh-buçuk'tu bana göre ama Semih kendisinden daha iyi olabilir, hem Türk olması da cabası. Anelka'ya (buradaki versiyonuna tabi), Nobre'ye, Kezman'a tercih ederim.

Flying Dutchman dedi ki...

@Şen Şef

Araya gireyim kısaca. Öncelikle söyleyeyim üçünün aynı anda oynamasını kastetmedim, zaten aynı anda orta sahanın göbeğinde oynamaları imkansız, kadrodaki adam sayısı gereği, dolayısıyla ikili olarak oynadıkları andan bahsediyorum. Ayhan-Topal, Barış-Topal, Ayhan-Barış gibi.

Ben Lincoln'ün zaten iyileşmeye karar verdiği konusuna katılamıyorum. Sezon başında Lincoln ceset gibiydi ve ayakta bile duramıyordu. Son 2 aydır Lincoln takım düzenli olarak katkı yapıyor ki Meira'nın defans hattına kaydırılıp üçlünün orada değişmeli oynadığı döneme rastlar.

Ha bu üçlü geçen sene de oradaydı ama geçen sene Lincoln'ün piyasadaki yokluğunun meşhur kamp hadisesinden kaynaklandığını da biraz konuşmak lazım.

Sonuç olarak odağı kaybetmeyelim. Burada kastedilen ek olağanüstü nedenler olmadıkça "arkasında iki güçlü defansif orta saha oyuncusu olan hücuma dönük oyuncunun, olmayana göre daha yararlı olacağı ve performansını artıracağıdır". Suat-Okan-Emre....Hagi gibi, bir diğer örnek...

cikkoleite dedi ki...

Burda sorun "gitmek isteyene kal diyemeyizki kardesim" zihniyeti.Tabiki gitmek istiyen oyuncuya izi vereceksin ama o giden oyuncunun yerini doldurabildigin sürece.Bu oyuncularin gitmek istemelerinde yönetimin hic mi sucu yok? Yani akillarinda kalip düsük paralara oynama düsüncesi,kendi transfer ücretlerinden kesilip yeni transferlere harcanan paralarin etkisi bu oyuncularda sözlesmesi bitince gitmeye yönelik bir egilim olusuyor.Eger sezon basi Manchester Real´e gitmek isteyen Ronaldo´yu ayni zihniyetle gönderseydi tepki almazmiydi bence yer yerinde oynardi.Arkadasin yazdiklarina katilmakla birlikte listeyi daha da uzatabiliriz (Nobre,Luciano)
Eger bu kulüp bu sene Güiza´ya 4 senelik 14 Milyon Euro ve Emre´ye yillik 3,5 Milyon Euro ödemek zorunda kaliyorsa bunda tabiki gecmiste cok daha az paralar istedikleri icin gönderilen Nobre´nin Marco´nun etkisi var.Her giden oyuncuya kapiyi gösterebilmek icin o oranda güclü bir kadro yapilanmasina ve derinligine sahip olmak gerekir.

Şen Şef dedi ki...

Flying Dutchman dedi ki...
"Öncelikle söyleyeyim üçünün aynı anda oynamasını kastetmedim, zaten aynı anda orta sahanın göbeğinde oynamaları imkansız, kadrodaki adam sayısı gereği, dolayısıyla ikili olarak oynadıkları andan bahsediyorum. Ayhan-Topal, Barış-Topal, Ayhan-Barış gibi."

OK yanlış anlamışım, geçen sezon başlarındaki 4-3-1-2'nin üçlüsü (Ayhan-Linderoth/Mehmet-Barış) gibi anlattın zannettim. Ama Lincoln'ün sezon başında ceset gibi olduğuna da ben katılamıyorum kusura bakma. Belki henüz tavan yapmamıştı ama geçen seneki haline göre ciddi bir fark vardı daha eylül ayından itibaren. Mehmet'in ve Barış'ın bu konuda katalizör olduğuna da bu yüzden katılamıyorum, çünkü oldukça geç eklenebildiler bu sene takıma, ve geldiklerinde Lincoln'ün oynadığı maç sayısı, gol/asist istatistikleri her şekilde geçen senenin üstündeydi.

"arkasında iki güçlü defansif orta saha oyuncusu olan hücuma dönük oyuncunun, olmayana göre daha yararlı olacağı ve performansını artıracağıdır"

Eyvallah, zaten buna söylenecek hiç birşey yok :)

Öte yandan, Hagi'yi hep bu üçlüyle anmak beni biraz sıkıyor bazen. Doğru olmadığı için değil elbette, en ideali de oydu ama:
İlk sezonlarda Ergün-Tugay-Hagi, Tugay-Suat-Hagi, bazen sadece Suat-Hagi oynarken de Hagi'nin performansı fevkaladeydi. Ergün ön liberoda kısa süre de olsa idare etmişti, Suat efsanenin önde gideniydi, Tugay benim kahramanımdır, tamam. Ama geriye sanki hep öyleydi gibi Emre-Suat-Okan kaldı insanların dilinde. Oysa bu ideal 3'lü toplam 2 sezon oynadı bu şekilde, Hagi 5 sezon döktürdü, hiçbirini boş geçmeden. Bu konuyla alakalı değil ve kesinlikle bir eleştiri değil, sadece sözü geçmişken karalayıverdim. Kusuruma bakmayın.

turhanatakan dedi ki...

kim söylemişti hatırlamıyorum ama yakın zamanda bir yerde okudum. alex'in istatistiklerine ve katkısına esas teşkil edenin yeteneğinden ziyade oyun zekası olduğu söyleniyordu kısaca, yetenekli değil denmiyordu elbette.

hagi ile alex'i kıyaslarken -bence-bu noktayı da göz önünde bulundurmak lazım. hagi'nin elinde daha fazla silah var, yaklaşık 25 yıldır benim bu ligde hiçbir oyuncuda görmediğim silahlar. prekazi duran toplarda müthişti, yeri geldiğinde asist özelliğini görürdük ama efsaneleşen özelliği bu değildi. oğuz çetin fanatik bir galatasaraylı olsam da izlediğim en teknik türk oyuncuydu, inanılmaz bir pas ve top kontrol yeteneği vardı, ama pek dinamik bir oyuncu olduğu söylenemez. sergen yalçın çok yetenekliydi, gerektiği zaman gerekeni yapardı ama her takıma karşı işlemezdi şüphesiz bunlar. alex sertlik gördüğü zaman verimi düşen ama devamlı topu nasıl yapsam da rakip savunmanın en zorda kalacağı şekilde kullansam yaratıcılığına sahip bir oyuncu, biraz daha geride kalınca doğrudan verim alınamaması biraz da bundan olabilir.

benim görüşüm hagi'nin veriminde belki yukarda saydığımız oyuncuların temel karakteri olmayan (zaman zaman alex ama genelde taktik sınırlara takılıyor) bir özellik vardı. oyun stili olarak olmasa da şifo mehmet yakın durabilir buna. yani topu kullanma konusunda hagi öndedir ama şifo mehmet de aynı maç içinde hem yönlendirici hem de baktı ki olmuyor iş bitirici bir oyuncuydu. sazı tam manasıyla eline almak denilebilir belki buna, hagi de takımın içindeki tüm sebeplerin yanında kendi oyun karakteriyle bunu başarabilen bir oyuncuydu.

tabii ki takım halinde yürütülen hiçbir işte olmadığı gibi futbolda da bağımsız düşünmek olanaksız. o yüzden yazıda bahsi geçen örnekleri ben biraz da aurelio ve appiah'ın alex'in yerini oyun içinde doldurabilmesi olarak algılıyorum.

Olympian dedi ki...

sozlesmesi bitecek oyuncularin kafasi karismadan sozlesme yenilememek dupeduz bir yonetim hatasidir, bu yonden dutchman e katiliyorum. siz kalkip da tuncay a haziran ayinda kal diyorsaniz, tutamazsiniz elbette. cunku coktan bir suru teklif gelmistir. onumuzde cok net bir ornek var bu yil icinmesela; lugano. lugano'yla gecen sezon bittiginde oturup konusulsaydi, "kardesim, 1 yili kalmis sozlesmenin bizimle misin degil misin" denseydi, aldigi ucretin uc-bes fazlasina tutulabilirdi. ama su anda en az 10 kulup bu adama teklif yapmistir ya da en azindan ilgilendiklerini belli etmislerdir.

bunun disinda baska hicbir ayrintiya deginmesek dahi, bu basli basina bir yonetme beceriksizligidir.

Minero dedi ki...

Taktiksel olaylara fazla takılmadan yazıyı özetlersek Fenerbahçe yönetimi elindeki değerleri bilemiyor ya da onlar gidince yerlerini dolduramıyor. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün Futbol şubesi dışındaki tüm branşları çok iyi yönetiliyor. Fenerbahçe yönetim anlayışı kısaca Aziz Yıldırım değişmezse futbol başarısı olarak hiçbir zaman ileriye gidemeyeceklerini düşünüyorum. Hep Mehter takımı gibi iki ileri bir geri ilerlerler...

kenzavey dedi ki...

bide fabio luciano yu katabiliriz bunların arasına

L dedi ki...

abi ben bir düzeltme yapayım, appiah'ın son dk.da gol kaçırdığı denizli maçı 05-06'daydı.

Sosyal_FB dedi ki...

Hani mufredatimizin uydurdugu bir soru kalibi vardir, soyle orneklendirilebilecek;
"Aziz Yildirim-Fenerbahceli Futbolcu arasindaki iliski asagidakilerden hangisinde yoktur?"

Bu "mesela" sorunun cevabina, Avrupa'da "Ust Duzey Kurumsal Futbol Yonetimine ve Zihniyetine Sahip" ya da bu yolda ilerleyen hic bir takimin yazilamayacagini, kuluple ucundan bucagindan temas halinde yasayan herkesin bilecegini saniyorum. Dutchman gibi Kadikoy'e sadece gezmeye gelen ama dikkatli gozlere sahip olanlarin da ayni sekilde.

Artilari, eksilerinden azdir, fazladir, baskan olarak kal-malidir, -mamalidir, mevzu bunlar degil. Mevzu iliski, beseri-kurumsal iliski... Buyrun burdan yakin.

Pads dedi ki...

"Tuncay ve Mehmet Aurelio'nun gitmesinde yonetimin sucu yoktur" demek, Avrupa kluplerinin neler yaptiklarini bilmemek demektir. Bizim butun kluplerimizde gorulen amatorlugun uzantisidir. Aceto'nun sitesinde bir kac haftadir yaptigi "Avrupa liglerinde sozlesmesi biten oyuncular" arastirmalarina goz atin bakalim 30 yas altinda ve klubunde duzenli olarak oynayan kac oyuncu var?

Sen yeni sozlesme konusmak icin acele etme, surekli futbolcunun formunun daha dusuk oldugu zamanlari kolla, sezon bitmeden teklif goturmeye yanasma, "Bundan iyisini bulamazsin" tarzi tehditlerde bulun, "Son teklif budur" diye restini cek, sonra gidince senin hatan olmasin. OK.

Avrupa'nin dev klupleri enayi zaten oyuncularin en formda donemlerinde sifirlar ekliyorlar sozlesmelerine. Turk kluplerinden ogrenecek cok seyleri var.